10 Temmuz 2016 Pazar

ALIN, MEVLANA SİZİN OLSUN !



“Durun, Mevlana Bizim!” başlıklı bir gazete haberini okuyalım:

“Türkiye ve İran, mayıs ayında Mevlana Celaleddin Rumi’nin eserlerinin kendi ortak mirasları olduğunu belirterek Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) ‘Dünya Belleği’ listesine alınmasını istemişti.
Bu gelişmeden haberdar olan Afganistan, Mevlana’nın kendi topraklarında doğduğunu belirterek, Mevlana’nın çalışmaları üzerinde kendi haklarının da olduğunu iddia etti.”

Haberin özeti şu: Afganistan, İran ve Türkiye; Mevlana’yı paylaşamıyorlar! Üç ülke de ‘Mevlana, bizim” diyor!

Şimdi, Mevlana’yı paylaşamayan bu üç ülkenin kültürel yapılarına çok kısa özetler vererek bir göz atalım.
Afganistan’dan başlayalım.

• Hem kendi cinsleriyle hem de karşı cinsten olanlarla cinsel ilişki yaşayanlara “biseksüel” denilmektedir. Yasalar yasaklamış olsa da kurumsallaşmış biseksüellik, Afganistan kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
• Güney Afganistan’da yaşayan erkeklerin en az yarısının “oğlan” sevgilileri vardır. Henüz ergenlik yaşına varmamış genç çocuklarla cinsel ilişki yaşayan yetişkinlere “Baça Bazi”, yani “sübyancı” adı verilmektedir. Sübyancılık, yani oğlancılık, Afganistan’ın tüm büyük şehirlerinde çok yaygındır.
• Afgan askerlerinin genelde kadınlara erişimi çok kısıtlıdır. Askerler genç oğlanları kaçırıp iğfal ederler. Bu oğlanlar sonradan erkeklere fahişelik yaparlar.
• Afganistan’ın üçüncü en büyük şehri Kandehar, yüzyıllardır eşcinselliğin, daha doğrusu oğlancılığın merkezi olmuştur. Bu durumu vurgulayan Kandehar halkı şöyle demektedir: “Bizim şehrin üzerinde kuşlar tek kanatla uçar, diğer kanatlarıyla kıçlarını korurlar!”
• Afganlıların oğlancılık geleneğinde, ergenlik öncesi ve ergen çocuklar eğlence ve cinsel faaliyetler için zenginlere ya da güçlü erkeklere satılır. Bu gelenek, belirli ölçüde çocuk pornografisi, cinsel kölelik ve çocuklarla fuhuş da içerir.
• Afganlıların oğlancılığı, şiirlerine de yansımıştır. Bu şiirlerde oğlanların güzelliği övülür.
• Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban örgütü, eşcinselliği yasaklamıştı. Ancak, Taliban’dan kurtulduktan sonra eski yaşam biçimine dönüldü. Mücahitlerin, yani savaşçıların da artık oğlanları bulunmakta, onlarla kışlalarda açıkça beraber yaşamaktadırlar.
• Günümüz Afganistan’ında genç oğlanlara kadın giysileri giydirilip dans ettirilmekte, daha sonra kendileriyle cinsel ilişkiye girilmektedir.
• İslam dinini kendi siyasi veya kişisel çıkarları için kullanan Afgan yöneticileri, oğlancılığı hoş karşılamaktadır.
• Binlerce insanı İslam’ı yayma amacıyla ayaklandıran, İslam adına cihat yapan, komünizme karşı savaşan Afganlı mücahit komutanlar, çocukları iğfal etmekten ve oğlancılık yapmaktan geri durmamışlardır.

Gelin, şimdi Mevlana’yı kimseler bırakmak istemeyen İran’ın kültürüne de çok kısa bir göz atalım.

• Eski İran toplumunun kültüründe çoktanrılı inanç ve oğlancılık yer almaktaydı.
• Oğlancılığın kökeni eski zamanlarda da tartışılmıştı. Heredot, İranlıların oğlancılığı Yunanlardan öğrendiğini yazmıştır. Buna karşılık bazı tarihçiler, İranlıların Yunanlarla ilişki kurmadan önce, hadım edilmiş oğlanlarla yattıklarını anlatmıştır.
• İran, 637 yılında Arapların eline geçti. Araplar, sadece görünüşte eşcinselliğe karşıydılar. İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da eşcinsellik her ne kadar aşağılansa da; eşcinsel ilişkide bulunanların cezalandırılacağını gösterir açık bir ayet bulunmamaktadır.
• İran şiirinde, aşk şiirleri olan gazellerde, örneğin ünlü İranlı şair ve İslam âlimi Sadi’nin “Bostan” ve “Gülistan” adlı şiirleri Batılılar tarafından ‘homoseksüel erotik’ şiirler olarak gösterilmiştir. Ünlü İranlı şair ve İslam âlimi Sadi’nin sevgilisi genç bir erkektir, kadın değildir.
• İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi döneminde eşcinsellik hoş görülmüştür.

Şimdi geldik, Mevlana’yı başkalarıyla paylaşamayan ülkelerden Türkiye’ye.
Türk halkının yüzde 99,9’u Mevlana hakkında doğru bir bilgiye sahip değildir!
Türk halkının yüzde 99,9’u, Mevlana’nın Farsça yazdığı Mesnevi adlı şiir kitabını okumamıştır!
Türk halkının Mevlana hakkında bildiği, kulaktan dolma uydurma bilgi kırıntılarıdır!
İşte bu nedenle, Türk halkının Mevlana’ya bilinçli olarak sahip çıkmasından söz edilemez!
Türkiye’de Mevlana’ya bilinçli olarak sahip çıkanlar, cumhuriyeti yıkıp yerine Osmanlı Şeriat düzenini getirmek isteyenlerdir.
Öyleyse, bu bağlamda, Osmanlı kültürüne de çok kısa göz atmamız gerekmektedir.

• İlk Osmanlı padişahı Osman Bey’den başlayarak, Osmanlı padişahlarının tümü biseksüel’dir. Yani, bir yanda Harem’deki cariye denilen Avrupalı Hıristiyan seks köleleriyle cinsel hayat yaşarken, bir yandan da oğlanlarla yatmışlardır.
• Osmanlı’da eşcinsellik, oğlancılık yasaklanmamış, ayıplanmamıştır. Osmanlı, eşcinsellere hoş görülü davranmıştır.
• 1082 yılında Sultan Keykavus, Farsça yazdığı “Kabusnâme” adlı kitabında oğluna şu nasihatte bulunur:

“ … ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zir ki, oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelende teni azdırır ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam.”

Osmanlı padişahı II. Murat’ın (1404 – 1451) emriyle, Kabusnâme Farsçadan Türkçeye çevrilir.
II. Murat ve ondan sonra gelen Osmanlı padişahları bu kitabı ellerinden düşürmezler.

• Osmanlı’da eşcinsellik tarihsel ve cinsel bir olguya dönüşmüştür. Çoğu Osmanlı padişahının şiir yazdığı bilinmektedir. “Avni” takma adıyla yazdığı bir şiirde Fatih Sultan Mehmet, Veyis adlı güzel bir oğlanı över, şiiri şöyle sonlandırır:

“Ey Avni! Talihin yaver gitti ve o sevgili misafirin oldu! Fırsatı kaçırma, zira Veyis bin cana bedeldir.”

Fatih, bir diğer şiirinde ise Galata’daki bir kilisede görevli genç bir papazın güzelliğini öve öve bitiremez!

• III. Ahmet (1718 – 1730) dönemi, Osmanlı tarihinde Lale Devri olarak anılır. Bu dönemin ünlü şairi Nedim’den bir dörtlük:

“İzn alup Cuma namazına deyû mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem perverden
Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sadâbâde

Türkçesi:

“Annenden Cuma namazına gideceğiz diye izin alıp
Felekten bir gün çalalım
Gizli yollardan iskeleye doğru dolaşıp
Yürü servi boylu sevgilim Sadabad’a gidelim.”

Osmanlı şairi Nedim’in ayartmaya çalıştığı servi boylu, kadın değil oğlandır.
Kadınlar Cuma namazına gitmezlerdi!

• Osmanlı döneminde sarayda ve saltanat çevresinde, oğlanlar kadın kılığına sokularak oynatılır, “Köçek” denilen bu oğlanların danslarına müzisyenler eşlik ederdi. Oğlanlara köçeklik eğitimi yedi yaşında verilmeye başlanır, bu eğitim on dört yaşına kadar sürerdi. Çeşitli Osmanlı minyatürlerinde, şenlikler dolayısıyla çengi ve köçeklerin renklendirdiği danslara rastlanmaktadır. Evliya Çelebi köçekler için şu tanımlamayı yapmaktadır:

Yetmiş tastan, feleğin çemberinden geçmiş, veledi zina afitab misal rakkaseler…”

Değerli Dostlar,

Buraya kadar sizlere, Mevlana’yı aralarında paylaşamayan Afganların, İranlıların ve Osmanlı sevdalılarının yaşam kültürlerinin ortak yanını göstermeye çalıştım.
Eşcinsellik ve de özellikle oğlancılık bu halkların kültürlerinde ortak paydayı oluşturuyor.
Peki, Mevlana’nın bu kültürlerle ortak yanı nedir?

“GELİN YÜZLEŞELİM” adlı kitabımda Mevlana’yı, ünlü şiir kitabı Mesnevi’yi kaynak göstererek ayrıntılı olarak anlattım: Aklın Düşmanı Mevlana; İlim, Bilim Karşıtı Mevlana; Kadını Aşağılayan Mevlana, Biat-İtaat Ahlâkını Öğreten Mevlana; Türkleri Aşağılayan Mevlana, Ağzı Bozuk Mevlana; Oğlunun Cenazesine Gitmeyen Kindar Mevlana; Çıplak Oynayan Mevlana; Filozofları Aşağılayan Mevlana…

Burada Mevlana’nın öne çıkaracağımız özelliği ise şudur:
Mevlana, ünlü şiir kitabı Mesnevi’de, günümüzde “porno” olarak nitelendirecek öyküler yazmıştır.
Mevlana, ünlü şiir kitabı Mesnevi’de, eşcinsel ilişkileri, özellikle de oğlancılığı özendiren hikâyeleri uzun uzun, iştahla anlatmıştır.
Mevlana, ünlü şiir kitabı Mesnevi’de, gençlere şöyle öğüt vermiştir: “Kendinize aksakallı bir şeyh bulup kendinizi ona teslim ediniz!” Mevlana, gençlere verdiği bu öğütle; Afganistan’da, İran’da ve Osmanlı’da gördüğümüz oğlancılığı teşvik etmiştir.
Mevlana, İran’ın Tebriz şehrinden gelen Şems ile Konya’da ilk karşılaştığında kendine geçer, düşüp bayılır. Bir saat kadar o halde kalır. Uyanıp ayıldıktan ve kendine geldikten sonra Mevlana, Şems’in elini tuttu, yaya olarak medresesine götürdü. Her ikisi de bir hücreye girdiler. Tam 40 gün hiç kimseyi içeri almadılar. Bazıları tam üç ay bu hücreden dışarı çıkmadıklarını söyler. İki yetişkin erkeğin bir hücreye girip orada günlerce hatta aylarca beraber olması, dönemin Konya halkı tarafından kınanmış, tepkiyle karşılaşmıştır. Mevlana’nın Şems ile olan yakın ilişkisine tanık olan oğulları da çok büyük tepki göstermişlerdir.

Değerli Dostlar,

Türklerin, Mevlana ile soy bağı yoktur.
Türklerin, Farsça konuşup Farsça yazan Mevlana ile kültürel bağı da yoktur!
İşte bu nedenle şöyle diyorum:
Alın, Mevlana sizin olsun! Mevlana’yı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz!
Bizim hiçbir itirazımız olamaz!

Yılmaz Dikbaş
10 Temmuz 2016, Pazar
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

NOT

Bu yazımın altına üç fotoğraf ekledim.
Birinci fotoğrafta, Afganlı bir oğlanın köçek olarak dans ettiği görülmektedir. İkinci fotoğraf, Mevlana’yı göstermektedir. Üçüncü fotoğraf ise Osmanlı’nın Topkapı Sarayı’ndaki katalogundan alınan bir minyatürdür. Katalogda onlarca eşcinsel ilişki, oğlancılık ayrıntılarıyla minyatür olarak gösterilmiştir.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder