12 Aralık 2013 Perşembe
AKP-Cemaat- PKK koalisyonunun ortaklaşa yürüttüğü hukuk terörü sonlandırılmalıdır.
Sayı :2013/17
Konu: “AKP rejiminin siyasi davalarında tutuklanan herkese
özgürlük.” 11.12.2013
Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
Cumhuriyet
yıkıcılığında birleşen ihanet cephesinin, Ergenekon
tertibi ile esir tuttuğu Mustafa BALBAY tahliye edildi. Balbay’ın tahliyesi
şüphesiz önemli bir gelişme ve Haziran direnişinde, 29 Ekimde, 10 Kasımlarda
sokağa dökülen milyonların başlattığı toplumsal uyanış ve direniş süreci ile
doğrudan ilintilidir.
Bu tahliye
olayı, Okyanus ötesi egemen güçlerce planlanan, AKP-Cemaat-PKK koalisyonunun
yürüttüğü “Büyük(Genişletilmiş) Ortadoğu Projesinin” artık dikiş tutmadığını ve
yürütülemeyeceğini, koalisyonca uygulamaya sokulan yargı terörü ve siyasal
şantaj operasyonunun yarattığı kirliliğin temizlenmesi açısından önemli bir
başlangıç olarak kabul edilmelidir.
Cumhuriyet'in
tasfiyesiyle birlikte, AKP-Cemaat- PKK arasında rant paylaşımı ve egemenlik
alanlarının genişletilmesi üzerinden yürütülen çatışmada, bu koalisyonun
ihanetleri bir bir ortaya döküldükçe toplumsal huzursuzluk, bağlı olarak
toplumsal muhalefetin giderek ivme kazanacağı açıktır.
AKP-Cemaat-
PKK koalisyonu arada bir, tertip ve düzmece mahkemelerle esir aldığı
tutuklulardan bir kaçını serbest bırakarak, yükselen toplumsal
muhalefeti, yurtsever, devrimci-demokrat güçlerin birikimini, yıllar süren hukuk katliamını unutturabileceklerini sanıyorlarsa kendileri
aldanıyorlar ama bizleri aldatamayacaklardır.
Bu aşamadan sonra AKP iktidarı, yargıyı siyasal şantajın aracı olarak
kullanması olanaksızdır.
Diğer
yandan “yetmez ama evet”çi, gericiliğin yedek güçleri, alçak ve utanmaz yandaşlar, Mustafa Balbay’ın
tahliyesine ortam yaratan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını
, kendilerinin canhıraş destekledikleri Anayasa değişikliğine borçlu olduğumuzu
söyleyerek, yükselen toplumsal muhalefeti etkisiz kılma çaba ve gayretine
yönelmişlerdir.
Ama
asla unutulmamalı ki, Mustafa Balbay’ın tahliyesi için Anayasa Mahkemesi
kararına gerek yoktu. Yürürlükteki Yazılı hukuk, İçerideki bütün
milletvekillerinin özgür olması gerektiğini söylüyor. Sefil ve alçakça bir utanmazlıkla, AKP-Cemaat
koalisyonunun aldatıcı, yapay eylemlerine kimse alet olmayacaktır.
AKP rejiminin siyasi davalarında tutuklanan
ya da ceza alan herkes özgür olmalı. Siyasi
görüşleri ne olursa olsun, sahte deliller, vicdanlarda yaralar açan
yargılamalarla esir tutulan bütün mahkûmlar serbest bırakılmalıdır. AKP-Cemaat- PKK koalisyonunun ortaklaşa yürüttüğü hukuk terörü sonlandırılmalıdır.
Mahmut
ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI
11 Aralık 2013 Çarşamba
Muhalefet Etme Stratejisini AKP'lileşmek Üzerine Kuranlar!!
Seçim sürecinin yaklaşması ile dershaneler üzerinden başlayan AKP-cemaat
gerilimi, MGK kararlarının açığa çıkartılması, kaset şantajı, anayasa
mahkemesinin BALBAY hakkındaki kararı ve yeni gelişmelerle sürmektedir.
Bugünkü gerilimin, temel nedeni bir iç hesaplaşmadan daha çok, Kemalist
cumhuriyetin çökertilmesi (ele geçirilmesi değil) sonucu
kurulan paralel devletçikler arasındaki hâkimiyet alanı çatışmasıdır.
Daha anlaşılır bir söylemle, Cumhuriyet'in tasfiyesiyle birlikte kurulan
paralel devletçikler arasında rant paylaşımı ve egemenlik alanlarının
genişletilmesi üzerinden yürütülen bir çatışma söz konusudur. Bu çatışmanın
tarafları yalnızca AKP ve Cemaat değil, üçüncü paralel devleti örgütleyen PKK
da bu çatışmanın tarafı olarak sahnededir.
Türkiye, Kurtuluş Savaşı döneminde olduğu gibi, ayrılıkçı Kürt hareketi,
işbirlikçi dinci hareket tarafından parçalanmıştır.
Kendilerini bu toprağa, bu vatana, bu halka ait hissetmeyen, Cumhuriyet
mirası üzerinden değil, Cumhuriyeti tüm
kurumları ile kökten reddeden bu üç paralel devletçiğin örgütleyicileri, Atatürk cumhuriyetini yıkma noktasında
birleşerek hareket etmektedirler. Cumhuriyet yıkıcılığında birleşen bu ihanet
cephesinin önünü açma görevi AKP iktidarına verilmiştir. İşte bu nedenle
Merkezi hukuk sistemi rafa kaldırılmış, ulusalcı yapılar tasfiye edilirken PKK
ve tarikatlar hukuk üstü bir konum kazanmışlardır. Bu nedenle TSK’nın eli kolu
bağlanarak “İrticaya ve bölücülüğe karşı mücadelenin kurmay çadırı” etkisiz
kılınmıştır.
Bu günün Türkiye’si, yeni bir yapılanmayla karşı karşıyadır ve taşlar
buna göre döşenmektedir. Bugün artık Türkiye’de kazanılmış hiçbir hak güvence
altında değildir. Ne yasaların ne de anayasanın böyle bir işlevi kalmamıştır.
Yaratılan bu yeni durum ABD’nin (emperyalizmin) bölge politikalarına
denk düşen bir yapılanmayı ifade etmektedir.
Cumhuriyet'in tasfiye süreci büyük ölçüde tamamlanmış, Cumhuriyet
tarihinin tüm gerici kalkışmalarının mirasçısı olan AKP koalisyonu tarafından
devletin çökertilme süreci sonuçlandırmışken,
emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşıyla kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nde, cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP; yıpranmış Erdoğan
hükümeti yerine kitleleri sol söylemlerle uyutacak, emperyalizmin yedek gücü olma
yolunda koşmaktadır.
CHP; yükselen toplumsal muhalefeti,
yurtsever, devrimci-demokrat güçlerin birikimini umudunu/geleceğini
iktidara egemen olmuş gerici güçler arası çelişmelere kurban etme, geniş halk yığınlarını çatışmanın tarafı
haline getirme, AKP koalisyonuna siyaseten enerji verme, onu güçlendirme,
tıkanan AKP siyasetine soluk katma işlevini üstlenmiş gözükmektedir.
Dinci Faşizmin toplumsal muhalefeti sistem içi kanallara hapsetme
amaçlı; Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması, uzun tutukluluk sürelerinin
düşürülmesi, buna bağlı olarak kimi tutukluların serbest bırakılması vb. attığı
adımlar yanılsamadan öte bir anlam taşımaz. Tahliyeler yakın bir gelecekte
“takas”a dönüşecek, PKK terör örgütü elebaşısı ve yandaşları “uzun tutukluluk
süreleri” nedeniyle bir bir tahliye edilecektir. Yaşayarak göreceğiz.
Bu adımlar geniş halk yığınlarının, emeği ile geçinen ve bu nedenle de
giderek yoksullaşan emekçi halkın bilincinin bulandırmasına, uyuşturulmasına bu
çatışmaya alet edilmesine, kitlelerin gericiliğin yedeğine hapsedilmesine,
onların aldatıcı argümanlarına inandırıcılık kazandırılmasına hizmet
etmektedir.
İktidardaki dinci-gerici-bölücü koalisyonun kendi iç çatışmasının konusu
olan sorunlara karşı, ALTERNATİF
DEVRİMCİ- HALKÇI- POLİTİKALAR ÜRETECEK
yerde, koalisyon arasındaki çatlaklardan medet uman, taraflardan birinin hizmetkârlığına
soyunan anlayışın varacağı yer, yükselen halk hareketi karşısından güç ve
enerji kaybetmiş, ağır yara almış olan AKP iktidarının yaralarının sarılarak
yeniden iktidara taşınmasıdır.
Türk hukuk sistemi dışında gayri meşru bir yapılanma olan cemaat
örgütlenmesinin önünde kalkan görevi yapanlar, Türk halkının meşru ve haklı kavgasının
görkemli birikimini, mimarı ABD
emperyalizmi olan AKP koalisyon iktidarına peşkeş çekmeye soyunmuşlardır.
Geçmişten günümüze, “Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri”
sömürge tipi faşizmin kontrgerilla yöntemlerinin ve emperyalizmin Yeşil Kuşak
stratejisinin gereklerini yerine getiren, faşist bir örgütlenme olan, Milli
Türk Talebe Birliği (MTTB) ve İlim Yayma Cemiyetleri gibi örgütlenmelerle
birlikte, yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek ve sömürge tipi faşizmin
iktidar temellerini sağlamlaştırmak için her türlü kirli saldırgan yönteme
başvuran Cemaat örgütlenmesi değil midir?
Bu gerçek ortada iken, bu dinci faşist örgütlenmeye kalkanlık görevi yapmaya
soyunanlar Atatürk cumhuriyetine ve Türk halkına ihanet batağına saplanmışlar,
toplumsal muhalefeti de bu bataklığın içine çekme çabası içinde
çırpınmaktadırlar.
Ancak Türk halkının ezici bir çoğunluğu bu kirli ve ucuz siyasetin
oyununa gelmeyecektir. Biz Kemalistler, AKP koalisyonunu iktidara taşıyan ABD
emperyalizminden icazet alan sahte muhalefetin, Atatürk ün mirası üzerinden
nemalanmasına izin vermeyeceğiz.
ABD'YE, NATOSUNA, AVRUPA BİRLİĞİNE KARŞI OLMAYAN, TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZI,
ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİ YAŞATMAYI HEDEFLEMEYEN HİÇ BİR KURUM BU
CUMHURİYETİN KURUMU OLDUĞUNU, ATATÜRK'ÜN MİRASINA SAHİP ÇIKTIĞINI İDDİA EDEMEZ.
Muhalefet etme stratejisini AKP'lileşmiş bir CHP üzerine kuran, tüm
hesabını bunun üzerine yapmış bir CHP'nin Türk Devrimi'ne, Cumhuriyet'e hiçbir
katkısı olmayacağı, tersine zararı olacağı açıktır. Muhalefetin bu tavrı
yüzünden AKP her geçen seçimden daha güçlü çıktı, iktidarını kuvvetlendirdi!
Cumhuriyet devrimin bütün kaleleri tek tek işgal edildi! CHP'nin bu tavrı yüzünden
Atatürk'ün Çankaya'sına ABD bayrağı çekilmiş durumda!
Halkçı Devrimci Atatürkçü milyonların amacı yalnızca AKP’yi yıkmak
değildir. Amaç Atatürk'ün tam bağımsız Türkiye'sini yeniden inşa etmektir. Bu
amaçta karşı devrime teslim olmuş, ABD istihbaratı kalelerinden Brooking
Enstitülü Kemal Derviş’le yelkenlerini şişiren bir CHP'yi, “AKP'yi yıkmak” adına desteklemek -kimse
kusura bakmasın- iyi niyetten öte saflıktır!, siyasi körlüktür, AKP'nin
ekmeğine yağ sürmektir!!
Mahmut
ÖZYÜREK
Ulusal
Eğitim Derneği
Isparta
Şube Başkanı
9 Aralık 2013 Pazartesi
Ulusal Eğitim Derneği Genel Merkezi 6. Olağan Genel Kurulu’nda Yeni Yönetimini Belirledi.
Ankara Necati Bey Caddesi No:13/13 adresindeki genel merkez toplantı salonunda yapılan genel kurula
İP Merkez Karar Kurulu Üyesi Bülent Esinoğlu, DSP Genel Başkan
Yardımcısı Hasan Erçelebi, MÜZED Genel Başkanı Refik Saydam, Yazar Osman
Bolulu, Yazar Osman Nuri Poyrazoğlu, BAGİAD Başkanı Bahri Küpeli
katıldı.
Başta Başöğretmen M. Kemal Atatürk ve eğitime katkı sunmuş, yaşamını yitiren eğitim emekçileri için yapılan saygı duruşu ardından Ulusal Marş okundu.
Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu’nun açış konuşması yaptı. Mutlu, Birlikteliğimizi genişleterek, mücadelemizi başarıyla taçlandırmak istiyoruz. Bu dönemde üzerimize düşen görev ve sorumluluğun farkındayız ‘’ dedi.
Mustafa Pala’nın hazırladığı, 2 yıllık sürede yapılan etkinliklerden kesitler sunan 11 dakikalık görsel sunum beğeniyle izlendi.
Divan Başkanlığına Eğitimci – Av.Ayhan Sarıhan, Yazmanlıklara Aydın Karataş ve Songül Akgül getirildi.
Konuklardan Bülent Esin oğlu, Hasan Erçelebi ve Bahri Küpeli konuşma yaptı.
Bülent Esinoğlu, eğitime 2 türlü saldırı olduğunu belirtti. 1. saldırının eğitimin gericileştirilmesi 2. saldırının eğitimin ticarileştirilmesi olduğuna vurgu yaptı. ‘’ Eğitimde yaratılan eşitsizlik, sınıfsal farklılaşmayı arttırmaktadır ‘’ dedi.
Hasan Erçelebi, ‘’ Bilimden çekinen gerici iktidarlar, tüm oyunlarını eğitim üzerinde oynar. İktidar son hamlesi 4+4+4 eğitim sistemi oldu. Bilim karşısında hiçbir güç ayakta duramaz. Kongreniz, Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli bir süreçte yapılıyor. Ulusal eğitim programımızı halkla paylaşarak, iktidarın sonunu getireceğiz ‘’ dedi.
Kendisi, Ulusal Eğitim Derneği Onursal Başkanı Eğitimci-Yazar Zeki Sarıhan’ın öğrencisi olan Bahri Küpeli, konuşmasına öğretmenine teşekkürle başladı. Küpeli, ‘’ Kadınlar eve kapatılmak istenmektedir bu çağdaş Türkiye’nin sonu olur. Biz üyemiz olan işadamlarına daha fazla kadın işçi çalıştırma çağrısı yaptık ‘’ dedi.
Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı Osman Gazi Oktay ve İsparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek şube çalışmaları hakkında kurula bilgi verdi.
Divan Başkanı Ayhan Sarıhan, genel kurula gönderilen telgrafları okudu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne Milletvekili Recep Gürkan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Muğla Milletvekili Tolga Çandar, Cumhuriyeçi Kadınlar Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan Türk Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ve Anadolu Eğitim Sendikası katılamama mazeretlerini belirten telgraf gönderdiler.
Tüzük maddelerinde değişikler de yapılan kongrede, okunan yönetim, denetim ve mali rapor üzerinde yapılan tartışmaların ardından, kurullar oy birliği ile aklandı.
Tek liste ile girilen seçimde, Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu başkanlığındaki yönetim kurulu,
1-Nazım Mutlu
2-Hızır İnan
3-Aydın Karataş
4-Nilgün Ozan
5-Tuba Saydam
6-Birsen Sürmeli
7-Şule Uncu
Denetim Kurulu
1-Saim Açıkgöz
2-Mehmet Budak
3-Firdevs Kıral
Onur Kurulu
1-Mustafa Gazalcı
2-Münevver Oğan
3-Osman Nuri Poyrazoğlu olarak belirlendi
11.12.2013 tarhinde yapılacak yönetim kurulu toplantısında yönetim kurulu görev dağılımı yapacak.

Başta Başöğretmen M. Kemal Atatürk ve eğitime katkı sunmuş, yaşamını yitiren eğitim emekçileri için yapılan saygı duruşu ardından Ulusal Marş okundu.
Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu’nun açış konuşması yaptı. Mutlu, Birlikteliğimizi genişleterek, mücadelemizi başarıyla taçlandırmak istiyoruz. Bu dönemde üzerimize düşen görev ve sorumluluğun farkındayız ‘’ dedi.
Mustafa Pala’nın hazırladığı, 2 yıllık sürede yapılan etkinliklerden kesitler sunan 11 dakikalık görsel sunum beğeniyle izlendi.
Divan Başkanlığına Eğitimci – Av.Ayhan Sarıhan, Yazmanlıklara Aydın Karataş ve Songül Akgül getirildi.
Konuklardan Bülent Esin oğlu, Hasan Erçelebi ve Bahri Küpeli konuşma yaptı.
Bülent Esinoğlu, eğitime 2 türlü saldırı olduğunu belirtti. 1. saldırının eğitimin gericileştirilmesi 2. saldırının eğitimin ticarileştirilmesi olduğuna vurgu yaptı. ‘’ Eğitimde yaratılan eşitsizlik, sınıfsal farklılaşmayı arttırmaktadır ‘’ dedi.
Hasan Erçelebi, ‘’ Bilimden çekinen gerici iktidarlar, tüm oyunlarını eğitim üzerinde oynar. İktidar son hamlesi 4+4+4 eğitim sistemi oldu. Bilim karşısında hiçbir güç ayakta duramaz. Kongreniz, Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli bir süreçte yapılıyor. Ulusal eğitim programımızı halkla paylaşarak, iktidarın sonunu getireceğiz ‘’ dedi.
Kendisi, Ulusal Eğitim Derneği Onursal Başkanı Eğitimci-Yazar Zeki Sarıhan’ın öğrencisi olan Bahri Küpeli, konuşmasına öğretmenine teşekkürle başladı. Küpeli, ‘’ Kadınlar eve kapatılmak istenmektedir bu çağdaş Türkiye’nin sonu olur. Biz üyemiz olan işadamlarına daha fazla kadın işçi çalıştırma çağrısı yaptık ‘’ dedi.
Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı Osman Gazi Oktay ve İsparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek şube çalışmaları hakkında kurula bilgi verdi.
Divan Başkanı Ayhan Sarıhan, genel kurula gönderilen telgrafları okudu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne Milletvekili Recep Gürkan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Muğla Milletvekili Tolga Çandar, Cumhuriyeçi Kadınlar Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan Türk Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ve Anadolu Eğitim Sendikası katılamama mazeretlerini belirten telgraf gönderdiler.
Tüzük maddelerinde değişikler de yapılan kongrede, okunan yönetim, denetim ve mali rapor üzerinde yapılan tartışmaların ardından, kurullar oy birliği ile aklandı.
Tek liste ile girilen seçimde, Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu başkanlığındaki yönetim kurulu,
1-Nazım Mutlu
2-Hızır İnan
3-Aydın Karataş
4-Nilgün Ozan
5-Tuba Saydam
6-Birsen Sürmeli
7-Şule Uncu
Denetim Kurulu
1-Saim Açıkgöz
2-Mehmet Budak
3-Firdevs Kıral
Onur Kurulu
1-Mustafa Gazalcı
2-Münevver Oğan
3-Osman Nuri Poyrazoğlu olarak belirlendi
11.12.2013 tarhinde yapılacak yönetim kurulu toplantısında yönetim kurulu görev dağılımı yapacak.
GSS (Genel Saglık Sigortas) Rezaleti/ GSS SOYGUNU
GSS Haksızlığını Yasa
Koyucu'ya Şikayet Ediyoruz! Çıkardıkları gibi iptal edecek makama! Bimer
ile uğraşmaya hiç gerek görmüyoruz...
TBMM
BAŞKANLIĞINA
ANKARA
KONU : GSS olarak bilinen sosyal güvenlik
sistemi amaçlı; Genel sağlık sigortası uygulamasının çeşitli yönleriyle
ülkemizde maddi ve manevi açıdan mağduriyet yaşatmaktadır, bu konuda yaşanan
mağduriyetlerin giderilmesini ve GSS genel sağlık sigortasının isteğe bağlı
yapılmasını istiyoruz.
İSTEM : 1.Genel sağlık sigortası
uygulaması;Anayasa’nın 2.maddesinde belirtilen devletin temel niteliklerinden
“Sosyal Devlet” ilkesine, 2.“Herkesin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve
Geliştirme Hakkı”nı tanımlayan 17. maddesine,3.“Sağlık Hakkı” ve 4.“Sosyal
Güvenlik Hakkı”na, 5.”Ailenin korunması” ilkesi ve 6.diğer ilkelere ilişkin
Anayasa hükümlerine ve 7.ayrıcada Onaylanmış Uluslararası Sözleşmelere
aykırılık oluşmaktadır.
8.Ayrıca resen tescil ile kişisel gelir
hesaplanması uygulaması vergilerin kişisel olması temeli ile geliri ve mal
varlığı olmayan kişinin bulunduğu hanenin, evinin genel varlık ve kaynakları
düşünülmesi nedeniyle bireysel değil, kişiyi bulunduğu ikametgahtaki hane
halkınla birlikte olmak üzere, o kişinin geliri varmış gibi işlemleri resen
tescil yolu ile mevzuat nedeniyle mecburen yönlendirterek aslında ailesini bu
ilgisiz yolla dolaylı olarak cezalandırılıyor.
Sağlık bütün
insanların doğuştan kazandığı 9.”temel bir haktır.”Sağlık hizmetleri:“herkes
için eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve parasız olmalıdır” Bütün sağlık
harcamaları başkaca:10.”hiçbir katkı,katılım payı, ilave ücret sağlık primi
koşulu” olmadan “genel vergiler”den karşılanmalıdır.11.Anlamadığımız başka bir
noktada, sigortalısınız ama bir ay para ödeyemezseniz sizi hastaneye
almıyorlar. Kamu hizmeti açısından bir suç oluşmaktadır.
12.Ama
hizmet vermedikleri bu sürede GSS prim borcu yazmaya ve 13.6183 sayılı kanun
ile faiz işletmeye devam ediyorlar. GSS prim borcu; ödenmesi zorunlu olan,
hatta ödeme süresi geciktikçe gecikme zammı ve cezası üzerine eklenen bir borç
olduğundan, bu borçtan kurtulmanın öncelikli yolu tabii ki borcu ödemektir. Her
ay tahakkuk ettirilen GSS. Genel Sağlık Sigortası prim borcu, kişinin herhangi
bir sağlık yardımı alıp almadığına, genel sağlık sigortasından yararlanıp yada
yararlanmadığına hiç bakılmaksızın, tahakkuk ettirilmektedir.
Bu nedenle
ilgili kişinin hiçbir sağlık yardımı almamış olması, GSS. Genel Sağlık
Sigortasından hiç faydalanmamış olması, hatta Genel Sağlık Sigortalısı olduğunu
sonradan öğrenmesi, şu anki düzenlemeler çerçevesinde, o kişi adına çıkarılmış
olan, GSS prim borcunu hiçbir şekilde etkilemez, SGK prim borcunun miktarında
herhangi bir değişiklik yapılması veya çıkarılan GSS borcunun silinmesi talep
edilemez denilmektedir. Dolayısıyla bazı kişilerin SGK tarafından re’sen genel
sağlık sigortalısı olarak tescil edilmesinin ve çıkan prim borcunun dayanağı
yeni getirilen Genel Sağlık Sigortası mevzuatlarının oluşturduğu yasal hükmüdür.
Yukarıda
belirtildiği şekilde tahakkuk ettirilerek kişilere tebliğ edilen GSS prim
borcunun, 14.SGK’nın,diğer prim alacaklarından hiçbir farkı olmayıp, 5510
sayılı kanunun primlerin ödenmesi başlıklı 88′inci, prim borçlarına halef olma,
gecikme cezası ve gecikme zammı ile iadesi gereken primler başlıklı 89′uncu
maddesi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine tabi bir borçtur. Dolayısıyla her aya ait GSS prim borcunun takip
eden ayın sonuna kadar ödenmesi zorunlu olduğu gibi, bunun süresinde ödenmemesi
halinde gecikme zammı ve cezası eklenmekte, ayrıca ödeme emrine rağmen
ödenmemesi halinde kurumun icra ve haciz yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır.
Uygulama
ayrıca Anayasa’nın 2.maddesinde belirtilen devletin temel niteliklerinden
“sosyal devlet” ilkesine,“herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı”nı tanımlayan 17.maddesine,“sağlık hakkı” ve “sosyal güvenlik
hakkı”na,”ailenin korunması” ilkesi ve diğer ilkelere ilişkin anayasa
hükümlerine,Borçlar Kanunu’na,İş Kanunu’na ve ayrıcada onaylanmış uluslararası
sözleşmelere aykırılık oluşmaktadır.
Ayrıca
res’en tescil ile kişisel gelir hesaplanması uygulaması vergilerin kişisel
olması temeli ile geliri ve mal varlığı olmayan kişinin bulunduğu hanenin,
evinin genel varlık ve kaynakları düşünülmesi nedeniyle bireysel değil, kişiyi
bulunduğu ikametgahtaki hane halkınla birlikte olmak üzere, o kişinin geliri
varmış gibi işlemleri res’en tescil yolu ile mevzuat nedeniyle mecburen
yönlendirerek aslında ailesi bu ilgisiz yolla dolaylı olarak cezalandırılıyor.
15.İlgili mağduriyet yaratan yasanın koşullarının vatandaşlarımıza zorunlu
ödeme kapsamından çıkartılmasını,16.isteğe bağlı tutulmasını, oluşan SGK
kurumuna ait GSS prim borçlandırması nedeniyle oluşan mağduriyetlerin
önlenmesini istiyoruz.
SONUÇ : Genel sağlık sigortası’ nın zorunlu
olması Anayasa’nın 56, 17, 60, 18, 2, 65 maddelerine aykırıdır. Vergilerin
şahsiliği ilkesi çiğnenmiştir. Genel sağlık sigortası’nın zorunlu olması Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2, 5, 4 maddelerine aykırıdır. Anayasamız ve Kanun
ile yönetmelik şartları uluslararası sözleşmelere göre aynı şekilde yine
uyumsuzdur. Genel sağlık sigortasının isteğe bağlı yapılmasını ve ödenmiş
primlerin ise emekli çalışan prim gün hesabına dahil edilerek mağduriyetin
kısmen giderilmesini arz ederim.09.11.2013
Mahmut ÖZYÜREK
8 Aralık 2013 Pazar
"AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!"
Kuran’da başörtüsü yoktur” teziyle
tanınan ilahiyatçı Profesör Dr. Şahin Filiz, AKP-Cemaat arasındaki gerilimin
altında yatan sebepleri anlattı.
İşte Filiz'in çok ses getirecek açıklamaları:
ILIMLI İSLAM'I FETHULLAH GÜLEN HAZIRLADI
"Liderleri Amerika'da bulunan cemaatler kendilerini önce hazreti peygamber yerine koyuyorlardı. Şimdi artık o da yetmedi, tanrı yerine koyuyorlar. Ve milyonlarca bağlılarından söz ediyorlar. Madem milyonlarca bağlılarınız var ülkenin başına gelen bu kadar felaket karşısında bu milyonlar nerede? Neden kendi çıkarınız olduğu zaman milyonları topluyorsunuz? Ortak akıl diye mitinglerde yürütüyorsunuz da 17 askerimiz şehit olduğu zaman bu milyonlar nerdedir? Demek ki karşımızda bir uydurulmuş İslam vardır. Bu daha çok ABD'nin ılımlı diye tanımlamış olduğu İslam modelidir. Bu artık bir ülkenin kan dökülmeden zihinlerini ve ruhlarını işgalini hazırlayan bir uyuşturucu islamıdır ki buna biz ılımlı İslam diyoruz. Ilımlı islamı hazırlayan da Fethullah grubudur. Şu anda ülke yönetiminde Fethullah Gülen grubunun ciddi ağırlığı vardır. Devrimin dinsel gerekçisini ihaleyle almışlar gibi bir görüntü var karşımızda. Ve gerçektende bazı örnekler bunu doğruluyor. Ülkenin yönetiminin de ötesinde Cumhuriyete karşı, karşı devrim yürütmeye çalışıyorlar."
YOLSUZLUK DİNİN ARKASINA KAMUFLE EDİLDİ
"Din satıldı, din tüccarlığı yapıldı. Ne yazık ki insanlar partilerin tarikat ve cemaatler kanalıyla kendilerine telkin edilen bir siyaset diniyle birbirinden ayrıldılar. Daha Öncede bunlar yaşandı. Fakat Bu AKP döneminde derinleşti. En yüksek ağızlardan üstüne basa basa vurgulandı. En kötüsü her dönemde yolsuzluk ve usulsüzlük olur. Bu dönemde de vardır. Fakat şöyle savunma yapmak mümkün değildir. Her dönemde olan yolsuzluk bugünde olmuştur. Dolayısıyla bunun normal olduğunu söylemek anormalliktir. İkincisi Yolsuzluk ve hırsızlığın dinin arkasına sığınılarak meşru gösterilmeye çalışılması kadar büyük bir cinayet yoktur. Bu doğrudan Türk toplumundaki temel ahlak erdemlerini ortadan kaldıran tuzu da kokutan bir tavırdır. İnsanları "Çalan, çırpan yanına kalsın, Allah için yapmıştır" gibi bir anlayışa itmek cinayeti, sahtekarlığı meşru görmeye başlamasıyla orantılı bir durumu ortaya çıkarır. En kötüsü ise dinle Allah adına fetva vermek ve kendisini tanrının temsilcisi gibi görmektir."
"CEMAAT VE TARİKATLAR AİLELERİ PARÇALIYOR"
"Cemaat ve tarikatlarda demokrasi yoktur, dinci faşizmi vardır. "Hayır biz faşist değiliz" desinler, söylesinler bütün üniversite öğrencilerinden başlayarak onların acizliğinden, imkansızlığından, öğrencilik zaaflarından faydalanarak onları nasıl muma çevirdiklerini anne ve babalarından bile daha fazla Müslüman oldukları gibi daha fazla bir inancı onlara aşıladıklarını ve aileleri parçaladıklarını görüyoruz. Demek ki sadece cemaatler toplumu birbirinden ayırmıyor. Aileleri kendi içerisinde parçalıyorlar. Cemaat ve tarikatlar demokrasi kuruluşları değildir, sivil toplum örgütleri asla değildir."
"SİYASAL DİNCİLİĞİN ZEMİNİNİ, DENİZ FENERİ'NDE GÖRDÜK"
"Siyasal dinciliği besleyen tarikat ve cemaatlerin salgın gibi ortaya yerleştirmeye çalıştıkları şey budur. Bu salgın, hurafecilik, çıkarcılık ve sahtekarlıktır. Deniz Feneri'nde bunu gördük. Deniz Feneri dinciliğin sahtekarlığını abideleştiren bir örnektir. Allah Türk Milletini seviyor ki, Deniz Feneri'nin üçkağıdını ortaya çıkardı. Cemaat ve tarikatların lojistik destek sağlayarak yaratmış oldukları dincilik siyasete taşınınca, bu ayrım hem tepede hem de tabanda meydana gelmiştir. En iyi dindarlık ülkesine yararlı bir yurttaş olabilmektir. Artık insanlar gün geçtikçe dine olan saygısını da kaybediyor. Bunu Deniz Feneri'nde de gördük."
"AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!"
"İşte en tehlikelisi budur. İşte biz her partiyi eleştirebiliriz, partinin yanında oluruz karşısında oluruz ama eğer bir parti kendini İslam diniyle özdeşleştirerek bir siyasal dinciliğin mümessili gibi görüyorsa o partiyi eleştirmek dinli dinsiz şeklindeki ayrımları beraberinde getirecek kadar farklı anlaşılmalara neden olmaktadır."
"DİYANET DOĞRU DİN EĞİTİMİ VERMİYOR"
"Ben doğru bir din eğitiminden yanayım. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki Diyanet'i doğru din eğitimi veren kurum olarak asla görmüyorum. Çünkü Diyanet hala Arap merkezli, Ortadoğu merkezli bir gerici din anlayışına Türkiye'de uygulamaya devam ediyor. İçi geçmiş bin yıllık eski fıkıh kitaplarıyla 21. Yüzyıldaki Türk ulusuna din öğretmeye kalkıyor ki bu aşı tutmuyor. Bakın Diyanet bütçesi büyük olan ilk altı kuruluştan bir tanesi. Ancak ne parayı ne de Cumhuriyet kurumunu hak edecek bir faaliyet içerisinde olmadığını görüyoruz. Diyabet baştan sona kendini yenilemelidir. Reform yapılmalıdır. Dinin kendisi demokratikleştirilmelidir.
Özgürleştirilmelidir. Daha doğrusu dinin kendisinin özgürleştirilmesi
gerekiyor. Çünkü bütün cemaat ve tarikatlar, mahkumiyeti, faşizmi, baskıyı ve
toplumsal ayrışmayı sürekli tahrik eden provoke eden bir yapıyı ortaya
çıkartıyor."
"DİNDARLIĞIN KROKİSİ ÇİZİLDİ"
"Dinde bir takım semboller yaratıldı. Bunlardan bir tanesi de türban. En yetkili ağızdan "siyasal simge" sözleri kullanıldı. Dindarlığın krokisi çizildi. Bu tamamen siyasallaşan dinciliğin bir marifetidir. Bu marifet Türkiye'yi bu hale getirmiştir. Türk halkını dindar, Müslim, gayrimüslim gibi ayrımlara düşürecek tehlikeli bir süreçtir bu. Bu süreci besleyen temel etkenlerden bir tanesi de cemaat ve tarikatlardır. Ben bir akademisyenim. Bunu açıkça söylüyorum.Çünkü bunu söylemek akademik namus işidir."
"PKK ERGENEKON'DAN CESARET ALIYOR"
"Bayramda 17 şehit verdik. Ardından Diyarbakır'da 5 polisimiz şehit oldu. Şimdi teröre karşı gösteri yapan insanlarımıza korku sarıldı. Tepki Ergenekonla bağdaştırılır mı? korkusu hakim. Cumhurbaşkanı şehit cenazeleri törenlerinde göstericilerin terbiyesizlik yaptığını söyleyiverdi. Şimdi bu tabloyu birleştirdiğimizde Ergenekon operasyonuyla PKK'nın faaliyetlerini yan yana koyduğumuzda ikisinin ne kadara da paralel gittiğini ve böyle bir talihsizlik yaşandığını görüyoruz. PKK bu operasyondan cesaret alarak siyasallaşıp kendisini temize çıkarmak gibi bir tehlikeyle ülkemizin karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Terörle mücadeleyi artık iki ülke arasında savaşmış gibi gösterecek kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında satılık kalemlerin bunu yazıp çizmeye başladıklarını görüyoruz. Türkiye'yi Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkabilecek, terörü kökünden kurutabilecek bir demokratik idare sisteminin gelmesi kurtarabilir. Dinin sahtesi ortaya çıktı. Şimdi de hukukun sahtesini karşımıza koymaya çalışıyorlar. TSK'yı etkisiz ve hain ilan edebilecek duruma getirmeye çalışıyorlar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyete sahip çıkalım. Başka Türkiye yok..."
İşte Filiz'in çok ses getirecek açıklamaları:
ILIMLI İSLAM'I FETHULLAH GÜLEN HAZIRLADI
"Liderleri Amerika'da bulunan cemaatler kendilerini önce hazreti peygamber yerine koyuyorlardı. Şimdi artık o da yetmedi, tanrı yerine koyuyorlar. Ve milyonlarca bağlılarından söz ediyorlar. Madem milyonlarca bağlılarınız var ülkenin başına gelen bu kadar felaket karşısında bu milyonlar nerede? Neden kendi çıkarınız olduğu zaman milyonları topluyorsunuz? Ortak akıl diye mitinglerde yürütüyorsunuz da 17 askerimiz şehit olduğu zaman bu milyonlar nerdedir? Demek ki karşımızda bir uydurulmuş İslam vardır. Bu daha çok ABD'nin ılımlı diye tanımlamış olduğu İslam modelidir. Bu artık bir ülkenin kan dökülmeden zihinlerini ve ruhlarını işgalini hazırlayan bir uyuşturucu islamıdır ki buna biz ılımlı İslam diyoruz. Ilımlı islamı hazırlayan da Fethullah grubudur. Şu anda ülke yönetiminde Fethullah Gülen grubunun ciddi ağırlığı vardır. Devrimin dinsel gerekçisini ihaleyle almışlar gibi bir görüntü var karşımızda. Ve gerçektende bazı örnekler bunu doğruluyor. Ülkenin yönetiminin de ötesinde Cumhuriyete karşı, karşı devrim yürütmeye çalışıyorlar."
YOLSUZLUK DİNİN ARKASINA KAMUFLE EDİLDİ
"Din satıldı, din tüccarlığı yapıldı. Ne yazık ki insanlar partilerin tarikat ve cemaatler kanalıyla kendilerine telkin edilen bir siyaset diniyle birbirinden ayrıldılar. Daha Öncede bunlar yaşandı. Fakat Bu AKP döneminde derinleşti. En yüksek ağızlardan üstüne basa basa vurgulandı. En kötüsü her dönemde yolsuzluk ve usulsüzlük olur. Bu dönemde de vardır. Fakat şöyle savunma yapmak mümkün değildir. Her dönemde olan yolsuzluk bugünde olmuştur. Dolayısıyla bunun normal olduğunu söylemek anormalliktir. İkincisi Yolsuzluk ve hırsızlığın dinin arkasına sığınılarak meşru gösterilmeye çalışılması kadar büyük bir cinayet yoktur. Bu doğrudan Türk toplumundaki temel ahlak erdemlerini ortadan kaldıran tuzu da kokutan bir tavırdır. İnsanları "Çalan, çırpan yanına kalsın, Allah için yapmıştır" gibi bir anlayışa itmek cinayeti, sahtekarlığı meşru görmeye başlamasıyla orantılı bir durumu ortaya çıkarır. En kötüsü ise dinle Allah adına fetva vermek ve kendisini tanrının temsilcisi gibi görmektir."
"CEMAAT VE TARİKATLAR AİLELERİ PARÇALIYOR"
"Cemaat ve tarikatlarda demokrasi yoktur, dinci faşizmi vardır. "Hayır biz faşist değiliz" desinler, söylesinler bütün üniversite öğrencilerinden başlayarak onların acizliğinden, imkansızlığından, öğrencilik zaaflarından faydalanarak onları nasıl muma çevirdiklerini anne ve babalarından bile daha fazla Müslüman oldukları gibi daha fazla bir inancı onlara aşıladıklarını ve aileleri parçaladıklarını görüyoruz. Demek ki sadece cemaatler toplumu birbirinden ayırmıyor. Aileleri kendi içerisinde parçalıyorlar. Cemaat ve tarikatlar demokrasi kuruluşları değildir, sivil toplum örgütleri asla değildir."
"SİYASAL DİNCİLİĞİN ZEMİNİNİ, DENİZ FENERİ'NDE GÖRDÜK"
"Siyasal dinciliği besleyen tarikat ve cemaatlerin salgın gibi ortaya yerleştirmeye çalıştıkları şey budur. Bu salgın, hurafecilik, çıkarcılık ve sahtekarlıktır. Deniz Feneri'nde bunu gördük. Deniz Feneri dinciliğin sahtekarlığını abideleştiren bir örnektir. Allah Türk Milletini seviyor ki, Deniz Feneri'nin üçkağıdını ortaya çıkardı. Cemaat ve tarikatların lojistik destek sağlayarak yaratmış oldukları dincilik siyasete taşınınca, bu ayrım hem tepede hem de tabanda meydana gelmiştir. En iyi dindarlık ülkesine yararlı bir yurttaş olabilmektir. Artık insanlar gün geçtikçe dine olan saygısını da kaybediyor. Bunu Deniz Feneri'nde de gördük."
"AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!"
"İşte en tehlikelisi budur. İşte biz her partiyi eleştirebiliriz, partinin yanında oluruz karşısında oluruz ama eğer bir parti kendini İslam diniyle özdeşleştirerek bir siyasal dinciliğin mümessili gibi görüyorsa o partiyi eleştirmek dinli dinsiz şeklindeki ayrımları beraberinde getirecek kadar farklı anlaşılmalara neden olmaktadır."
"DİYANET DOĞRU DİN EĞİTİMİ VERMİYOR"
"Ben doğru bir din eğitiminden yanayım. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki Diyanet'i doğru din eğitimi veren kurum olarak asla görmüyorum. Çünkü Diyanet hala Arap merkezli, Ortadoğu merkezli bir gerici din anlayışına Türkiye'de uygulamaya devam ediyor. İçi geçmiş bin yıllık eski fıkıh kitaplarıyla 21. Yüzyıldaki Türk ulusuna din öğretmeye kalkıyor ki bu aşı tutmuyor. Bakın Diyanet bütçesi büyük olan ilk altı kuruluştan bir tanesi. Ancak ne parayı ne de Cumhuriyet kurumunu hak edecek bir faaliyet içerisinde olmadığını görüyoruz. Diyabet baştan sona kendini yenilemelidir. Reform yapılmalıdır. Dinin kendisi demokratikleştirilmelidir.
"DİNDARLIĞIN KROKİSİ ÇİZİLDİ"
"Dinde bir takım semboller yaratıldı. Bunlardan bir tanesi de türban. En yetkili ağızdan "siyasal simge" sözleri kullanıldı. Dindarlığın krokisi çizildi. Bu tamamen siyasallaşan dinciliğin bir marifetidir. Bu marifet Türkiye'yi bu hale getirmiştir. Türk halkını dindar, Müslim, gayrimüslim gibi ayrımlara düşürecek tehlikeli bir süreçtir bu. Bu süreci besleyen temel etkenlerden bir tanesi de cemaat ve tarikatlardır. Ben bir akademisyenim. Bunu açıkça söylüyorum.Çünkü bunu söylemek akademik namus işidir."
"PKK ERGENEKON'DAN CESARET ALIYOR"
"Bayramda 17 şehit verdik. Ardından Diyarbakır'da 5 polisimiz şehit oldu. Şimdi teröre karşı gösteri yapan insanlarımıza korku sarıldı. Tepki Ergenekonla bağdaştırılır mı? korkusu hakim. Cumhurbaşkanı şehit cenazeleri törenlerinde göstericilerin terbiyesizlik yaptığını söyleyiverdi. Şimdi bu tabloyu birleştirdiğimizde Ergenekon operasyonuyla PKK'nın faaliyetlerini yan yana koyduğumuzda ikisinin ne kadara da paralel gittiğini ve böyle bir talihsizlik yaşandığını görüyoruz. PKK bu operasyondan cesaret alarak siyasallaşıp kendisini temize çıkarmak gibi bir tehlikeyle ülkemizin karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Terörle mücadeleyi artık iki ülke arasında savaşmış gibi gösterecek kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında satılık kalemlerin bunu yazıp çizmeye başladıklarını görüyoruz. Türkiye'yi Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkabilecek, terörü kökünden kurutabilecek bir demokratik idare sisteminin gelmesi kurtarabilir. Dinin sahtesi ortaya çıktı. Şimdi de hukukun sahtesini karşımıza koymaya çalışıyorlar. TSK'yı etkisiz ve hain ilan edebilecek duruma getirmeye çalışıyorlar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyete sahip çıkalım. Başka Türkiye yok..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)