8 Aralık 2018 Cumartesi

AÇIK TOPLUM VAKFI, SOROS VE DANIŞMA KURULLARI / BANU AVAR



Açık Toplum ya da Open Society Institute ve TESEV gibi oluşumlar küresel baronların kullandığı oluşumlardandır. Ishak Alaton da, Osman Kavala da, Üstün Ergüder de Murat Sungar da Binnaz toprak da bu örgütün üst düzeylerinde görev yapmış işadamı, siyasetçi, akademisyen, diplomatlardır.
İçindeki şahıslar batı finans ve siyasi çevreleriyle, istihbarat teşkilatlarıyla yakından ilişkilidirler.
Mütevelli heyetindeki İbrahim Betil gibiler ABD Sivil Örümcek ağları NED ( National Endowment for Democracy) Veya IRI (İnternational Republican Institute) gibi teşkilatların Türkiye maşalarının iç yüzünü açıkladığımız için tarafıma 70 bin liralık davalar açmıştır!

Öncelikle bu ve benzer kurumların ülkemizdeki gücü ve yaygınlığı iyi araştırılmalıdır. Her basın kuruluşunda, eğitim kurumunda, hatta askeriyede oldukça etkin olduğunu bizzat görmüş, tanık olmuş ve sonuçlarından mağdur olmuş bir gazeteciyim.
26 Kasım 2018’de Türkiye ayağını kapattığını duyuran Soros’un Açık Toplum Vakfı eski başkan ve yönetiminin önde gelen isimlerinden Ishak Alaton 2015 yılı sonunda görevini devir teslim etmeden az önce küresel tetikçi George Soros İstanbul’da Alaton için bir teşekkür gecesi düzenlemişti
Vakfın sitesindeki amaç bölümünü ve son yıllardaki ‘Danışma Kurullarında’ yer alan isimleri aşağıda bulabilirsiniz:
250 den fazla kurumu milyonlarca dolar fonlayan bu teşkilatlar acaba nihai hedef olarak ‘demokrasi, özgürlük insan hakları gençlere eğitim’ mavrası arkasında ne planlamaktaydılar.. Araştıran bulur...
***
“Açık Toplum Vakfı, Türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve evrensel değerlere karşı daha duyarlı ve daha açık bir toplum olabilmesi amacıyla 20 Ağustos 2008’de kurulmuş olup,
AB-Türkiye üyelik süreci,
Reform,
Kadın hakları, eğitim,
 Bölgesel farklılıkların giderilmesi,
Sivil toplumun güçlenmesi gibi öncelikli ilgi alanlarına giren girişimleri proje veya kurum ölçeğinde desteklemek amacıyla faaliyet göstermektedir.

Mütevelli Heyeti
Açık Toplum Vakfı’nın mütevelli heyeti, Nebahat Akkoç, Mustafa Akyol, İbrahim Betil, Ferhat Boratav, Üstün Ergüder, Memduh Hacıoğlu, Osman Kavala, Can Paker, Ayşe Soysal, Murat Sungar ve Binnaz Toprak’tan oluşmaktadır.
Yönetim Kurulu
Vakıf Yönetim Kurulu Temel İskit, Ferhat Boratav, Üstün Ergüder, Osman Kavala ve Murat Sungar’dan oluşmaktadır.
Danışma Kurulu
2018 yılı itibariyle proje teklifleri uzmanlar tarafından değerlendirilecektir.
Açık Toplum Vakfı’nın Danışma Kurulu konusunda uzman, yeterli birikim ve deneyimi olan ve aldığı kararlar toplum nezdinde saygınlığa sahip kişiler arasından seçilir. Dokuz kişiden oluşan Danışma Kurulu’nun üyeleri çalışma dönemlerinin ardından, rotasyonla yerlerini yine Danışma Kurulu’nun belirlediği yeni isimlere bırakır. Danışma Kurulu üyeleri tamamen gönüllü olarak çalışmaktadır.
Danışma Kurulu üyeleri, belirtilmiş olan faaliyet alanları kapsamında Vakfa sunulan veya Vakıf tarafından uygulanması planlanan proje tekliflerini değerlendirir, projelere verilecek bağış miktarını tayin ederek Yönetim Kurulu’na sunulmak üzere tavsiye kararı alır.
2017 Yılı Danışma Kurulu: Gökhan Ahi, Özlem Ece, İzak Atiyas, Ayşe Semiha Baban, Ferhat Boratav, Defne Koryürek, Yörük Kurtaran, Serpil Sancar ve Kayıhan Pala.
2016 Yılı Danışma Kurulu: Gökhan Ahi, Nurcan Akad, Nebahat Akkoç, İzak Atiyas, Ayşe Semiha Baban, Ferhat Boratav, Defne Koryürek, Yörük Kurtaran ve Serpil Sancar.
2015 Yılı Danışma Kurulu: İshak Alaton, Nebahat Akkoç, Ferhat Boratav, Ruşen Çakır, Üstün Ergüder, Ahmet İnsel, Selim Ölçer ve Anna Turay Turhan.
2014 Yılı Danışma Kurulu: İshak Alaton, Nebahat Akkoç, Ferhat Boratav, Ruşen Çakır, Ahmet İnsel, Selim Ölçer, Bilal Sambur, Anna Turay Turhan ve Murat Sungar (Başkan).
2013 Yılı Danışma Kurulu: Mustafa Akyol, Nebahat Akkoç, Sedat Yurtdaş, Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz, Ayhan Bilgen, Ferhat Boratav ve Murat Sungar(Başkan).
2012 Yılı Danışma Kurulu: Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz, Ayhan Bilgen, Asaf Savaş Akat, Mehmet Kaya, Ferhat Boratav, Şebnem Karauçak, Hakan Altınay (Başkan) ve Murat Sungar.
2011 Yılı Danışma Kurulu: Asaf Savaş Akat, Mehmet Kaya, Sabih Ataç, Ferhat Boratav, Temel İskit, Şebnem Karauçak, Elisabeth Özdalga, Hakan Altınay (Başkan) ve Murat Sungar.
2010 yılı Danışma Kurulu: Hakan Altınay, Nurcan Baysal, Ferhat Boratav, Eyüp Can, Temel İskit, Şebnem Karauçak, Elisabeth Özdalga, Can Paker (Başkan) ve Murat Sungar.
2009 Yılı Danışma Kurulu: Suay Aksoy, Nurcan Baysal, Eyüp Can, Zülfü Dicleli, Melih Fereli, Temel İskit, Şebnem Karauçak, Can Paker (Başkan) ve Murat Sungar.
BANU AVAR

6 Aralık 2018 Perşembe

Bunlardan Atatürkçülük Beklemek, Kavak Ağacından Elma Beklemekle Eşdeğerdir


Y- Gül ADD Isparta Şubesinin atanmış başkanı ve onun kumpasçı ortakları, MHP'li Isparta Belediye Başkanı ve 31 Mart yerel seçimlerinde yeniden MHP'den aday olan Yusuf Ziya Günaydın’ı makamında ziyaret ederek. “Atatürk’e ve cumhuriyetimize hassasiyetinden ve bu noktadaki üstün çalışma ve gayretleri” nedeniyle Günaydın’a “teşekkür plaketi” vermişler. 
Yerel seçim tartışma ve hazırlıklarının yoğunlaştığı, siyasal ortamın ısındığı bu günlerde Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bu girişimi “hiç hak etmediği halde” adaylardan birinin yanında yer aldığı, onu açıkça destekleyeceği mesajını vermektir. Bu girişim Atatürkçülüğe, Kemalist düşüncenin özüne karşı bir ihanet ve saldırıdır. Bu girişimin sahiplerinin “Atatürksüz Atatürkçüler” olduğunu tüm Atatürkçüler bilmeli ve gereğini de yapmalıdırlar.
Yıllarca Kemalist düşünceden, Kemalistlerden vebalı gibi uzak duran,  Kemalist devrim söylemini duyduğunda kaçacak delik arayan birine ADD tarafından “teşekkür plaketi” verilmesi akıl tutulması ve ahmaklıktır.
Kemalist Düşünce konusunda sığlığı tartışmasız, Atatürkçülüğü kermes, balo, rozet, büst anıt olarak anlayıp algılayan çakma Atatürkçünün kişisel çıkarları adına  “teşekkür plaketi” vermesi belki anlaşılabilir, ama bu rezaleti gerçekleştirmek için ADD’yi kullanması tartışmasız bir zırvalık ve ahlak yoksunluğudur. Bu girişim açıkça bir “siyasal rüşvet” eylemidir ve bu kirliliğe yalız ADD Isparta şubesi değil, tüm Atatürkçüler iradeleri dışında ortak edilmişlerdir.
Y- Gül ADD Isparta Şubesinin “Teşekkür Plaketi” verdiği MHP'li Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın;
Özelleştirmeci midir? Evet,
Tahkimcimidir? Evet,
İflah olmaz bir Avrupa birliği yanlısı mıdır?  Evet,
Atatürk düşmanı şeriatçı, dinci yobazlarla hemhal midir? Evet,
Türk-İslamcı bir partinin üyesi ve belediye başkanımıdır? Evet,
NATO’cumudur? Evet.
Bunun neresinde “Atatürkçülük”? Be hey zavallı yaratıklar!
Bu soruları daha da uzatmak olanaklı ama biz burada keselim.
Birkaç Atatürk büstü diken, birkaç yere Atatürk adını veren birini   “Atatürkçü” olarak nitelemek ya da “cumhuriyetimize hassasiyetli” olduğunu kabul etmek tam bir zekâ yoksunluğu ve Atatürkçülüğe, Atatürkçülere yapılmış ağır bir hakarettir.
Rozet takmakla, nutuk atmakla, resim asmakla, büst ve heykellerini dikmekle, Atatürkçü derneklere üye olmakla Atatürkçü olunmaz!
Atatürkçüler; Ülkesinin kaynaklarını yabancılara peşkeş çeken, ulusal çıkarları göz ardı eden, şeriatçılara omuz veren tahkimci, özelleştirmeci,  AB’ci, NATO’cu ırkçı uyduruk milliyetçilere karşıdırlar. Bunlara “Teşekkür Plaketi” vermezler, yaşamın her alanında ve her anında bu zihniyete karşı mücadele ederler.
Ama Atatürkçülüğü antiemperyalist- halkçı – devrimci bir düşün sistemi değil de başkalarını karalama, iftira, dedikodu, kermes, kaplıca ve hamam sefası, balo, dans gösterisi sanan zavallılardan Atatürkçülük beklemek, kavak ağacından elma beklemekle eşdeğer bir düşüncedir.
Mahmut ÖZYÜREK


Kadın Sorunu Öncelikle Eşitsizlik Sorunudur


Dünyada kadın hakları konusunda ilk ve en önemli gelişme  1791 de gerçekleşmiştir. Fransız ihtilalinin ardından 1789 tarihli Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi’nde kadın yurttaşların göz ardı edildiğinin fark edilmesi nedeniyle  devrimci kadınlar 1791 tarihinde Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisini” ilan etmişlerdir. Türkiye’de kadınların her alanda haklarını tanımayı amaçlayan Kemalist Devrim 05 Aralık 1934 de kadınların seçme ve seçilme hakkını yasalaştırmış ve güvenceye almıştır.   Türkiye'de çok sayıda Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği tarih olan 5 Aralık dünyada “Kadın Hakları Günü” olarak anılıp kutlanmaktadır. 
Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yıllar içerisinde çeşitli yöntemlerle silip süpüren egemenlerin iktidarları ve partileri, dönemine göre ilerici ve devrimci bir atılım olan kadına “seçme ve seçilme hakkının” da içini boşaltarak, bu hakkı kadınların özgürce kullanamadığı bir noktaya gerilettiler. Özellikle son 15 yılda sermaye gruplarının ve tarikatların desteğiyle Türkiye'nin tüm ilerici birikimine saldıran AKP iktidarı, kadınların toplumsal, siyasal, sosyal, kültürel yaşamdaki varlığını daha da görünmez hale getirdi. 
84 yıl sonra Meclis'te ve yerel yönetimlerde cinsiyet üzerinden değerlendiren temsiliyet kadınlar açısından ciddi tuzaklar barındırmaktadır. Kadınlara pozitif ayrımcılık, kadınlar için kota istemleri, her seçim öncesi vitrin malzemesi yapılan kadın milletvekilleri sayısı ve daha pek çok şey giderek dinci gericiliğin kuşatması altına alınan sistem içinde kadının konumunu sadece göstermelik olarak düzenleme dışında bir işleve sahip değildir.
Kadın sorunu öncelikle eşitsizlik sorunudur. Bugün Türkiye’de ve sermayenin egemen olduğu tüm ülkelerde bu eşitsizliğin kaynağı kötü niyetli, anlayışsız erkekler değil, sistemler, rejimler, anlayışlar ve kültürlerdir.
Bu nedenle kadın sorununun çözümü öncelikle yoksulluğun ve sömürünün yok edilmesi ile olanaklıdır. Başka bir söylemle; sorun kadının muhtaç olma konumundan çıkması-çıkarılması sorunudur.
Bunun için ise laiklik ve eşitlik mücadelesi vazgeçilmezdir. Kadının erkeğin eşiti olabilmesinin başkaca bir yolu yoktur.
Laiklik ve eşitlik olmadan kadının erkeğin eşiti olması olanaksızdır. Laiklik; yalnızca dinin siyasal ve toplumsal yaşama egemen olmasına engel değildir. Laiklik aynı zamanda üretim mülkiyetini ve üretim ilişkilerini dini kurallar ile düzenlenmesini engelleyerek kadının toplumsal yaşamda rol almasının da önünü açan biricik ön koşuldur.
Üzülerek belirtelim ki Ülkemizde “kadın hakları” konusu bilinçli olarak üretilmiş söylemsel bir kirlilik içerisindedir.  Eşitsizliğin kaynağı olan yoksulluğun ve sömürünün yok edilmesini önerip savunmak yerine, bunların üzerlerinin örtülmesine yönelik, göz boyayan, Kadınlara pozitif ayrımcılık, kadınlar için kota istemleri, her seçim öncesi kadını vitrin malzemesi  olarak sunan politikalar üretilmektedir.
Kadın haklarını, kadının mutluluğunu, erkeğin “adamlığı”, “insanlığı” ya da “iyiliğine’ indirgemek akıl tutulması olmanın ötesinde, kadını köleleştiren, sömürüyü meşru kılan siyasal anlayışların değirmenine su taşımak dışında bir anlam taşımaz!
İçinde yaşadığımız toplumda emeği ile geçinen kadınlar ne kadar haklarından yoksunsa erkekler de o kadar haklarından yoksundur. Kimilerinin bunun ayırdında olmayabilirler. Ama bu durum onların haklarından yoksun oldukları gerçeğini değiştirmez.
Bu nedenle kadınlar için kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.
                                               
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBESİ