“Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken; acı olsa da, gerçeği
görmekten bir an geri kalmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için
lüzum ve mecburiyet yoktur.” K. Atatürk
Atatürkçü Düşünce Derneğinin “ Kuruluş nedeni” Tüzükte şöyle bir girişle başlıyor. “ ..Atatürk;
Sadece "bağımsızlığı tümüyle tehlikeye düşmüş Türk
Ulusunu ve yurdunu emperyalist güçlerin işgalinden kurtaran bir büyük asker
"değildir. O, bunun çok daha
ötesinde, örneğin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her
alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağları koparan;
Ulusal egemenliği gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran,…”
Buradan da anlaşıldığına göre; Kemalizm, ilk önce ve her şeyden önce Emperyalizme
karşı ve onunla savaşarak doğmuş, tam bağımsızlıkçı bir dünya
görüşünün adıdır.
Eğer bu tanımla devam edersek, Atatürkçü
Düşünce Derneği, Antiemperyalist bilinçle donatılmış, tam bağımsızlıkçı bir
örgütlenmenin adıdır.
Araştırmacı yazarlarımızdan Sn. Metin Aydoğan
Kemalizm’in Antiemperyalist bilincini şöyle açıklıyor. “Kemalizm’deki anti-emperyalist
bilinç, sosyal içeriklidir ve yüksek düzeylidir. Irkçılıkla bezenmiş yabancı
düşmanlığından uzaktır. Ülke savunmasıyla sınırlı değildir. Ulusçu ve toplumcu
temeller üzerinde yükselir. Evrensel boyutludur. Anti-emperyalist eyleme ve
bilimsel araştırmaya dayanır.”(s.717)
1990 lı yılların başında Sosyalist
sistemin çöküşü, Kapitalist sistemin öncü gücü ABD ve Batılı Emperyalistlerin, dünya egemenliği önündeki en büyük engelin
ortadan kalkması anlamına geliyordu. Bu
nedenle, bu tarihten sonradır ki mazlum milletlerin bağımsızlıkçı
mücadelelerine ve ideolojilerine karşı amansız bir saldırı başlatıldı. Emperyalizmin
ideologlarına göre "Yeni Dünya Düzeni” ve “küreselleşme” olgusu “tarihin
sonu” dur. Artık liberalizm,
yani kapitalizm, evrensel bir sistem olarak sonsuza dek dünyanın kaderini
belirleyecektir.
Bu yayılmacı propagandanın ülkemiz
üzerindeki yıkıcı etkisi, dünyanın diğer mazlum milletlerden daha fazla oldu. Çünkü
“tarihin
sonu” gelmişse özünde antiemperyalizm demek olan, Kemalizm’in de sonu geldi
demektir.
Bu propagandanın etkisi altında, Kemalizm’in
içini boşaltmaya kalkışanlar yalnız numaralı cumhuriyetçiler olsaydı sorun
belki daha kısa sürede çözümlenebilirdi.
ABD ya da AB ülkesi pasaportu taşıyan
devşirme sömürge aydınları ve Türkiye Cumhuriyeti kimlikli yabancı ajanlar,
deşifre edilmemiş masonlar, Maaşını “Büyük Locadan”, ya da Pensilvanya’dan alan,
medyanın köşe başlarını tutmuş keskin kalemler, kendilerini Kemalist mücadeleye değil de,
birtakım makamlar ya da etiketler elde etme hayaline kapılanlar, Milyon dolarlarla
gazetecilik yapanlar, Atatürkçülüğünü, arada bir anımsayan, emekli olduktan
yapılacak bir “hobi” olarak görenler, “Atatürksüz bir Kemalizm” yaratarak
Atatürkçü Düşünce Derneğinin içine çöreklendiler.
Bu işgüzar ekip, Antiemperyalizmden,
devrimci, halkçı, devletçi özünden kopartılmış, Batıcı bir laikliği önceliğine
koyan, 10 Kasımlarda, 29 Ekimlerde Anıtkabir’e koşan, Balolar, şenlikler,
konserler düzenleyen, Anadolu’yu, sokakları, meydanları, değil, lüks salonları kendilerine çalışma
alanı olarak belirleyen, Batı ile bütünleşmiş iktidarların keyfini kaçırmayacak eylemlerle yüz
binlerin gazını alan bir örgüte dönüştürüldü Atatürkçülük ve
Atatürkçü Düşünce Derneği.
Senaryo yazarları tarafından ciddiyetle
kurgulanan, Sistemin, sınırları içerisine hapsedilmiş, sistem tarafından
denetim altına alınmış, “yeni Kemalizm” adı verilen
Atatürkçülük anlayışı Kemalizm’e son darbeyi vurma operasyonudur. Eğer kitlesel
bir körlük ve akıl tutulmasına uğratılmış değilsek, operasyonun aktörlerini tanımak hiç de zor
değildir.
Onlar; asla bir şeyler
kaybetmeyi göze alamayan, çünkü kaybedecek şeylerinin çok olduğunu
bilenlerdir. Oysa mücadele bir şeyleri
kaybetmeyi göze almadan yapılamaz!
Onlar; Atatürkçülüğü, kermeslere ve Tatlısu mitinglerine, salonlarda balo ve
kokteyllere hapsedenlerdir.
Onlar, Aşırı
dinci olmayan herkesin kendisini ‘laik’ olarak tanımladığı bir ortamda,
yalnızca “laikliğe sahip çıkıyor” diyerek, Türk düşmanı masonları, misyonerleri
ve hatta bölücüleri bile “Atatürkçü” olarak kabul edenlerdir.
Onlar; Davayı bugün için sahiplenmiş
görünerek, Kemalist felsefeyi hobi
malzemesi olarak gören ve edilgenleştirenlerdir.
Atatürkçü Düşünce Derneğinden
beklenen, Davaya inanmış ‘Kemalist’ militan yetiştiren bir okul
olmasıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği “ne olursan ol gel” diyen bir Mevlana dergâhı değildir ve olmamalıdır.
Kemalizm,
meşruiyetinin kaynağını Sistemin sınırları içinden değil, antiemperyalist, tam
bağımsızlıkçı, halkçı, devrimci mücadelesinin haklılığından ve bu temelde
kazanılan kitle desteğinden alır.
Kemalist mücadeleyi, ABD, AB nin
dayatmaları sonucu ortaya çıkan, işbirlikçi iktidarların insafına, hoş görüsüne
dayanarak sürdürmek , başlangıçta kimi sözde Atatürkçülerin ve elbette iktidar
yandaşlarının övgüsünü alıyor olabilir. Bu övgülerin ardına gizlenilerek ,
mücadele verdiklerini sananların söz ve yazı düzeyinde, iddiaları her ne olursa
olsun sonuçta karşı devrimin değirmenine su taşımaktan öteye bir işlevi olamaz.
Bu nedenle böylesi siyasal yaklaşımların
parlatılmış elamanları, milyonların büyük özveriler göstererek elde ettikleri
siyasal kazanımların heba edilmesine aracılık yapmak için üretilmişler ve
sahneye sürülmüşlerdir.
Kemalizm,
salt ülkeyi ve bağlı olarak dünyayı yorumlamakla yetinen bir dünya
görüşü değil, bununla birlikte ve aynı zamanda
ülkenin ve ulusun ters giden yazgısını değiştirmek üzere bilinçli, kararlı
tutarlı, antiemperyalist, halkçı, devrimci bir mücadelenin yol haritasıdır.
Yalnızca kısır yorumlar üreterek, 29
Ekimlerde, 10 Kasımlarda Anıtkabir’e şikâyette bulunarak vatan kurtardığını
sananlarla, “Atatürk seviciliği” dışında hiçbir “meziyeti” olmayanlarla, ne Kemalist mücadele verilir, ne de var olan
mevziler korunabilir. Kavgaya girmekten,
şeytan görmüş gibi kaçarak, kendileri sütre gerisinde kalmak koşuluyla
birilerinin, kendileri adına “vatan
savunması” yapmasını bekleyenler şimdi
yeni bir tezgâhın peşindeler.
Geldiğimiz süreçte, toplumsal muhalefetin
yükseldiği, Kemalist düşünceyi temel alan örgütlenmelerin etrafında
kümelenmelerin arttığı gözlemlenebilir bir gerçekliktir. Toplumsal muhalefetin bu yükselişini ABD ve
AB’nin kurnaz mimarları ve onların içimizdeki mason maskesi takmış
organizatörlerinin dikkatlerini çekmediğini söylemek safdilliktir. Bu nedenle “muhalefet” adı altında, AKP
karşıtlığı üzerinden, kökü dışarıda bir “Atatürkçü Parti” senaryosu uygulamaya
konuldu.
AKP’yi alaşağı etmek için bazı platformlar
oluşturulmakta, kapalı kapılar ardında
“derin” pazarlıklar yapılmakta, sonuçları önceden programlanmış anketler
yaptırılmaktadır. Bu pazarlıklı anketlere göre Türk halkının %65’i yeni bir
parti kurulmasını istiyormuş. Hatta AKP’ye Oy verenlerin %30 dan fazlası bu
yeni kurulacak partiye oy verecekmiş! Sözün
özü Türk halkı bir kez daha “Atatürk le aldatılıyor.”
Biz bu filmi bir değil birkaç kez
seyrettik. Atatürkçü Düşünceye gönül vermiş Toplumsal muhalefet, ne zamanki yükselişe geçti, önce birileri “Türk
Halkı yeni bir partiden yana”
söylemini dillendirmeye başlar. Arkası çorap söküğü gibi gelir.
Atatürkçülerin en aktif, en militan unsurları yeni kurulan partiye kaydırılır.
Bu parti ile birlikte orada görev alan unsurlarda eritilir, yok edilir.
Yeni
“Merkez Parti” düşüncesi bir
kez daha “temelsiz çatı” inşa etme meraklısı, AB-D imalatı “yeni
Kemalizm” ideologları ve onların dümen suyundan giden bilcümle akademisyenler,
entelektüeller, sol liberaller tarafından tedavüle sürülmüştür. Ve bir kez daha
kitlesel düzeyde bir körlük ve akıl tutulması dönemi yaratılmak istenmektedir.
Sisteme muhalifmiş gibi görünenlerce
yükseltilen, kafa karıştırıcı, ortamı bulanıklaştıran bu senaryo , Kemalist
mevzide mücadele veren geniş katmanların,
AKP nin iktidardan uzaklaştırılmasına “fit” olup, Kemalizm’in temel değerlerinin ve toplumsal muhalefetin
bir kez daha güç ve enerji yitimine, yenilgisine neden olacaktır.
Günümüz koşullarında stratejilerini
yalnızca AKP’nin alaşağı edilmesi ile sınırlandıranlar tarihsel bir yanılgı ile
karşı karşıyadırlar.
AKP Emperyalizmin Türkiye üzerindeki
emellerinin eksiksiz gerçekleşmesi yolunda önemli bir araçtır. AKP nin yedeği
ve yedekleri yıllar öncesinden hazırlandı. Değişikliğin ne zaman ve nasıl
olacağına karar verenlerin elleri “düğmenin”
üzerinde hazır bekliyorlar.
Ülkenin ve
ulusun parmak hesabıyla kurtarılabileceğini, demokratik(olmayan) yöntemler
kullanılarak bir şeylerin geri çevirebileceğini, düzelebileceğini sananlar ya
gerçekten saf, ya da birileri tarafından aldatılıyorlar.
Çünkü günümüzde iktidar yâda muhalefette
olan, sistemin sınırları içinde varlığını sürdüren siyasal partilerin
programları arasındaki farklıklar azalmış hatta kalmamıştır. Hangisine neden sağ ya da hangisine neden sol
parti vb. dendiğinin de giderek hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu nedenle var
olan siyasal partilerin hükümet etmede yer değiştirmeleri, sonuçta hiçbir köklü
değişime yol açmayacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderek,
en geniş “antiemperyalist cepheyi “ inşa etmek yerine, kendi siyasal kimliklerini
sürdürecek, güvenli bir şemsiye arayanlar, ulusal bağımsızlık mücadelesine hep
kendi çıkarları açısından yaklaşanlar, bizleri bir kez daha “Atatürk
le aldatmanın” hesabı içindedirler.
Bu nedenle bu küresel çetenin tezgâhlayarak
sahneye sürdüğü bu oyunu bozmak, gerçek
olguları, akıl ve bilimin, Kemalist felsefenin yol göstericiliğinde
çözümleyerek, bağımsızlığa giden yolu ışıklı kılmak tarihsel görev ve
sorumluluğumuzdur.
Bu sorumluluğun yerine getirilmesi sırasında
kimi bedellerde ödenecektir. Bedel ödemeyi göze alamayanların, sahibine
tapınanların davaya yarar değil, zarar getireceklerinin de bilincinde
olmalıyız. Çünkü “Sahibi olanlar, bu DAVA’ ya hizmet edemezler..”
Mahmut ÖZYÜREK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder