14 Kasım 2015 Cumartesi

14 Kasım Paris saldırısı BASIN AÇIKLAMASI


Konu: 14 Kasım Paris saldırısı                                                                                                                            

BASIN AÇIKLAMASI

14 Kasım Paris saldırısı; Emperyalist odakların Suriye’ye girmenin, Egemen bir ülkenin topraklarını işgal etmenin meşruluğu sağlamak amacıyla aynı odaklar tarafından tezgâhlanmıştır.
Saldırının ABD’nin Ortadoğu’da planladığı emperyalist restorasyonun enstrümanı olarak kullandığı, Şeriatçı faşist bir örgütlenme olan IŞID tarafından üstlenilmesi bu kanımızı doğrulamaktadır.
Herkes aklını başına toplamalı. Ulus ötesi güçlerce yazılıp sahneye sürülen bu kanlı ve kirli oyunda rol kapmaya çalışmanın ülkemize ve ulusumuza vereceği zarar yıkımdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “YURTTA SULH- DÜNYADA SULH” ilkesine da sıkı sarılmanın, daha çok sahip çıkmanın zamanıdır.
Yönetim Kurulu Adına:                                                  Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı

13 Kasım 2015 Cuma

SUÇ DUYURUSU

AKİT TV NİN 10 KASIM GÜNÜ "ZULÜM 1938 DE SON BULDU" ALT YAZILI YAYININA Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek ve TEMAD Isparta Şube Başkanı O.Mümtaz Çapçı tarafından Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyusunda bulunulmuştur.


11 Kasım 2015 Çarşamba

AK-İT TV YE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUZ



CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ISPARTA
ŞİKAYETÇİ:       Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği - Piri Mehmet Mah. Mimar Sinan cad. Uslu Ün Psj. Kat:2 No: 16-17 Isparta
ŞÜPHELİLER:    Akit TV. Yetkilileri
SUÇ      : TC Anayasasının  Giriş, Cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan 2.    Maddesi,  Anayasamızın “İnkılâp kanunlarının korunması” ile ilgili 174.maddesi  ve 5816 sayılı kanun ihlal .
SUÇ TARİHİ:    10 KASIM 2015
AÇIKLAMALAR
Atatürk’ün yaşamını yitirmesinin 77. yılında Türkiye'nin ve Dünya’nın dört bir yanında anılırken, Akit TV isimli televizyon kanalında, ekrana "ZULÜM 1938'DE SON BULDU" başlığı yazılarak verilen haber içeriğinde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Resmiyette öyle kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’den bahsediyoruz elbette. İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış ve de başarılı olmuştu nihayetinde. Bu konudaki başarısını takdir etmemek ne haddimize. Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. Öyle ya Müslüman kıyafetlerini ortadan kaldırmakta öyle Fransızların Maraş’ta yaptıkları gibi peçeye el uzatmakla olmazdı. Hem öyle olunca karşına bir Sütçü İmam dikiliveriyordu birden bire. Daha akıllıcası lazımdı. O da eksik olmasın Mustafa Kemal’in Kılık Kıyafet Kanunu’yla başarılıyordu. Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!”
Öncelikle, “Resmiyette öyle kabul edilen…” denilmek suretiyle Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı olduğu tarihsel ve vicdani gerçeğini yadsıyarak, bırakın kendi ülkesinin kurtuluşuna öncülüğü, tüm dünyanın sömürülen ülkelerinin “kurtuluş savaşlarına” öncülük eden Atatürk gerçeğini inkâra yönelecek kadar büyük bir hazımsızlıkla Atatürk’e karşı kin ve nefret içinde olduklarını daha haberin ilk cümlesinde göstermişlerdir.
Haberde, “İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış (…) Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. (…)Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı.” Denilerek, Atatürk’ü bir vatan haini ve din düşmanı gibi göstermek suretiyle açıkça Atatürk'ün hatırasına hakaret edilmiştir.
Yine aynı haberde, “…inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!” denilmek suretiyle, dini duyguları kuvvetli insanların hamisi olduklarını açıkça deklare edip, bu insanların, Atatürkçü/laik insanlar aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmek suretiyle “Halk kin ve düşmanlığa tahrik” edilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle, bahsi geçen Akit TV isimli televizyon kanalında bu eylemler ile:
1) Basın oluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret edilerek, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa’nın 1/1, 2/1 maddesindeki “Basın  yoluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etmek” suçu işlenmiştir.
2) Halk kin ve düşmanlığa tahrik edilerek, 5237 sayılı TCY’nin 216/1. madde fıkrasındaki “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmek suçu işlenmiştir.
İSTEM:
Bu suçlar Cumhuriyet savcılıkları tarafından resen soruşturulması gereken suçlar olup; bu nedenle sorumlular hakkında yasal gereğinin yapılarak
1) Cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılması ile;
2) Kurtuluş Savaşı sırasında, düşman Yunan ordusu generali olarak görev yapan Trikopis’in bile Atatürk’ten bahsederken “…Bu büyük Komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım." Demiş olması gerçeği karşısında, asıl saygı duyması gerekenler olarak, kendi ülkesini ve halkını emperyalizmin işgalinden kurtaran büyük önder Atatürk’e hakaret eden sanıkların suç kastının yoğunluğu göz önünde bulundurularak, ceza adaletinin sağlanması bakımından, haklarında uygulanacak ceza belirlenirken, TCY 61. maddesi gereğince uygulama yapılırken alt sınırdan uzaklaşılarak uygulaması yapılması talep olunur   12.11.2015
Mahmut Özyürek

KEMALİZMİN GÜNCELLİĞİ



Bu ülkede; ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış demektir. Kurtuluş Savaşı ve devrimler, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu büyük eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.


Bozulma ve Yozlaşma

Atatürk’ün ölümünden günümüze dek yetmiş yedi yıl geçti. Bu iki kuşak demektir. 1938’de yirmi yaşında olanların çocukları bugün yaşıyor ve ortalama yetmiş yaşındalar. Bu iki kuşağın yaşam süresi içinde Türkiye; özgüveni yüksek, geleceğe umutla bakan, sevinci ve üzüntüsü ortak insanların yaşadığı bir ülke olmaktan çıktı; çökmekte olan bir ülkenin olumsuzluklarını yaşayan bir ülke durumuna geldi. Bozulma ve yozlaşma toplumun her kesimine yayıldı.
Büyük bir devrim gerçekleştirip güçlü bir ülke yaratılmışken, insanlar kulluktan yurttaşlığa yükselmişken ve aydınlık bir geleceğin yolu açılmışken; nasıl oluyor da bu denli geri, bölünmüş ve umutsuz bir ülke durumuna geliyoruz. Geriye düşmenin, karşıtına dönüşmenin ya da değerlerini yitirmenin bu denli yoğun yaşanmasının nedeni nedir? Bunun sorumlusu kimlerdir?

Eğitimsizlik

Geri dönüşün nesnel ve öznel nedenleri var. Öznel nedenden söz edeceksek, sorumluluğun, Atatürk’ten sonraki iki kuşakta olduğunu söyleyebiliriz. 11 Kasım 1938’de başlayan geri dönüş, sürekli artan bir ivmeyle, karşıtlıktan düşmanlığa, bireysellikten kitleselliğe evrildi.
Yetmiş yedi yıl süren bu olumsuz sürecin temelinde Kemalizmden kopuş, bunun temelinde de eğitimsizlik vardır. Atatürk kendi ülkesinde kendi insanlarına öğretilmedi, ilkeleri tasarlı uygulamalarla ortadan kaldırıldı.
Atatürk, ülkemizde özellikle aydınlarca bilinmemekte, bilinmek bir yana bugün yaygın bir karşıtlıkla karşılanmaktadır. Türk halkı çoğunlukla onu kurtarıcı kahraman olarak sevip saymakta ancak ilkelerini bilmemektedir. Bir bölüm insan, yanlış ve kimi zaman kara çalmaya varan uydurma yakıştırmaların etkisinde kalarak Atatürk'ten uzaklaşmıştır.

Dış Karışma

Atatürk karşıtlığı, Amerikalıların Türkiye’ye girdiği 1946’dan sonra dizgeleştirilerek devlet politikasına yerleştirildi. 1949 yılında imzalanan eğitimle ilgili ikili anlaşmayla ulusal eğitim ulusal olmaktan çıktı ve Atatürk ders kitaplarına Amerikalı uzmanların uygun gördüğü biçimiyle girdi. Atatürk, okullarda gerçek boyutuyla öğretilmedi.
Atatürk ve Türk Devrimi; niteliğine uygun, ilgi çeken ve kolay okunan kitaplarla halka anlatılmadı. Konuyla ilgili pek çok yayın bulunuyordu ancak bunların önemli bölümünde, dil ve kapsam sorunu vardı. Yanlış yorumlu ya da yalnızca aktarmayla yetinen yorumsuz yapıtlar da söz konusuydu. Atatürk’ü, onun her şeyden çok önem verdiği halkın anlayacağı bir dille yazan, güvenilir ve anlaşılabilir kitaplar gerekliydi ancak yoktu.

Gizli İşgal

Türkiye, bugün askeri değil ancak askeri işgalin amacı olan, siyasi ve ekonomik işgal altında. Sevr, toprak paylaşımı dışında hemen tüm koşullarıyla üstelik daha kapsamlı olarak uygulanıyor. Topraklar silahla el değiştirmiyor ancak yabancıların toprak satın almasıyla, Anadolu’da hızlı bir mülkiyet değişimi yaşanıyor.
Ulusu ilgilendiren hemen her karar, ülke dışında alınıyor, içerde eksiksiz uygulanıyor. Ulusal sanayi çöküyor, tarım yok oluyor. Yeraltı-yerüstü varsıllığımızı, dilediğimiz gibi kullanma özgürlüğüne sahip değiliz. Ulusal değerler korunmuyor, kültürel bozulma yaygın.
Parayla donatılmış yerli ya da yabancı “misyonerler”, bu ülke için bir şeyler yapmaya çalışan yurtseverlerden daha geniş olanaklarla serbestçe çalışıyor. Ulusal haklara saldırmada, hiçbir sınır tanınmıyor. Vatanseverlik baskı altında; hıyanet, getirisi yüksek bir meslek durumunda. Halk, yoksul ve umutsuz, karamsar bir edilgenlik içinde. Basın ihaneti yayıyor. Sanki işgal İstanbul’u yeniden yaşanıyor.

Yapılması Gereken

Bu koşullarda yapılması gereken, benzer koşullar altında geçmişte verilen savaşımdan yararlanmak ve bu yönde çalışmaktır. Samsun’a çıkan anlayış, Kuvayı Milliye ruhu, Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesi önümüzdeki yakın dönemi belirleyecek biçimde, yeniden gündeme geliyor.
Kurtuluş Savaşı, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak, aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.
Bir değerin nasıl kazanıldığını bilmeyen, onu koruyamaz. Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda, nasıl ve kimlere karşı kazanıldığını, ne bedel ödendiğini, ulusu ayakta tutan kalkınmanın nasıl sağlandığını bilmeden, Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutmak olanaklı değildir.
Yapılanlar çabuk unutuldu ya da unutturuldu. Unuttukça da geriye gidildi. Ve bugün, içinde sıkışıp kaldığımız sorunlarla dolu koşullara gelindi. Bu koşullar, nitelik olarak, Osmanlının 20.yüzyıl başında yaşadığı koşullardır. Bunu artık herkes görmelidir. Dünü unutursan, yarın hatalara düşmekten kurtulamazsın. Atatürk’ü günceldir ve doğaldır ki emperyalist boyunduruktan kurtulana dek güncelliği sürecektir. Her kesimden yurtsever, bu nedenle Atatürk’e yöneliyor; Kuvayı Milliye ruhu bu nedenle yayılıyor, Müdafaa-i Hukukçular bu nedenle yeniden ortaya çıkıyor.

Kemalist Olmak

Atatürk’ü incelemek,  tarihle ilgili araştırma yapmak değil, yaşadığımız sorunlara çözüm aramak ve onun başarılı olduğu savaşımından günümüze yönelik ders çıkarmaktır. Ülkenin kurtuluşu için savaşım verenler ve verecek olanlar, Mustafa Kemal’in karşılaştığı engellerin benzerleriyle karşılaşacaklardır. Özellikle onlar, aktarılan bilgileri, eleştirici gözle incelemeli, bugüne uyarlamalı ve girişilecek savaşımda nelerle karşılaşacaklarını bilerek hareket etmelidirler.
Atatürk’ü anlamak ve “izinden gitmek” bilinçli olmayı gerekli kılar; yaptığını yapmak, insana, üstelik en ağırından, sorumluluk yükler. Atatürk öldükten sonra, Atatürkçülerin başına gelmedik kalmamıştır. Bu sorumluluğu yüklenmek isteyenler, eyleme geçtiklerinde bu işin, “karga kovalamak” ya da “sarı saç mavi göz” edebiyatından çok ayrımlı bir iş olduğunu göreceklerdir. Emperyalizmle doğrudan ve sürekli savaşım demek olan Atatürkçülük, sert çatışmalara, görünür görünmez engellere her zaman hazırlıklı olmayı gerekli kılar. Kemalist olmak, kolay bir iş değildir.

Yaşamın Öğrettiği

Türkiye, bugün 1938’in değil, 1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgal’e dönüşen dışa bağımlılık, ulusal varlığı tehdit eden kalıcı sorunlar yaratıyor. Durumun ayırdına varanlar, henüz yeterince örgütlü değil. Gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyanlar ise, yadsımadıkları bu gerçeği, “küresel çağın zorunlu sonucu” ya da “karşılıklı bağımlılığın kaçınılmazlığı” olarak meşrulaştırmaya çalışıyor.
Yoksullaşan örgütsüz halk, dostu düşmanı seçemiyor. Ekonomik çöküntüyle yaratılan kavram kargaşası ve yoksullaşma içinde Türkiye, göz göre göre parçalanmaya götürülüyor. Günümüzün somut gerçeği, ne yazık ki budur.
Hiçbir yanıltma ve kandırma girişimi, hiçbir baskı ya da göz boyama, toplumsal gerçeği uzun süre gizleyemez. Yaşam en iyi öğretmendir ve gizlenmiş gerçekler, göremeyenlerin önüne çıkmakta gecikmez. Düşünerek öğrenmeyenler, yaşayarak öğrenirler. Ancak, uygar olmak, ya da daha doğru söylemle insan olmak, olayları önceden görmeyi ve önlem almayı gerekli kılar. 1919 ve sonrasında bu yapılmıştı, bugün de bu yapılmalıdır.

Gerçekler Öğrenilmelidir

Mustafa Kemal’i ortaya çıkaran toplumsal koşullar bilinmeli; eğitimi, düşünce yapısı, geleceğe hazırlaması ve kararlılığı ele alınıp irdelenmelidir. Libya günlerini, Balkan Savaşlarını, Çanakkale’yi ve Doğu Cephesi’nde yaptıkları incelenmeli; Mondros’tan önce yaptığı hazırlıklar, İstanbul çalışmaları ve Anadolu’ya geçiş koşulları bilinmelidir.
İşbirlikçi İstanbul Hükümeti ve mandacılarla savaşımı, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Kuvayı Milliye örgütlenmesi, I.Meclis, düzenli orduya geçiş ve bütün bunların sonucu olarak İnönü, Sakarya, Başkomutanlık Meydan Savaşı bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Türk halkının özverisi, çektiği acılar, Yunan vahşeti ve emperyalist tuzaklar unutulmamalıdır. Bunlar yapıldığında, bu ülkenin nasıl kurtarıldığı görülecek ve bilinçlenilecektir. Yalnızca bir yaşam ve bir ulusun kurtuluşu değil, adeta bir “destan” incelenmiş olunacak, korunması gereken mirasın değerini anlaşılacaktır.

Kemalizmin Önemi

Bu ülkede ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış demektir. Bu büyük eylem, her yönüyle incelenmeli ve başarılmış olan bu yoldan yürünmelidir. Bu, yalnızca geçmişe bağlılık ya da saygı duymak değil, doğrudan, ulusal varlığın ve geleceğin güven altına alınması için, yerine getirilmesi gereken bir görevdir.

Nelerin yitirilmekte olduğunu ve gelecekte nelerin yitirileceğini herkes görmelidir. Çıkış yolu vardır ve elimizin altındadır. Türk ulusunun gerçek gücünün ne olduğu bilinmeli, bu güç harekete geçirilmelidir. Bu yolda geç kalınan her gün, kaçınılmaz gibi görünen gelecekteki savaşım günlerinde, çekilecek acıların artmasına neden olacaktır. Gerçek dışı sanlar, aldatıcı sözvermeler ve sanal ereklerle halkın kandırılması önlenmelidir. Bunun tek yolu, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni öğrenmektir.
Arkadaşlarınızla bu yazı paylaşın.