14 Mart 2015 Cumartesi

ŞEYTANIN ÜÇ ATLISI: SEVR- AB-D VE BOP / Figen ÖZEN



Bugünü anlayabilmemiz için dünü çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Bağımsızlık Savaşı’nı kazanan Türk milletinin çöpe attığı Sevr Antlaşması, şeytanın üç atlısı tarafından yeniden hayata geçirilmek istenmektedir.
Yeni Sevr’in hazırlık süreci ,AKP iktidarı ile nemalanmış, Ergenekon düzmecesi ve TSK’ne saldırı bu sürecin alt yapısını güçlendirmiş, STK’ların NGO’laştırılması ve partilerin dönüştürülmesi ile devam etmiştir.
İki dil, demokratik özerklik, ayrı bayrak ve öz savunma güçleri istekleri ile de bu sürecin son perdesinin hazırlıkları yapılmak istenmektedir.
SEVR ANTLAŞMASI’NIN MADDELERİ, GÜNÜMÜZDE YASALAŞAN AB UYUM YASALARIYLA ÖRTÜŞEN SEVR’İN HAZIRLIK SÜRECİ:
1.Dünya Savaşı bitmiş, İttifak Devletleri’nin yanında yer alan Osmanlı, zamanın emperyalist güçlerine teslim olmuştur. Savaşın galiplerinin savaş sonrası dünya düzenini kendi çıkarlarına göre belirlemek için topladıkları Paris Barış Konferansı’nın ardından (18 Aralık 1919 ) Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile barış anlaşmaları imzalamışlardır. Ancak Osmanlı ile yapılması gereken barış görüşmeleri belirsiz bir tarihe ertelenmiştir.
TIPKI UCU AÇIK AB MÜZAKERELERİ GİBİ…
Barış Müzakerelerinden sonra, İttifak Devletleri’ne ait topraklarda paylaşım amacı güdülmezken; İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin 7 Mayıs’ta aldığı karar uyarınca,15 Mayıs’ta İzmir emperyalist İngiltere’nin oyuncağı olan Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra bu işgal, Osmanlıya baskı yapmak amacıyla Anadolu’nun batısına dek yayılmıştır. İzmir’in işgali Anadolu’da ulusal bir tepkiye yol açmıştır. Mustafa Kemal’in önderliğinde 19 Mayıs 1919’da başlayan ulusal direniş, Sivas Kongresi’nden sonra “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” anlayışıyla Türk ulusuyla bütünleşerek, bağımsız Türk Devleti’nin temelleri atılmıştır. İstanbul Hükümeti özellikle Sivas Kongresi’nden sonra ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetmiştir.
Günümüzde ise iktidar, Türk ordusunu AB’nin “sivilleştir-etkisizleştir” emrine uyarak, küçük düşürmek ve suçlu göstermek adına her şeyi yapmaktadır.
İtilaf Devletleri 18 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda Osmanlı Devletine uygulanacak barış şartlarını hazırlamışlardır.22 Nisan 1920’de eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyet Paris’e gönderilmiştir.
23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi ,30 Nisan günü taraf devletlerin dış işleri bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla İstanbul’dan ayrı bir hükümet kurulduğunu bildirmiştir.
Paris’te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, barış şartlarının devlet kavramı ile bağdaşmadığını ileri sürerek görüşmelerden çekilmiştir. Bu zaman sürecinde Balıkesir, Bursa,Uşak ve Trakya kısa sürede Yunan Ordusu tarafından işgal edilmiştir.
Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığında bir heyet Paris’e giderek 10 Ağustos 1920’de SEVR ANTLAŞMASI’nı imzalamıştır. Ancak antlaşmanın yürürlüğe girmesi için Meclis-i Mebusan tarafından görüşülüp onaylanması gerekmektedir.. Meclis-i Mebusan kapalı olduğundan antlaşma hiçbir zaman görüşülmemiş ve onaylanmamıştır..
Ankara’daki Büyük Millet Meclisi antlaşmayı sert bir bildiri ile kınayarak Sevr’e imza koyanları VATAN HAİNİ ilan etmiştir. Sevr 1. Paylaşım Savaşı’nın en onur kırıcı antlaşmasıdır. .
Sevr Antlaşmasının maddeleri günümüzde yasalaşan AB uyum yasalarıyla örtüşmektedir.
Bu nedenle Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmadığı için geçerliliği olmayan Sevr Antlaşması’nın maddelerini; T.B.M.M.’nde yasalaştığı için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bağlayıcı hükümler içeren AB Uyum Yasalarıyla birlikte incelemek gerekmektedir..
Sevr’i imzalayan emperyalist devletlerin ana amacı Osmanlı’nın elinde kalan son toprakları, Anadolu’yu paylaşmaktır.( Sevr Ant. 1-2-3-4-5-6. maddeler )
Günümüzün kağıt kaplanı emperyalist AB ise hedef olarak Türkiye’yi bölmeyi, parçalamayı seçmiştir. Bu konuda altına imza atılan antlaşmaları ve çıkarılan yasaları incelersek yazılanlar bir öngörüden öte gerçeğin ifadesidir.
2003 yılı Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi’nin TÜRKİYE Başlıklı bölümünden: *Madde 23-Müzakerelerin yalnız Türkiye ile değil diğer devletlerle de yapılabileceğini….
Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya Güneydoğu Bölgesinde bir Kürt Devleti kurulursa ,yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına..

23.Madde AB’nin Türkiye üzerindeki niyetini açıkça ifade etmektedir.
Tarih 4 Haziran 2003; T.B.M.M.’den iki yasa AB’nin dayatmasıyla aceleyle geçirilmiştir.’’ Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’’ ve ‘’Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ ’adlı AB Uyum süreci çerçevesinde yasalaşan İkiz İhanet Yasaları’nın 1.Maddelerinin 1. Bentlerini aynen aktarıyorum :
‘’Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.’’
Sevr’in 62.63.64.maddeleri ise Fırat’ın kuzeyinde İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerden oluşan bir komisyon denetiminde Kürt vilayetlerinde yerel yönetim düzeninin kurulmasını öngörmekte ve bir yıl sonra Kürtlerin dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabileceğini belirtmektedir.
İkiz Yasalar; Türkiye’yi eyalet sistemine sokmayı ve bölmeyi hedef alan yasalardır.
AB Uyum Yasalarının bağlayıcı hükümleri nedeniyle Türk Milleti bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Emperyalist ABD ve AB yeni servi Türk-Kürt çatışması üzerinden kurgulamıştır.
AB dayatmasıyla ikiz yasaları kabul eden Yugoslavya parçalanmıştır. Bu parçalanışın son örneği de sözde bağımsız (!) Kosova Devleti’dir. Ne yazık ki ABD Bayrağının gölgesinde zafer çığlıkları atan Kosova Halkı sömürge bir devlet olduklarının farkında değiller. Emperyalist devletler dünya üzerinde oluşmuş 200 civarındaki devlet sayısını az görmekte daha kolay sömürmek ve yönetmek için ulus devletleri bölmeyi hedef olarak benimsemektedir.
Şimdiki hedef ülke Sevr’in ikiz kardeşi AB Uyum Yasaları çerçevesinde TÜRKİYE’DİR. Almanya eski Başbakanı Kohl ‘’Türkiye için Yugoslavya modeli öngörülmektedir’’ derken AB’nin Türkiye’yi bölmek için plan yaptığını açıkça ifade etmektedir.
Sevr’in 140’dan 151’e dek olan tüm maddelerinde azınlıkların tüm mallarının iade edilmesi ve azınlıkların her seviyede okullar ve dini kurumlar kurması konusunda serbestlik tanıması gerekliliği vurgulanmıştır.
20 Şubat 2008-Vakıflar Yasası: AB, Rockfeller Vakfı, Saros ve Dünya Kiliseler Birliği’nin dayatması sonucu AKP ve DTP’li 242 milletvekilinin oyuyla T.B.M.M.’nde yasalaşmıştır.20 Şubat 2008,Türk Milletinin asla unutmaması gereken bir tarihtir. Çünkü Vakıflar Yasası Sevr’den çok daha ağır hükümler içermektedir. Vakıflar Yasası ile :
Türk Milletinin öz malı olan taşınmazlar azınlık vakıfları adı altında faaliyet gösteren, Mustafa Kemal’in deyimiyle “şer yuvalarına” geri verilecektir.
Kısacası İstanbul’un göbeğinde Ortodoks Din Devleti kurulacaktır.
Fener Rum Patrikhanesi tıpkı Vatikan gibi özerk ve evrensel bir dini merkez olacaktır.
Azınlık vakıfları okul açabilecek. İstedikleri kadar toprak satın alıp mülk edinebileceklerdir.
Vakıflar Yasası’nın maddeleri Sevr’in 140–151.maddelerinin çok daha geniş kapsamlı ifadesidir.
Sevr Antlaşmasıyla azınlıklara kendi dillerinde eğitim, yazışma serbestisi verilmiştir. Ulus dilin milletin birliği, devletin bütünlüğündeki gerekliliğini çok iyi bilen emperyalist AB ‘’Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’’nin 27. maddesiyle azınlıklara kendi dillerini kullanma hakkının tanınmasını sağlanmıştır.Bu sözleşmenin 27. maddesi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3.Maddesine aykırıdır.
Vakıflar Yasası nedeniyle bu bölücü vakıflara taşınmazlar teslim edilmeye başlanmıştır.
Anayasamızın 3. Maddesi: TÜRKİYE DEVLETİ ÜLKESİ ve MİLLETİ İLE BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR. DİLİ TÜRKÇEDİR.
Ulus dile yapılan saldırı sadece adı geçen sözleşmenin 27. maddesiyle sınırlı kalmamıştır. TRT kanunu değiştirilerek’ ’ana dilde’’ yayın ve eğitimin alt yapısı hazırlanmıştır. TRT 6 bu değiştirilen yasanın ürünüdür.
AB ülkelerinde ana dilde yayın ve eğitim yasak olmasına rağmen emperyalist Avrupa 2000 ve 2003 Katılım Ortaklığı Belgesi ile ‘’ana dil ‘’ olgusunu Türkiye’ye şart koşmuştur. Amaç; çok dile geçilerek Anayasa’nın 3.Maddesini geçersiz hale getirip, milletin birliğine darbe indirerek bölünmeyi kolaylaştırmaktır.
Sevr’in 269–411. maddeleri ise doğrudan doğruya Osmanlı Hukukuna müdahale eden maddelerdir.
Günümüz Türkiye’sinde ABD ve AB Türk yargısına dayatmalarda bulunmakta bir AB projesi olan Bölge İstinaf Mahkemeleri hayata geçirilmektedir. Buna en iyi örnek AB parasıyla inşa edilen Diyarbakır İstinaf Binası’dır.
Adalet Bakanı M. Ali Şahin’in ‘’Yargı Reform Taslağına’’ AB Komisyonun Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’e sunması, Sevr’in günümüzdeki en çarpıcı örneğidir. Sevr’in 88-93.maddeleri Osmanlı Hükümetinin Ermenistan Cumhuriyetini tanımasını istemektedir. Ayrıca bu maddeler gereğince Türk –Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecektir. Başkan Wilson bu hakemliği yapmış 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis illerini Ermenistan’a vermiştir.
Günümüzde de ABD ve AB Ermenistan’ı tanımamız ve Ermeni Soykırımı yalanını kabul etmemiz konusunda baskılar yapmaktadır. Bu baskıların altında yatan gerçek ise Ermenilerin toprak ve tazminat talebidir. Ayrıca Türk-Ermeni İşadamları Deneği kurulduktan sonra, ABD vatandaşı Ermeniler Kars ve yöresinde %30 civarında toprak satın almışlardır. Sevr’e göre Osmanlı Maliyesi müttefik devletlerin denetimine bırakılacak, kapitülasyonlar yeniden kurulacaktır.
Günümüzde ise Milli Ekonomi çökmüş; Türkiye’nin geleceği IMF,AB ve Dünya Bankası’nın insafına terkedilmiştir.1938’den sonra ötelenen milli politikalar nedeniyle alınan dış borçlar yüzünden Türkiye namerde muhtaç duruma gelmiştir. Borsanın %72’si,bankaların %47’si küresel sermayenin elinde geçmiş durumdadır. Gelir getiren kamu kuruluşları AB’nin emriyle hızla yabancı sermayeye devredilmektedir.
Müttefik devletlerin Sevr’de öngördüğü her şey ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde fazlasıyla yaşanmaktadır. Sevr ile paylaşılan Türk toprakları AB Uyum Yasaları çerçevesinde çıkarılan kanunlar nedeniyle yabancılar tarafından parayla satın alınmaktadır. 2010 Türkiye’sinde bu işgalci sürüye Çinliler, Hongkonglular, Ruslar, Danimarkalılar, Almanlar, Hollandalılar, Suuidiler,  Dubai’lililer ve İsrailliler de katılmıştır. Namusumuz dediğimiz anavatan toprakları Yağma Hasan’ın böreği misali yağmalanmaktadır.
Başkent Ankara, Sevr’in göstermelik başkenti İstanbul’a taşınmak istenmektedir.. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerin amacı Mustafa Kemal’in Ankara’sını tasfiye etmektir. SEVR’İN MASKELİ SÜVARİSİ: B.O.P
Büyük Ortadoğu Projesi, emperyalist ABD’nin yayılmacı siyasetinin aynaya yansıyan yüzlerinden biridir. ABD’nin Ortadoğu’daki planları Başkan Wilson’la başlamıştır. Temeli sömürüye ve bölgedeki devletleri parçalayıp küçültmeye dayanan bu siyaseti baba Bush ‘’Yeni Dünya Düzeni’’ adı altında dünyaya duyurmuştur. ( Yıl 1990 )
Günümüzde ise Ortadoğu’yu dönüştürme ve parçalamanın şifre adı Büyük Ortadoğu Projesidir. Amerika’nın İsrail merkezli kaos politikalarıyla oluşturduğu BOP tamamen ülkeleri devletsizleştirme, bölme; ulusları ise kimliksizleştirme politikasıdır.
Fransa Yeşiller Grubunun önemli liderlerinden Yves Cochet bu proje için ‘’İnsani ve demokratik giysilere sokulan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi, aslında bölgedeki tüm petrol kaynaklarına el koyma girişimidir’’ demiştir.
Aslında Ortadoğu, güney batı Asya’da tarihsel ve kültürel yakınlığı olan devletlerin oluşturduğu bir bölgedir. Bu alanı Arap Ülkeleri ile Arap olmayan üç ülke oluşturmaktadır. Bu tanıma göre Ortadoğu ülkeleri; Azerbaycan, Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE, Umman, Kuveyt, Bahreyn ve Yemen’dir. Görüldüğü üzere bu ülkeler en büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerdir.
Türkiye’de ise çok büyük petrol damarlarının olduğu jeofizikçiler tarafından iddia edilmekte ancak arama çalışmaları emperyalist devletlerle yapılan antlaşmalar nedeniyle çok uluslu şirketler tarafından engellenmektedir. BOP ile ilgili en çarpıcı açıklamayı 7 Ağustos 2003’te ABD’nin Güvenlikten Sorumlu Danışmanı bugünkü Dışişleri Bakanı Condeleezza Rice, Washington Post Gazetesinde yayınlanan ‘’Ortadoğu’yu Dönüştürmek’’ adlı yazısında yapmıştır. Rıce bu yazısında, Fas’tan Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 DEVLETİN REJİMİNİN, SINIR ve HARİTALARININ DEĞİŞECEĞİNİ TÜRKİYE’NİN DE DEĞİŞİME UĞRAYACAK DEVLETLER ARASINDA OLDUĞUNU VURGULAMIŞTIR.
ABD, BOP’ un Truva atı olarak İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşları kullanmakta ve onların her türlü bölücü faaliyetlerini desteklemektedir. Irak’ın kuzeyinde yuvalanmış terör örgütü PKK’ya her türlü desteği vererek onu BOP’ un bir piyonu olarak kullanmaktadır. Sivil insanları katlederek Irak’ın sınırlarını değiştiren ABD, Türkiye’yi BOP’ un jandarması olarak görmektedir. Türkiye daha doğrusu İstanbul, BOP’ un merkez üssü seçilmiştir. Bu merkez üs İstinye’deki ABD Konsolosluğu’ndan idare edilmektedir. İşte bu nedenle Cumhuriyetin Ankara’sı İstanbul’a taşınmak istenmektedir. ABD, BOP ile Türkiye Cumhuriyeti’ni 22 eyalete bölmeyi hedeflemektedir.
Kendisini BOP’ un Eşbaşkanı ilan eden Başbakan Erdoğan 2003’te “Kamu Yönetimi Reformu” adı altında yaptığı çalışmalarla bu projenin taşeronluğunu yapmaktadır. SEVR OSMANLININ İNTİHARIDIR. BOP ve AB İSE LOZANIN İNTİKAMINI ALMAYA ÇALIŞAN EMPERYALİST ABD ve AB’NİN TÜRK MİLLETİNİ DİRİ DİRİ MEZARA SOKMA, ÖZ VATANINDA KÖLELEŞTİRME VE KİMLİKSİZLEŞTİRME PROJESİDİR.
ABD askeri dergisinde yayınlanan bölünmüş Türkiye haritası Sevr’i gölgede bırakacak niteliktedir.
8 Mayıs 2007’de Baas Rejimine muhalif Suriyeli Kürt Gruplar Washington’daki konferansta dağıttıkları haritalarda Trabzon, Ankara ve Antalya Kürdistan sınırları içinde gösterilmiştir. ABD’li senatörler ise Nahabt Kürt Devleti’nin (!) sözde bayrağı önünde kadeh kaldırmışlardır.
İşgalciler gene ülkemizde. Toplarını, tüfeklerini getirmemişler bu sefer. Ama daha güçlü silahları var şimdi. Projeleri ve paralarıyla, BOP’la, AB Uyum Yasalarıyla, dolarlarla avrolarla işgal ediyorlar ülkemizi.
Şeytanın üç atlısı;  Sevr, AB ve BOP. Emperyalistlerin kanlı silahşörleri  Türk Devleti’ni bölmek ve parçalamak için birbirleriyle yarış ediyorlar. Sevr’in imzalandığı kalemi Damat Ferit’in elinden alıp kıran Türk Milleti; BOP ve AB için de aynı azim ve kararı göstermek zorundadır. Çünkü; BOP ve AB Sevr’in yeni yüzüdür.
Şeytanın üç atlısının seyisliğini yapan iktidar, Güneydoğu’da artık prova olmaktan çıkmış kalkışma hareketlerini sadece seyretmekte, ABD-Öcalan birlikteliğinin önüne koyduğu yol haritasının sınırlarının tamamlanmasını beklemektedir.
Yapılacak tek şey vardır. Sevr’i çöpe atan Türk milleti tüm işbirlikçileri ve bölücüleri, emperyalizmin uşaklarını tarihten silmeli ve onları layık olduğu yere göndermelidir.
Figen ÖZEN

12 Mart 2015 Perşembe

BİLGİLENDİRME (Atatürkçü Düşünce Okulu - Isparta Etkinliği)



BİLGİLENDİRME
Atatürkçü Düşünce Derneği  Genel Merkezi’nin planlaması, ADD “Gül” Isparta Şubesinin eşgüdümünde  Isparta da 14-15 Mart 2015  ve 21- 22 Mart 2015 tarihlerinde “Atatürkçü Düşünce Okulu” adı altında bir etkinlik düzenlenmiştir.

Etkinliğe 10 kadar bilim insanı davet edilmiştir.

Buraya kadar hiçbir sorun yoktur.

 Ancak;

1.      1995 yılında kurulan, Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi’nin yasal ve yöntemine göre seçilmiş yöneticileri 2013 yılı şubat ayında, ADD Genel Yönetim Kurulunca hiçbir hukuksal gerekçe gösterilmeksizin, kasıtla görevlerinden alınmışlar, yerlerine ADD üyesi olmayan kişiler atanmıştı.

2.   Görevden alınanlar bu hukuksuzluğa karşı yargı yoluna başvurup, kimi davaları da kazanmaları üzerine Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu ADD ISPARTAŞUBESİNİN KAPATILMASI, önerisini 2014 Haziranında toplanan genel kuruluna önermiştir. Öneri Genel Kurulca kabul edilmiş, böylece 1995 yılı başında kurulan ADD Isparta Şubesi 2014 HAZİRANINDA KAPATILMIŞTIR.

3.     Kapatılmaya neden olan şube yöneticileri hakkında, dernek iç hukuku gereğince işlem yapılması gerekirken, Türkiye coğrafyasında bulunmayan “Gül Isparta” şubesi yöneticileri olarak atanmış ve ödüllendirilmişlerdir. Şubenin önceki yöneticileri ve şubenin Isparta’da ayakta kalabilmesi için emek ve bedel ödeyen yüzlerce Atatürkçü ise cezalandırılmıştır.

4.     Buraya kadar yasalara, dernekler kanununa, ADD Tüzüğüne, mahkeme kararlarına aykırılıklar vardır. Belki bu olabilir bir durumdur.

Bundan sonrası daha da şaşırtıcıdır.

a)     Kapatılan şubenin, ADD GYK tarafından atanan ve kapatmaya neden olan aynı şube yöneticilerine “Atatürkçü Düşünce Derneği GÜL ISPARTA Şubesi” ni açma yetkisi veriliyor.

b)     Türkiye idari yerleşim birimlerinde “GÜL ISPARTA” adında bir il, ilçe, bucak, köy veya mahalle bulunmamaktadır.

c)     Bulunmayan bir yerleşim biriminde “dernek şubesi açılması” kararını veren ADD Yöneticileri, yalnızca Isparta’da bir hukuksuzluğa imza atmakla kalmamışlar, kendilerine bu yetkiyi veren ADD Genel Kurulunun iradesini yanlış ve amaçlı bir biçimde kötüye kullanmışlardır.

Öyle sanıyoruz, ADD Genel Merkezinin, hukuk bir yana , Kemalist düşün sisteminin değerlerine aykırı tutum ve uygulamaları,  bu etkinlik için  Isparta ya davet edilen bilim insanlarına açıklanmamıştır.

Bu etkinlik için Isparta ya gelmeyi planlayan değerli arkadaşlarımız Isparta’da Atatürkçü Düşünceye gönül ve emek vermiş kişilerle değil, devşirilmiş kermes-kaplıca organizatörleri, güzellik ürünleri pazarlamacılarından oluşan, yaşamında bir kez bile olsun, Gazi Mustafa Kemal in “NUTUK” yapıtını eline almamış, dedikodu yapmak/üretmek dışında hiçbir etkinliği olmayan, ancak makyajlanmış, maskelenmiş bir ekiple karşılaşacaklardır.

Bu etkinlik için Isparta ya gelmeyi planlayan değerli arkadaşlarımızın kendilerine 

A.     “ADD Isparta Şubesi niçin kapatıldı?

B.     Kapatılan Şubenin yerine Adının başına “GÜL” eklenen  yeni bir şube açılmasına neden gerek duyuldu?

C.              ADD Isparta Şubesinin kapatılmasına neden olan “ATANMIŞ” KİŞİLER NİÇİN YENİDEN “GÜL” ŞUBESİNDE GÖREVLENDİRİLDİ.?

D.          ADD Isparta Şubesinin “hukuk dışı yöntemlerle görevlerinden alınan önceki yöneticilerinin” yargıdan aldıkları  kararlar niçin “yok hükmünde”  kabul edilerek uygulanmadı?SORULARINI SORMALIDIRLAR

E.              KONU İLE İLGİLİ BELGE VE BİLGİLER AŞAĞIDAKİ WEB SİTELERİNDE BULUNABİLİR..

F.              GÖREVLERİNDEN ALINAN ADD ISPARTA ŞUBE YÖNETİCİLERİ

Mahmut ÖZYÜREK
O.Mümtaz ÇAPÇI
Feray SELEK
Niyazi ÇAMURCU
Abdullah GÖKTAŞ
Muhittin PEKER
Vedat HALICIOĞLU

J.              http://www.guncelmeydan.com/pano/ataturkcu-dusunce-dernegi-isparta-subesi-neden-hedefte-mahmut-ozyurek-t34110.html

“Milli Marşımız” “Vatan türkümüzün” kabul edilişinin 94. yılı



Sayı   :2015/13
 Konu: “Milli Marş”ımızın Kabul Edilişinin 94. Yılındayız.”              11.03.2015                                                                                                                                                                                             
 Kod: 32.011.159


BASINA VE KAMUOYUNA
Mehmet Akif  tarafından yazılan  İstiklal Marşımızın 12 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Milli Marş” olarak kabul edilişinin 94. yılındayız.
İstiklal Marşımızın ana vurgusu;
Binlerce yıldır bağımsız, özgür yaşamış vatansever bir ulusun hiçbir güç tarafından “zincire vurulamayacağı”,
Kendilerini “medeni” olarak adlandıran, ancak mazlum milletlerin vatanlarını “canavarca” egemenlikleri altına alarak sömürgeleştiren “hayâsız” istilacılara karşı, Türk ulusunun tek ocak kalıncaya kadar göğsünü siper ederek çarpışacağıdır.
İstiklal Marşımız, dışarıya bağımlılığın, sömürü,  soygun ve zulüm düzeninin değil, ulusal bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, yurt sevgisinin, ulusal egemenliğimizin ve ulusal birliğimizin dillendirildiği “Vatan türkümüzdür”.
İstiklal Marşımız, bütün ruhuyla ve özüyle devrimci bir marştır. Gerek doğru bir dünya görüşüyle, gerekse bunu ifade ederken kullandığı coşkun ifadelerle 94 yıldır Türk ulusunun antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı soylu duygularını dillendiriyor ve dillendirecektir.
Bu nedenle İstiklal Marşımız en üst düzeyde anayasamız tarafından koruma altına alınmıştır. “TC Anayasası’nın 3. maddesi uyarınca Türkiye Devleti’nin “Millî marşı “İstiklal Marşı’dır. Bu hüküm de Anayasanın 4. maddesi uyarınca, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Varlığını ve iktidarını küresel çeteye borçlu olan AKP ve Erdoğan;  Kuva-i İnzibatiye artıklarının torunlarını da yanına alarak ülke yönetimine zorla, hile ve aldatma ile el koydu.
Siyaset, medya, üniversiteler, emniyet, ordu, yargı, diyanet, sendikalar, odalar, tarım, hayvancılık, sağlık, kısaca Kemalist Cumhuriyetin kurup yücelttiği tüm kurumları, hatta futbolu bile CFR’nin senaryosunu yazdığı operasyonlarla ele geçirildi. Milli duyguları iğdiş edilerek dönüştürülen, direnci kırılarak uyumlu hale getirilen kurumlar yenidünya düzeninin hizmetkârı konumuna getirildi.
Türk ulusunun yeniden uyanışını engellemek, milli bilincini yok etmek amacıyla bu milletin kanıyla, canıyla kazandığı kurtuluş savaşının ve ulusal bağımsızlığımızın, cumhuriyetimizin simgeleri olan milli bayramlarımızı yasaklayan, andımızı kaldıran ılımlı İslamcı çete, şimdi kirli ellerini “vatan türkümüz” İstiklal Marşı'mıza uzatmıştır.
Hiç gereği yokken, İstiklâl Marşı’nı şu ve bu şekilde değiştirme amaçlı girişimler, en hafif söylemle “gaflet, dalalet ve ihanettir”. İstiklal Marşı'mızın değiştirilmeye çalışılması, alternatif melodiler üretilerek kamuoyunda algı operasyonu yapılması Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik hakkına, bağımsızlığına, cumhuriyetine doğrudan yapılmış bir saldırıdır. 
Akif’in 1925’te Mısır’a gitmesinin nedeni “Cumhuriyet Tarihi yalancılarının” dediği gibi şapka devrimine duyduğu tepki değil, Mısır Hıdivi’nin davetlisi olarak çalışmalarına orada daha rahat devam edeceğini düşünmesidir.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Karşı devrimci softalarca neredeyse "Atatürk düşmanı" olmakla itham edilen Mehmet Akif', Mısır'dan Türkiye'ye döndüğünde Atatürk hakkında aynen şunları söylemiştir:
"Mısır'da onbir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane (gerçek) bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye'de milliyetçilik de Türkiye'de Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. ALLAH BENİM ÖMRÜMDEN ALIP O'NA (MUSTAFA KEMAL'E) VERSİN"
“Milli Marşımız” “Vatan türkümüzün” kabul edilişinin 94. yılında, Bağımsızlığımızın önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü  ve Bağımsızlığımızın anıt destanını yazan Mehmet Akif Ersoy’u saygı ve özlemle anıyoruz.

YÖNETİM KURULU ADINA :                                                             Mahmut  ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı