2006 YILI
HAZİRAN AYINDA YAPILAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ OLAĞAN GENEL KURULUNDA
YÖNETİMİ ELE GEÇİRENLER, AYNI ZAMANDA; AB-ABD’nin “istihbarat ve yönlendirme”
çalışmalarında kullanacakları bazı
kişilere, bazı örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim araçlarına aktardıkları milyarlarca
avroluk hibelerden yaralanan/yararlanmanın Kemalizm’e aykırı bir yanı olmadığını
savunanlardan oluşuyordu.
Bu düzenbazlığa karşı Kemalist düşünceyi savunduğumuz için ADD GYK
TARAFINDAN TEMMUZ 2006 DA “KESİN İHRAÇ İSTEMİ” İLE ADD YÜKSEK DİSİPLİN KURULUNA
VERİLDİM..
BURADA YAPTIĞIM “SAVUNMA” GÜNCELLİĞİNİ YAKICI BİR BİÇİMDE KORUMAKTADIR…
BU NEDENLE YAYINLAMA GEREĞİ DUYDUM(Mahmut ÖZYÜREK)
SAVUNMA
Mahmut ÖZYÜREK
ADD Isparta Şube Başkanı
“Şurada acıklı bir hakikat olmak
üzere arz edeyim ki, memleketimizde külliyetli ecnebi parası ve birçok
propagandalar dolaşıyor. Bundaki gaye pek aşikârdır ki, millî hareketi
neticesiz bırakmak, millî emelleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve
vatanın bazı mühim parçalarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktır”.
ADD Y.DİSİPLİN KURULU’NA SÖZLÜ
SAVUNMA
1.10.2006
İlgi:
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreterliği 15.08.2006 tarih ve 2006/795
sayılı “ Disiplin Soruşturmasına ilişkin savunma istemi” konulu yazıları.
Son 15 yıldır
Dünyada var olan Antiemperyalist ülke yönetimleri
komplo ve darbelerle peş peşe tasfiye edildi. Tasfiye edilemeyen
ülkelerde ise dinsel, etnik mezhepsel ayrışmalar desteklendi.
Böylece emperyalizm dünya ölçeğinde geçici bir zafer sağladı.
Emperyalistler, dünyanın hemen her yerinde emperyalizmin egemenliğine ve
çıkarlarına direnen herkese istediği gibi davranma hakkını kendinde görür
oldu.
Emperyalizm bir yandan
geçici de olsa zaferini ilan ederken, diğer yandan da komplolar,
provokasyonlar, ajan-muhbir ağı, okyanus ötesi askeri, sivil operasyonlar ile
"Yeni Dünya Düzeni" (YDD) adını verdiği kayıtsız-şartsız egemenliğine
karşı koyan ulus- devletlere yönelik saldırılarını azgınca sürdürdüler ve
sürdürmekteler.
Emperyalistlerin
kendilerine dünya egemenliği için "zafer" yollarını
açmak ve kalıcılaştırmak için sarıldığı yöntemlerin başında ve önceliğinde
“ideolojik saldırılarını, her tülü araç ve gereci (Para, basın,
Televizyon, sanat, edebiyat, vb.) kullanarak sürdürmek ve hedef ülke
halkının bilincini bulandırmak söz konusudur”. Emperyalistler, ulusların
bağımsızlık umudunu tümden çökertmek, yok etmek için; halkın ulusal
bilincinin değiştirilip dönüştürülmesi amacıyla ulusal değerlere saldırı
ve alabildiğine karalama, dejenere etme, içini boşaltma yöntemlerini
kullanmaktadırlar.
Türkiye’de bu saldırının
ana hedefi “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ” yani diğer adı ile “KEMALİZM”DİR.
Çünkü Mustafa Kemal; “Hepinizce bilinmektedir ki, milletimiz asırlardan beri
iki kuvvetin, iki müstebit kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında
üzüntü ve elem duymakta idi. O kuvvetlerden birisi: Doğrudan doğruya memleket
ve milleti idare etmek iddiasında bulunan müstebitler, ikincisi: Bütün bir
emperyalist ve kapitalist âlemidir.” diyerek, ULUSUMUZUN VE DİĞER
ULUSLARIN ÇEKTİĞİ ACI, ZULUM SÖMÜRÜNÜN KAYNAĞININ EMPERYALİZM
OLDUĞUNU AÇIKÇA GÖREN VE GÖSTEREN LİDERDİR.
Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti
Kurtuluş Savaş’ında ve sonrasında anti-emperyalist bir mücadele vermiştir ve
yüzyılın emperyallerine karşı dünya tarihinin ilk ve tek zaferini kazanmak
gerçekleri üzerine kurulmuş bir ülkedir. Ülkemizin kurtuluş ve kuruluş
ideolojisi Kemalist(Atatürkçü) ideolojidir.
ABD Başkanı Wilson, 1902
yılında şunları söylüyordu:
“Amerikan kapitalizminin temel
hedefi, bütün zayıf ülkelerin hammaddeleri ve ulusal pazarlarını kendisi için
açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor
kullanılmalıdır.”
1956’da ABD Senato Dış İlişkiler
Komitesi raporunda ise şöyle denilmektedir:
“Amerikan yardımı, bir hükümet girişimi olarak başkalarının çıkarı
için yapılan bir şey değildir. ABD ne sadaka veren bir kuruluş ve ne de
ekonomik yardım Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya yansımasıdır... Teknik
yardım, ABD’nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda
geliştirmek için eldeki araçlardan bir tanesidir.” (Karşı Devrim, Çetin
Yetkin, syf. 360)
Bugün Amerika’nın ve Avrupa
Birliği’nin, yani emperyalistlerin bu amaçlarında en ufak bir değişiklik
olmadığını yaşadığımız olaylar açıkça gösteriyor. Bu kirli, kanlı
amaca ulaşmalarının önünde en büyük engellerden biri ve en önemlisi ise
“ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ” yani Mustafa Kemal’dir.
Gerek emperyalistler, gerekse
onların içimizdeki yamakları “karşı devrimci” güçler ATATÜRKÇÜ
DÜŞÜNCE SİSTEMİ’ni antiemperyalist, devrimci, halkçı
niteliğinden uzaklaştırma, böylece Türk ulusunun Emperyalizmle mücadele,
tam bağımsız yaşama azim ve kararlılığını yok etme çabalarını 70 yıldır
sürdürüyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki Türk devriminin özü
“antiemperyalizm”dir. Türk devrimi mazlum uluslara da yol göstermekte, ışık
olmaktadır. Çünkü Türkiye Batı ile, emperyalizmle savaşarak
bağımsızlaşmış, istiklalini ve cumhuriyetini kurmuştur.
Mustafa Kemal bu gerçeği; “Türkiye’nin
bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını, bütün arkadaşlarımız
ifade etmiş iseler de,bunu bir defa daha doğrulamak lüzumunu hissediyorum.
Türkiye’nin bugünkü mücadelesi, yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha
kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, büyük ve mühim bir
gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün
doğunun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle
beraber olan doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.”(1)
şeklinde dile getirmiştir.
Yine Gazi Mustafa Kemal “Toplumsal
doktrin açısından... Biz yaşamını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan
emekçileriz, yoksul bir halkız. Efendiler halkçılık toplumsal düzenini
emeğine, haklarına dayandırmak isteyen bir toplumsal doktrindir. Biz bu
hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için, meclisçe,
milletçe bizi yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme
karşı milletçe savaşı uygun gören bir doktrini izleyen insanlarız.”(1)
diyerek dile
getiren ilk ve tek liderdir.
Bu gerçeği çok iyi kavrayan
Emperyalistler, bilimin ve teknolojinin tüm olanaklarını, basını, iletişim
araçlarını en ahlaksız biçimde kullanarak antiemperyalist, devrimci halkçı bir
ideoloji ile şekillenen Türkiye’nin, Türk ulusunun kuruluş ideolojisinden
ve felsefesinden uzaklaşması, özgüvenini yitirmiş, siyasi kurumlarını
tüketmiş, demokrasisini oturtamamış, sosyal ve kültürel bunalımı yükseltmiş,
kimlik buhranını çoğaltmış, ortak ülkülerini ve toplumsal felsefe ve
hedeflerini kaybetmiş, yurttaşlık aidiyetinden etnik, dinsel aidiyetlere
kaçışın başladığı bir körelme, çürüme ve çözülmeye sürüklenmesini(2),
Kemalizm’in, “yalnızca bir laiklik hareketi”
olarak algılanmasını sağlamayı öncelikli hedefleri olarak
belirlemişlerdir.
Emperyalist merkezlerden yayılan bu
karşı-devrimci propaganda kimi Atatürkçü kişi ve örgütlerde ideolojik
sapmalara, bilinç bulanıklığına ve amaç yitimine, yol
açmıştır. Bu bağlamda, Atatürkçülük adına yola çıkan kimi örgüt ve
kişiler “KARŞI DEVRİM”i yalnızca “laiklik karşıtı hareketler”
olarak algılarken, Atatürkçülüğü yalnızca “laiklikle” sınırlandırdıklarının,
böylece savunmaya çalıştıkları “düşün sistemini” kendi
elleri ile mezara gömdüklerinin ayırdına bile varamaz
olmuşlardır. Onlara göre Türkiye Cumhuriyetini çökertme eyleminin başında,
yani tehdit merkezinin odağında emperyalizm değil, şeriatçılar, din hortumcuları
durmaktadır. (Böylece emperyalizm, saldırdığı ulusun kimi kişi ve örgütlerince
aklanmaktadır.)
"Barış", "İnsan
Hakları", "Demokrasi" ,”bireysel hak ve özgürlükler”,
“laiklik” vb. söylemleri dillerinden düşürmeyen emperyalist
haydutların temel amacı, bu kavramların yaşama geçmesini sağlamak
değil, bu kavramları savunan tüm kesimleri (elbette Kemalistleri de) bu
anlayış çerçevesi içerisinde kendi yanlarına çekmek ya da en azından
emperyalistlerle–mazlumlar arasındaki tarihsel savaşımda tarafsızlaştırmaktır. Bu savaşımda, tarafsız kalmak bile her şeyden
önce emperyalistlerin yaratmak istediği, onların çıkarına hizmet eden bir
anlayıştır.
Böylesine bir ikiyüzlülük ve
illüzyonla hareket eden emperyalist saldırganlar, hemen her ülkede
kendilerine yandaş, yamak “ÖRGÜTLER” bulmakta da fazla
zorlanmadılar. Kimi örgütlere uydurma projeler karşılığı “FON” adı
altında “avrolar” veriliyor, “AVROLARI” alan sözde STÖ’ler
ise emperyalistlerin özlem ve istemlerini kayıtsız koşulsuz yerine
getiriyorlar. Bu örgütler Avrupa Birliği entegrasyonu adı altında ülkenin
bağımlılaştırılma ve çökertilme serüvenine ortak-öncü oluyorlar.
Bu olgu henüz ele geçmemiş, yani
pembe-turuncu, renklerde devrim yapılamamış ülkelerde emperyalistlerin
lehine bir kamuoyu oluşmasına ve onların ulus devletlerdeki
"zafer"lerinin yolunun açılmasına ve işgalin
kalıcılaştırılmasına zemin
hazırlıyor.
Avrupa
Birliği’nin emperyalist bir örgütlenme olduğunu kavrayamayan, onu
basit ve yeni bir uluslararası örgütlenme sanan bu kişi ve örgütler işi öylesine ileri
götürmüşlerdir ki, AB emperyalizminin “ilericiliğini”! her
geçen gün yeniden ve derinlemesine keşfederek,
Avrupa Birliği’ni ilerici ve bu nedenle Türkiye’nin de mutlaka
içinde yer alması gereken bir proje olarak değerlendirerek, AB’nin çeşitli
kanallardan bazı kişilere, bazı örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim
araçlarına “istihbarat ve yönlendirme çabası için” aktardıkları
kaynakları (fonları) gönül rahatlığı ile alıp kullanabilmişlerdir.
Biz sözün burasında yine
o ölümsüz ışığı, Yüce Atatürk’ü dinleyelim. “Şurada acıklı bir hakikat olmak
üzere arz edeyim ki, memleketimizde külliyetli ecnebi parası ve birçok
propagandalar dolaşıyor. Bundaki gaye pek aşikârdır ki, millî hareketi
neticesiz bırakmak, millî emelleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve
vatanın bazı mühim parçalarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktır”.
Demek ki yabancı parasının
amacı; “millî hareketi neticesiz bırakmak, millî emelleri felce
uğratmakmış”. Yüce Atatürk’ün “millî hareketi
neticesiz bırakmak, millî emelleri felce uğratmak” diyerek
şiddetle karşı çıktığı yabancı paraları (günümüzdeki fonları)
alanlar “AB fonu almanın ne gibi bir sakıncası var? Gençliğe yönelik eğitim
projeleri ve programlar üretmenin yasak olduğunu düşünmüyorum”, “ÇEV bu fonu
gençlere eğitim vermek için kullanıyor”(3) diyerek
kendilerini savunmaları ise anlamlı ve düşündürücüdür.
Çünkü AB’nin kendi kaynaklara
göre; AB’de yaklaşık 20 milyon işsiz, 3 milyon evsiz, 37 milyon yardıma muhtaç
bedensel ve zihinsel fakir engelli, 15 milyon Avrupalı, ya çok kötü koşullara
sahip ya da çok kalabalık konutlarda yaşıyor. 2.4 milyon Avrupalı,
insanların yaşamasına elverişli olmayan sığınaklarda yaşıyor. 1.6 milyon
Avrupalı, mahkeme kararıyla yaşadıkları konutlardan atılmak üzere bekliyor. Her
yıl 400 bin Avrupalı, yaşadıkları konutlardan resmen çıkarılıp sokağa atılıyor.
2.7 milyon Avrupalı, ya yakın akrabalarının ve tanıdıklarının evlerinde geçici
olarak kalıyor ya da evsizlere barınma imkânı sağlayan sığınma evlerinde kısa
süreli olarak yaşıyor. 65 milyondan fazla Avrupalı fakirlik sınırında
yaşamaktadır. (Kaynak http:// www. flatrock. org. nz/ topics/
money_politics_law/ globalisation_ has_killed_old_politics.htm, 27.04.06-Aktaran
Prof.Dr.Ahmet SALTIK –Konferans notları)
Kendi yurttaşından
esirgediği milyarlar tutarındaki “avro”yu, AB hangi gerekçelerle
Türkiye’de kimi örgütlere “HİBE” etmektedir?
Gerçekte bu örgütler aldıkları bu
“hibe”nin karşılığını kat be kat ödüyorlar, hem de çok ağırlaştırılmış olarak.
Nasıl mı? “Günümüzde Avrupa
Birliği’nin, bazı Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin Türkiye’de istihbarat
toplama ve toplumu yönlendirme açılarından giderek yoğunlaşan
çalışmaları söz konusudur. Toplumda yaşanan demokratikleşme ve daha kolay bilgi
edinme süreçlerine bağlı olarak, bu çalışmalarda “sivil toplum örgütü” adı
verilen örgütlenmelerin ve kitle iletişim araçlarının önemi artmıştır.
Emperyalist güçler, çeşitli kanallardan bazı kişilere, bazı örgütlenmelere ve
bazı kitle iletişim araçlarına aktardıkları kaynaklar aracılığıyla, istihbarat
toplamakta ve toplumu yönlendirmeye çalışmaktadır. (Para dağıtım kanalları
ve/veya olanak sağlama biçimleri çeşitlidir. Devletler doğrudan para
dağıtmaktadır.)
Avrupa Birliği
emperyalizmi, Avrupa Komisyonu fonlarını kullanmaktadır. Avrupa Birliği’nin
yeni bir emperyalist devlet olduğunu kavrayamayan, onu basit ve yeni bir
uluslararası örgütlenme zanneden bazı iyi niyetli kişiler de, bu oyuna
düşmektedir. …Avrupa Komisyonu’ndan para alanların listesine Internet üzerinden
ulaşmak olanaklıdır. Bu listeler tarandığında, AB emperyalistlerinin ne denli
kapsamlı bir istihbarat ve yönlendirme çalışması içinde olduğu görülecektir”(2)
Demek ki “hibe” paralar “istihbarat ve yönlendirme” amaçlıymış. Yani
gençlerimiz AB-ABD’nin “istihbarat ve yönlendirme” çalışmalarında
kullanılıyor. Yukarıda bu fonu kullanan örgüt yöneticisi ne diyordu: “ÇEV bu fonu gençlere
eğitim vermek için kullanıyor”. Peki Gazi Mustafa Kemal Atatürk
bu duruma ne diyor:
1-“Yetişecek çocuklarımıza ve
gençlerimize, görecekleri eğitimin sınırları ne olursa olsun, ilkönce ve her
şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine
düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
Dünyada, milletlerarası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi
unsurlara sahip olmayan kişilere ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara,
hayat ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek
yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler
zayıftır.”
2-“Biliyorum ki Batı ile uyuşma,
Türkiye’nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelecektir”
3-“Bir şeyin zararıyla, bir şeyin
yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı
alçaltır. Gerçekten de Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve
uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür.
Türkiye’yi yok etmeye girişenler,
Türkiye’nin fiilen ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı
olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş, ittifak
etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekalar, duygular, fikirler,
Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma,
yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine
dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız
uygulanması Sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi
uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, İç
yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve
kuvvetini elde etmişlerdir.
...Oysa bu güç ve kuvvet, Türkiye’de
ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı
katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin, en çok da yöneticilerin
zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, İnsan
olmak İçin, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın
emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım
zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların
nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay
kaydetmemiştir; tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli
sonuçlarla karşılaşmışlardır. işte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle. sakat olan
bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok
gerilemiş, daha çok düşmüştür.”(2)
***
İşte aylardır bizi uğraştıran ve her
şeyi göze alarak karşı çıktığımız tablo ve anlayış bu.
Türkiye’de AB ye karşıymış
gibi görünen örgütlerin büyük çoğunluğunun çıkış noktası "Avrupa
Türkiye’yi almayacak" ekseninde şekillenir. Oysa Kemalistler bu teze
katılmakla birlikte "Türkiye Avrupa Birliği’ne
girmemelidir!" tezini temel çıkış noktası olarak alırlar.
Geldiğimiz bu günde, Türkiye’de AB ve ABD yanlılığını tüm eleştirilere karşın
sürdüren kesim, Şeriatçılar ve 2. Cumhuriyetçiler’dir. Bu kesimler
partileri, dernekleri, gazeteleri ile topyekün AB ve ABD’nin
yanındadırlar. Türkiye’de Atatürkçü, laik ve sol güçler Amerikan, İsrail, AB,
Batı Kampı karşısında mevzilenirken, Amerikancı, İsrailci, AB’ci, Batıcı Kampı
Şeriatçılar temsil etmektedir. Çünkü emperyalizmin doğal müttefiki Şeriatçılar
ve 2.Cumhuriyetçiler’dir, doğal düşmanı ise Atatürkçü, laik ve sol
güçlerdir. Türkiye’de 50 yıldır tepesi üstünde duran siyasal sistem ilk kez
ayakları üzerine böylelikle oturmuştur.(4) ADD’nin içinde Şeriatçılar ve
2.Cumhuriyetçiler ile aynı kampta görünmek isteyen tek bir üye bile çıkmaz,
çıkmamalıdır.
Temel amacı ulus devletleri ortadan
kaldırmak ve ulusların egemenliklerini ellerinden almak olan “AVRUPA BİRLİĞİ”nin
yanlısı olmak, bu “emperyalist ittifak”ın ülkemizde oluşturduğu “TRUVA
ATI”, NGO örgütlerine üye olmak, onları yönetmek, etkin olarak o
örgütlerin etkinliklerinde görevler almak, ya da hiç gereği yokken AB’ye
övgüler düzmek, yurttaşların kafalarını karıştıracak söylemlerde bulunmak
demeçler vermek, yazılı ve görsel basında, dolaylı da olsa AB yi şirin
gösterecek konuşmalar ve açıklamalar yapmak “KEMALİZM”le bağdaşmadığı gibi, ona
“İHANET SUÇU” oluşturur.
Bu yalnızca benim veya benim gibi
düşünen birkaç kişinin yargısı değil, altına imza koyduğumuz ADD Tüzüğüne göre
de böyledir. Dernek Tüzüğünün ilgili (Kuruluş Nedeni ve Amaç ve Amacın
Gerçekleştirilmesine ilişkin) bölümlerinde; “emperyalizmden kurtulma”
“eşitlik” “Tam Bağımsızlık”, “Ulusal egemenlik” kavramlarına vurgu
yapılarak, derneğimizin temel amacının bunları korumak ve geliştirmek olduğu
açıklıkla belirtilmektedir.
Diğer taraftan, AB
bağımlılığına yakalanmış olanların, ülke ve ulus adına en tehlikeli
olanları ise “UTANGAÇ AB’Cİ”lerdir. Bunlar zaten AB tarafından;
körleştirilmiş, sağır ve dilsiz bir kimliğe sokulmuş halkın bu şaşkın “uyku
hali”nin sürmesinde görevlidirler. Bu görevlerini değişik kılıklarda yerine
getirirler. Kimileri, saygın örgütlerde, kimileri ulusalcı (milliyetçi)
yapılanmaların önündedir.
SAVUNMAMIN İSTENDİĞİ İLGİ YAZI
a-Maddi yanlışlarla doludur. MYK’nın yetki aşımı yaparak
hakkımızda düzenlediği ve YDK’ya verdiği, dosyalar “eksiklikler görülüp, MYK’ya
iade edilmemiştir. Tam tersine, bizden “savunma yapmamız”
istenmiş, savunmamızda konu açıklıkla dile getirilmiş ve Y.Disiplin
Kurulu Başkanı Cemil Denk hakkında bu nedenle 15.08.2006
tarih ve 61 sayılı yazımızla suç duyurusunda bulunulmuştur.
b- Söyleyip yazmadığım cümleler, ya da başka amaçla
söylenip yazılmış sözler çarpıtılmış “suça kanıt” oluşturacak
şekle getirilmiştir. Örneğin Ben “ÇEV’in AB fonlarından beslendiğini, belgeleri
ile” yazdım. Bu tümce Genel Başkan hakkında “AB fonlarından beslendi” şekline
getirilmiştir. Buna hakkınız da, yetkiniz de yok.
c- Disiplin yönetmeliğinde sayılan tüm suçlar,
tarafımdan işlenmiş gibi alt alta sıralanmış, “biri tutmazsa,
diğeri” mantığı ile hareket edilmiştir,
d- “Olumsuz ve gerçek dışı” haberler deniliyor. İlgili
belgelerde, bana ait tek bir tümce yoktur. Tüm belgelerin kaynakları
verilmiştir. Şayet sözü edilen kişiler bu belgelere “gerçek dışı”
diyorlarsa, O belgelerin yayınlandığı (yayınlanmakta olduğu) kaynaklar
hakkında, bugüne kadar gereğini niçin yapmamışlar? anlamış değiliz.
Buna karşın, hakkımdaki
suçlamaların; haksız, yersiz, amaçlı ve kasıtlı olduğunu, suçlamaların
tümünü reddettiğimin bilinmesini istemekle birlikte, tüm belgeleri
kaynakları ile sıralayalım.
1/a- ADD Genel Başkanı olarak seçilen
(E).Org.M.Şener Eruygur ve Genel Başkan Yardımcısı seçilen Prof.Dr.Nur Serter,
bu görevlere gelmeden önce, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)’nın Yönetim
Kurulu’nda bulunmaktaydılar ve halen bu görevlerini sürdürmektedirler. .
b-M.Şener Eruygur, (ÇEV)’in 2. Başkanı, Prof.Dr.Nur
Serter de (ÇEV)’in Yönetim Kurulu üyesi olarak görev
yapmaktaydılar ve yapıyorlar .
c-Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV), 2004-2005 yıllarında
Avrupa Birliği (AB)’den şu üç proje için toplam yaklaşık 700,000 (yedi yüz
bin) Avro ‘Hibe’ almıştır:
A-‘Bir Kucak Sevgi’ (An Emrace of
Love)
B-‘Yaşama Geri Bakış’ (Looking Back
to Life)
C-‘Beyoğlu Mozaik ve Çini Çarşısı’
Kaynak “Çağdaş Eğitim Vakfı(ÇEV),
resmi WEB sitesidir. ADRES: www.cev.org.tr
Sayın Yılmaz DİKBAŞ tarafından
derlenen ve hiçbir yorum yapılmaksızın kamuoyuna sunulan raporda Avrupa
Birliği’nin Türkiye’de desteklediği projeler ve projeleri yürüten kuruluşlar
gösterilmiştir.(4) Söz konusu raporda da görülecektir ki, Sn. Genel Başkan Ş.
Eruygur ve Sn. Nur Serter’in söz konusu fonların alındığı dönem
yöneticisi oldukları ve halen de görevlerini yürüttükleri Çağdaş Eğitim Vakfı,
üç proje için yaklaşık 700.000 Avro yardım almıştır. Kaldı ki, ilgili vakıf bu
durumu kendi yayın organlarında ve Internet sitesinde de kamuoyuna sunmakta
sakınca ve çekince görmemiştir. Bu gerçeklik sonrası, yukarıda ifade edilen
durumu ortaya koyan yazılarımın eleştiri sınırlarını aştığını ve Sn. Genel
Başkan Ş. Eruygur ve Sn. Nur Serter’in kişilik haklarını ihlal ettiğini
söylemek olanaklı değildir. Bununla beraber, Avrupa Birliği’nden hiç de
küçümsenmeyecek bir miktar fon alan bir vakıfa ve yöneticilerine “Avrupa
Birliği yanlısı” demenin de kişilik haklarını zedeleyici bir yanı
yoktur. Bu ancak bir durum tespitidir.
“Anadolu’daki Truva
Atları” olarak ifade edilenler, bazı dernek ve vakıflardır. Hiçbir
şekilde Sn. Genel Başkan Ş. ERUYGUR ve Sn. Nur SERTER değildir. Bu
ifadede Truva atı tanımlanmasıyla, fon karşılığı proje yürütüp
bağımsızlıklarını yitiren ve kamuflaj görevi gören kurumlar kastedilmektedir.
Sn. Genel Başkan Ş. Eruygur ve Sn. Nur Serter, bu vakıflarla kendilerini
özleştiriyorlarsa takdir kendilerinindir. Benim böyle bir kastım yoktur.
2-Şener Eruygur’un , “ Adnan Hoca'nın himayesindeki
vakfın Konferansına katılacağı bilgisi 26.06.2006
Tercüman/İstanbul gazetesi, 26-05-2006 Akşam
Gazetesi ve http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=33191&SayfaNo=1
WEB adresindedir. Biz yalnızca: “1999 yılında şok bir skandalla
gündeme gelen, Başında ADNAN OKTAR’IN bulunduğu Bilim Araştırma
Vakfı günlerce hatta aylarca yazılı ve görsel medyaya konu oldu. Jandarma
ve polis tarafından onlarca operasyon düzenlendi. O tarihlerde
Jandarmanın en üst kademelerinde görev yapan biri, ‘Bu vakfın
arkasında Adnan Hoca'nın olduğunu bilmiyordum’ diyorsa, diyebiliyorsa, bize söz
düşmez. Değerlendirmeyi tüm Kemalistler’in bilinç ve vicdanlarına
bırakalım.” görüşümüzü “not” ettik. Bu notumuzda saygısızlık
veya suç varsa kabul ederiz.
3-Prof.Dr.Mustafa Yurtkuran'ın üniversitenin açılış töreninde
yaptığı konuşma, Uludağ Üniversitesi’nin resmi WEB Sitesi: http://homepage.uludag.edu.tr/~serdar/uludag30/acilis.html
adresinde halen yayınlanmaktadır. Bu konuşmada sayın Yurtkuran; “...ülke
üzerinde oynanan oyunların amacı Avrupa Birliği ile sürdürmekte olduğumuz
çalışmaları önlemeye dönüktür” demektedir.
Ali Rıza SELMANPAKOĞLU: “AB’
ye eşit koşullarda, onur ve şahsiyetimizin ayaklar altına alınmadığı zeminde
girmemizin kuşkusuz çok yararı vardır.” demiş bulunmaktadır.
5-Ferit Bernay, “AB'den vazgeçmek
mümkün değil” cümle
kurgusu, 03.10.2005 tarihli Vatan gazetesinindir. (www.vatanim.com.tr/root.vatan? exec=haberdetay& tarih=
04.10.2005& Newsid= 61691 & Categoryid=1-78k)
6- American Bord ve SEV koordinasyonu
içinde olan ÇEV- Çağdaş Eğitim Vakfı Başkan Yardımcısı, Şener
ERUYGUR- ADD Genel Başkanı, ÇEV Yönetim Kurulu üyesi ve “Marmara Gurubu
Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, 'akademik konsey” üyesi NUR
SERTER, ADD Genel Başkan Yardımcısı oldu.
SEV, çoğunluğunu Amerikan Bord
Okulları mezunlarından oluşan Mütevelli Heyeti ile bu heyetin seçtiği Yönetim
Kurulu tarafından idare edilmekte ve üyeler gönüllü olarak hizmet vermektedir.
SEV Mütevelli Heyeti
Başkanı:Yaşar Yaşer Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı: Gülseren
Yaşer (Yaşar Yaşer’in eşi) Çağdaş Eğitim Vakfı başkanı Gülseren Yaşer ile
İstanbul Üniversitesi
rektör yardımcısı Prof. Nur Serter... 'Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal
Araştırmalar Vakfı'' akademik konsey' üyesidirler.
'Marmara Gurubu Stratejik ve Sosyal
Araştırmalar Vakfı' TURUVA ATI olan “ARI Hareketi “ ile işbirliği içinde ve
onun “ÖNCÜ KURULUŞ”ları listesinde mi?
“Marmara Grubu Stratejik
Ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Temel Hedeflerimiz” başlığı altında yazılanlardan yalnızca
ikisi bize bu vakfın kimliği konusunda bilgi veriyor.
*Küresel değişimin
etkilerini analiz ederek, değişim sürecinde ‘uyum stratejileri’ geliştirmek,
*Yerel ve ulusal
değerlerimizin yanında Avrupa Birliği değerlerinin paylaşılmasını teşvik etmek,
[Şu sorular bize ait: “‘Avrupa
birliği değerleri’nin paylaşılmasına çalışan bir örgütün ‘akademik konsey’
üyesi olanların ADD değerlerine sahip çıkması beklenebilir mi?”
Avrupa Birliği değerlerini
savunanlar “Türkiye'nin
Avrupa Birliği üyeliğinin önünde en önemli engel olarak Kemalizm'i
görmektedirler. MARMARA GURUBU STRATEJİK VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI
‘akademik konsey’ üyesi Nur SERTER de aynı düşüncede değilse,
niçin ‘Akademik Konsey’in” üyesi? Aynı düşüncede ise o zaman
vay!!! ADD’nin haline diyebiliyorum. Daha ne diyeyim.]
SEV, ÇEV, AMERİCAN BORD- MARMARA GRUBU STRATEJİK
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI örgütlerinin AB Fonlarından yardım aldıkları, Avrupa Birliği
değerlerinin paylaşılmasını teşvik ettikleri, iş dünyasının Avrupa Birliği
sürecinde hedeflerine ulaşması için yeni liderlerin yetişmesini sağlamak amacı
ile Konferanslar düzenledikleri “KENDİ WEB SİTELERİNDE” yayınlanmaktadır.
7-ADD Isparta Şubesi’nin GENELGE-3 ile ilgili
değerlendirmesi, temelde ADD tüzüğünün, hukukun, hukukun üstünlüğünün
savunulmasıdır. Yasaya aykırı, Tüzüğe aykırı, hukuk dışı bir işlemi
“UYGULAYIN” diye emir verenlere karşı, bir görevin onurluca yerine
getirilmesidir.
8-“Montreux (Montrö)
Sözleşmesinin 70. Yılı” başlıklı ADD Isparta Şubesi
Basın Açıklaması’na ADD Genel Başkanının UYARI notu aynen şöyledir.
(Dikkat edin bu yazıda ön ya da son tümce yoktur.)
“Şubelerin
Genel Başkanlık oluru almadan bildiri yayımlamaları uygun değil. Bu
önerinizi Genel Merkez'e gönderiniz. Kişisel mesaj çekmeyiniz. Genel Başkan”
Biz, bize, yani
şahsımıza değil, TEMSİL ETTİĞİMİZ, GÖREVE saygı
bekleriz. Kaldı ki; kişi olarak, yönetim olarak , ADD Isparta şubesinin tüm
üyeleri, giderek TÜM ADD’liler saygın kişilerdir.
Şube başkanına değil, ŞUBE
BAŞKANLIĞINA saygıyı esirgeyenlerin “GENEL BAŞKANLIK”
kimliğini bu tartışmanın dışında tutalım. Dışında tutalım, çünkü aynı cümleyi
değerlendiren, kimliği ve amacını çok iyi bildiğimiz ZAMAN Gazetesi
muhabiri “AZAR” dan söz etmektedir.
Tarafınızca da
bilinmektedir ki “ADD’de kimse, kimseyi azarlayamaz”. ADD’de kimse,
kimsenin “EMİR KULU’da değildir. Ama Sn. Genel Başkanın ADD Isparta
Şubesine yaklaşımı “AZAR” diyenleri haklı çıkartacak niteliktedir.
Ortaya konan ifadeler, doğruluğu
sabit ifadelerden ibaretse, bir hukuka aykırılığın varlığından söz
etme olanağı yoktur. Bu durum Yargıtay’ın yıllar içinde birer içtihat niteliği
kazanan kararlarında da açıkça görülmektedir. Buna göre, bir eleştiri, eleştiri
sınırlarını aşmadığı sürece, ne kadar sert olursa olsun, şahsi hakların halele
uğrayacağı kabul edilemez, dolayısıyla da hukuka aykırılık doğmaz. Bunun
yanında Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tarafından da belirtildiği üzere,
amacı yasak olmadığı sürece eleştiriler açıktan açığa ve genel de olsa hukuka
aykırı sayılmaz. Kaldı ki, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 26.04.1978 tarihli kararında
belirtildiği üzere, şahsiyet haklarının halele uğratıldığını iddia eden kişi,
böyle bir sert eleştiriden üzüntü duyacak idiyse, öncelikle kendisi bu
eleştiriyi davet edebilecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır.
Bütün bu gerçeklikten hareket edildiğinde
görülecektir ki, ortaya koyduğum fikirler, eleştiri sınırlarını aşmamış ve
iddia edildiği gibi hiç kimsenin kişilik haklarını hedef almamış ve zarar
vermemiştir. Kullandığım ifadeler, Anayasa’nın 25. ve 26. maddeleriyle
düzenlenen düşünce ve kanaat hürriyeti ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
kapsamındadır. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde Anayasa’nın 25. ve 26.
maddelerinin geçerli olmadığını söylemek, savunmak olanağı da yoktur.
Belgelerden anlaşılacağı üzere
kimseye “yakıştırmada” bulunmadığımız, “gerçek dışı haber” yaymadığımız,
kimseye “sözlü- eylemli” saldırmadığımız, “saygısızlık” yapmadığımız, “karalama
ve kötülemede bulunmadığımız açıkça ortadadır.
Hiçbir şekil ve anlamda ADD
yöneticilerini suçlama amacım olmadı ve olamaz. Söz konusu olan, ADD Tüzüğünü,
Atatürk ilke ve devrimlerini ödünsüz savunmak, kimi yanlış anlaşılmalara
neden olabilecek olay ve görüşlere karşı duyarlı davranmak ve ilgilileri
uyarmakla sınırlıdır. Bu nedenle bir üyenin cezalandırılmasının haksız,
adaletsiz ve yanlış olacağı kanımı dile getirmek isterim.
Takdir ve değerlendirmenize sunulur
01.10.2006
________________________
(1)“Gazi M. Kemal-TBMM.Gizli
Oturumları.
(2)Yıldırım Koç (Emperyalist Güçlerin Ülkemizde
Dağıttığı Paralar 13 Temmuz 2005).
(3)Yeni Aktüel Dergi Sayı 60 Sh.60.
(4)“TRUVA ATLARI –Yılmaz DİKBAŞ-ADD
Isparta Şb. Yyn. No:1.
NOT:
ADD Genel Başkanı olarak seçilen
(E).Org.M.Şener Eruygur ve Genel Başkan Yardımcısı seçilen Prof.Dr.Nur Serter,
bu görevlere gelmeden önce, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)’nın Yönetim
Kurulu’nda bulunmaktaydılar ve halen bu görevlerini sürdürmektedirler. .
M.Şener Eruygur, (ÇEV)’in 2.
Başkanı, Prof.Dr.Nur Serter de (ÇEV)’in Yönetim Kurulu üyesi olarak
görev yapmaktaydılar ve yapıyorlar .
Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV), 2004-2005
yıllarında Avrupa Birliği (AB)’den şu üç proje için toplam yaklaşık 700,000
(yedi yüz bin) Avro ‘Hibe’ almıştır.