21 Aralık 2013 Cumartesi

VATAN ŞAİRİ Mehmet Âkif ERSOY'u 140. Doğum Günü'nde saygı ve rahmetle anıyoruz...



VATAN ŞAİRİ Mehmet Âkif ERSOY'u 140. Doğum Günü'nde saygı ve rahmetle anıyoruz...

Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey Müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.
Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.
Ninni değil dinlediğin velvele,
Kükreyerek akmada müstakbele.
Bir ebedi sel ki zamandır adı,
Haydi katıl sen de o coşkun sele.
Karşı durulmaz cereyan sine-çak.
Varsa duranlar olur elbet helak.
Dalgaların anmadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimak?
Dehşeti maziyi getir yadına;
Kimse yetişmez yarın imdadına.
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evladına?
Mehmet Âkif ERSOY

20 Aralık 2013 Cuma

Devlet Sırrını Açığa Vurmak



Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesinde, yaklaşık son bir yıldır yaşanan “yıkım-çökertme” sürecine karşı; yasal olarak başlattığımız hukuksal süreç devam ediyor. Davalar sonuçlandıkça da  üyeleri bilgilendirmeyi sürdürüyoruz.
Bu bilgilendirmelerden, tertipler düzenleyerek, ADD Isparta şube yönetimine atanmayı “kazanan!!!!!” ekiptekiler rahatsız olmuşlar!  Başlamışlar sağda solda ağlayıp sızlamaya, yalan dolan yazıp çizmeye. Alışmışlar her şeyi kapalı kapılar ardında “dümen, tertip, dalavere, yalan iftira” ile yürütmeye. Bizim saklanacak bir dümenimiz, dolabımız bu güne değin olmadı, bundan sonrada olamaz..  Ehh, AKP’li belediyelerin ”iftar çadırı bülbüllerinden”  ATATÜRKÇÜ bu kadar olur.
Sözü uzatmayalım. “Atanmış” ve Mahkeme Kararı  ile "YOK HÜKMÜNDE" olan zevatın sırrını açığa çıkaranların başına gelenleri bir fıkra ile anlatalım.
……..
 “İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
“- İnbe başbakan, inbe başbakan !
 Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.
- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :
- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte !
Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;
- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.
……….
Sanırım birilerinin “devlet sırrını açığa vurduk…”

Siz Zahmet Etmeyin, Biz Deviririz /Can Soyer




Siz Zahmet Etmeyin, Biz Deviririz
Can Soyer
Malum, gündemde cemaatin AKP’ye yönelik operasyonları var. İki gündür, her cephede, söylenmeyen söz, ileri sürülmeyen iddia, duyulmayan yorum kalmadı neredeyse.
Evet, yolsuzluklar dosyası AKP açısından en yaralayıcı konulardan biridir. Cemaat tüm tasfiye çabalarına karşın, emniyet ve yargı içerisinde hala güçlü olduğunu göstermiştir. Operasyonun planlı ve eşgüdümlü olduğu, Hakan Şükür’ün istifasının başlama vuruşu anlamına geldiği belli olmuştur. Meselenin ardındaki gerekçenin dershaneler olmadığı, daha doğrusu tek kavga nedeninin dershane tartışması olmadığı bilinmektedir. AKP’nin canının hayli yanmış olmasına karşın, hala etkili bir iktidar olduğu ve ilk fırsatta sert bir yanıt vereceği de rahatlıkla söylenebilir.
Bunları tekrar etmenin gereği yok, o yüzden geçelim.
Ancak ne kadar tekrar etsek az gelecek değerlendirme, ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet bataklığıyla birlikte, ülkenin tepesine çöreklenmiş gerici çetelerin derhal def edilmesi gerektiğidir.
AKP’siyle de, cemaatiyle de...
AKP’nin işi zaten bitmiş görünüyor. Yanlış anlaşılmasın, son cemaat hamlesinden söz etmiyorum. AKP’nin işi Haziran’da bitmişti zaten.
Haziran’da sergilediği performansla birlikte, AKP’nin bu ülkeyi yönetme kabiliyetini tamamen kaybettiğini, gerçek bir halk muhalefeti karşısında sistemi tehlikeden uzaklaştıracak hiçbir siyasal ve ideolojik donanıma sahip olmadığının açığa çıktığını, meşruiyeti ve kudreti ayaklar altına alınmış bir iktidarın hükümet etme şansının kaybolduğunu çok kere söylemiştik.
Öte yandan, uluslararası alanda dengeler hızla değişirken, kendisini Suriye’de muazzam bir savaş kışkırtıcılığına angaje eden, bu nedenle de dengelerin değişmesine ayak uyduramayan, ayak uyduramadığı ölçüde de değişen dinamiklere ayak bağı oluşturmaya başlayan AKP’nin, büyük biraderler nezdinde de cazibesini yitirdiğini, “sıkıcı” olmaya başladığını dile getirmiştik.
Bu kadar açık olan bir gerçeğin, elbette başkaları açısından da görünür olduğu belliydi. “Bağzı” çevrelerin bu duruma karşı çeşitli önlemler geliştirmeleri, belirli bir vadede AKP’yi revize ya da terbiye edecek, olmadı iktidardan edecek bir strateji üreteceklerini beklemek de garip değildi. Lamı cimi yok, koskoca Türkiye kapitalizmi, ülkeyi giderek yönetemez hale gelen, bu haliyle de sistemin bütünü ve aslı açısından ciddi bir endişe yaratan bir aktöre böyle koşulsuz ve tümüyle emanet edilemezdi.
Bunu biz gördük, “bağzı” çevreler gördü, elbette Erdoğan da gördü.
Erdoğan bunu gördüğü için erken hamle yaptı. Çünkü ana muhalefetin mevcut durumu içler acısıyken ve Haziran’da ayaklanan halk henüz örgütlü bir güç haline gelip soldan yüklenecek bir kuvvet yaratamamışken, AKP’ye darbeyi indirecek yegane aktörün cemaat olduğunu fark etmişti. O yüzden, dershaneler planıyla ilk darbeyi indirmeyi, inisiyatif kazanmayı denedi. Neden olmadığı, nerede planların aksadığı ayrı bir tartışma konusu. Ardından hazırlıklar hızlandırıldı ve son iki günde izlediğimiz operasyon başladı işte.
Tüm bu hengame içerisinde, tereddütsüz ve kesin bir haklılıkla söylenebilecek ilk söz “hükümet istifa” olmalıdır artık. Haziran’da halk düşmanı karakterini açık seçik belli eden ve halk nezdinde meşruiyetini önemli ölçüde yitiren hükümet, son yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla birlikte, artık kriminal bir soruşturmanın konusu haline gelmiştir. Siyasal ölçütlerin ötesinde ya da yanı sıra, bizatihi hukuksal açıdan “yok hükmünde” sayılması gereken bir hükümettir karşımızdaki bundan sonra.
Dolayısıyla, AKP iktidarı hakkında dile getirilecek sözün “hükümet istifa”nın gerisinde kalmasına izin verilmemelidir.
İşte tam da burası, halk hareketinin güçlü bir çıkış yaparak dümeni eline alması gereken yerdir.
Evet, AKP artık gayrimeşru ve hukuk dışı bir iktidardır ve derhal istifa ettirilmelidir. Ancak AKP’nin ipini çekecek gücün cemaat denen gerici operasyon örgütü olmasına da izin verilmemelidir. Çünkü arzuladığımız ve içerisinden geçtiğimiz koşullarda gayet mümkün olduğunu da gösteren hedef, ülkenin bu cinayet şebekesinden, bu soygun çetesinden, bu eli kanlı katil sürüsünden tümüyle kurtulmasıdır.
Haziran’da ayağa kalkan halk, Tayyip’in küstahlığının yerine hocaefendinin sinsiliği geçsin diye ayaklanmadı.
Haziran’da canını veren kardeşlerimiz, Erdoğan’ın küfürlerinin yerine Fethullah’ın yobazlığı geçsin diye canından olmadı.
Haziran’da oluşan umut, cemaatin siyasal hesaplarına malzeme edilsin diye büyütülmedi.
Roboski’den Reyhanlı’ya, Gezi’den Gever’e kadar, işlenen tüm suçların ortağı olanların, şimdi birbirlerinin kuyusunu kazmak için halkın alın terini, mücadele isteğini, güzel günlere olan inancını cebe indirmesine fırsat verilmemelidir.
Hani olur ya, yarın kalkıp “biz de AKP’yi deviriyoruz işte” derlerse, “hadi oradan” diyelim.
Siz zahmet etmeyin, biz deviririz.
Hatta...
İkinizi üst üste koyup bu ülkeden sepetleriz.


BÖYLE GİDERSE AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ!..-Av.Cemil Can



İktidardaki siyasi partinin devlet olanakları ile propaganda yapmasına izin veren; bakanların istifa etmeden yerel seçimlere aday olarak katılabileceklerine ilişkin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı, bundan böyle yapılacak olan seçimlerin adil, sağlıklı, güvenilir ve şeffaf olarak yapılabilirliğini kuşkulu hale getirdi.
Seçmen veri tabanının, YSK tarafından takip edilen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine, İçişleri Bakanlığı'nın üretip güncelleştirdiği ve dış kaynaklardan alınan verilerle güncellenen bir veri tabanının kullanılmış olması, seçimlerin tarafsızlığı ile güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiştir ve kabul edilebilir bir durum değildir.
1 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık statüsü verilerek "seçmen" haline getirilmeleri ise, kabul edilebilir bir durumdeğildir.
Son olarak; seçimlerin güvenliğinin, ortakları arasında GAMA ve KUTLUTAŞ gibi özel şirketlerin olduğu, genel müdürlüğünü de AKP ile yükselmeye başlayan Sadık Yamaç adlı bir bürokratın yaptığı, 1982 yılında Türk-ABD şirketi olarak kurulmuş bulunan HAVELSAN'a (1) teslim edilmesi, yargının tartışma götürmez şekilde "by-pass" edildiğinin en somut kanıtıdır...
Bu son hamleyle denebilir ki, Türk Milleti adına egemenlik hakkını kullanabilen organların başında gelen yargının elinde hiç bir güç bırakılmamıştır.
Söylenenlere inanırsak, güya seçim sonuçlarına dışarıdan olası müdahalelerin önüne geçmek ve YSK içi güvenliği sağlamak için bu çok önemli iş HAVELSAN'a ihale edilmiştir!..
Seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyecek olan veri tabanı ile seçim güvenliğinin, yüksek hakimlerden oluşmuş bağımsız ve tarafsız bir kurum olması lazım gelen Yüksek Seçim Kurulu yerine, siyasi iktidarın etkisine açık veya doğrudan kontrolünde olan kurum ya da şirketlere bırakılması, geçmiş yıllarda tartışılan ve fakat bir türlü sonuçlanamayan 6 milyondan fazla (ölü) seçmenin nasıl oy kullanabildiği hususunu yeniden tartışmaya açmıştır!..
Suriyeli sığınmacılara seçmen olabilmeleri için vatandaşlık verildiğine ilişkin iddialar üzerine, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, son 6 yılda ülke nüfusu yaklaşık 5 milyon artarken, seçmen sayısının 12 milyon arttığına dikkat çekerek, AKP'ye mezardan gelen desteği bir kez daha hatırlatmıştır...
Acar'ın bu iddiası ile başta CHP olmak üzere pek ilgilenen olmamıştır...
CHP'nin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı'nın bu konu ile ilgili değerlendirmesi ise, acıklı ve yürek yakıcıdır.
(2) Halıcı, CHP'nin geleceğini doğrudan iktidarın vicdanına teslim etmekle, Y-CHP'nin acizliğini bir kez daha kanıtlamıştır.
Yürekli yurtsever yazar Dr.Ali Rıza Üçer(3)dışında bu konuyu ele alıp inceleyen ne yazık ki, yok denecek kadar azdır.
Halbuki, Antalya Milletvekili Acar, bu çıkışı ile "seçimlerin güvenliği" hakkında çok önemli bir hususa işaret etmişti: Ülkemizde 2002-2007 döneminde seçmen sayısı yaklaşık 1 milyonartmışken, 2007-2011 döneminde bu sayı, on kat artarak 10 milyonaçıkmıştır! Bu anormal artışınsebebinin birileri tarafından mutlaka açıklanması gerekir...
Sayılar ortadadır: 2007 yılındaki nüfusumuz 70.586.256 iken, 2012 yılı sonunda bu sayı 75.627.384'e çıkmıştır.
2007 yılında seçmen sayımız ise, 42.800.000 idi.
YSK, 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle seçmen sayısını 54 milyon971 bin olarak açıklamıştır.
Şimdi önümüzdeki soru şudur: 6 yılda nüfus yaklaşık 5 milyonartmışken, seçmen sayısı nasıl olur da 12 milyona çıkabilmiştir?..
Bu sorunun en doğru yanıtını nüfus istatistiklerinden (4)bulabiliriz...
Resmi kayıtlara göre; her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin kişi yenidoğan olaraknüfusumuza eklenmekte, 400 bin kişi de vefatederek nüfusumuzu eksiltmektedir.
(5)Bu verilere göre, nüfusumuzun her yıl yaklaşık 900 bin kişi arttığını kabul edebiliriz.
Başka bir ifade ile söylersek; 2008 yılında 17 yaşında olan 1991 doğumlular, 2009 yılı içerisinde 18 yaşını doldurarak "seçmen" sıfatını almış ve o yılın toplam nüfusu olan 72.561.312 sayısı içerisinde yerlerini almışlardır.
Aynı şekilde, 2008 yılında 16 yaşında olan 1992 doğumlular da iki yıl sonra, 18 yaşını doldurarak 2010 yılı içerisinde, 73.772.988 olan toplam nüfusumuz içerisinde kayıt altına alınmışlardır.
Bu şekilde her yıl yaklaşık 900 bin kişi nüfusumuza eklendiğinden, 6 yılda nüfus artışımız en fazla 900.000 x 6 = 5.400.000 kişi olabilecektir.
Nitekim, 2012 yılındaki nüfusumuz 75.627.384 olup, 2007 yılındaki nüfusumuz olan 70.586.256 ile arasındaki fark da: 5.041.128olmakla bu artış oranına uygun düşmektedir...
YSK, 2007 yılında 42.800.000 olan seçmen sayısını 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle 54 milyon 971 olarak vermektedir...
Yukarıdaki verilere göre, en fazla 5.400.000 artabilecek olan seçen sayısına 6.600.000 fazlalık nereden gelmiş de toplam seçmen sayımız 12 milyonaçıkmıştır?
Bu sorunun yanıtını öncelikle siyasi iktidarın vermesi gerekir.
Akla yatkın ve matematiğe uygunbir yanıt verilmedikten sonra, sandığa gitmenin hiç bir anlamı olmayacaktır!
Ölü mü sağ mı ve nerede oldukları belli olmayan "çantada keklik" 6.600.000oyu hazır olan bir siyasi iktidar ile yarışmakve seçimi kazanmak öyle kolay değildir.
Bu koşullar altında yapılacak olan seçim ile siyasi iktidar hiç bir şekilde değiştirilemez!..
Hele de iktidarın karşısında tek siyasi hedefi "muhalefette kalabilmek" olan çapsız siyasetçiler olursa, AKP'yi hükümetten düşürmek imkansız gibi gözükmektedir!..
Av.Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1) HAVELSAN, resmi internet sitesinde misyonunu; AKP'nin politikalarına paralel olarak, şu şekilde ifade etmektedir:
"Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın (TSKGV) bağlı ortaklığı olan HAVELSAN'ın misyonu ülkemizin savunma, güvenlik ve bilişim alanındaki gereksinim ve ihtiyaçlarının milli olarak karşılanmasına azami katkıda bulunmaktır.
HAVELSAN, misyonu doğrultusunda, Cumhuriyet'imizin 100.yılında, ülkemizin "Vizyon 2023" hedeflerinin gerçekleşmesi için belirlenen strateji ve politikalarda,öncelikli olarak seçilen sanayi ve teknoloji alanlarındabu sorumluluğun bilinci ve heyecanıyla çalışmaktadır.
Özgün ürün sahibi olmak amacıyla özkaynaklarımızı kullanarak Ar-Ge faaliyetlerimize yatırımlar yapmaktayız"
HAVELSAN'ın siyasi iktidardan bağımsız bir kuruluş olmadığınıanlamak için lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayıp okuyunuz.
(2) Yeni CHP'nin de kabul ettiği gerçek: SEÇSİS ile sağlıklı, güvenilir ve şeffaf bir seçimden bahsedilemez...
Emrehan Halıcı'nın yaptığı değerlendirmede:
"YSK tarafından takip edilen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine NVİ’nin üretip,güncellediği ve ASAL, Yargıtay, Adli Sicil gibi dış kaynaklardan alınan veriler ile güncellenen bir seçmen kütüğü veri tabanı kullanılmaya başlanmıştır" denmektedir.
Bu değerlendirmenin tamamını okumak için bağlantıyı tıklayınız.
(3) İŞTE SEÇİM HİLESİNİN AÇIK KANITI
(Dr.A.Rıza Üçer)
(4) Nüfus İstatistikler: