12 Mayıs 2018 Cumartesi

Bu durum sürdürebilir mi (I)?


Bilindiği gibi üniversite, bilimsel yöntemlerle gerçeğin araştırılıp öğretildiği kurumlardır. Toplumsal yaşamın sürdürülmesi için gerekli olup neyi, nasıl ve niçin yapacağını sorgulayan hakimlerin, savcıların, öğretmenlerin, siyaset bilimcilerinin, … yetiştirildiği yerlerdir. Toplumun aklı ve vicdanı olup laik, demokratik sosyal hukuk düzeninin yaratıcısı ve güvencesi olan bir sistemdir.

Üniversite sisteminde, örneğin;

Ø İstanbul Üniversitesi, AKP liderine, medeniyetler ittifakına katkı nedeniyle, fahri doktora vermişse,

Ø Mardin Artuklu Üniversitesi, 2011-2012 öğretim yılına Kuran-ı Kerim ve dualar okuyarak başlamışsa,


Ø İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İslami kurallara göre çalışan faizsiz banka sistemlerini araştırıp bu kapsamda yeni bir uygulamaya geçeceğini açıklamışsa,

Ø AKP’nin TÜBA üyesi yaptığı felsefeci bir fen-edebiyat fakültesi dekanı,  “Üniversiteye medrese diyelim; tüm okulları imam hatiplere dönüştürelim” diyebilmişse,


Ø Artvin Çoruh Üniversitesi, tüm öğrencileri ve ailelerini 'Umre'ye çağırmışsa,

Ø Balıkesir Üniversitesi’nde Manevi Psikolojik Danışmanlık Uygulama ve Araştırma Merkez’i açılmışsa,


Ø İstanbul Teknik Üniversitesi, bir “helal gıda” firmasıyla anlaşarak helal gıdaya standart getirme çalışması başlatmışsa,

Ø İnönü Üniversitesi, 27-29 Nisan 2017 tarihlerinde, ‘Geleceğin İnşasında İmam-Hatip Okulları’ konulu uluslararası bir sempozyum düzenlemişse,


Ø İTÜ, harem-selamlık havuz uygulamasını benimsenmişse,

Ø Karabük Üniversitesi, II. Abdülhamit’e, ‘Türkiye'nin ilk Raylı Sistemler Mühendisliği'ni önerisi nedeniyle fahri doktora vermişse,


Ø Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Başbakan B. Yıldırım’a, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında, Türk siyasal hayatı ve kamu yönetimine üstün katkılarından dolayı” fahri doktora unvanı vermişse,

Ø İstanbul Üniversitesi’nin bir öğretim üyesi, Nuh'un cep telefonu, insansız hava aracı ve füze kullandığını söyleyebilimişse,


Ø Üniversitelerarası Kurul, iktidarın aşırı şiddet uyguladığı gezi parkı eylemleriyle ilgili olarak yayımladı bildiride, 

Ø iktidarın yaşattığı vahşetten tek satır söz etmemişse,


Ø “Bölgesinde ve dünyada adalet ve huzur ortamı arayışıyla ağırlığı her geçen gün artan güçlü ve istikrarlı bir Türkiye”den söz edilebilmişse,

Ø “Türkiye’nin demokrasiyi içselleştirme sürecinde olduğunu” söyleyebilmişse,

Ø Dicle Üniversitesi’nde bir ilahiyatçı, derslere başı açık giren kızlara, “Sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor” diyebilmişse,


Ø Uludağ Üniversitesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Nilüfer İlçe Müftülüğü ile ortaklaşa 'Kuran ve sünneti merkeze alan bir hayat' adlı Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini Üniversite Kampüsünde gerçekleştirmişse,

Ø Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, “Şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerine çalışmaları bulunan" yardımcı doçent ilanı vermişse,


Ø Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, by-pass ameliyatlarıyla ilgili bir makaleyi, “Evrim teorisi ve evrimsel argüman çok fazla kullanılmış, sıkıntı yaşarız” gerekçesiyle reddetmişse,

Ø Harran Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı, “'Biyoloji kitaplarında ateizm öğretiliyor” diyebilmişse,


Ø Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörü, “Helal olmayan katkıları içeren ilaçların inançları tehdit ettiğini” söyleyebilmişse,

Ø Ege Üniversitesi’nin bir bölüm başkanı, uygulamalar dersinden kalan öğrencilerine, 15 Temmuz şehitlerine, gaziler vakfına ya da Kızılay’a 100 lira bağışladıklarını belgelediklerinde 100 puan vereceğini açıklamışsa,


Ø Gazi Üniversitesi'nde bir araştırma görevlisinin Ergun Göze hakkında hazırladığı fihrist tez olarak kabul edilmişse,

Ø Bingöl Üniversitesi’nde bir profesör, tahıl ıslahını cennetle anlatırken; bir matematik öğretmeni, sınavdaki matematik sorusunda, “Muhittin ile Barış’ın günah oranlarını” hesaplatmışsa,


Ø Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne taşeron iççi alımında, “İslam’ın kaç şartı var? Kuran-ı Kerimin ilk suresi nedir? Tebbet suresinin anlamı nedir?” gibi sorular soruluyorsa,

Ø Artuk Üniversitesi rektörü, AKP lideri için, “Ben genel başkanımızın Mardin temsilcisiyim” ve
Ø "En iyi tedavi, ruhi tedavi ve namazdır” diyebilmişse,

Ø Ondokuzmayıs Üniversitesi, AKP liderinin Samsun'a gelmesi nedeniyle, sınavları ertelemişse,


Ø Ege Üniversitesi rektörü, 28 Nisan 2018 günü AKP kongresi için İzmir'e gelen AKP liderini, 382 akademisyeni yola dizerek karşılamışsa,

Ø 382 akademisyen, kente siyasal bir etkinlik için gelen siyasal parti liderini ya da bir cumhurbaşkanının karşılamak için yolda sıraya dizilmişse,


Ø YÖK, akademik ve/ya da toplumsal gereksinimlerle değil de, bir parti liderinin ya da cumhurbaşkanının  istekleri doğrultusunda hareket etmeye başlamışsa,

Ø yukarıda özetlenen eylem ve söylemlere, hemen her gün bir yenisi ekleniyorsa, üniversitelerimizin nereye sürüklendiğini sormak gerekmiyor mu? Bu gidişe dur demenin zamanı gelmedi mi? 11/05/2018 Cuma

Ø Rıfat Okçabol

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/rifat-okcabol/bu-durum-surdurebilir-mi-i-237249


CUMHURBAŞKANI ADAYLARINA 10 SORU



1. ABD'nin koyduğu "devlet sanayi yatırımı yapamaz!" yasağını tanımayacağım, fabrikalar kuracağım, yeniden Türkiye'yi "üreten" bir ülke yapacağım, DİYOR MU?
2. AB'nin tüm tarım ürünlerimize koyduğu "KOTA" sınırlamasını tanımayacağım, hangi üründen nerede ne kadar üreteceğimize Türkler karar verecek, DİYOR MU?
3. Türk çocuklarının eğitim planlarını yapan, Amerikalılardan oluşan Fulbright Komisyonu'nu hemen kapatacağım, Türk çocuklarının eğitim planını çağdaş cumhuriyetçi Türk eğitimcilerine yaptıracağım, DİYOR MU?
4. Türk çocuklarının ilkokul birinci sınıftan, üniversite son sınıfına kadar eğitimini parasız yapacağım, DİYOR MU?
5. Türk çocuklarına okullarımızda uygulanan tüm AB programlarını (Socrates Programı, Erasmus Programı) hemen iptal edecek, çocuklarımıza Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda çağdaş fen bilimlerinin öğretilmesini sağlayacağım, DİYOR MU? .
6. Özelleştirmeleri hemen durduracak, Türk halkının elinden alınmış tüm varlıklarımızı, parasını ödeyip geri alacağım, DİYOR MU?
7. Türk vatanı üzerinde hiçbir yabancı ülkenin askeri üslerine, askerlerinin varlığına izin vermeyeceğim, DİYOR MU?
8. Devleti tarikatçılardan temizleyeceğim, DİYOR MU?
9. Müslüman Türk çocuklarına, İslam'ın kutsal kitabı Kuran'ı papağan gibi Arapça ezberletilmesine izin vermeyeceğim, dinle ilgili tüm eğitimlerin yalnız Türkçe yapılmasını sağlayacağım, DİYOR MU?
10. Türk diline yapılacak saldırıları önleyecek, devletin radyo ve televizyonunda, reklamlar dâhil, Türkçe dışı sözcüklerin kullanılmasını yasaklayacağım, DİYOR MU? 
Bu sorular Araştırmacı – Yazar Sn. Yılmaz Dikbaş’ın Sn. Ferda Alka’nın yazısına yaptığı bir yorumdur. Yoruma aynen katılıyorum. Bu sorular RTE dışındaki tüm Cumhurbaşkanı adaylarına sorulmalı ve yanıtları tarihe “not” olarak düşülmeli. Saygılarımla..



9 Mayıs 2018 Çarşamba

KAMU BİNALARI DA SATILIYOR


Satılacak devlet işletmesi kalmayınca, Maliye Bakanlığı, geçmişte ve günümüzde örneği olmayan bir işe girişti. Kamu mülklerinin, devlet binaları dâhil, listesini çıkardı ve satılmaları için Hazine Müsteşarlığı’na gönderdi. Ankara ve İstanbul’daki toplam 22 devlet binasına, 15,5 milyar lira değer biçildi. Satışa çıkarılan kamu binaları arasında Başkent Ankara’nın simge yapılarından biri olan Milli Kütüphane binası bile var. Bu tarihi yapının satış fiyatı, 336 milyon lira olarak belirlendi. Satılacak kamu binalarının bazılarının adları ve fiyatları şöyle: Ankara Valiliği 234 milyon TL, Maliye Bakanlığı (2 bina) 850 milyon TL, Tarım Bakanlığı 819 milyon TL, Milli Eğitim Bakanlığı 209 milyon TL, Tarım Bakanlığı (AOÇ) 349 milyon TL, Vergi Denetim Kurulu 252 milyon 438 bin 29 TL.

“Çöpüne Kadar Satmak”

Maliye Bakanı Naci Ağbal, 13 Mart 2018 günü Meclis’te, son 15 yıl içinde satılan kamu mal ve işletmelerinin sayısını açıkladı. Açıklamaya göre; 101 sanayi kuruluşu 10 liman, 90 elektrik santrali, 40 işletme, 11 otel/sosyal tesis, 3 bin 703 taşınmaz, 37 maden sahası, 3 gemi, 6 bin 808 makine-teçhizat, 155 adet isim hakkı, marka ve araç muayene hizmeti elden çıkarılmış.1
Bakan’ın açıklamasına göre, 15 yıl içinde toplam olarak 10 958 kamu malı satılmış. Satılanlar dışında ve son iki yıl içinde aralarında; THY, Ziraat Bankası, TPAO, ÇAYKUR, Halk Bankası, PTT, TÜRKSAT gibi elde kalan 32 büyük işletme; ‘Varlık Fonu’ adı verilen bir anonim şirkete devredilmişti.

Sıra Binalarda

Satılacak devlet işletmesi kalmayınca, Maliye Bakanlığı, geçmişte ve günümüzde örneği olmayan bir işe girişti. Kamu mülklerinin, devlet binaları dâhil, listesini çıkardı ve satılmaları için Hazine Müsteşarlığı’na gönderdi. Ankara ve İstanbul’daki toplam 22 devlet binasına, 15,5 milyar lira değer biçildi.
Satışa çıkarılan kamu binaları arasında Başkent Ankara’nın simge yapılarından biri olan Milli Kütüphane binası bile var. Bu tarihi yapının satış fiyatı, 336 milyon lira olarak belirlendi. Satılacak kamu binalarının bazılarının adları ve fiyatları şöyle: Ankara Valiliği 234 milyon TL, Maliye Bakanlığı (2 bina) 850 milyon TL, Tarım Bakanlığı 819 milyon TL, Milli Eğitim Bakanlığı 209 milyon TL, Tarım Bakanlığı (AOÇ): 349 milyon TL, Vergi Denetim Kurulu 252 milyon 438 bin 29 TL.2
Satış listesine alınan devletin en pahalı mülkü, Ankara’nın merkezinde yer alan ve içinde Atatürk Kültür Merkezi’nin bulunduğu arsadır. Kültür Bakanlığı’na ait bu arsanın, 732 dönümünün satış bedeli 8 milyar 814 milyon 216 bin lira.3

Satış Yöntemi

Binaların ‘Sukuk’ adı verilen ‘İslami finans’ yoluyla satılacağı açıklandı. Sermaye Piyasası Kurumu; sukuku; “faizin yasak olduğu İslam dünyasında, faizsiz İslami yatırım araçları piyasasının temeli” biçiminde tanımlıyor. Görünüşte, faizden kaçınma uygulaması olarak getirilen bu Orta Çağ Arap uygulaması, gerçekte ne faizden kaçıyor ne de gelirden vazgeçiyor. Kendini kandıran bir yöntemle faizi dolaylı olarak meşrulaştırıyor.

Sukuk Nedir

Sukuk alıcısı, aldığı malın mülkiyetine sahip oluyor ve tam tasarruf hakkı kazanıyor. Aldığı malı, dilediği gibi kullanıyor. Satabiliyor, işletebiliyor, kirasından ve her türlü gelirinden yararlanıyor. Böylece faiz geliri elde etmemiş oluyor!
Sukuk, oluşturulan sertifikalar (bir kimsenin niteliğini ya da kendisine verilmiş olan bir hakkı belirten resmi belge) aracılığıyla, bina mülkiyetinin parası olanlara aktarıldığı bir süreç. Bu süreç, uzun vadeli taksitli alacakların paraya dönüştürülmesinden başka bir şey değil. İngilizler buna ‘securitization’ diyor. Securitization işleyişinin, doğal olarak ‘haram’! olan faiz geliriyle bir derdi yok ama sukukçular bunu kullanmakta bir sakınca görmüyorlar.

Vergiden Muaf

Satış İşlemlerini yürütmek için, Hazine Müsteşarlığı’na bağlı ‘Kamu Varlıkları Yönetimi AŞ’ adında bir şirket kurulacak. Çalışan sayısı 5’i geçmeyecek bu şirket, kamu taşınmazlarının kira işlemlerini takip edecek. İlgili bakan, gerek gördüğünde, bu takibi, bağımsız gayrimenkul ekspertiz şirketlerine yaptırabilecek.
Sukuk sertifikaları ve bu kapsamda çıkarılacak kâğıtlar; Kurumlar Vergisi haricinde her türlü vergi, resim, harç, fon ve diğer mali yükümlülüklerden muaf olacak. Menkul Kıymet veya Gelir Ortaklığı Senedi biçiminde düzenlenecek tahvillerde; otoyol, köprü ya da baraj gibi altyapı yatırımlarının satışı da yapılabilecek. Baraj, otoyol ya da köprünün gelirleri dikkate alınarak hazırlanacak olan tahviller, kâr-zarar sistemine göre satılacak.4

Devlet Kendi Ülkesinde Kiracı

Hazine Müsteşarlığı, ‘Kira Sertifikası’ ve ‘Gayrimenkul Ortaklığı Senedi’ adını verdiği uygulama taslaklarını Başbakanlığa yolladı. Taslağa göre, devlet kendi ülkesinde ve kendi binasında kiracı haline gelecek. Bina, arsa, otoyol, köprü ve baraj gibi gayrimenkuller, çıkarılacak sukuk sertifikaları ve yatırım ortaklığı senetleri ile Araplara satılacak. Böylece, ‘körfez sermayesi’, ‘faiz günahından arındırılmış’! kazançlarla, Türkiye’den devlet binaları alıp devlete kiraya verecek. Hesap bu.  İlk aşamada 1 milyar TL’lik kâğıt çıkarılması planlanıyor.
Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanan çalışmaya göre, devlet kuruluşları her yıl oturduğu bina için belirli miktarda kira ödeyecek. Binaya bir kira bedeli belirlenecek ve bu bedel miktarında kira sertifikası çıkarılacak. Devlet bu bedeli ödeyecek.

Kent Arsaları, Turistik Araziler

Para toplama peşine düşen Maliye Bakanlığı, ‘vergi dışı gelirler artımı’ adını verdiği uygulamayla, çok değerli şehir içi arsalar da satacak. Satışlar, Özelleştirme İdaresi tarafından hızla satışa sunulacak ve devlet mülkiyetindeki değerli kent içi arsalar elden çıkarılacak. Hazine Müsteşarlığı, Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere, değişik kentlerde tam 1667 değerli arsa saptamış.
Satılacak araziler içine, Varlık Fonu’na aktarılan ve sahil kesimlerinde turistik niteliğe sahip 2 milyon metrekare değerli arazi de ekleniyor. Bu araziler, ‘proje geliştiren yatırımcılara uygun teklif vermeleri durumunda’  satılabilecek.
Metin Aydoğan

DİPNOTLAR

1       https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201803131032604761-maliye-naci-agbal-ozellestirilen-kurumlar/
2       https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/sata-sata-doymadilar-840645/
3       https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/sata-sata-doymadilar-840645/
4       http://www.yapi.com.tr/haberler/devlet-gayrimenkulunu-korfez-ulkelerine-satacak-kendi-binasinda-kiraci-olacak_65062.html

ŞİNANAY


Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılında, Ankara’da Atatürk Çiftliği arazisinde bir inşaat başlattı.
2015 yılında inşaatı biten binanın, Cumhurbaşkanlığı resmi konutu olduğu duyuruldu.
Konuta, türlü adlar yakıştırıldı: Ak Saray, Beyaz Saray, Kaçak Saray, Cumhurun Evi, Beştepe Külliyesi...
En sonunda Cumhurbaşkanı Külliyesi adında karar kılındı.

Değerli Dostlar,

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile ilgili medyada birçok haber yazıldı, çizildi, söylendi. İşte, bunların başlıcaları:

• İngiltere Kraliyet sarayı Buckingham Sarayı’ndan dört kat büyüktür.
• Fransızların cumhurbaşkanlığı konutu Elysee Sarayı’ndan 25 misli büyüktür.
• Maliye Bakanı söyledi: “Sarayın inşaatı için toplam 1 milyar 370 milyon lira harcandı.”
• Sarayın aylık gideri, 21 milyon TL. Bu para, en düşük (asgari) ücretle çalışan 13 bin emekçinin bir aylık gelirine eşit.
• Sarayda, 702’si memur, 246’sı sözleşmeli olmak üzere toplam 948 kişi çalışmaktadır.
• Sarayın 1.000 (bin) odası vardır.
• Recep Tayyip Erdoğan açıkladı: “ 1.000 odalı değil! Yanlış biliyorsunuz. 1.150 (bin yüz elli) küsur odası var.”
• Tüm odaları teker teker gezmek 3,5 sene sürüyor.
• CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Saray’ın tuvaletlerindeki klozetler altın kaplamadır” dedi. Konu mahkemeye taşındı.
• Odalara ayrı ayrı isimler verilmiş: Nahcivan Eyaleti, Tiflis Eyaleti, Habeş Eyaleti, Adana Eyaleti, Anadolu Eyaleti, Bosna Eyaleti, Bağdat Eyaleti, Abhazya Eyaleti, Ahıska Eyaleti, Dağıstan Eyaleti…

Değerli Dostlar,
Sarayla ilgili hemen hemen her şey konuşulup yazıldı, bir konu hariç!
1.150 küsur odada kimler oturuyordu?
Bu konuda hiçbir yazar, hiçbir yetkili hiçbir bilgi vermedi.
İşte, bu soruyu kendi kendime sorarken, dudaklarımdan bir türkünün sözleri döküldü.
Kendisini pek sevmediğim Sezen Aksu’nun, sözlerini Melih Cevdet Anday’ın yazdığı, çok hoşuma giden şu türküsü:

“Lüküs kamarada kimler oturur.
Müslümanı, Yahudi si, Urumu
Sporcusu, ihtiyarı, veremi
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay”

Resmen verilen bilgilere göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 36 başdanışmanı varmış.
Her başdanışmana 5 oda verseler, eder 180 oda.
1.150 odadan 180 odayı çıkarırsak, geriye 970 oda kalır.
Sarayın 702’si memur, 246’sı sözleşmeli toplam 948 elemanını da her odada 2 kişi olarak yerleştirsek, onlara da toplam 474 oda verilmesi gerekir.
970 odadan 474 odayı da çıkaralım, geriye 496 oda kalır.
Peki, bu odalarda kimler oturur?

Haydi, hep beraber:

“Lüküs kamarada kimler oturur.
Müslümanı, Yahudi si, Urumu
Sporcusu, ihtiyarı, veremi
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay”

Değerli Dostlar,

Türkü şen şakrak, ama sorumuza yanıt bulmaya yetmiyor.
Doğru yanıta erişmek için 27 Nisan 2018 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na şu yazılı başvuruda bulundum.
İşte başvurumun metni:

“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı bünyesinde 2002-Nisan 2018 sürecinde yabancı ülke vatandaşı, başka bir ülke vatandaşı olan yabancı danışmanlar görevlendirilmiş midir, halen görevli olanlar bulunmakta mıdır? Bu kişiler kimlerdir? Saygılarımla,


Yılmaz Dikbaş
Yüksek Kimya Mühendisi
Araştırmacı Yazar”

Kitaplarımı, makalelerimi okuyanlar, konferanslarımı dinlemiş olanlar ve videolarımı izlemiş olanlar, çok sağlam belgelere ve kaynaklara dayanmadan hiçbir bilgi sunmadığımı çok iyi bilirler.
Sarayın 1.150 odasında da kimler oturduğunu öğrenebileceğim en sağlam kaynak elbette Cumhurbaşkanlığının kendisi olacaktı.
Oradan gelecek bilgilere dayanarak halkımızı haberdar edecektim.
Gelecek cevabı gerçekten merak ediyordum.
1.150 küsur odada kimler oturuyordu?
Sarayın odalarında yabancı danışmanlar, görevli yabancı kişiler var mıydı?
Bu soruları, uçakta bile yanında olan gazetecilerden hiçbiri sorup öğrenmemişti! Ya da öğrenmiş ama halkımıza duyurmamışlardı!

Değerli Dostlar,

Yazılı başvuruma, 4 Mayıs 2018 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Başkanlığı’ndan cevap geldi.
İşte, cevap:

“Sayın YILMAZ DİKBAŞ,
Başvuru Numaranız: 3128898
Sayın İlgili;
4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında elektronik posta yoluyla ilettiğiniz dilekçeniz alınmıştır.
4982 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer verilen, " Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır." hükmü gereğince talebiniz anılan Kanun kapsamına girmemektedir.
Bilginizi rica ederiz.
Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Başkanlığı”
Değerli Dostlar,

Cumhurbaşkanlığının ilgili birimi bana, hepimizin anlayacağı dilden şunu demek istiyordu:
Öğrenmek istediğin konu, kamuoyunu yani halkı ilgilendirmiyor!
Öğrenmek istediğin konu seni de etkilemiyor, yani seni de ilgilendirmiyor!
Bu nedenle sana, sorduğun sorunun cevabını veremeyiz!
Nasıl, beğendiniz mi?
Vergi veren bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bir araştırmacı yazar olarak, Cumhurbaşkanlığı beni muhatap kabul etmiyordu!
Oysa sorduğum çok basit, çok yalın bir soruydu: 1.150 küsur odalı Sarayda, yabancı danışmanlar, yabancı görevliler de var mıydı?
Evet ya da Hayır!
Bu, bir devlet sırrı olabilir miydi?

Değerli Dostlar,

Peki, Sarayın 1.150 küsur odasında kimler oturduğunu ben nasıl öğrenecektim?
Haydi, yine hep beraber:

“Lüküs kamarada kimler oturur.
Müslümanı, Yahudi si, Urumu
Sporcusu, ihtiyarı, veremi

Şinanay da yavrum şinay şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay.”

Değerli Dostlar,

Sarayın 1.150 küsur odasında kimler oturduğunu, Cumhurbaşkanlığı söylemeyince, önümde ister isteme tek bir seçenek kaldı: Varsayımlarda bulunmak, tahminler yürütmek.
Ancak hemen uyarıyorum: Şimdi yapacağım varsayımları, tahminleri sakın sağlam veriler olarak kabul etmeyiniz!
Yapacağım varsayım ve tahminlerin tamamı gerçek dışı olabilir.
Bu varsayım ve tahminlerimden dolayı umarım beni kabahatli bulmaz, beni bu durumda bırakanları kınarsınız.
İşte, Sarayın 1.150 küsur odasında kimler olacağına dair varsayımlarım, tahminlerim:

• 25 Ocak 2004 tarihinde, Recep Tayyip Erdoğan Amerika’da ünlü Siyonist Yahudi örgütü ‘Amerikan Yahudi Kongresi’nden (Jewish American Congress-AJC) “Cesur Kişiler” (Profiles in Courage) ödülü aldı. Minnet borcu olarak Recep Tayyip Erdoğan, Sarayda bazı odaları bu Siyonist Yahudi örgütüne ayırmış olabilir mi?
• 11 Haziran 2005 tarihinde NewYork’ta, ünlü Siyonist Yahudi örgütü ‘İftira ve Karalama Karşıtları Birliği’ (Anti Defamation League), Recep Tayyip Erdoğan’a “Şefkat Gösterme Cesareti” (Courage to Care) ödülünü verdi. Vefalı Recep Tayyip Erdoğan, bu Siyonist Yahudi örgütüne de Sarayda bazı odaları tahsis etmiş olamaz mı?
• Amerika’da, ‘Ulusal Güvenlik Konularında Çalışan Yahudi Enstitüsü’ (Jewish Institute for National Security Affairs-JINSA) adında güçlü bir Siyonist Yahudi örgütü bulunmaktadır. Bu örgüt, yalnız Recep Tayyip Erdoğan’a değil, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski genelkurmay başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, eski ikinci genelkurmay başkanı Orgeneral Çevik Bir ve eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’a da “Üstün Hizmet Madalyası” verdi. Türkiye’nin asker-sivil en üst yöneticilerini verdiği madalyalarla şereflendirmiş bu Siyonist Yahudi örgüte de, kadir kıymet bilir Recep Erdoğan, acaba Sarayda birkaç oda ayırmış mıdır? Bu örgütün üst düzey yöneticileri, her Türkiye’ye gelişinde, Ankara’da CHP milletvekili İlhan Kesici’nin evinde konuk olmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan, bu örgütün üst düzey yöneticilerine Sarayda yer ayırmakla konuk severliğini göstermiş olamaz mı?
• 1.150 odalı sarayın bazı odalarının da CIA’nın elemanlarına verilmiş olmasının yadırganacak bir yanı olabilir mi? Çünkü buna benzer bir durumla, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin güçlü albayı Alpaslan Türkeş karşılaşmıştı. Darbeden hemen sonra İçişleri Bakanlığı’nın odalarını gezerken bir odada Amerikalıları görmüş, bu adamların burada ne işi var diye sorduğunda, onların CIA elemanları olduğunu öğrenmişti.

Değerli Dostlar,

Görüyor musunuz elde sağlam belge ve kaynak olmayınca ister istemez böylesi varsayımlarda, tahminlerde bulunma zorunda kaldım.
En iyisi gelin, hep beraber o şen şakrak türküyü söyleyelim:

“Lüküs kamarada kimler oturur
Müslümanı, Yahudi si, Urumu
Sporcusu, ihtiyarı, veremi

Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay”

Yılmaz Dikbaş
9 Mayıs 2018, Çarşamba
0532 233 31 52