ABD
Dışişleri Bakanlığı İnternet sitesi, Türkiye sayfasından bir kesit var aşağıda.
Bizi çok seven Amerikalı dostlarımız kasıla kasıla, “ABD aynı zamanda, sivil toplum kuruluşlarına yaptığı bağışlarla Türk vatandaşlarının demokratik özlemlerini gerçekleştirmeleri için yardımda bulunur” diyor.
Vatandaş olarak biz doğrudan yapamıyoruz ama sağolsun devletimiz bu sevgi gösterisinin karşılıksız kalmaması için elinden geleni ardına koymuyor; İncirlik, Diyarbakır, Malatya, Batman ve daha ne isterlerse...
Bizi çok seven Amerikalı dostlarımız kasıla kasıla, “ABD aynı zamanda, sivil toplum kuruluşlarına yaptığı bağışlarla Türk vatandaşlarının demokratik özlemlerini gerçekleştirmeleri için yardımda bulunur” diyor.
Vatandaş olarak biz doğrudan yapamıyoruz ama sağolsun devletimiz bu sevgi gösterisinin karşılıksız kalmaması için elinden geleni ardına koymuyor; İncirlik, Diyarbakır, Malatya, Batman ve daha ne isterlerse...
ABD-Türkiye
İlişkileri
ABD-Türk
dostluğu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu ile
diplomatik ilişkiler kurduğu 1831 yılında başladı. I. Dünya Savaşı ardından
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Türkiye ile diplomatik ilişkilerin
başlangıcı 1927 yılı idi. ABD-Türk ilişkileri, “bağımsızlıklarını korumak
için silahlı azınlıkların veya dış güçlerin saldırılarına karşı mücadele
veren özgür halkları destekleme” politikasını ve Truman Doktrini’ni uygulayan
12 Temmuz 1947 tarihli Ekonomi ve Teknoloji İşbirliği anlaşması ile daha da
ilerledi.
1952’den
beri bir NATO müttefiki olan Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve
Atlantik camiasının önemli bir güvenlik ortağıdır. Türkiye, NATO’nun
Afganistan’da Kararlı Destek Misyonu’nun öncüsüdür; Afganistan’a gönderilen
savaş dışı malzemelerin lojistik operasyonları için İncirlik Üssü yoluyla
destek verir. Karadenizi Akdenize bağlayan İstanbul ve Çanakkale boğazlarını
(uluslararası anlaşmalara uyarak) kontrol eden NATO’nun hayati doğu
kilididir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile sınır komşusu ve ABD’nin bu
bölgede uyguladığı politikanın stratejik ortağıdır.
ABD-Türk
ortaklığı karşılıklı çıkarlar ve saygı üzerine kurulu olup bölgesel güvenlik,
istikrar ve ekonomik işbirliği üzerine odaklanmıştır.
Amerika
Birleşik Devletleri, terörle mücadelesinde Türkiye’nin yanındadır. Terörle
mücadelede işbirliği stratejik ortaklığımızı temel öğelerinden biridir.
ABD’den
Türkiye’ye yardım
ABD
güvenlik yardımı Türkiye’nin, özellikle Afganistan olmak üzere diğer
ülkelerle işbirliğini büyütmeye, Türk ordusunun diğer NATO güçleriyle
birlikte çalışmasını kolaylaştırmaya, stratejik ticari kontrol gücünü sınır
güvenliğini artırmaya yöneliktir.
ABD
aynı zamanda, sivil toplum kuruluşlarına yaptığı bağışlarla Türk
vatandaşlarının demokratik özlemlerini gerçekleştirmeleri için yardımda
bulunur.
|
Kaynak:
http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/3432.htm#
(24 Şubat 2015)
Ek bilgi:
I. Türkiye dışından destek alan Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın kısmî listesi
Anadolu Halk Kültür Vakfı
Anakültür
Anne Çocuk Eğitim Vakfı
Arı Hareketi
Ekonomistler Platformu
Helsinki Yurttaşlar Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Ka-Der
Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı
Liberal Düşünce Topluluğu
Mazlumder
Milletvekillerini Ve Seçilmişleri İzleme Komiteleri
Sosyal-Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği
Toplum Gönüllüleri
Toplum Sorunlarını Araştırma Merkezi
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı
Uçan Süpürge
Yerel Gündem 21. Ulusal Gençlik Parlementosu
II. Yabancı Sivil Toplum Kuruluşlarına doğrudan mali destek sağlayan ABD devlet kurumları
Albert Einstein Institute (AEI)
Freedom House
International Republican Institute (IRI)
National Democratic Institute (NDI)
National Endowment for Democracy (NED)
The International Center for Non-Violent Conflict (ICNC)
US Agency for International Development (USAID)
Ek bilgi:
I. Türkiye dışından destek alan Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın kısmî listesi
Anadolu Halk Kültür Vakfı
Anakültür
Anne Çocuk Eğitim Vakfı
Arı Hareketi
Ekonomistler Platformu
Helsinki Yurttaşlar Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Ka-Der
Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı
Liberal Düşünce Topluluğu
Mazlumder
Milletvekillerini Ve Seçilmişleri İzleme Komiteleri
Sosyal-Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği
Toplum Gönüllüleri
Toplum Sorunlarını Araştırma Merkezi
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı
Uçan Süpürge
Yerel Gündem 21. Ulusal Gençlik Parlementosu
II. Yabancı Sivil Toplum Kuruluşlarına doğrudan mali destek sağlayan ABD devlet kurumları
Albert Einstein Institute (AEI)
Freedom House
International Republican Institute (IRI)
National Democratic Institute (NDI)
National Endowment for Democracy (NED)
The International Center for Non-Violent Conflict (ICNC)
US Agency for International Development (USAID)
/****/
AB Çerçeve Programı – AB
Fonları(Hibeler) “BEŞİNCİ KOL” örgütlenmeler
AB’den
karşılıksız para alan örgüt yöneticileri, AB Mandacıları AB’den aldıkları
milyonlarca avroluk hibeleri savunurken utanmazca yalan söylüyorlar.
Haklılar
çünkü gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını çalar! AB’nin parasını yiyen
örgütlerin de yine AB’nin kılıcını sallayacakları çok açıktır.,
AB Projesi,
temelleri 50 yıl önce atılmış emperyalist bir projedir. AB Niçin Türkiye’de
Hibe Dağıtıyor? Kim kime karşılıksız para verir?
AB ile
Türkiye’nin müzakerelere resmen başlama tarihi, 03 Ekim 2005’dir. Oysa AB,
Türkiye’de sivil toplum örgütlerine 1995 yılında karşılıksız para dağıtmaya
başlamıştır, neden?
“Türkiye’nin
AB’ye alınmayacağı”, kapı önünde “kuma” gibi bekletileceği AB’nin
kurnaz mimarlarının değişik zamanlarda yaptıkları açıklamalardan
anlaşılmaktadır.
Peki,
Türkiye AB’ye üye yapılmazsa, o güne kadar Türkiye’de çeşitli örgütlere
dağıtılmış olan paralar yandı gitti kül oldu mu, olacaktır? AB, sonunda
kaybedeceği bir oyuna milyarlarca Avro harcar mı?
· 25 Üyeli
AB’de bugün yaklaşık 20 milyon işsizken, AB Üyesi Polonya’da 25 yaşından genç
olanların yüzde 40,7’si, Slovakya’da yüzde 30,5’u ve Litvanya’da yüzde 25’i
işsizken,
· AB’nin
kurucu üyelerinden Fransa’da 200.000’den fazla Almanya’da 860.000, AB genelinde
3 milyon evsiz insan perişan durumdayken,
· AB’nin 15
üye Ülkesinde toplam 65 milyon insan, fakirlik sınırında yaşamaktayken
· Her biri
AB Üyesi olan Almanya’da 5 milyon 580 bin, İspanya’da 2 milyon 380 bin,
İngiltere’de ise 2 milyon 200 bin, AB’nin 15 Üye Ülkesinde toplam 37 milyon
bedensel ve zihinsel engelli yoksulluk içinde yaşarken,
· İspanya’da
20 bin, İtalya’da 78 bin, Almanya’da 7.789, Belçika’da 3.445, Fransa’da ise
1.200 doktor işsiz bulunurken,
AB neden
Türkiye’ye 1995 yılından beri milyarlarca Avro hibe etmeyi sürdürüyor?
Kendi yurttaşından
esirgediği milyarlar tutarındaki “avroyu, AB hangi gerekçelerle
Türkiye’de kimi örgütlere “HİBE” etmektedir?
Bu soruları
artırmak olasıdır. Ancak bu kadarı bile yeterli.
1956’da ABD Senato Dış İlişkiler
Komitesi raporunda şöyle denilmektedir:
“Amerikan yardımı, bir hükümet girişimi olarak başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir. ABD ne sadaka veren bir kuruluş ve ne de ekonomik yardım Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya yansımasıdır… Teknik yardım, ABD’nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda geliştirmek için eldeki araçlardan bir tanesidir.” (Karşı Devrim, Çetin Yetkin, syf. 360)
“Amerikan yardımı, bir hükümet girişimi olarak başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir. ABD ne sadaka veren bir kuruluş ve ne de ekonomik yardım Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya yansımasıdır… Teknik yardım, ABD’nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda geliştirmek için eldeki araçlardan bir tanesidir.” (Karşı Devrim, Çetin Yetkin, syf. 360)
Gerek emperyalistler, gerekse
onların içimizdeki yamakları “karşı devrimci” güçler KEMALİST
DÜŞÜN Sistemi’ni antiemperyalist, devrimci, halkçı
niteliğinden uzaklaştırma, böylece Türk ulusunun Emperyalizmle mücadele,
tam bağımsız yaşama azim ve kararlılığını yok etme çabalarını 70 yıldır
sürdürüyorlar.
Emperyalist merkezlerden yayılan bu
karşı-devrimci propaganda kimi Atatürkçü kişi ve örgütlerde ideolojik
sapmalara, bilinç bulanıklığına ve amaç yitimine, yol
açmıştır. Bu bağlamda, Atatürkçülük adına yola çıkan kimi örgüt ve
kişiler “KARŞI DEVRİM”i yalnızca “laiklik karşıtı hareketler”
olarak algılarken, Atatürkçülüğü yalnızca “laiklikle” sınırlandırdıklarının,
böylece savunmaya çalıştıkları “düşün sistemini” kendi
elleri ile mezara gömdüklerinin ayırdına bile varamaz
olmuşlardır.
“Barış”, “İnsan Hakları”,
“Demokrasi” ,”bireysel hak ve özgürlükler”, “laiklik” vb. söylemleri dillerinden
düşürmeyen emperyalist haydutların temel amacı, bu kavramların
yaşama geçmesini sağlamak değil, bu kavramları savunan tüm kesimleri
(elbette Kemalistleri de) bu anlayış çerçevesi içerisinde kendi yanlarına
çekmek ya da en azından emperyalistlerle–mazlumlar arasındaki tarihsel
savaşımda tarafsızlaştırmaktır.
Böylesine bir ikiyüzlülük ve
illüzyonla hareket eden emperyalist saldırganlar, hemen her ülkede
kendilerine yandaş, yamak “ÖRGÜTLER” bulmakta da fazla
zorlanmadılar. Kimi örgütlere uydurma projeler karşılığı “FON” adı
altında “avrolar” veriliyor, “AVROLARI” alan sözde STÖ’ler
ise emperyalistlerin özlem ve istemlerini kayıtsız koşulsuz yerine
getiriyorlar. Bu örgütler Avrupa Birliği entegrasyonu adı altında ülkenin
bağımlılaştırılma ve çökertilme serüvenine ortak-öncü oluyorlar.
Avrupa
Birliği’nin emperyalist bir örgütlenme olduğunu kavrayamayan, onu
basit ve yeni bir uluslararası örgütlenme sanan bu kişi ve örgütler işi öylesine ileri
götürmüşlerdir ki, AB emperyalizminin “ilericiliğini”! her
geçen gün yeniden ve derinlemesine keşfederek,
Avrupa Birliği’ni ilerici ve bu nedenle Türkiye’nin de mutlaka
içinde yer alması gereken bir proje olarak değerlendirerek, AB’nin çeşitli kanallardan bazı kişilere, bazı
örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim araçlarına “istihbarat ve
yönlendirme çabası için” aktardıkları kaynakları (fonları) gönül
rahatlığı ile alıp kullanabilmişler/kullanmaktadırlar.
AB’nin kurnaz ve
deneyimli mimarları ise, stratejilerini buna göre uyarlamışlardır: Türkiye’yi
ve Türkleri tam teslim alabilmek için, Türk vatanseverlerinin Ulus devletlerini
savunma bilinci ve kararlığını yok etmek, teslimiyete karşı direnme gücünü
yıkmak ön koşuldur!
Bu amaçla emperyalist güçler, çeşitli kanallardan bazı kişilere, bazı
örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim araçlarına aktardıkları kaynaklar
aracılığıyla, istihbarat toplamakta ve toplumu yönlendirmeye
çalışmaktadırlar. AB’den
‘proje bazında’ karşılıksız para alan Sivil Toplum Örgütleri, AB’nin yukarıda
sıraladığımız hedeflerine ulaşmak için verdikleri ve vermeyi sürdürecekleri
savaşımda, AB’ye karşı çıkabilirler mi?
AB’ye
karşı, Türkiye’nin çıkarlarını savunabilirler mi?
AB’den
karşılıksız paralar alan örgütler, Anadolu’nun bağrına sürülmüş birer TRUVA
ATI’dır! AB’den karşılıksız para alan örgütler, Türk Ulusunun içine girmiş
BEŞİNCİ KOL’ dur!
Avrupa Birliği emperyalizmi, işte bu amaçlarına ulaşabilmek için “Avrupa
Komisyonu fonlarını” kullanmaktadır. – Türkiye’de Sivil Toplum
Örgütleri (Sendikalar, vakıflar, odalar, dernekler, birlikler, vb.), AB’den
bugüne kadar yaklaşık 3 milyar Avro’ ya yakın hibe aldılar.
Elbette,
AB’den karşılıksız para alanlar türlü gerekçelerle kendilerini savunmaya
kalkışacaklardır. Bu savunmanın en önde geleni ise Türkiye’nin AB’ye
her yıl yüklü bir miktarda katılım payı ödemiş/ödemekte olduğu, AB’den
‘proje bazında’ alınan “hibe” paraların bu fondan karşılandığı iddiasıdır. Bu
AB Mandacıları tarafından utanmadan uydurulmuş bir kuyruklu yalandır!
AB’nin bütçesine (Avrupa Komisyonu fonlarına) sadece üye
ülkeler katkıda bulunurlar. Türkiye bir AB üyesi olmadığı için kendisinden AB
bütçesine katkıda bulunması asla istenilmemiştir, istenilemez de! Bu nedenle,
Türkiye’nin AB’ye taahhüt ettiği bir katılım katkısından asla söz edilemez!
Türkiye “AB ‘Çerçeve Programlarının bütçesine katkı koymaktadır.
Peki, nedir “AB ÇERÇEVE PROGRAMLARI”?
Türkiye AB
Bakanlığı WEB sitesinden aynen aktaralım.
“Temelde amacı sosyal ve ekonomik
kalkınmayı sağlamak üzere bilimsel ve teknolojik araştırma kapasitesini
arttırmak olan AB Çerçeve Programları dünyanın en büyük sivil Ar-Ge
programıdır. Çerçeve Programı sadece Ar-Ge’nin geliştirilmesine değil Ar-Ge
hazırlığı için gerekli çalışmalar, toplantılar, network çalışmaları, bilgi
toplama, görüş alışverişi, uzman toplantıları vb. hazırlık çalışmalarını da
desteklemektedir. Türkiye ile birlikte toplam 40 ülkenin katılım sağladığı ve
2007-2013 yıllarını kapsayan 7. Çerçeve Programı’nın (7.ÇP) bütçesi 50,5
Milyar Avro olarak belirlenmiştir. Türkiye’deki koordinasyonu TÜBİTAK
tarafından yürütülmektedir. Bilgiye www.fp7.org.tr adresinden ulaşılabilir. http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45035&
Çerçeve Programlarına
AB üyesi ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de içinde bulunduğu aday ülkeler ve AB
ile çerçeve programlarına katılım anlaşması imzalamış asosye ülkeler
(Norveç, Liechtenstein, İsrail, İsviçre ve İzlanda) Arnavutluk, Bosna-Hersek,
Faroe Adaları, Hırvatistan, İsrail, İsviçre, İzlanda, Karadağ, Lihtenştayn,
Makedonya, Moldova, Norveç, Sırbistan ve Türkiye, Uluslararası İşbirliği Hedef
Ülkeleri (ICPC):Afrika, Karayipler, Asya, Pasifik, Doğu Avrupa ve Orta Asya,
Latin Amerika, Akdeniz Ortaklığı Ülkeleri, Batı Balkan Ülkeleri) de katkı
koyarlar ve AR-GE projeleri karşılığında “destek” alırlar.. Projelere
katılım için en az 3 farklı AB Üye veya Asosiye Ülkesi’nden 3 farklı kurumun
bir araya gelmesi gerekmektedir.
2002-2006
sürecinde uygulanan bu programın toplam bütçesi 17,5 milyar Avro’ dur. Türkiye
Devleti’nin katkı payı yaklaşık 250 milyon Avro olmuştur. Yapılan bilimsel
araştırma projeleri karşılığı Türkiye, yaklaşık 30 milyon Avro almış,
sonuçta yaklaşık 200 milyon Avro kaybı olmuştur. Oysa AB’den alınan
hibelerin tamamı AB bütçesinden çıkmaktadır ve içinde Türkiye’nin tek bir
kuruşu dahi yoktur!
Aynı
yıllarda, Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri (Sendikalar, vakıflar, odalar,
dernekler, birlikler, vb.), AB’den bugüne kadar yaklaşık 3 milyar Avro’ ya yakın
hibe aldılar
Yani AB
Hibeleri ile AB’nin ‘Çerçeve Programları’ arasında hiçbir bağ bulunmamaktadır,
ikisi apayrı
konulardır!
AB’nin
hiçbir ahlak kuralı tanımayan propagandacıları, bilinçli olarak AB’nin ‘Çerçeve Programları’ ile AB
Fonları(Hibeleri) konusunda utanmazca yalan söylemektedirler. Bu AB
Mandacıları, Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in şu sözlerini
özümsemişlerdir: “Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa,
sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır” 30 Ocak 2015 Isparta
Mahmut
ÖZYÜREK
Kaynak ‘Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son
Çivi’ Yılmaz DİKBAŞ-Asya Şafak Yayınları.
Hürriyet Gazetesi Yazarı
YALÇIN BAYER’E AÇIK MEKTUP
Sayın
Yalçın Bayer,
4
Kasım 2007 tarihli, “İşte AB ile mali ‘kazık’ bilanço” başlıklı yazınız baştan
aşağı gerçek dışı bilgiler içermektedir. Tamamı yalan olan bu yazınızı okuyan
halkımız, AB hibeleri konusunda aldatılıp yanıltılmıştır.
Şimdi
burada, yazınızdaki gerçek dışı bilgileri tek tek ele alıp, doğru bilgileri çok
kısa özetler halinde sunacağım.
İşte
AB Hibeleri İle İlgili ‘Kuyruklu’ Yalanlar
Yazınızda
şöyle diyorsunuz:
“Türkiye, 1963’teki Ankara Anlaşması’ndan
bugün geldiğimiz ‘7.Çerçeve’ programının açıklandığı 2006 yılının sonuna kadar
geçen 43 yıl içinde Avrupa’ya taahhüdü olan 15,4 milyar Euro katılım payı
ödemiş…”
Bu
yazdıklarınızın tamamı yalan!
Doğru
bilgileri sıralıyorum:
-
AB’nin ‘Çerçeve’ programları 1963’de değil, 1984 yılında başlamıştır. Türkiye,
2002 yılına kadar bu programlara katılmamıştır!
- Türkiye ilk kez, ‘6. Çerçeve’ programına
katılmıştır. 2002-2006 sürecinde uygulanan bu programın toplam bütçesi 17,5
milyar Avro’dur. Türkiye Devleti’nin katkı payı yaklaşık 250 milyon Avro
olmuştur. Yapılan bilimsel araştırma projeleri karşılığı Türkiye, yaklaşık 30
milyon Avro almış, sonuçta yaklaşık 200 milyon Avro kaybı olmuştur.
- Türkiye, 12 Eylül 1963 Ankara
Anlaşması’ndan günümüze kadar olan süreçte, sadece ‘6.Çerçeve’ programına 250
milyon Avro katkıda bulunmuştur. Türkiye’nin 15,4 milyar Avro katılım payı
ödemiş olduğu iddiası, utanmadan uydurulmuş bir yalandır! IMF’den sadece bir
milyar dolar borç alabilmek için iki büklüm olan Türkiye’nin, AB’ye boş yere
15,4 milyar Avro ödemiş olacağına, günümüzün ilköğretim çocukları bile
inanmayacakken, çok satan bir gazetenin deneyimli bir yazarının innmış olması
hayret vericidir!
- AB’nin bütçesine sadece üye ülkeler katkıda
bulunurlar. Türkiye bir AB üyesi olmadığı için kendisinden AB bütçesine katkıda
bulunması asla istenilmemiştir, istenilemez de! Bu nedenle, Türkiye’nin AB’ye
taahhüd ettiği bir katılım katkısından asla söz edilemez!
-
Birincisi 1984 yılında uygulanan ‘Çerçeve Programları’nın bütçesi, AB
bütçesinden ayrıdır. Çünkü ‘Çerçeve Programları’ yalnız AB üyelerine sunulan
bir program değildir! Dünyada 100’den fazla ülkeden örgütler ve araştırmacılar
AB’nin ‘Çerçeve Programları’na katılmaktadırlar. Bu nedenle, daha çok bilim
adamlarının ve araştırmacıların katıldığı ‘Çerçeve Programları’nın bütçesi,
katılımcıların koyduğu katkılardan oluşmaktadır. ‘7. Çerçeve Programı’na; AB
ülkeleri dışında, Afrika, Asya, Latin Amerika, Pasifik, Doğu Avrupa, Batı
Balkan, Orta Asya ülkeleri de katılmaktadırlar.
·
Sayın
YalçınBayer,
Yazınızda şöyle diyorsunuz:
“Peki Türkiye bu süreçte ne yapmış?
43 yıl içerisinde Brüksel’e 2500’e yakın
proje sunulmuş, ancak bunun %95’i geri çevrilmiş…Daha doğrusu projeler, sunuş
formatından veya Avrupa normlarına uymamasından ve mantığının anlaşılmaması
nedeniyle ‘usulden’ reddedilmiş…Geriye kalan yaklaşık %5 projenin karşılığı ise
2,2 milyar Euro hibe almışız…
Yani ödediğimiz 15,4 milyar Euro ‘aidat’mızla
karşılaştırırsak, AB’yi 13 milyar Euro fonlamışız’…”
Sayın YalçınBayer,
Bugüne kadar AB hibeleri hakkında çok yalan
yazıldı, ama siz bu yazdıklarınızla inanın bir rekor kırdınız!
Açıklıyorum:
- Türkiye, AB’den hibe almak amacıyla proje
sunmaya 1995 yılında başladı, 43 yıl önce değil!
- AB Hibeleri ile AB’nin ‘Çerçeve Programları’ arasında hiçbir bağ
bulunmamaktadır, ikisi apayrı konulardır! ‘Çerçeve Programları’na yalnız AB
üyesi ülkeler değil, dünyanın her yanından örgütler ve araştırmacılar
katılabilir. ‘Çerçeve Programları’nın bütçesi, katılımcıların katkılarından
oluşur.
Oysa,
AB’den alınan hibelerin tamamı AB bütçesinden çıkmaktadır ve içinde Türkiye’nin
tek bir kuruşu dahi yoktur! -
Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri (Sendikalar, vakıflar, odalar, dernekler,
birlikler, vb.), AB’den bugüne kadar yaklaşık 3 milyar Avro’ya yakın hibe
aldılar. Bu örgütlerin adları Türkiye’de ilk kez “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan
Son Çivi” adlı kitabımda yayınlandı.[1] Sivil Toplum Örgütleri, karşılıksız
para olan hibeleri alırken, AB’ye projeler hazırladılar. Şimdi size bu
projelerden birkaçının adını sayacağım, bakın bakalım bunlarda ‘format’,
‘mantık’, ‘norm’ var mı!
* Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)’in üç projesi: Bir Kucak Sevgi, Yaşama Geri
Bakış, Beyoğlu’nda Mozik Döşeme. ÇEV, bu üç proje karşılığı AB’den 700.000 Avro
hibe almıştır.
* Eruh Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (ESYDV)’nin projesi: ‘Ağaç
Aşılama ve Budama Eğitim ve Uygulaması’. AB’den bu proje karşılığı 84.936, 75
Avro hibe alınmıştır.
* Başak Kültür ve
Sanat Vakfı’nın projesi: ‘Üzülme, Kendine Bak!’. AB’den bu proje karşılığı
50.000 Avro hibe alınmıştır.
* AB’den 71.263 Avro hibe alan Pir Sultan
Abdal Kültür Derneği’nin hazırladığı projenin adı: ‘Gelin Dostlar Bir
Olalım!’.
* Uçan Süpürge Derneği, ‘Patikalardan Yollara’
adlı bir proje karşılığı AB’den 67.410 Avro hibe aldı.
* Ege Sanayiciler ve İşadamları Derneği, AB’den 179.957 Avro hibe
alabilmek için şu projeyi hazırladı: ‘Anadolu Seması Altında Avrupa
Ufukları’.
Siz şimdi ne diyorsunuz Sayın Yalçın Bayer, bu projeler Avrupa
normlarına, mantığına ve de formatına çok güzel uymuş değilmi?
İşte bu türden projeler karşılığı, Türkiye’de
beş yüze yakın Sivil Toplum Örgütü AB’den toplam yaklaşık 3 milyar Avro hibe
almıştır. Bir kez daha tekrarlıyoruz:
AB’den alınan bu hibelerin içinde Türkiye’nin tek bir kuruşu dahi yoktur!
- Türkiye’de, TÜBİTAK’ın denetiminde, 6. Çerçeve Programı kapsamında,
bilim adamı ve arştırmacılar tarafından 2,982 proje üretilmiş, bunlardan 452’si
desteklenmeye değer bulunmuştur. Türkiye Devleti, AB’nin 6. Çerçeve Programı’na
yaklaşık 250 milyon Avro katkıda bulunmuş, kabul edilen projeler karşılığı
bunun ancak 30 milyon Avro’sunu geri alabilmiş, yaklaşık 200 milyon Avro kayba
uğramıştır.
- AB’ye yalnız üye ülkeler ‘aidat’ öderler.
Henüz Ekim 2005’de ‘Aday Ülke’ olarak tanınan Türkiye’nin 43 yıldır AB’ye
‘aidat’ olarak 43 milyar Avro ödemiş olduğu iddiası, gülünç olmanın ötesinde,
halkımızı kandırmak ve aldatmak üzere bilinçli olarak uydurulmuş katmerli bir
yalandır!
-
Sayın Yalçın Bayer, bu katmerli yalana inanarak yaptığınız hesap sonucu; 15,4
milyar Avro verdik, geriye sadece 2,2 milyar Avro aldık, öyleyse AB’yi 13
milyar Avro ‘fonlamışız’ sözlerinize ancak şöyle yanıt verebiliriz: Sayın
Yalçın Bayer, Türkiye AB’yi tek bir kuruş dahi fonlamadı ama, birileri sizi
fena halde ‘afyonlamış’!
· Sayın YalçınBayer,
Gümrük Birliği’ne girmekle uğramış olduğumuz
zararı da, AB’den hibe almanın haklı bir gerekçesi olarak öne sürüyor ve şöyle
yazıyorsunuz:
“AB ekonomisine Gümrük Birliği’nden yapmış
olduğumuz ‘nemalandırma’ ise bunun dışında…Bu ‘katkı’ da yaklaşık 50 milyar
Euro olarak hesaplanıyor.”
SayınYalçın Bayer,
Sizin yapmış olduğunuz bu değerlendirmeye, en
hafifinden, ‘elmalarla armutları birbirine karıştırmak’ denilir! Eğer
Türkiye’nin, Gümrük Birliği’ne girmiş olmasıyla çok büyük kayıplara uğramış
olduğunu söylüyorsanız-ki ben de bu konuda sizinle aynı görüşteyim- tazminat
için yanlış adrese başvuruyorsunuz! Muhatabınız AB değil, Türkiye’yi Gümrük
Birliği’ne sokanlardır. Ben size, doğru adresi göstereyim:
*Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesine yol
açan anlaşmayı imzalayan CHP Genel Başkanı, dönemin Dışişleri Bakanı Deniz
Baykal, övünerek şöyle diyordu:
“Türkiye’nin Avrupa’daki yeri tescil edilmiştir. Bu milletin başarısıdır.”
“Türkiye’de
hiçbir siyasal kriz, bizim Gümrük Birliği’ne girişimizi engelleyemez!”[2]
Starsbourg’dan yurda döndüğünde, havaalanında büyük bir coşkuyla
karşılanan Deniz Baykal’a CHP’liler şöyle haykırıyordu:
“Hoş geldin, Gümrük Birliği Fatihi”
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de
övgü düzenler kervanına katılıyor ve şunları söylüyordu:
“Bu
gelişme Türkiye ve Avrupa ilişkilerinde tarihi bir aşamadır. Zenginlik denizine
daldık.”[3]
Sayın
Yalçın Bayer,
Gümrük Birliği’ne girmekle uğradığımızı
söylediğiniz 50 milyar Avro’luk zararı, ya da sizin deyiminizle
‘nemalandırmayı’ , Gümrük Birliği Fatihi Deniz Baykal’dan ve Türkiye’yi
Zenginlik Denizine daldıran Süleyman Demirel’den isteyiniz, AB’den değil!
Halkımıza da yanlış adres göstermeyiniz!
Yalancılar Kervanı
Sayın
Yalçın Bayer,
AB
hibeleri hakkında tamamı yalana dayalı yazı yazan ilk gazeteci ne yazık ki siz değilsiniz! AB’nin hiçbir ahlak kuralı
tanımayan propagandacıları, Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in şu
sözlerini özümsemişlerdir:
“Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince
tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır”[4]
İşte,
yaygın medyada AB hibeleri hakkında yalan yazanlar:
· Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven
Yaşer.
18.01.2006 tarihinde bana yolladığı mektubunda şöyle diyordu:
“Bilindiği üzere, Türkiye AB
fonlarına kaynak aktarmaktadır..”[5]
Kendisine, tamamı çok sağlam belgelere dayalı uzunca bir
mektupla cevap yazdım. Bu yalanı söylemekten, yazmaktan vazgeçmesini rica
ettim. Ancak, Gülseven G. Yaşer, aynı yalanı bilinçli olarak hem de halkımıza
dönük verdiği demeçlerde sürdürdü. Bunun üzerine kendisine,
“Bir Utanmaz AB Yalancısına Açık Mektup”
başlıklı bir mektubu internet ortamında gönderdim ve son kitabıma da koydum.[6]
· Hürriyet Gazetesi Köşeyazarı Mehmet. Y.
Yılmaz.
01.01.2007
tarihli köşeyazısında, “AB Fonu Dediğiniz Kendi Paramızdır!” diye yazdı. Ona
da, tamamı sağlam belge ve kaynaklara dayalı uzunca bir mektup gönderdim.
Yazdıklarının yalan olduğunu, köşesinde yaptığı yanlışı düzeltmesini yoksa
kendisini Basın Konseyi’ne şikâyet edeceğimi bildirdim. Kendisinden hiçbir
cevap gelmeyince Basın Konseyi’ne, sağlam belge ve kaynaklar sunarak, başvuruda
bulundum. Basın Konseyi, Mehmet Y. Yılmaz’ın yazdığının yalan olmadığını
söyleyemedi! Peki ne dedi? Mehmet Y. Yılmaz’ın yalanının ‘teknik bir ayrıntı’
olduğuna karar verdi.[7]
Cumhuriyet Gazetesi Köşeyazarı Bedri
Baykam.
13.02.2007 tarihli yazısına “Atatürkçüler AB Fonlarını Kullanmalıdır!”
başlığını attı ve ÇEV’in korumacılığını yaparak AB hibeleriyleilgili baştan
aşağı yalan bir yazı yazdı. Ona da, sağlam belgeler ve kaynaklara dayalı bir
mektup gönderdim, yanlışını düzeltmesini rica ettim. Umursamadı. Ancak , onun
yalanının da ‘teknik ayrıntı’ olarak nitelendirileceğini öğrenmiş olduğum için,
Basın Konseyi’ne şikâyete gerek görmedim![8]
· Cumhuriyet Gazetesi yazarı Işıl
Özgentürk.
02.10.2007
tarihli, “Güzel şeyler de oluyor, sen de var mısın?” başlıklı yazısında AB
hibeleriyle ilgili gerçek dışı bilgiler veriyor, okuyucularını da AB’den hibe
almaya özendirerek şöyle diyordu:
“Gelin
siz de bir yerlerden başlayın! Korkmayın AB yanlısı olmazsınız.”
Kendisine hemen bir mektup yolladım, yazdıklarının gerçeklerle hiçbir
ilgisi olmadığını bildirdim. Uzun bir süre geçip cevap gelmeyince, kendisine
telefonla ulaştım. AB hibeleri hakkında anlattıklarımı duyunca, çok
şaşırdığını, daha önce bu bilgileri hiçbiryerde duymadığını, okumadığını
bildirdi. Tamamı sağlam belgeler ve kaynaklara dayanılarak yazılmış olan
kitabımı, “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi” yi okumasını önerdim. Acele
kendisine gönderilmesini rica etti. Okuduktan sonra mutlaka köşesinde bir
açıklama yapacağına söz verdi. Bu konuşmamızın yapıldığı gün, AsyaŞafak Yayınları sahibi Sayın İsmet
Arslan, kitabımı kargoyla Işıl Özgentürk’e ulaştırdı. Aradan altı hafta geçti,
Işıl özgentürk’ten henüz bir ses çıkmadı!
· Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Pamukoğlu.
16.10.2007 tarihli, “AB Hibe Fonları Tehlikeli mi?”
başlıklı yazısında, AB hibeleriyle ilgili gerçek dışı bilgiler veriyor, mantık
dışı yaklaşımlarla AB hibelerinin alınmasını savunuyordu.
Kendisiyle
aynı gün telefonda konuştum. AB hibeleriyle ilgili bazı temel gerçekleri hemen
ilettim, kaynak olarak kitabımı önerdim. Aynı gün kitabımı alacağını,
okuyacağını ve benimle iletişim kuracağını bildirdi. Aradan bir aya yakın bir
süre geçti, Mustafa Pamukoğlu’ndan ne bir ses ne de bir tek satır yazı geldi!
Sayın
Yalçın Bayer,
Size
son olarak şu soruyu soruyorum: Bu mektubumu okuduktan sonra, siz de yukarıda
sözünü ettiğim yalancılar kervanına mı katılacaksınız, yoksa aşağıda
adreslerini verdiğim kaynaklara başvurup gerçeklerin benim yazdığım gibi
olduğunu öğrendikten sonra köşenizde bir açıklama yapacak mısınız?
Kaynaklar
Eğer
‘Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi’ adlı kitabımı okumaya vaktiniz
olmazsa, AB hibeleri ve ‘Çerçeve Programları’ hakkında resmi bilgileri şu
adreslerden hemen öğrenebilirsiniz:
· T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği.
www.abgs.gov.tr
Adres:
Mustafa Kemal Mah. 6 Cad. No:4, 06800 Bilkent-Ankara
Telefon: 0312-285
77 20
Faks: 0312-286 04 08
·Avrupa Komisyonu
Türkiye Delegasyonu.
www.avrupa.info.tr
E-posta: delegation-turkey@ec.europe.eu
Adres: Uğur Mumcu Cad., No:8, Kat:4,
Gaziosmanpaşa, 06700 Ankara
Telefon: 0312-459 87 00
Faks: 0312-446 67 37
Sağlıklar
diliyorum,
Yılmaz
Dikbaş
Araştırmacı
Yazar
12
Kasım 2007, Antalya
dikbas@kalinka.com.tr
www.kalinka.com.tr
[1]
Yılmaz Dikbaş, “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi”, AsyaŞafak Yayınları,
756 sayfa, İstanbul, Mayıs 2007, 5. Baskı
[2]
A.g.e. sayfa: 30
[3]
A.g.e. sayfa: 30
[4]
A.g.e. sayfa: 441
[5]
A.g.e. sayfa: 345-346
[6]
Yılmaz Dikbaş, “Gaflet Dalalet Hıyanet”, AsyaŞafak Yayınları, İstanbul, Kasım
2007, sayfa. 435-443
[7]
A.g.e. sayfa: 455-457
[8] A.g.e. sayfa: 478-480
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder