İleri demokrasi için yeni bir
adım daha atıldığı, bunun için 31 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6411
sayılı yasa ile anadilde savunma hakkının da sağlandığı ifade edilmiştir. Atılan
adımın ileri adım olup olmadığı konusundaki soruların yanıtlanması için, temel
insan hakları kapsamında anadilde savunma adı altında bir hak olup olmadığı,
mahkeme önünde daha etkili savunma yapabilmek için dil konusunda söz konusu
olan hakkın adının ücretsiz tercüman hakkı olup olmadığı ve de ücretsiz
tercüman hakkının kapsamının ne olduğu sorularının yanıtlanması gerekmektedir.
Ücretsiz tercüman hakkı;
savunma hakkını etkin kullanma, adil yargılanma, ayrımcılık yasağı ve eşitlik
kuralları kapsamında tanınıp koruma altına alınan, temel bir insan hakkıdır. Bu
hak nedeniyle, mahkemelerin resmi dilini bilmeyen ve anlamayanlara, kendilerini
mahkeme önünde ifade edebilmeleri için ücretsiz tercüman atanmaktadır.
Mahkemelerin resmi dilini bilen veya anlayanlara bir başka dil kullanımının
sağlanması ise, bu hak kapsamında kalmamaktadır.
Ücretsiz tercüman hakkı
kapsamında kişinin savunmasının alınacağı dil, kendisini ifade edebildiği
dildir ki, bu dil eğer anadili ise anadilidir, buna bir engel ya da yasak da
söz konusu olmamıştır, olamaz da.
İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesi'nde yine BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nde konu sadece bu
boyutuyla düzenlenmiş ve bu içeriğiyle koruma altına alınmıştır.
UZAKTAN YAKINDAN İLGİSİ YOK
Ücretsiz tercüman hakkına, iç
hukukta da 2005 yılında evrensel düzenlemeler paralelinde yer verilmiştir.
Ancak kişinin mahkemede kullanılan resmi dili bilip bilmediğine ilişkin
beyanının, bu haktan yararlanma konusunda uygulamada her zaman esas alınmaması,
yaşanan sorunların da temelini oluşturmuştur. İşte uygulamayla ortaya çıkan bu
sorun, kişinin beyanın esas alınacağı yolunda bir içtihat ya da yasa
değişikliği ile giderilebilecekken, bu yola gidilmemiştir. Aksine anadil söylemi
öne çekilip bu konudaki hassasiyet te dolanılarak, temel insan haklarının
ötesinde tamamen siyasi nitelikte bir düzenleme yapılmış olup, bu düzenleme de
31 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yapılan düzenlemeyle,
uygulamada yaşanan sorunlar çözülüyormuş görüntüsü verilmiş ise de, aslında
yaşanan sorunlarla ilgili hiç bir şeye dokunulmamıştır. Bu düzenlemenin,
yukarıda belirtilen evrensel düzenlemelerle koruma altın alınan ücretsiz
tercüman hakkı ile de uzaktan yakından hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü
yasa değişikliği, resmi dili bilmeyenlere yönelik değil, aksine resmi dili
bilenlere yönelik hüküm içermekte ve resmi dili bilenlerin de, mahkeme
önünde başka bir dilde daha etkili savunma yapacaklarını beyan ettiklerinde, bu
beyanlarına itibar edilmesini ve tercüman giderine de katlanmalarını
öngörmektedir.
AİHM ÖYLE DEMİYOR
Yaşanan sorunun çözülmesi
amaçlansa idi, resmi dili bilmeyenlerin ücretsiz tercüman hakkından
yararlandırılmaları konusunda, resmi dili bilmedikleri yönündeki beyanlarına kural
olarak itibar edileceği hükmü yasaya eklenebilirdi ki, eklenmemiştir.
Dolayısıyla resmi dili bilmeyenlerce yaşanan sorunlar, yine yaşanmaya devam
edecektir. Bu konuda uygulamada resmi makamlardan kaynaklanan sorunlar için de
çözüm ortaya konulmamıştır. Ayrıca kişiler yönünden de bu hakkın kötüye
kullanımını engelleyici bir hükme de yer verilmemiştir. Kuşkusuz, hiç bir
hakkın kötüye kullanılmasını yasa korumaz. Yürüttükleri kamu görevleri
nedeniyle kullanmak durumunda bulundukları resmi dil Türkçeyi bildikleri
tartışmasız olan kişilerin bu konuda, başka bir dilde savunma yapma beyan
ve istekleri, hakkın kötüye kullanılması çerçevesinde kaldığından
karşılanmayacaktır ki, (örneğin Mehdi Zana/Türkiye kararı gibi) İHAM'ın bütün
ülkelerle ilgili kararları da istikrarlı olarak bu paraleldedir. O halde tüm bu
konulara yönelik olarak ücretsiz savunma hakkı kapsamında düzenleme yapılmamış
ise, peki ne yapılmıştır?
Resmi dili bilen kişiler için
düzenlemeye gidilmiş; bu kişilerin de, resmi dil dışında bir başka dilde daha
etkili savunma yapabilecekleri yolundaki "beyanlarına itibar"
edilerek savunmalarını yapabileceği hükmü yasaya eklenmiş, böylece amacın adil
yargılanma ve savunma olmadığı çok açıkça ortaya çıkmıştır. Bir siyasi tercih
yoluyla dil konusunda, yargı alanında tek resmi dil esasına istisna
yaratılmıştır.
MADDİ DURUMA GÖRE
Amacı açıkça ortaya koymayıp
dolanan bu gibi düzenlemelere yönelinmesi, sorunların gerçekten yaşandığı
alanlarda çözüme yönelik adımlar atılmasını engellemektedir. İşte bu ve bunun
gibi içerikte yapılan düzenlemelern gerçek amacının da, yaşanan sorunların
çözümü olduğu söylenemez.
Kaldı ki yapılan düzenlemeye
göre de resmi dili bilen kişi, tercümanını yanında getirirse ve parasını da
kendisi öderse etkili kullandığını beyan ettiği (anadil veya adı ne olursa
olsun) istediği bir başka dilde savunma yapabilecektir ki, bu düşünce ve
düzenleme zaten insan hakları ve savunma düşüncesi ile, hele hele ücretsiz
tercüman hakkı ile hiç bir biçimde bağdaşmamaktadır. Çünkü burada konu edilen
temel haklar, maddi duruma göre yararlanılabilen haklardan değildir. Konu bu
boyutuyla ele alınınca yapılan düzenlemenin, ücretsiz tercüman hakkıyla
dolayısıyla temel haklarla uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı da ortaya
konulmuş olmaktadır.
BİLMEYENLERE VE AZINLIKLARA
BU HAK TANINABİLİR
Resmi dil bilmesine rağmen,
istediği dilde bu bağlamda, anadilde veya kendini ifade edebildiği dilde
savunma, temel haklar bağlamında değil, sadece siyasi bir tercih olarak çok
dilli bir sistemde söz konusu olabilir ya da azınlıklara bu hak
tanınabilir. Anayasal boyutta tek resmi dil anlayışı geçerli olduğu sürece, bu
konu hukuksal yönden gündeme gelemez. Yapılan düzenleme bu yönden çok açıkça
anayasada mevcut olan değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyecek hükümlerle çatışmıştır.
Yapılan düzenleme yaşanan
sorunları çözecek içerik taşımamaktadır. Aksine yaşanan sorunların çok kolay
sömürü konusu haline dönüştürülerek, istenilen her adımın atılabileceğini
göstermesi yönünden, ilginç bir örnek olmuştur. Bu nedenle güdülen amaç
sorunları çözmek mi yoksa yeni sorunlar yaratmak mıdır? Bu konuda herkesin
özeleştiri yapması gerekmektedir.
SEVR’DE YER ALIYOR
Dil boyutuyla azınlık konusu
Sevr'de yer almakta iken, bu anlaşmanın reddi nedeniyle dil yönünden
azınlıklar, bu coğrafyada söz konusu olmamıştır. Farklı dil kullanan
topluluklar Lozan Antlaşmasında azınlık sayılmamış, bu topluluklar ulus kavramı
içinde resmi dil temelinde eşitlik çerçevesinde düzenleme konusu edilmiştir.
Lozan Antlaşması'nda sadece gayrimüslümler azınlık sayılmıştır. Bu antlaşmanın
39/5 nci madesinde ise, sadece azınlık kapsamında olanlara yani gayrimüslümlere
(resmi dil dışında) anadilleri ile savunma hakkı tanınmıştır.
Anadilde savunma kazanımı
söylemlerine rağmen, Lozan Antlaşmasının 39/5 maddesi gözetildiğinde, yapılan
yeni düzenleme kapsamında yer alabilecek olan örneğin kürt kökenliler, eşit
yutttaş yerine artık ulusal azınlık benzeri duruma sürüklenmişlerdir!
Ayrımcılığa ve dışlanmaya karşı savaş açarken, her konunun sonunun nereye
varacağı veya anlamının ne olduğu düşünülmeden yapılan bu düzenleme ile
eşitlikten azınlığa, azınlıktan da giderek farklılaşmaya ve farklılaşarak
ayrışmaya doğru bir yolculuğun hikayesi resmen başlatılmış olmaktadır...
Emperyalizmin Lozan'da
yaptıramadığı, Sevr'de amaçladığı bu sonuç, bu şekilde ortaya çıkmış olup,
nedense kimse bu fotoğrafı görmek istememektedir. Sanırım ileri demokrasinin
barış sürecinden olsa gerek!..
BÖYLE BİR ŞEY YOK
Bütün hukuksal metinlerde,
mahkeme önündeki dil konusu düzenlenirken, gündeme gelen hak, ücretsiz tercüman
hakkıdır. Bu hak da, mahkemenin kullandığı dili bilmeyenler için tanınmış iken,
mahkemenin kullandığı dili bilenler için, herhangi bir uluslararası metinde
anadilde savunma hakkını esas alan bir düzenleme veya hak söz konusu değildir.
Anadilde savunma yukarıda ifade
edildiği gibi, sadece çok dilliliğin benimsendiği ya da azınlıklara ve azınlık
dillerine de bu hakkın sağlandığı sistemlerde söz konusu olabilir ki, bu da
tamamen "temel insan haklarının" dışına çıkan siyasi bir boyut içeren
konudur. Yine ülkemizde dil boyutuyla azınlık olgusu da kabul edilmiş bir konu
değildir.
Bunun bir başka yorumu ise,
"yetmez ama evet" denilip, kurucu iradenin ve Lozan'daki iradenin
değişmesine yönelen ve dil üzerinden, sıradaki bu adımın atılmasıyla; tek resmi
dil kuralına yargı alanında ayrık durum yaratılması, tek ulus ve ulus devlet
konusunun da sıraya alınmış olmasıdır.
EŞİT YURTTAŞ BİLİNCİ
Kültürel hakların zamanında
ve yeterince sağlanmaması, temel insan hakları konusunda yaşanan sorunlar, Lozan'ın
yarattığı eşit yurttaş bilincinden, özellikle 12 eylül süreciyle hızla
uzaklaşılması ve uzaklaştırılması, bu sürecin de hala daha yürütülmesiyle, işte
ortaya böyle bir sonu çıkmıştır...
Lozan'daki iradeye
sahiplenilmeli, Cumhuriyetin eşit yurttaş ilke ve anlayışını görmek
istemeyenlere de, yine ayrıca 12 eylül süreciyle birbirinden uzaklaştırılan,
farklılaştıran anlayışa da artık dur denilmelidir.
Ulusal bütünlüğün eşitlik
çeçevesinde korunması için, bir taraftan ötekileyen ve dışlayan anlayışa
mutlaka karşı konulmalı, öte taraftan da farklılaşma ve uzaklaşma için artık
her konunun, yaşanan mağduriyetin ve bazı konuların da mağduriyet gibi
gösterilmesi anlayışı üzerinden ötekileşme arayışı, fırsatçılığı ve çabalarına
da dur denilip, ulus kimliğin üst kimlik olarak korunması ve ulus devletin
devamlılığı yerine, Lozan'ı tamamen sorgulayan ve ortadan kaldıran bir sürecin
başlatılmasına yol açılmamalıdır.
Ücretsiz tercüman hakkı
denilirken, savunma üzerinden nerden nereye!
Ömer Faruk Eminağaoğlu
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder