1 Kasım 2015 Pazar

“ATATÜRK SEVİCİSİ” MASKELİ ATATÜRKÇÜLER


Bu yazıyı 8 Mayıs 2014 de yazıp yayınlamşız.. HAKLI ÇIKMAYI İSTEMEZDİM AMA ÜZÜLEREK HAKLI ÇIKTIK... BİR KEZ DAHA YİNELEYELİM.. “Tarihte tek bir diktatör yoktur ki seçimle gitsin. Evet, seçimle gelirler ama asla ve asla seçimle gitmezler.”


“ATATÜRK SEVİCİSİ” MASKELİ ATATÜRKÇÜLER

 “Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken; acı olsa da, gerçeği görmekten bir an geri kalmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için lüzum ve mecburiyet yoktur.” K. Atatürk

          Atatürkçü Düşünce Derneğinin “ Kuruluş nedeni” Tüzükte şöyle bir girişle başlıyor. “ ..Atatürk; Sadece "bağımsızlığı tümüyle tehlikeye düşmüş Türk Ulusunu ve yurdunu emperyalist güçlerin işgalinden kurtaran bir büyük asker "değildir. O, bunun çok daha ötesinde, örneğin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağları koparan; Ulusal egemenliği gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran,…”
Buradan da anlaşıldığına göre; Kemalizm, ilk önce ve her şeyden önce Emperyalizme karşı ve onunla savaşarak doğmuş, tam bağımsızlıkçı bir dünya görüşünün adıdır.
Eğer bu tanımla devam edersek, Atatürkçü Düşünce Derneği, Antiemperyalist bilinçle donatılmış, tam bağımsızlıkçı bir örgütlenmenin adıdır.
Araştırmacı yazarlarımızdan Sn. Metin Aydoğan Kemalizm’in Antiemperyalist bilincini şöyle açıklıyor. “Kemalizm’deki anti-emperyalist bilinç, sosyal içeriklidir ve yüksek düzeylidir. Irkçılıkla bezenmiş yabancı düşmanlığından uzaktır. Ülke savunmasıyla sınırlı değildir. Ulusçu ve toplumcu temeller üzerinde yükselir. Evrensel boyutludur. Anti-emperyalist eyleme ve bilimsel araştırmaya dayanır.”(s.717)
1990 lı yılların başında Sosyalist sistemin çöküşü, Kapitalist sistemin öncü gücü ABD ve Batılı Emperyalistlerin, dünya egemenliği önündeki en büyük engelin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Bu nedenle, bu tarihten sonradır ki mazlum milletlerin bağımsızlıkçı mücadelelerine ve ideolojilerine karşı amansız bir saldırı başlatıldı. Emperyalizmin ideologlarına göre "Yeni Dünya Düzeni” ve “küreselleşme” olgusu “tarihin sonu” dur. Artık liberalizm, yani kapitalizm, evrensel bir sistem olarak sonsuza dek dünyanın kaderini belirleyecektir.
Bu yayılmacı propagandanın ülkemiz üzerindeki yıkıcı etkisi, dünyanın diğer mazlum milletlerden daha fazla oldu. Çünkü “tarihin sonu” gelmişse özünde antiemperyalizm demek olan, Kemalizm’in de sonu geldi demektir.
Bu propagandanın etkisi altında, Kemalizm’in içini boşaltmaya kalkışanlar yalnız numaralı cumhuriyetçiler olsaydı sorun belki daha kısa sürede çözümlenebilirdi.
ABD ya da AB ülkesi pasaportu taşıyan devşirme sömürge aydınları ve Türkiye Cumhuriyeti kimlikli yabancı ajanlar, deşifre edilmemiş masonlar, Maaşını “Büyük Locadan”, ya da Pensilvanya’dan alan, medyanın köşe başlarını tutmuş keskin kalemler, kendilerini Kemalist mücadeleye değil de, birtakım makamlar ya da etiketler elde etme hayaline kapılanlar, milyon dolarlarla gazetecilik yapanlar, Atatürkçülüğünü, arada bir anımsayan, emekli olduktan yapılacak bir “hobi” olarak görenler, “Atatürksüz bir Kemalizm” yaratarak Atatürkçü Düşünce Derneğinin içine çöreklendiler.
Bu işgüzar ekip, Antiemperyalizmden, devrimci, halkçı, devletçi özünden kopartılmış, Batıcı bir laikliği önceliğine koyan, 10 Kasımlarda, 29 Ekimlerde Anıtkabir’e koşan, Balolar, şenlikler, konserler düzenleyen, Anadolu’yu, sokakları, meydanları, değil, lüks salonları kendilerine çalışma alanı olarak belirleyen, Batı ile bütünleşmiş iktidarların keyfini kaçırmayacak eylemlerle yüz binlerin gazını alan bir örgüte dönüştürüldü Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce Derneği.
Senaryo yazarları tarafından ciddiyetle kurgulanan, Sistemin, sınırları içerisine hapsedilmiş, sistem tarafından denetim altına alınmış, “yeni Kemalizm” adı verilen Atatürkçülük anlayışı Kemalizm’e son darbeyi vurma operasyonudur. Eğer kitlesel bir körlük ve akıl tutulmasına uğratılmış değilsek, operasyonun aktörlerini tanımak hiç de zor değildir.
Onlar; asla bir şeyler kaybetmeyi göze alamayan, çünkü kaybedecek şeylerinin çok olduğunu bilenlerdir. Oysa mücadele bir şeyleri kaybetmeyi göze almadan yapılamaz!
Onlar; Atatürkçülüğü, kermeslere ve Tatlısu mitinglerine, salonlarda balo ve kokteyllere hapsedenlerdir.
Onlar, Aşırı dinci olmayan herkesin kendisini ‘laik’ olarak tanımladığı bir ortamda, yalnızca “laikliğe sahip çıkıyor” diyerek, Türk düşmanı masonları, misyonerleri ve hatta bölücüleri bile “Atatürkçü” olarak kabul edenlerdir.
Onlar; Davayı bugün için sahiplenmiş görünerek, Kemalist felsefeyi hobi malzemesi olarak gören ve edilgenleştirenlerdir.
Atatürkçü Düşünce Derneğinden beklenen, Davaya inanmış ‘Kemalist’ militan yetiştiren bir okul olmasıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği “ne olursan ol gel” diyen bir Mevlana dergâhı değildir ve olmamalıdır.
 Kemalizm, meşruiyetinin kaynağını Sistemin sınırları içinden değil, antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, halkçı, devrimci mücadelesinin haklılığından ve bu temelde kazanılan kitle desteğinden alır.
Kemalist mücadeleyi, ABD, AB nin dayatmaları sonucu ortaya çıkan, işbirlikçi iktidarların insafına, hoş görüsüne dayanarak sürdürmek , başlangıçta kimi sözde Atatürkçülerin ve elbette iktidar yandaşlarının övgüsünü alıyor olabilir. Bu övgülerin ardına gizlenilerek , mücadele verdiklerini sananların söz ve yazı düzeyinde, iddiaları her ne olursa olsun sonuçta karşı devrimin değirmenine su taşımaktan öteye bir işlevi olamaz.
Bu nedenle böylesi siyasal yaklaşımların parlatılmış elamanları, milyonların büyük özveriler göstererek elde ettikleri siyasal kazanımların heba edilmesine aracılık yapmak için üretilmişler ve sahneye sürülmüşlerdir.
Kemalizm, salt ülkeyi ve bağlı olarak dünyayı yorumlamakla yetinen bir dünya görüşü değil, bununla birlikte ve aynı zamanda ülkenin ve ulusun ters giden yazgısını değiştirmek üzere bilinçli, kararlı tutarlı, antiemperyalist, halkçı, devrimci bir mücadelenin yol haritasıdır.
Yalnızca kısır yorumlar üreterek, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda Anıtkabir’e şikâyette bulunarak vatan kurtardığını sananlarla, “Atatürk seviciliği” dışında hiçbir “meziyeti” olmayanlarla, ne Kemalist mücadele verilir, ne de var olan mevziler korunabilir. Kavgaya girmekten, şeytan görmüş gibi kaçarak, kendileri sütre gerisinde kalmak koşuluyla birilerinin, kendileri adına “vatan savunması” yapmasını bekleyenler şimdi yeni bir tezgâhın peşindeler.
Geldiğimiz süreçte, toplumsal muhalefetin yükseldiği, Kemalist düşünceyi temel alan örgütlenmelerin etrafında kümelenmelerin arttığı gözlemlenebilir bir gerçekliktir. Toplumsal muhalefetin bu yükselişini ABD ve AB’nin kurnaz mimarları ve onların içimizdeki mason maskesi takmış organizatörlerinin dikkatlerini çekmediğini söylemek safdilliktir. Bu nedenle “muhalefet” adı altında, AKP karşıtlığı üzerinden, kökü dışarıda bir “Atatürkçü Parti” senaryosu uygulamaya konuldu.
AKP’yi alaşağı etmek için bazı platformlar oluşturulmakta, kapalı kapılar ardında “derin” pazarlıklar yapılmakta, sonuçları önceden programlanmış anketler yaptırılmaktadır. Bu pazarlıklı anketlere göre Türk halkının %65’i yeni bir parti kurulmasını istiyormuş. Hatta AKP’ye Oy verenlerin %30 dan fazlası bu yeni kurulacak partiye oy verecekmiş! Sözün özü Türk halkı bir kez daha “Atatürk le aldatılıyor.”
Biz bu filmi bir değil birkaç kez seyrettik. Atatürkçü Düşünceye gönül vermiş Toplumsal muhalefet, ne zamanki yükselişe geçti, önce birileri “Türk Halkı yeni bir partiden yana” söylemini dillendirmeye başlar. Arkası çorap söküğü gibi gelir. Atatürkçülerin en aktif, en militan unsurları yeni kurulan partiye kaydırılır. Bu parti ile birlikte orada görev alan unsurlarda eritilir, yok edilir.
Yeni “Merkez Parti” düşüncesi bir kez daha “temelsiz çatı” inşa etme meraklısı, AB-D imalatı “yeni Kemalizm” ideologları ve onların dümen suyundan giden bilcümle akademisyenler, entelektüeller, sol liberaller tarafından tedavüle sürülmüştür. Ve bir kez daha kitlesel düzeyde bir körlük ve akıl tutulması dönemi yaratılmak istenmektedir.
Sisteme muhalifmiş gibi görünenlerce yükseltilen, kafa karıştırıcı, ortamı bulanıklaştıran bu senaryo , Kemalist mevzide mücadele veren geniş katmanların, AKP nin iktidardan uzaklaştırılmasına “fit” olup, Kemalizm’in temel değerlerinin ve toplumsal muhalefetin bir kez daha güç ve enerji yitimine, yenilgisine neden olacaktır.
Günümüz koşullarında stratejilerini yalnızca AKP’nin alaşağı edilmesi ile sınırlandıranlar tarihsel bir yanılgı ile karşı karşıyadırlar.
AKP Emperyalizmin Türkiye üzerindeki emellerinin eksiksiz gerçekleşmesi yolunda önemli bir araçtır. AKP nin yedeği ve yedekleri yıllar öncesinden hazırlandı. Değişikliğin ne zaman ve nasıl olacağına karar verenlerin elleri “düğmenin” üzerinde hazır bekliyorlar.
Ülkenin ve ulusun parmak hesabıyla kurtarılabileceğini, demokratik  yöntemler kullanılarak bir şeylerin geri çevirebileceğini, düzelebileceğini sananlar ya gerçekten saf, ya da birileri tarafından aldatılıyorlar.   İktidara seçimle(sandıkla) gelen diktatörler çok görülmüştür. Bazen darbe ile gelenlerde olmuştur. Ama yeryüzünde hiçbir diktatör seçimle iktidardan gitmemiştir. Diktatörler,  ya devrimle ya ihtilalla ya suikastla devrilmişler, ya da ülkeyi yabancı düşmana teslim ederek apar topar ülkesini pazarladığı bir ülkeye sığınırlar.
Diğer yandan, günümüzde iktidar yâda muhalefette olan sistemin sınırları içinde varlığını sürdüren siyasal partilerin programları arasındaki farklıklar azalmış hatta kalmamıştır. Hangisine neden sağ ya da hangisine neden sol parti vb. dendiğinin de giderek hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Bu nedenle var olan siyasal partilerin hükümet etmede yer değiştirmeleri, sonuçta hiçbir köklü değişime yol açmayacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderek, en geniş “antiemperyalist cepheyi “ inşa etmek yerine, kendi siyasal kimliklerini sürdürecek, güvenli bir şemsiye arayanlar, ulusal bağımsızlık mücadelesine hep kendi çıkarları açısından yaklaşanlar, bizleri bir kez daha “Atatürk le aldatmanın” hesabı içindedirler.
Bu nedenle bu küresel çetenin tezgâhlayarak sahneye sürdüğü bu oyunu bozmak, gerçek olguları, akıl ve bilimin, Kemalist felsefenin yol göstericiliğinde çözümleyerek, bağımsızlığa giden yolu ışıklı kılmak tarihsel görev ve sorumluluğumuzdur.
Bu sorumluluğun yerine getirilmesi sırasında kimi bedellerde ödenecektir. Bedel ödemeyi göze alamayanların, sahibine tapınanların davaya yarar değil, zarar getireceklerinin de bilincinde olmalıyız. Çünkü “Sahibi olanlar, bu DAVA’ ya hizmet edemezler...” Güncelleme: 08.05.2014 - Isparta


Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder