Rusya’nın
IŞİD atağı: Şii Hilali’nin hamisi kim olacak?
Arap
Baharı ve ardından Suriye’de iç savaş başladığından beri Rusya’nın
Ortadoğu’daki hamleleri arttı. Son günlerde Suriye’de uçak ve füzeleriyle
birlikte IŞİD karşıtı operasyonlar düzenlemeye başlamasını bu şekilde okumak
gerekiyor. Ancak IŞİD, Rusya’nın operasyonunun bir nedeni değil, bahanesi.
Öncelikle
şu soruyu sormak gerekiyor: IŞİD’in bölgedeki varlığı yeni değil. 10 yılı aşkın
bir mazisi, özellikle son 2 yıldır artan bir etkinliği var. Suriye’nin
doğusuyla Irak’ın batısı uzun süredir IŞİD kontrolünde. Peki Rusya, niye
2013’te ya da 2014’te değil de şimdi IŞİD’i vuruyor?
Aslında
Rusya, Şii Hilali’nin hamiliğini yitirmemek için vuruyor. ABD ile İran’ın
nükleer meselesinde bir anlaşmaya varması bütün Ortadoğu dengelerini değiştiren
bir olay olmuştu. İran’da sert ABD karşıtı Ahmedinejad’ın devrilmesi, yerine daha
ılımlı Ruhani’nin gelmesi ve Ahmedinejad rejimiyle özdeşleşmiş Babek Zencani
gibi simge isimlerin bir bir tutuklanması yeni bir dönemin başladığına
işaretti. ABD, IŞİD sayesinde İran’la ortak bir düşman da yakalamış oluyordu.
IŞİD karşıtı bir koalisyon kurmaya yönelen ABD bu şekilde Şii Hilali’yle bir
yakınlaşma olanağı da yakalıyordu.
Halbuki
Rusya açısından Şii Hilali, Ortadoğu’ya yerleşebilmesi ve etkinliğini artırması
için mükemmel bir olanak ve en güçlü silahıydı. Hilal’i oluşturan ülke ve
rejimleri şöyle bir sıralayalım:
– En
doğuda İran
– Hemen
batısında Irak’taki Şii hakimiyetindeki yeni merkezi hükümet
–
Suriye’de Esad rejimi
–
Lübnan’da Şii Hizbullah
Irak’taki
Şiiler hariç bütün bu güçler, Amerikan karşıtı kutupta yer alıyordu. İran’ın
durumu malum. Suriye’de ise Esad 4 yıldır ABD’nin desteklediği muhaliflerle
çatışıyor. Lübnan’da ise Şii Hizbullah, ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki
İsrail’in önemli düşmanlarından.
Rusya’nın
bu Şii Hilali’nin hamiliğini yürütebilmek için Irak’taki Şii yönetim ile
ilişkilerini geliştirmesi, Hilal’in diğer bileşenlerinin ise ABD’ye yanaşmasını
engellemesi gerekiyordu.
ABD’nin
buna karşı manevrası ise, nükleer kriz vesilesiyle İran ile gerilimi azaltmak
oldu. İran’ı kazanabilmek için Irak’taki Şii yönetim ile İran’ın ilişkilerini
geliştirmesine göz yumdu, nükleer meselenin bir anlaşma ve uzlaşmayla çözüme
kavuşturulmasını sağladı. Bir yandan da IŞİD karşıtlığı üzerinden Suriye’deki
Esad rejimine yanaşmaya bile başladı.
İşte
Rusya’nın son dönemde gerçekleştirdiği IŞİD karşıtı operasyonları ABD’nin bu
hamlelerine bir yanıt olarak değerlendirmek gerekiyor. Rusya, IŞİD karşıtlığı
bayrağını ABD’ye kaptırmanın İran’ı, hatta Suriye’yi bile kaybetmek anlamına
geleceğini gördü ve düğmeye bastı.
Rusya
Tayyip’i Lahey’le tehdit ediyor
Tüm
dünyada IŞİD denince akla Tayyip’in verdiği destekler geliyor. Her ne kadar
Tayyip son dönemde “Biz de IŞİD’e karşıyız” mesajı verse de, kimse buna
inanmıyor. IŞİD’e Arap Baharı’nın başından beri yapılan destek kolay unutulur
bir şey değil. Bu yüzden Tayyip’in son dönemki IŞİD karşıtı çıkışları dünya
kamuoyu tarafından “takiyye” olarak değerlendiriliyor. Anlayacağınız,
Tayyip “takiyye” geleneğinin ne olduğunu tüm dünyaya da öğretmiş.
Rusya’nın
Tayyip’in IŞİD ile bağlantılarını açıkladığı basın toplantısını da bu minvalde
değerlendirmek gerekiyor. Rusya, Tayyip’i Lahey’le, yani Uluslararası Savaş
Suçları Mahkemesi’nde yargılanmakla tehdit ediyor. Bu ciddi bir tehdit ve
verdiği tepkilere bakılırsa Tayyip de tehlikenin farkında. Peki bundan sonra ne
olacak? Tayyip’in önünde 2 seçenek var:
1. Rus tehdidine karşı ABD’ye yanaşmaya çalışacak. Ve
ABD’ye “Lahey’e göndermeyin ne isterseniz yapayım” diye yalvaracak.
2. Rusya ile ABD anlaşacak, Tayyip Lahey’e gidecek.
Ancak iki
seçeneğin de peşi sıra gerçekleşecekler düşünüldüğünde Türkiye açısından
aslında iki değil tek bir sonuç olduğu görülebilir: Kürt Devleti kuruluyor.
Her ne
kadar Tayyip Kuzey Irak’ta Kürt devletine dünden razı olsa da, gerek Türk
kamuoyunun gerekse Türk Ordusu’nun tepkisinden çekinen ABD için Türkiye bir
engel. Rusya’ya karşı ABD’ye yanaşmak zorunda kalan Tayyip’in bu çaresizliği,
ABD tarafından Kürt devletinin kuruluşunu hızlandırmak için kullanılabilir.
ABD, Tayyip diktatörlüğünü hem kamuoyunun hem de Türk Ordusu’nun olası tepkilerini
dindirmek ve sindirmek için bir fırsata dönüştürebilir.
Tabii
ikinci seçenekte de Kürt devleti tehlikesi bir sonuç olarak karşımızda duruyor.
ABD ile Rusya her ne kadar bölgede birbirlerine rakip iki emperyalist ülke
olsalar da, emperyalistler cephede savaşmaktansa masada paylaşmayı her zaman
tercih eder. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden beri durum bu.
Ortadoğu’da
Türkiye’nin hemen güneyinde bir Kürt devleti, onun da güneyinde bir Şii Hilali,
onun da güneyinde Vahhabi-Selefi gericiliğinin yönettiği bir Sünni devleti hem
ABD’nin hem de Rusya’nın stratejik hedefi. Aralarındaki çatışma bu projenin
kimin hamiliğinde gerçekleşeceği. Denklemden Tayyip’i çıkarmak, IŞİD’in en
büyük destekçisini susturmak ve Türkiye’deki Kürt devleti karşıtlarını
“Bakın sizi Tayyip’ten kurtarıyoruz” diyerek ikna etmek için bir seçenek
olabilir. Bu seçeneği ABD de Rusya da diğerine kaptırmak istemeyecektir. Bu
yüzden ABD-Rusya anlaşmasıyla Tayyip’in Lahey’e gönderildiğine şahit
olabiliriz. Ancak en başta söylediğimiz gibi bu seçeneğin sonucunda Kürt
devletinin kurulacak olması yer alıyor.
Tayyip’in
Lahey korkusu: “Beni devirmeyin, Kürt devletini ben kurarım”
AKP
iktidara geldiğinden beri, 13 yıldır söylüyoruz: Tayyip’in en önemli misyonu
Kürt devletinin kurulmasıdır…
İlk aşama ABD’nin
Irak işgaliydi, AKP destekledi.
İkinci
aşama bitme noktasına gelen PKK’nın canlandırılmasıydı, Çözüm Süreciyle bu da
yapıldı.
Üçüncü
aşama, Suriye’nin kuzeyinin PKK’ya teslimiydi, alimallah Tayyip bunu da
becerdi.
Gelindi
dördüncü aşamaya: Kürt devletinin ilanı. Bu da ancak bölgede büyük bir savaşın
ardından olabilir. İşte Tayyip şimdi de bunu kışkırtıyor.
Rus
uçağının düşürülmesi, Tayyip provokatörlüğünün son hamlesi oldu ve Türkiye “şer
ekseni”ndeki yerini daha da bir sağlamlaştırdı. Şimdi Tayyip açısından mesele,
kışkırttığı bu savaşın iktidarı yitirmeden ve Lahey’e gitmeden sonuçlanmasını
sağlamak.
Türk
askerinin bir anda Musul’a girmesi, peşmergelere askeri eğitim vermesi ve
Davutoğlu’nun Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bayrağı önünde Barzani’yle el
sıkışması Tayyip’in Kürt devleti konusunda anlaşmaya çoktan hazır olduğunu
gösteriyor.
Barzani
Kürtlerin tek lideri değil. Irak’takilerinin lideri. Bir de PKK var denklemde.
Dikkat edilirse 1 Kasım seçimleri sonuçlandığından beri HDP, “Seni Başkan
yaptırmayacağız” söylemlerini bir kenara bıraktı ve “Başkanlık sistemini
tartışabiliriz” demeye başladı. Milletvekili yeminindeki “Türk” ifadesinin
kaldırılması için AKP’lilerin ve HDP’lilerin yaptığı benzer açıklamalar, bir
anayasa değişikliği için AKP-HDP işbirliğinin kurulabileceğini gösteriyor.
Kısacası
Tayyip, Irak’ta Barzani, Türkiye’de HDP, yani genel olarak Kürtlerle anlaşmayı,
yani bir Kürt devletini kabullenmeyi çoktan kafasına koymuş.
Kürtlerden
hayır gelir mi?
Gerçekten
de ilginç bir resim: Türkiye Başbakanı Davutoğlu Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
Başkanı Barzani ile el sıkışıyor. Bu resmi dünyanın neresinde olursa olsun,
kime gösterseniz, size “Ortadoğu’da yalnızlaşan Türkler yeni ittifak
arayışında” yorumunu yapar. Çok da yanlış bir yorum değil bu.
Evet,
Türkiye Ortadoğu’da son derece yalnızlaştı. AKP’nin “Stratejik Derinliği” tam
bir “Stratejik İflas”a dönüştü. Türkiye, tüm dünyada IŞİD destekçisi
olarak bilinen, Ortadoğu’da Katar dışında dostu olmayan, bölgede birbirini
dengeleyen diğer üç büyük güçle hem İran’la hem Mısır’la hem İsrail’le aynı
anda düşman olmayı başarabilmiş bir ülke. Bir diktatörün hezeyanlarının sonucunda
yapayalnız bir ülke haline geldik.
Ancak bu
durumdan elbette bir çıkış var. Diktatör devrilir, Türkiye Atatürk döneminde
olduğu gibi saygın, güçlü ve bağımsız bir ülke haline gelebilir. Fakat
Davutoğlu-Barzani görüşmesi Türkiye’nin başına daha büyük çoraplar örülmek
istendiğini de gösteriyor. Tayyip yüzünden yitirilen saygınlığınızı onu devirip
toparlayabilirsiniz. Bugün düşman edildiğiniz ülkelerle ileride dostane
ilişkiler kurabilirsiniz. Tayyip’in “Stratejik İflas”ının etkilerinden
ileride kurtulabilirsiniz.
Ancak,
sınırlarınız bir kere değişti mi, işte onu geri almak biraz zor olur.
Davutoğlu-Barzani resminin gösterdiği işte budur.
Ortadoğu’da
yalnızlaşan Türkiye, Kürtlerle birlikte mi çıkış yaratacak? Resmin tüm dünyaya
gösterdiği bu. Önce insanı bir gülme alıyor, “denize düşen yılana sarılır”
diyorsunuz. Sonra da bu resmin sonuçlarını düşününce o gülümseme yerini kaygı
ve endişeye bırakıyor.
ABD’nin de
Rusya’nın da bir Kürt devleti için düğmeye nasıl bastıkları ortada. ABD-PYD
ilişkileri herkesin malumu. Rusya da son dönem PYD’yi destekleyeceği
açıklamalarında bulundu. Bunları alt alta yazıp bir de Davutoğlu’nun
Barzani’yle “stratejik sırıtış”ıyla verdiği resme bakınca “Kürt
devleti hayırlı olsun” demekten başka seçenek kalmıyor… Ancak, kaygılı olsak
da umutsuz değiliz. Türk milleti bu denklemi bozmasını bilir…
Türk’ün
seçeneği: Tayyip’siz bir Türkiye ABD’ye de Rusya’ya da direnebilir
Seçeneklerimiz
Rusya şunu dedi, ABD şunu yaptı deyip ikisinden birini seçmek ya da “Devletimi
savunuyorum” bahanesiyle utangaç Tayyipçilik yapmak değil… ABD’si, Rusya’sı
ve Tayyip’i, üçü birden tek bir projede anlaşıyorlar: Kürt Devletinin
kuruluşu. Aralarındaki mücadele hamisinin kim olacağı…
Birinci
Dünya Savaşı sonrasından daha kötü karanlık bir döneme giriyoruz. Ama
karamsarlığa yer yok. Unutmayın, Mondros rezaleti Mustafa Kemal dehasını da
ortaya çıkarmıştı…
Türk
milleti büyük bir millettir. Binlerce yıllık tarihinde karanlıktan kurtulmasını
her zaman bilmiştir.
“Tamamdır,
Kürt devletini kuruyoruz” diye
seviniyorlar ama bilmiyorlar ki UYUYAN DEVİ UYANDIRIYORLAR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder