Hepsi
birer Cumhuriyet projesi olarak kurulan ve ülkenin kalkınmasında önemli yer
tutan kamu kuruluşlarının satışlarında sıra savunma sanayine geldi. AKP
döneminde stratejik öneme sahip çok sayıda kuruluş uluslararası şirketlere
satıldı. Son olarak Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası; “Erdoğan’ı gördükçe âşık oldum.
Böyle ilahi bir aşk iki erkek arasında olabiliyor.”, diyen Ethem Sancak
ve Katar ortaklığına devredilerek kamunun ve ordunun büyük oranda zarar
görmesinin önü açıldı.
Peki,
kimdir bu Ethem Sancak?
Milyarlık
kamu ihaleleriyle yıldızı AKP döneminde parlayan yandaş beslemelerden sadece
biri. Her fırsatta Erdoğan’a aşkını ilan etmekten çekinmeyen Sancak için Tank
Palet Fabrikası feda edilmiş oldu. 1990’larda İstanbul’da ilaç dağıtıcısıyken
AKP’yle birlikte Türkiye’nin sayılı zenginleri arasına girmeyi başaran Sancak,
2014 yılında TMSF’nin sattığı BMC’yi 751 milyon liraya satın almıştı. Savunma
sanayisine önemli derecede araç üreten BMC’nin sahip olduğu arsaların değeri
sadece 1.5 milyar lira.
Aslında
şu günlerde gündemde olan Tank Palet
Fabrikasının peşkeş çekilme sözü 2014 yılında verilmiş. Erdoğan’ın
kamuoyunda yükselen tepkileri bastırmak için; “Bunlar yalancı, özelleştirme ve
satış yok.”, sözleri sadece yapılan ihaneti gizleme amacını taşıyor. Çünkü aynı
Erdoğan ihale öncesi; “BMC’ye devrini yaptık”, diyerek ordu malını Katar
menşeli bir firmaya sattıklarını itiraf ediyor açıkça.
Her
fırsatta yerli ve milli olduklarını iddia edip üretim yapan ne varsa satışa
çıkaran bir örgütlü suç çetesiyle karşı karşıyayız.
Bugün
Tank Palet Fabrikasında oynanan bu oyunun ne kadar büyük olduğu çok açık
ortada. Türk Savunma Sanayi Zirvesinde yine aynı Erdoğan, Altay Tankının
Arifiye’deki fabrikada üretileceği müjdesini vermişti. O zaman fabrika Milli
Savunma Bakanlığına aitti. BMC firması da bu tankın üretimi için bakanlıkla
sözleşme imzalamış ve üretimle ilgili Sakarya çevresinde bir fabrika kuracağı
sözü vermişti.
Sonra
ne oldu peki?
Ethem
Sancak’ın sahibi olduğu BMC sözleşmeyi iptal ediyor, arkasından tankın üretileceği
fabrika özelleştiriliyor.
Askeri
fabrika kimlere peşkeş çekiliyor dersiniz?
Sancak’ın
sahibi olduğu BMC firmasıyla, % 49,9 oranında ortaklığı bulunan Katar Silahlı
Kuvvetleri Endüstri Komitesi’ne!
Evet
yanlış duymadınız ordumuz artık Katar’ın emrinde!
Bir
ülkenin Milli Savunma Sanayisini özelleştirmek demek o ülkeye yapılmış en büyük
ihanet değil midir?
Dillerinden
düşürmedikleri “yerli ve milli” anlayışlarının ölçüsü de, çok sevdikleri Arap
dostlarının bulunduğu Katarlılarla beraber kurulan bu kirli ortaklıkta gizli
değil mi?
Ortaya
çıkan resim çok açık. Kaçak
Saraylı Reis’e hediye edilen 450 milyon dolarlık uçan sarayın da bedeli ödenmiş
oluyor aynı zamanda. Araplara düşkünlüğünü; “Benim için İslam’a sarılmış
dik duran bir Arap, ruhunu Batıya satmış olan 50 Türk’e bedeldir.” sözleriyle
anlatan Sancak ve AKP’giller tayfası için Türk Ordusu’nun mallarını Katarlılara
teslim etmekte bir sakınca yok. Çünkü
onların vatanları olmadığı için vatan sevgileri de bulunmaz. Onlar için önemli olan tek şey emperyalizmin
uşaklığını yapmak. Bunları yaparken de kendi sülalelerinin ve yandaşlarının
küplerini, doymak bilmez bir açgözlülükle, doldurmak. İşte Ethem Sancak ve onun
gibileri ülkemizin kaynaklarını sömüren kan emicilerinden başkaları değildir.
Basında
çıkan haberlere göre Katar ülkede ne var yok adeta silip süpürmüş durumda.
Türkiye’yi Katar’a pazarlayan AKP’li Sancak, aynı zamanda DEİK/Türkiye-Katar İş
Konseyi’nin Başkanlığını yürütüyor.
Sancak’ın
sahibi olduğu ve ülkemiz açısından stratejik değer taşıyanı BMC fabrikasının %
50’lik hisseleri Katarlılar tarafından satın alındı.
Bugüne
kadar ABank, Finansbank, Digitürk, Ankas, Banvit’i satın alan Katar,
Türkiye’nin en değerli yalısı Er Bilgin Yalısı’nın da yeni sahibi.
Ocak
2017’de Erdoğan’la birlikte havadan Trabzon üzerinde keşif yapan Katar
Emiri’nin bir diğer dileği de Sürmene yaylalarına el atmak olmuş. Bu keşiften
sonra Emir’in beğendiği ormanlık alan 7 ayrı yerden aynı anda kış günü yanmaya
başlıyor. Sabotaj olduğu çok açık-belli bu olayın perde arkasında Trabzon’un da
Katar’a mı satıldığı sorusu akla geliyor. Bir yandan da değerli Osmanlı
tablolarını toplayan Katarlı dostlarıyla bu kadar sıkı ilişki içine girip
ülkemizin kaynaklarını ve güvenliğini Araplara teslim edenler bilsinler ki;
Mustafa
Kemal’in önderliğinde verilen Birinci Kurtuluş Savaşı’nı kendine bayrak yapan,
Verilecek
İkinci Kurtuluş Savaşı’yla nihai kurtuluş için mücadele eden,
Laik
Cumhuriyet’in değerini bilen ve sonuna kadar kazanımlarına sahip çıkan,
Bilimselliği
ve Laikliği kendisine rehber edinmiş,
Ve
Laik Cumhuriyet’le gelen reformları
Yüreğinde
ve bilincinde yaşayan ve yaşatan,
Tam
bağımsızlıktan ve laiklikten asla ödün vermeyen
Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir tek yurttaşı
Bütün
bu Arap dünyasının şarlatanlarına BEDELDİR!..
Milli
ve yerli olmak ha…
Kâğıttan
kumaşa, çimentodan demir çeliğe 15 yılda 46 fabrika kurmuş Gazi Mustafa
Kemal’in Cumhuriyeti’nden, yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklar ile tüm
fabrikaların, kamu kurum ve kuruluşların yerli ve yabancı tekellere yok
pahasına satıldığı günlere geldik.
Hırsızlar
çetesinin patronu her seferinde “yerli ve milli” masallarına başvursa da artık
geminin çok fazla su aldığını herkes biliyor. Bu nedenle ülkedeki Antika
Tefeci-Bezirgân Sınıf temsilcileri gemiyi ilk terk edenler arasına girdi bile.
Türkiye’nin sayılı patronları arasında
yer alan Sabancılar ailecek Malta vatandaşlığına geçti. Yine Murat Ülker’in
başında bulunduğu Yıldız Holding de 7 milyar dolarlık borcunu yapılandırıp
elinde bulunan Ülker hisselerini Londra merkezli şirkete sattı.
Ülker’in yurt dışına servet aktarımından sonra finansal çevrelerde benzer
dedikodular Doğuş Grubu için de dolaşmaya başlandı. Hürriyet’te yer alan Dinçer
Gökçe ve Şebnem Turhan imzalı kulis haberlerine bakılırsa Türkiye’nin en büyük
sermaye gruplarından Doğuş da benzer yollara başvurup; “Ülker’e yaptığınız gibi
benim de borcumu yapılandırın”, deme telaşına düştü.
Denizin
bittiğini gören yandaş beslemeler de her türlü pisliğe o kadar çok bulaşmış
durumdalar ki, şimdiden hazırlık yapıyorlar. Çoğu ailesiyle birlikte
ceplerindeki pasaportlarla bekliyor. Yarın öbür gün işler tersine döndüğünde hepsi kendini
kurtarma derdine düşecek. Reislerine bağlılıkları bir uçağa atlayıp yurt dışına
kaçmaları kadar yakın olacak. Tarih
boyunca kurulan devletlerin nasıl çöktüklerini incelediğimiz zaman ilk önce
zengin ve varlıklı insanların o ülkeyi terk ettiğini görürüz. “Küresel Varlık Göçü”nün
Türkiye’ye ilişkin verilerine göre, 2016 ve 2017 yılları arasında varlıklı
dilimin % 12’si servetlerini yurt dışına aktardı. AfrAsia
Bankası tarafından hazırlanan “Küresel Varlık Göçü Raporu”nda yer alan veriler
şunu gösteriyor: Yurt dışına aktarılan servetlerin çoğu Avrupa ve Birleşik Arap
Emirlikleri’ne taşındı.
Erdoğan,
17 yıllık saltanatını demokrasinin şaha kalktığı bir süreç olarak nitelendirip
överken, AKP döneminin son günlerinde
işte bunlar yaşanıyor. TÜİK verilerine göre de 2018 yılında bir önceki yıla göre yurt dışına göç
edenlerin sayısında % 42 oranında bir artış söz konusu. Buna göre 253
bin 640 kişi Türkiye’den göç etti. Sürekli aynı gemideyiz yalanlarını
söyleyenlerin gemiyi ilk terk edenler olması da tesadüf olmasa gerek.
Türkiye’yi
adım adım uçuruma sürükleyen AKP’giller ve Tayyip için çanlar çoktan çalmaya
başladı
Buğdayı Rusya’dan,
mercimeği Kanada’dan, samanı Bulgaristan’dan, eti Sırbistan’dan ithal edip askeri ve
ulusal güvenliğimizi de Katar’a havale ediyorsak, AKP’nin “Gayri Milli ve Gayri
Yerli” olduğu açıkça ortada. Bir zamanlar tarım ülkesiyken şimdi buğdayından
samanına her şeyini ithal eder duruma düştük.
TMO’ya
buğday, arpa, mısır, pirinç ve kuru bakliyat için gümrük vergisi sıfırlanıp
ithal etme yetkisi verildi. Soğandaki durum da aynı. Üreticiyi desteklemek
yerine gümrük vergisi sıfırlandı ve ithal soğanı gözler duruma düştük. 31.10.2006 tarihinde AKP iktidarı
tarafından çıkartılan Tohumculuk Kanununa göre “Yerli
Tohum Dikmek, Ekmek ve Satmak Yasak”.
Hububatından
sebzesine kadar genleri ile oynanmış ve kısırlıktan kansere kadar çeşitli
hastalıklara sebep olan tohumlukları İsrail’den almaya mecbur bırakıldıysak
yerli ve milli olma nerede kaldı?
“Hülooğğ”cular
Reislerine; “Dik Dur! Seninleyiz”, diye seslenirken hangi duruştan
bahsettikleri belli değil. Ülkesinin toprağından taşına, havasından suyuna,
ekmeğinden soğanına her şeyini pazarda satılığa çıkaran birinin dik durması
nasıl beklenir? Biyolojik olarak evrim geçiren insan türü iki bacağının
üzerinde dik durmayı başarsa da asıl dik duruş ancak onurla mümkün olur.
Bu
dik duruş, bu onur sadece biz Gerçek Devrimcilerde vardır. Sahip olduğumuz
insancıl erdemlerle ve mücadeleye olan bağlılığımızla AKP’giller tarafından
kandırılmış, düşünemez hale getirilmiş, kuşatılmış kitleleri de biz
örgütleyeceğiz.
Ant
olsun ki;
Bağımsızlığımız,
çocuklarımız, geleceğimiz, umutlarımız için,
Yerli
ve yabancı şirketlere peşkeş çekilen fabrikalarımızı, kurumlarımızı ve 96
yıllık Laik Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını geri almak için,
İnancımızı
ve ahlâkımızı yerle bir edip yok etmek isteyenlere karşı
Kıvılcımlı
Usta’nın düşünce oğulları ve kızları olarak;
İkinci
Kurtuluş Savaşı destanını yazıp
Proletaryanın
önderlik ettiği Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi’ni öreceğiz,
Ve
sonunda Devrimci Mücadelemizi zaferle sonuçlandırıp Demokratik Halk
İktidarımızı kuracağız.