Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Osmanlı dönemine dair sürekli dile
getirdiği 'ecdad sevgisi' söylemlerine eşi Emine Erdoğan da
katıldı. Çevre Bakanlığı'nın düzenlediği 'Tarihimizde İz Bırakan Valide
Sultanlar'' programında konuşan Emine Erdoğan "haremin
Osmanlı hanedan üyeleri için bir okul ve kadınları hayata hazırlayan bir eğitim
yuvası olduğunu" söyledi.
TÜM BU REZALETLER HAREMDE OLURDU?!
“Muhteşem Yüzyıl” adlı dizinin ilk bölümü oynatıldığında,
tüm Osmanlı kulları ve Devşirme Dölleri ayağa kalktılar.
“Padişahlarımızın
da manevi değerlerini korumak için, ATATÜRK’Ü koruma kanunu gibi kanun
çıkartalım!” Diyerek önerilerde bulundular! 07
Ocak 2011.
Bir devletin
yıkılmasına ve bir toplumun da çürümesine neden olan denenmiş bir idari sistemi
yeniden getirmekte ısrar, İhanetin, Cehaletin ve Çıkarcılığın ve de vatana
ihanetin işaretidir!
Kendi tarihlerinden haberi olmayanlarda da,
Saray’ı hümayundaki kadın oyunları şaşkınlık yaratmadı değil.
Osmanlı
İmparatorluğu, en muhteşem döneminde kadınların saltanatı mıdır? Fransız siyasi
tarihinde çok önemli bir itiraf vardır!”
1743’ten sonra¸
Fransa’yı Kralların metresleri yönetmiştir!” Fransız Kıralı 15’inci Louis’in metresi madam Pompadur’un evinin
kapısına, Paris halkı: ”Kralın orospusunun evi!” Levhasını asmıştı.
Kanuni
dediğimiz evlat katilini de bir Rus Papazının Kızı Alexandra lisowska (Roxelana)/1506/1558/ ile Devşirme ve
Rüşvetçilerin Şahı Damat Rüstem Paşa yönlendirmiştir. Sırf Sarhoş Sarı Selimi padişah yapmak için Şehzade Mustafa ve
oğlu Osmanla, Şehzade Beyazıt ve ÜÇ oğlunu acımadan boğdurtmuştur. Şehzade
Mustafa’yı çok seven Hürrem’den olma Şehzade Cihangir de Şehzade Mustafa’nın Öz
babası Birinci Süleyman tarafından öldürülmesi üzerine üzüntüden ölmüştür.
Mustafa’nın sırtına teberin kıblesini vurarak yere düşüren Zal Mahmut adlı hain
de İstanbul’da Zal Mahmut adlı bir cami yaptırtmıştır. İstanbul’daki Avusturya
Büyük Elçisi Bousbecg Viyana’ya yazdığı bir mektupta: “Mustafa’nın
öldürülmesine bir insan olarak üzüldüğüm kadar bir Türk düşmanı olarak ta sevindim!”
Demiştir.
“İstanbul kanatlarımın altında” adlı bir film
çekilirken, Dördüncü Murat’ın cinsel tercihi üzerine büyük bir gürültü
kopmuştu. Kültür ve Turizm Bakanı olan, ahenkli sesli MHP’li bir politikacımız:
“Dördüncü Murat’ın dörtdörtlük, kadınlara
yönelik cinsel hayatı olmuştur. Zinhar, Gılmanlarla bir ilişiğinden söz
edilmeye!” Buyurmuştu.
15 Haziran 1997 tarihli Hürriyet Pazar’da
inadına bir makale yayımlanmıştı. Bütün dini bütün milliyetçilerimiz vekâletsiz
iş görme akdine sığınarak avukat kesilmişlerdi. Bunun üzerine de şimdi
vereceğim yazı yayımlanmıştı:
“Geçen hafta
Fatih Sultan Mehmed’in sansürlenen şiirlerinden söz etmiş, İstanbul
Belediyesi’nin Fatih’in divanında yer alan 70 adet gazelden 43’ünü nasıl
makasladığını anlatmıştım. Makaslanan şiirlerden verdiğim örnekler hayli ses
getirmişti. Bazı gazeteler yazımdan alıntı yaparken, konu tv’lerde tartışıldı.
Fatih’in şiirlerinden tam beş asır sonra” in” olduğunu görünce, onun İstanbul
mısraıyla
Belediyesi’nin hışmına uğramış olan bir gazelini
daha yazayım dedim.
İşte, Fatih’in
“Avni” adıyla kaleme aldığı ”Bir güneş yüzlü Melek”
Mısraıyla
başlayıp Galata’daki genç bir papazdan söz eden ve beş bucuk asır sonra sansüre
uğrayan gazeli. Yorum, yine sizlere ait.
“Bu 14 yaşındaki papaz yamağı, Nasturas’ın
oğludur. Fatih’in sarayına gitmediği için, Fatih tarafından boynu
“”vurdurulmuştur. Canı pahasına namusunu kurtarmış olduğunu babası
yazmaktadır.”
“Alemi ay gibi aydınlatan güneş yüzlü bir
melek gördüm/Sünbüle benzer siyah saçları âşıklarına âh ettirmede/siyahlıkların
çevrelediği parlak bir ayı andıran o naz servisi, Frenk ülkesinin güzellik
şahıdır/belindeki papaz kemerinin düğümüne gönüllerini bağlamayanlar iman
ehlinden değil, yolunu şaşırmış âşıklardandır/gamzesi ile öldürdüklerine dudaklarıyla
canlar verip ruhlar bağışlayan o güzel, İsa’nın yolundan. Ey Avni! O güzelin
sana teslim olmasını bekleme. Sen İstanbul’un şâhısın, o ise Galata’nın.”
Fatih sultan Mehmet’in divanındaki 72 şiirin
27’si oğlanlara aittir. Bu Divan; 1959 yılında Sayın Ahmed Aymutlu tarafından
açıklamalı olarak yayımlanmıştır. Bu şiir aruz vezni ile yazılmıştır. Ölçüsü
de: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün’dür. Günümüz Türkçesine çevrilerek
verilmiştir. Şiir:
“Âlemde ay olan bir güneş yüzlü melek gördüm.
O kara sünbülleri (siyah saçları) âşıkların (yanan) ahıdır. Diye bir iç
yangının haberi ile başlatılmıştır!
Erkeğin erkeğe, kadının da kadına yönelmesine
“CİNSELSAPMA diyoruz. Erkeklerin cinsel yönden genç oğlanlara yönelmelerine de
Gulamparelik—Kulamparalık—diyoruz. Kulamparalık erkeklere yönelmiş aktif
homoseksüelliktir. Pasif homoseksüellere de ne denildiğini herkes
bilir.
Askeri Ceza
yasamızda, fiili livata’nın karşılığı “gayrı tabii mukarenet’tir. Kadının,
kadına cinsel yönden yönelmesine de “SEVİCİLİK” diyoruz. Uluslararası deyimi
İLE ”LEZBİYEN”DİR. Hani Parisli kız anlamına gelen “PARİZİYEN” gibi. Lezbiyen, ”Lesboslu”-midillili
–anlamındadır. Bizde Zürafaa denildiği de olur. Cinsi temasla bulaşan
hastalıkların ZÜHRE yıldızının etkisinden kaynaklandığına inanıldığı için
ZÜHREVİ HASTALIKLAR denildiğini eski kitaplar yazmaktadır!
MÖ V inci
asırda; Lesbos-Midilli- adasında yaşamış olan ve etrafına güzel kızları
toplayan SAFO adlı şair kadının, bilinen ilk Sevici olduğu iddia edilmektedir.
Bu ehli keyif kadının şiirlerinden çok azı günümüze ulaşabilmiştir.
Ortaasya’da,
Türk boyları arasında Homoseksüel ilişkiler hiç te hoş karşılanmazdı.
Kadınlarda sınırsız bir özgürlük içersindeydiler ve erkeklerini kendilerinin
seçme hakları vardı. Selçuklu ve Osmanlı; Kulamparalığı Perslerden; seviciliği
da Araplardan almıştır. İranlıların da; oğlancılığı Atinalılardan almış olduğu
Ünlü Herodot tarihinde yazmaktadır:
“Hiçbir ırk, Persler kadar yabancı yöntemleri
ve töreleri kolayca benimsememiştir. Örneğin: Kendilerinkinden daha güzel
olduğuna inandıkları Med’lerin elbiselerini almışlardır. Askerleri, Mısır
askeri biçiminde zırh giyerlerdi. Zevklerde bile, hoşlarına giden şeyleri
öğrendikçe; çekinmeden dener ve benimserlerdi. Bunlar arasında, en önemlisi
Yunanlılardan öğrendikleri “OĞLANLARA DÜŞKÜNLÜK’TÜR. Her erkeğin birkaç karısı
ve bir sürü metresi vardı. ”Herodot tarihi1’inci kitap, s.54.hürriyet yayınları, Perihan
kuturman çevirisi.
Ksenefon’un ünlü ”Onbinlerin kaçışı” adlı
eseri, Milli Eğitim Bakanlığınca dilimize çevrilerek yayımlanmıştı.
Bendeniz,1959 senesinde, bu eseri okuyabilmiştim. Orada ünlü bir oğlancıdan,
Parnabazus’tan söz edilmekteydi. Bu Parnabazus denilen Atinalı komutan,
Atina-Pers savaşlarında; güzel esir delikanlıların öldürülmelerine engel olarak
onları birliğinde toplarmış.250 kişilik bir güzel oğlanlar birliği oluşturmuş! On
binler, geri çekilirlerken, Trabzon’a geldiklerinde; çok ilginç bir olayı
gözlemlemişler: Trabzon’daki Yunanlılar, kullanmış oldukları parlak Oğlanları
şehir meydanında, biri birlerine göstererek hava atarlar ve alenen şaparlarmış!
Kültür Eski bakanlarından birisi, istediği
kadar1V’üncü Murat’ın cinsel tercihine toz kondurtmasın!1639Bağdat seferinde;
Osmanlıya esir düşerek Murat Hanın gözüne giren ve Emirgân koruluğu kendisine
tahsis edilen İranlı Bey; Dördüncü Murat’ı Mey, Afyon ve Civanlarla
sermest olmaya alıştırır!
Ulusal özünü
yitirmiş olan Selçuklu ve Osmanlı, elalemin sapıklıklarına yönelmiştir.
Mevlana, Büyük oğlu veledi, şems’i Tebrizi’ye taktidim ederken:
“Afyon içmez, Puşt ta değildir! ”Diyerek,
temizliğini garantilemiştir. Mevlana’nın kendisinin Şems’i Tebrizi’ye olan
tutkusu, Tebriz’inin Sultan Veletçe öldürülmesine neden olmuştur!
Ünlü Hasan Sabah; ”Harun Reşidin
sarayında, kadın elbisesi giydirilmiş 2000 genç oğlan vardı!” Diyor.
Tarihin kaydetmiş olduğu en büyük Pasif
Homoseksüel Jülyüs SEZAR; genç bir subayken gelmiş olduğu Anadolu’da Britanya
Kralının gözdesi olmuştu. Senato’da bıçaklanarak öldürüldüğünde de; tüm Romalı
askerler mataralarını ot ile tıkamışlardı! ”Her erkeğin karısı, her kadının
kocası!” sözü, Jülyüs SEZAR için söylenmişti.
V.Churchill; İkinci Dünya Savaşı sonrası
yapılacak sulh anlaşması için:
“Öyle bir antlaşma yapalım ki; Jülyüs
Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!” dediğinde; Jozef Stalin,
pos bıyıklarını altından sırıtarak:
“Onun namusu
için de söylentiler var!” Demişi.
Osmanlı Divan Edebiyatında da; Padişahlar,
Beyler, Şeyhülislamlar, Divan şairleri parlak Oğlanlar için yanıp tutuşarak,
yanık şiirler döktürmüşlerdir.
Arabistan’da peygamberliğini ilan eden Ebu
Müseylime:
“Bir erkek, kendisi ile sevişme isteğini
reddeden erkeği öldürebilir!” Diye sahte ayetler bildirmişti!
XV’ inci asırın ünlü tarih bilgini Ali Beğ;
divanında, erkeklere duymuş olduğu derin tutkularını açık, açık nazmetmişti.
Rahmetli İsmet Zeki Eyüboğlu’nun “DİVAN ŞİİRİNDE SAPIK SEVGİ!”Adlı eseri
mutlaka okunmalıdır. Dayanmış olduğumuz kaynaklarımızdan birisi de bu eserdir.
“Zenne rağbet ider
mi akil olan
Tâb’I Ali civane
maildür!”
Türkçesi: ”kendini bilen, aklı başında
olan kimse, KADINA EĞİLİM DUYAR MI? Ali’nin önlü delikanlıya eğilimlidir!”
Diyor!
“Melâhat mısrına
melik kılup bir Yusuf nâgâh
Aziz’i vakt olup
Âli melek –rü bir gulam aldım”.
Türkçesi: ”güzellik
mısrını melik kılup bir Yusuf’u birdenbire, sultan ederek çağın mutlu kişisi
oldum, melek yüzlü bir oğlan aldım!”
“Dünyâ ne kahpedür her ana zir’i dest
olam, Erlik midir acûze sevüp zen-perest”.
Türkçesi: ”Dünya ikiyüzlü bir oynaktır,
ben onun eli altına girmem. Ona yenilmem. Bir kadını sevmek, kadına düşkün
olmak erkeklik midir?”
Ünlü Baki: ”saldın ruyuzemin’e taraf,
taraf/demir kuşaklı cihan pehlivanlarını” diye, Kanuni’nin ölümüne ağıt
yazmıştı. Bu Baki’nin burada tekrar edemeyeceğim çok biçimsiz ve edeple
bağdaşamayan şiirleri de vardır.
“Bir Kuloğlu’nun esir oldu kapusuna
gönül, İntisab itdi gedâ bârgâh’ı sultane”.
Türkçesi:”Gönül bir Kuloğlu’nun
kapısında tutsak oldu. Bu bir dilencinin sultan kapısına sığınışı gibidir.”
Vinci yüzyılda yaşamış bir Şair Hıfzı:
“Zenne meyl eyleyemem kaht’ı ricat olsa
bile!”
Türkçesi: ”Yeryüzünde erkek kalksa da,
gene kadına ilgi duymam!”
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ’NİN BAYRAM adlı bir
oğlana yazmış olduğu şiirinin Türkçesi:
“can bağının gonca gülüdür
Ahmed
Gülün, gül bahçesinde
rengidir ahmed,
Konuşmaya başlayınca
ağzından şeker damlar,
Hokka ağızlı bir gençtir
Ahmed.
Yan bakışlarla her zaman,
Ev, bark yıkandır Ahmed.
Öldüren bakışıyla her zaman,
Kan dökmede acımasızdır
Ahmed.
Yeni çıkan fitnenin
sultanıdır,
Yeni bir güzellik devletidir
ahmed.
Nazlanıp, konuşmaya başlayınca,
Şeker dilli bir papağandır
Ahmed.”
XVIII’ inci yüz
yılda Şeyh Galip:
“Güzelliğine tutulalı ey ay
alınlı Emin,
Sabahlara kadar çağırır
dururum Emin, Emin.
Bu güzellikle, bu
parlaklıkla, bu çapkınlıkla,
Bir eşin daha var mı Emin?
Ey fenni, bu özlü, yeni
şiirini görünce,
Belki beğenip aferin der
Emin!”
1730 Senesinde; Patrona Halil ayaklanmasında;
damdan, dama kaçarken düşerek ölen Nedim de şairliği yanında az genç oğlan
delisi değilmiş!
“İzin al maderden Cuma
namazına deyu;
Gidelim seninle sevdiceğim
Sadabada!”
Kızlar Cuma namazına gidemeyeceklerine göre, ”nesin sen doğru
söyle, can mısın, canan mısın kâfir?” Dediği genç bir oğlan olsa gerek!
“Ben bugün bir
nev-baharı hüsn’ü an seyreyledim,
Tarf’ı destanında
sünbül gibi mülar var idi”
Türkçesi:”Ben bugün bir bahar güzelliği
gibi güzel gördüm. Sarığının kıyısında sünbül gibi saçlar vardı!”
“Tıraş oldun
efendim, âfiyetler izz’ü devletle,
Bir cüvan kaşı
sarık sarmış efendim başına,
Sürme çekmiş ıtri
şahiler sürünmüş kaşına.
Şimdi girmiş daha
tahminimce onbeş yaşına
Gül yanaklı,
gulgule kerrakeli, mor hareli”.
Nedim:” Kızoğlan nazı nazın,
Şahlevent avazı, avazın.
Belasın ben dahi bilmem,
Kız mısın, oğlan mısın kâfir!” Diye
inler. Nedim’i inletenin kişiliği, diğer şiirlerinden anlaşılmaktadır: Sakalı
yeni çıkmış bir Şahlevent!
Şair nedim’in çağdaşı olan şair
Necati de, hınzır m hınzır bir şair idi. Dili çok ağdalı olan bu Necati’nin
şiirini sadeleştirerek veriyorum:
“Almış Efendi daireye bir
civan’ı şeyh,
Etmiş
esir o kâfire, bir Müslüman’ı şeyh,
Bir
afetin ki raksı olunca müzakere,
Görmem
garip o dem ki depitse tüvanı şeyh.
Meydan’ı
akşın olmuş o çâlâk cünbüşi,
Almış
koluna vây o şuh’i dilsitane şeyh.
İtmiş
velayeti şerefinden anı habir,
Açmış o
şuha uhde’i râz’ı nihânı şeyh!”
Türkçesi: ”Şeyh Efendi,, dairesine bir
delikanlı almış ta ,binlerce Müslüman’ı bir dinsize tutsak etmiş. öyle bir
delikanlı ki, oynayışı konusunda konuşulsa, şeyhe gençlik gelir. içi açılır. Ağzının
suyu akar, buna şaşılmaz artık. O çalak delikanlı, aşk alanının eğlencesi, şenliği
olmuş, şeyh de o çapkını koluna almış. Şeyh efendi, o delikanlıya tarikatın
gizli sırlarını öğretmiş, o’nu yetiştirmiş doğrusu!”
Şu iki mısrayı kim söylemiş dersiniz?
“Hat geldi gönül seyr’i izar’ü dehen olmaz;
Tahsili sâfa itmeğe azm’i çemen olmaz!”
Türkçesi: Artık sevgili delikanlının
sakalı çıktı, ey gönül, ağzına, yüzüne bakılmaz daha; onunla eğlenip oynaşmak
için kıra çıkmanın da gereği kalmadı!”
“”Hat geldi gitmedi
dahi yârim letafeti,
“Hat ile vecdi
dilbere bu istihâr hat!”
Türkçesi: ”evet sakal çıktı gene de,
sevgilinin gönül alıcılığı yerinde. Şimdi bir de bu durumuyla ün kazandı”.
Şair Fazıl da az değilmiş hani:
“Nesim nâmında bir
şuh’i museviye düşüp
Dilim hava’yi
muhabbetle bir sebu’yi Nesim!”
Türkçesi: Nesim adlı bir Yahudi
delikanlısına gönül verdim, bundan dolayı gönlüm Nesim’in kadehi oluverdi; o’na
duyduğum sevgiyle!”
“Güzeller şâhı
Andon’um sana billahi meftunum
Ne simim var, ne
altunum, hemen bir tatlı canım var!”
Türkçesi: Açıklamaya gerek şairin cinsel
tercihidir!
Şair fazıl hep Oğlan sevgililerden söz eder:
“Yetmez mi bu bela
bize, söylen anasına;
O büt’ü gut misali
bir dahi oğlan getürmesün!”
Hamamizade İhsan divanından da; akıcı, çarpıcı
bir örnek verelim:
“Bir damla su ol gönlüme gel ak delikanlı,
Bir damla sudan
gönlümü yık, yak delikanlı.
Dans etmek yeter,
aklımı oynatma yerinden,
Dansın, reveransın
yeter, oynak delikanlı!”
Kadını toplum içindeki yerinden, din ve Allah
adını kullanarak, çeker alırsanız işte böyle tıfıl delikanlılar alırlar kadının
yerini. Konya’da, senelerce önce; bir tartışma sırasında, yaşlı bir adamın
Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e kem söz söyleyenlere söylemiş olduğu sözü hiç
unutmadım:
“Terbiyesizlik etmeyin; O geldi de kıçlarınız
kurtuldu! Onun sevabına kıçlarınızın zekâtını vermelisiniz!” Bendeniz; o büyük
insanın ne demek istediğini nasıl anladıysan ötekiler de anlayarak susmuşlardı.
Boynuna bağlanan bir iple; tarikat şeyhi
huzuruna çekilerek getirilen İkinci Beyazıt, “Adli” mahlası ile şiirler
yazardı. Zampara, oğlancı, şarapçı ve afyonkeş olmasına karşın, VELİ sıfatı ile
de onurlandırılmıştır. Şakir Keceli’nin “OSMANLI KİM, ŞERİAT NE?” ADLI KİTABI,
S.104; Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” adlı kitabının (s.106 da)
mutlaka—bazı hatalarına karşın—okunmalıdır. İkinci Beyazıt’ın anası Gülbahar
takma adlı “kamelya’’’dır. Anacığının ve nineciklerinin etkisi ile, bu VELİ!
Padişah Türk’ü nasıl değerlendirmiştir:
“Değme, Etrak ne
bilsin gam’ı aşkı Adli,
Sırrı aşk anlamaya, haylice idrak gerek!”
Türkçesi: ”Türkler
ne anlar aşktan Adli!
Aşkın sırını anlamaya idrak gerek!”
Türk Halkı da
Osmanlıya giydirmesini bilmiştir:
“Osmanlının
yanında gözünü; kâtibin yanında sözünü saklı tut!”
“Şalvarı şaltağ Osmanlı,
Eyeri kaltağ Osmanlı.
Ekende yok, biçende yok,
Yiyende ortağ Osmanlı!”
Osmanlı’ya hayran; Birinci Osmanlı, İkinci
Osmanlı, Osmanlı rüyaları görenler var. Osmanlı’nın düzenine hayran olanlar
var. Osmanlı’nın düzenini isteyenler de var! Osmanlı’nın hangi düzenini
istiyorsunuz Sayın Beyler ve Ağalar!
Fatih Sultan Mehmet; ”Avni” takma” adıyla
yazmış olduğu 72 şiirini bir divanda toplamıştır. Bu divanında toplamış olduğu
27 şiiri oğlanlar için yazılmıştır. İlginçtir; Hıristiyanlıkta 72 mezhep
vardır. Galata’da bir kilisede görerek çarpılmış olduğu bir papaz yamağı için
mi böyle yaptığı bilinmez!
Genç papaz yamağı için yazmış olduğu bir
şiirini daha verelim:
“Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Kalâtâ’yı
gören,
Bir
Frengi şiveli İsa’yı gördüm anda kim.
Lebleri dirilmişi der idi İsa’yı
gören,
Akl’ü fehmin dini imanün ince
zapteylesin.
Kâfir
olur mu müselmanlar o tersayi gören
Kevseri
anmaz o içdüği mey’İ AB’İ İÇEN,
Mescide varmaz o vardığı kilisâyi
gören.
Bir
frengi dilber olduğın bilûrdı Avni’ya,
Bal’ü boynunda o zünnâr’ü çelipâyı
gören!”
Aynı aruz
kalıbı ile yazılmış olan bu şiiri, günümüz Türkçesi ile de verelim:
“Galata’yı gören cenneti istemez. Orada o
servi yürüyüşlü sevgiliyi gören serviyi hatırına getirmez//Orada işveli bir
Hıristiyan güzeli gördüm. Onu gören Hazret’i İsa gibi dudaklarının hayat
verdiğini anlar//Akıl, anlayış, sin ve imânı nasıl elde tutsunlar? O Hıristiyan
güzelini gören Müslümanlar kâfir olurlar//Onun içtiği temiz şarabı görenler
cennetteki Kevser’i anlamazlar. O güzelin gittiği kiliseyi görenler mescide
gitmezler.//Ey Avni! O sevgili belinde ve boynunda papazların kuşandıkları ipi
ve haçı görse kâfir olduğuna inanmış olurdu!”
Sivas’ta Beylik kuran; Yıldırım Beyazıt’ı da
iki defa yenen Kadı Burhanettin de divan şairidir. Bu Kadı Burhanettin’in dahi
oğlancıklar üzerine yazılmış şiirleri vardır!
Divan şairlerimizden Necati’nin iki şiirini de
örnek olarak alalım. Necati’nin dili çok ağır olduğu için, şiirlerini günümüz
Türkçesi ile vermek istedim:
“Gözyaşı
sanma gözlerimden akan suları Şeyhi,
Dudağını
anarak kaynadı kanım Şeyhi,
Ölürüm de
yüzünün güneşine ulaşırım, toz olurum,
Benden
geriye bir kırıntıcık kalıncaya değin Şeyhi.
Sana vurgunluğum yüzünden kocaldım, yiğitlik bu mu?
Sen de bir kocal bakalım, benim gibi Şeyhi.
Ne dersem öyle olayım, öleyim dirileyim,
Canım da, cihanım da yoluna gitsin şeyhi.
Özümü denedim, sensiz kalınca ölürüm vallahi,
Gel şu ayrılığı bırak, gel yanıma ey şeyhi.
Necati’nin şiiri Nizami’ye yol gösterir dersem,
Sözünde yalan yok sanırım Şeyhi.”
Necati’nin bu
şiirini de anlaşılır bir dille verelim:
“Yakdı
aşkun beni gam adına nâ-gâh Memi,
Yanalım,
yakılalum çare nedür ah Memi.
Çün
unutuldun bana ahd ile yemin eyledüğün,
Komaya
sende benüm hakkumı Allah Memi.
Beni
sevdaya salıp eyledi divane saçun,
Nideyim,
neyleyim ah Memi, vah Memi?
Gel
ölürsem yazılur seng’i mezârımda benüm
Çün
Necâti gamı Yakdı nideyim ah Memi?”
Osmanlı Padişahları; İkinci Murat döneminde;
Mercimek Ahmet’in tercüme etmiş olduğu “KABUSNAME” ADLI kitabı ahlak kitabı
olarak baş tacı etmişlerdi! Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca da tercüme
ettirilerek yayımlanmıştı. Sonraları;1001 kitap dizisinde, tercüman gazetesince
de, okurlarına verilmişti. Bu kitabın 112 ve113’üncü sahifelerinde; yazın ve
kışın” kimlerin arasında yatılması gerektiği anlatılmaktadır. ”CARİYE
“KARAVAŞ”! ”ikisinin de ayrı tatları vardır!”
En müptezel oğlancı Üçüncü Osman’dır.
Saraydaki kadınlar ayak seslerini duyarak, kendisinden saklansınlar diye, altı
demir çakılı pabuçlar giydiği söylenmektedir. Şimdilik bu kadar.
Son günlerde; Kanuni Sultan Süleyman üzerine
çevrilen bir dizi filmin ilk gösteriminde ülkemizde her şey unutuldu; neredeyse
kıyametler koptu. Mustafa filmi ile derin uykularından uyanamayanlar, ülkemizin
tüm dertlerini, çift dilliliği bile önemsemeyerek, Padişahlarımızın gönüllü
savunucusu kesildiler.
Bendeniz de arşivimden işbu yazımı bularak
bunun altına yazmak gereğini duydum. Harem ve dahi Osmanlının onuncu Padişahı
olan Birinci Süleyman üzerine birkaç söz söyleyeceğim. Efendim ”Harem” yanlış
tanıtılmış!” Hadi canım sen de!
Harem,
Saray ve konakların kadınlar bölümü ya da “Tüm kadınlar!”
anlamında kullanılan bir kelimedir. Padişahın koynuna girecek yüzlerce zavallı,
ailesinden, yurdundan koparılmış cariyelerin sıra beklediği bir kapalı kutudur.
Padişahların koynuna girecek cariyelerin ibrişimle tüyleri alınır, tozu
yalanmış lokum gibi pespembe yapılırdı ve bir defteri kebire de yazılarak
şapılacağı yere bırakılırdı. Haremde cariyelerden olma (120 - 132) YÜZYİRMİ ya
da yüzotuziki BEŞİĞİN SALLANDIĞI DA OLMUŞTUR.
Osmanlı, her taşının altında bir cenin ölüsü
bulunan ve odalarının tavanlarında boğdurulan Şehzade çığlıkları çınlayan
Topkapı sarayını bırakarak neden Dolmabahçe sarayına ve diğer saraylara kaçtı
dersiniz! Deli İbrahim olarak adlandırılan Birinci İbrahim ki 1648’de
boğdurulmuştur: ”Ben Müftünün kızı ile evleniyorum!” Diyerek tek kadınla nikâhlandığında, kendisine
düğün hediyesi olarak (800) cariye hediye edilmişti.
Kur’anı Kerim’de bir erkeğin kaç kadınla
evlenebileceğine dair kesin hükümler olmasına karşın, Tevrat’ta Hz. Süleyman’ın (700) karısının ve
(300) cariyesinin bulunduğu yazılıdır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in de (24)
karısının ve sayısız cariyelerinin olduğu da İslami kaynaklarda yazılıdır.
Osmanlı Padişahları neye göre yüzlerce kadına sahiptirler!
5.İNCİ Sultan Mehmet Reşat’ın koynuna 16
yaşında bir Çerkez Cariye koyarak, gece yarısı Birinci Dünya Savaşına girme
fermanının imzalattırılmış olduğunu bilen var mıdır?
Bunları yazmak için sahifeler gerekmektedir.
Biz, Osmanlının gerçek yüzünden söz etmek için yola çıktığımıza göre,”Revenons
nos Moutons”.
1-Osmanlı’da ilk aile kanı Osman Bey ile
başlatılmıştır. Ertuğrul Bey öldüğünde Aşiret Reisliğine geçmesi beklenen,
Ertuğrul Beyin Kardeşi Dündar Bey, Osman Bey tarafından başına yay sopası
vurularak öldürülmüştü.(1298).
2-Murat’ı Hüdavendigar olarak adlandırılan
Birinci Murat, Oğlu Savcı Beyin gözlerine mil çektirerek astırtmıştı. Sonra da,
kardeşleri Şehzade Halil ve Şehzade İbrahim’i astırtarak öldürmüştü.(1361).
3-Yıldırım Beyazıt olarak adlandırılan Birinci
Beyazıt ta,1389 tarihinde, Kosova Muharebesinde babası Birinci Murat’ın
öldürülmesi üzerine, bozulan Sırp ordusunu takip eden Kardeşi Şehzade Yakup
Çelebiyi huzuruna çağırarak boğdurtmuştu. Ayrıca, Eniştesi olan Karaman beyini
de Konya’da sarayında boğdurtmuştu.
4-Kendisine Çelebi sıfatı yakıştırılan Birinci
Mehmet te, Ağabeyi Şehzade Süleyman’ı ve diğer iki Kardeşini, Şehzade İsa’yı ve
şehzade Musa’yı öldürtmüştür. Haremden bir İtalyan genci ile kaçan cariyesini
cellâda teslim ederken de: ”Aman canını incitmeden başını kesesiniz! O
İtalyanı da “Çengel Çiçeği yapasınız!” talimatını vermiştir.
5-İkinci Murat ta, Kardeşi Şehzade Mustafa’yı
boğdurtmuş, öteki kardeşlerinin de gözlerine mil çektirtmiştir.(1421).
6-Fatih Unvanını verdiğimiz İkinci Mehmet te;
İKİ(2) yaşındaki, Sırp Prensesi Despina’dan olma, kardeşi Şehzade Ahmet’i
hamamda boğdurtmuştur. Ve dahi: ”İbreti âlem için karındaş karındaşı öldüre!”
Yasasını da o koymuştur.29 Mayıs 1453 günü Bizansı savunan şehzade Orhan’ı da
öldürtmüştür. Veli Beyazıt olarak tanıtılmak istenilen işret sahibi İkinci Beyazıt
ta, Kardeşi Cem Sultanı İtalya’da zehirlettiği gibi, onun (13) yaşındaki oğlu
Oğuzhan ı’da Bursa’dan İstanbul’a getirtme bahanesiyle yolda boğdurtmuştur.
7-Sultan Süleyman, Büyük Amcası Şehzade Cem’in
oğlu ile torunlarını boğdurttuğu gibi, kendi oğlu Şehzade Mustafa’yı ve Şehzade
Beyazıt’ı ve Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurtmuştur. Tüm Osmanlı âşığı
kölelerin sahip çıktığı bu Padişahı Oğul ve torun katilini biraz açmak
istiyorum. Manisa’da vali olarak bulunurken kendisine armağan edilen Ukraynalı
bir Papazın kızı olan Raksalon’un adını Hürrem’e çevirterek ona delicesine
bağlanmıştır.
Damat olarak
Sadrazamlığa getirilen ve Osmanlının en Büyük hırsızlarından birisi olan Hırvat
asıllı Rüstem Paşa ile anlaşan bu Raksalon Sultan, türlü ve uzun bir ayak
oyunundan sonra, Yaşlı Kanuni’yi kandırarak, Kanuni’nin oğullarını ve
torunlarını öldürmesini sağlamışlardır. Önce,1553 senesinde, Konya Ereğlisi
ovasında; Babasının ordusuna katılmaya gelen,1515 senesinde Gülbahar Hatundan
olma, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuşlardır.(06 Ekim 1553). Ağabeysi Şehzade
Mustafa’nın ölüm haberini duyan Şehzade Cihangir de kederinden ölmüştür.
Sırf Hürrem Sultandan olma Sarhoş Selimi
Padişah yapmak için bu sefer de Yiğit Şehzade Beyazıt’a tuzaklar kurmuşlardır.
Kanuni denilen Bunak bu tuzaklara kanarak, İran’a sığınmış olan Şehzade
Beyazıt’ı ve üç oğlunu, Şah Tahmasp’a dört cellât yollayarak, her birisini yay
kaytanı ile boğdurtmuş, öldürülen bu zavallıların cesetleri de katır sırtında
Padişahı Zülcelâl’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir. Cinayetler bu kadarla
da kalmamış; Bursa’da anasının yanında bulunan süt çocuğu Şehzade Osman da
Dedesi Kanuninin fermanı hümayunları gereği boğdurulmuştur.
8-Üçüncü Murat, Manisa’dan tahta geçmek üzere
İstanbul’a geldiğinde korkudan Veziri Azamın ellerini öpen Üçüncü Murat, tahta
geçer geçmez Beş(5) kardeşini boğdurtmuştur.(1574).
9-Üçüncü Mehmet, beş(19) kardeşi Şehzadeyi
boğdurttuğu gibi, oğlu Şehzade Mahmut’u da o gün boğdurtmuştur./
10-İkinci Osman, Kardeşi Mehmed’i
boğdurtmuştur.(1621).
11-İkinci Osman tahtan indirilerek Yedikule
zindanında önce ırzına geçilmiş, sonra da boğulmuştur.(1622).
12-Üçüncü Selim IV’ üncü Mustafa tarafından
boğdurulmuş; Şehzade Mahmut’unda öldürülmesi fermanının infazına katillere
közlü kül serpen bir cariye engel olmuştu. Bayraktar Mustafa paşanın Topkapı
Sarayının kapılarını kırarak yetişmesi üzerine de Şehzade Mahmut, İkinci Mahmut
olarak tahta çıkmış ve Ağabeysi olan IV ‘üncü Mustafa’yı boğdurtmuştur.(1808).
12-Yavuz Sultan Selim olarak adlandırılmış olan
Birinci Selim de Ağabeyleri Şehzade Ahmed’i ve Şehzade Korkut’u öldürdüğü gibi,
Dimitoka’ya sürgüne gönderdiği babası Veli! Beyazıt’ı da yolda zehirleterek
öldürmüştür.
Osmanlı Kulları, Padişahlarımızı korumak için
“Atatürk Kanunu” gibi bir kanun çıkarılmasını istemektedirler.
14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonunda Demokrat
Parti iktidara gelince, Atatürk heykellerine ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal
paşanın anısına tecavüzler başlamıştı. Kızılay Meydanında, subay Orduevinin
hemen yanında bulunan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline, Ticani
bir Baba ve Oğlu, güpegündüz balta işle saldırmışlardı. Bunun üzerine Beş
maddelik bir kanun çıkartılarak 31 Temmuz 1951tarih ve 7872 sayılı resmi
gazetede yayımlanmıştı. Bu kanunun 1’inci maddesi aynen şöyleydi:
“Madde 1-“Atatürk’ün hatırasına alenen
hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve
abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten
kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye
başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”
Sayın RTE, Hindistan gezisinde; binmiş olduğu
trenin, tren yoluna yatmış bir inek yüzünden durmak zorunda kaldığını
öğrenince:
“Bizim yolumuzun üzerinde de ölü bir inek
var!” Diyerek Atatürk’ümüze alenen hakaret etmiştir, hem de bu kanuna rağmen.
Türk milletinin kanını emen, Türk’ü
Azınlıklara ve Dönmelere ezdirten ve her türlü kepazeliği yapan Osmanlı
Padişahlarını korumak için bin kanun çıkarsanız bizler gerçekleri yazmaktan
asla korkmayız. Ülkeyi mülkü, toplumu da Kulları olarak kabul eden bir yönetimin
ve onu geri getirmek isteyenlerin canları
cehenneme, başka ne diyeyim?! Harem okuldur diyenlere, HAREM PADİŞAHLARIN KERHANESİYDİ?!
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder