7 Aralık 2015 Pazartesi

BU ÖĞÜTLER YATAKLIK SUÇUDUR



Yeni Anayasa yapmaya soyunanlar on yıldır “sinir harbi” yürütüyorlar.
Neden Yeni Anayasa istediklerini bir türlü açıklamıyorlar. Gerçek gerekçelerini söylemiyor, bunu asker yaptı; bu darbe anayasası; bunun sistematiği bozuldu artık” gibi içi boş ve birbiriyle çelişkili sözlerle acayip bir bıkkınlık havası yaratmayı yeterli görüyorlar.
Yeni Anayasa´da neyi silip ne yazacakları konusunu da açıkça dile getirmiyorlar. Anayasa gibi, mevcut yasalar düzeninin en üst katında yer alan, toplumun ve devletin en temel esaslarını belirleyen, yalnızca bugünü değil geleceği de yönlendiren bir metin söz konusudur; bunun üzerine güreş kaçak-göçek sürdürülüyor.
Ne yapmalı? Bu soruya etraflıca yanıt üretmek için görüşüp ortak akıl üretmek gerekirken, bunu yapmak yerine öğüt verip telkinde bulunan çok.
*
“İstemezükçü olma!”
Bu telkin, hangi nedenle olduğu bilinmez, kendisinin yeni anayasacı olmadığını söyleyen yancılardan geliyor. Pozitif mesajlar vermek gerek, diyorlar. Kamuoyunu kazanmanın sırrı, “hayır” dememek, olumlu sözler söylemektir, diyorlar. Ve “siz de önerinizi koyun ortaya, halka bunu anlatın!” diye yol gösteriyorlar.
Bu öğütler 1980´li yıllarda ortaya çıktı. Piyasa değerleri temelinde reklamcılık mesleği yükseldikçe, her ne pahasına olursa olsun eldeki malı satma amacına odaklanmış reklam mantığı, toplumsal ve siyasal mücadeleyi uydum-akılcı ana akım içinde ehlileştirip eritme hizmeti verdi. Bu zihniyette muhalefet, belirlenmiş gündemi kabul etme koşuluna bağlandı. Diyalog, müzakere, katılımı muhalefetin tek yolu olarak yükselttiler; “sivil itaatsizlik” adını verdikleri ehlileştirilmiş bir alan açtılar; ve protesto, boykot, direniş yöntemlerini aşağılayarak sildiler.
Ne var ki, “katılımcılık” diye yüceltilen yol, gündemi belirlemiş olan iktidar sahiplerine yaradı. Demokratik usullerle yürüdüklerini söyleyip, adımlarını da hedeflerini de meşru hale getirme şansına kavuştular.
Oysa toplumsal ve siyasal mücadelede muktedir olmanın yolu yalnızca “yapma gücü”nden ibaret değil. Buna denk bir başka muktedirlik, muhalefet konumunun iktidarı, onun “yaptırmama gücü”nden gelir. Kritik zamanlarda gerçek ve demokratik uzlaşma, bu iki gücün çarpışmasından doğar. Herkesin yararına olan sonuç, yapma ve yaptırmama güçlerinin yaratacağı dengede elde edilir. Eğer yaptırmama gücünü “istemezükçülük” diye yaftalayıp kullanılamaz hale getirirseniz, yalnızca “yapma gücü” kullanan muktedire hizmet etmiş olursunuz.
*
“Kendi önerini göster herkese!”
Yeni anayasacılığın başka bir yancı kesimi, iltifatkarlar olarak adlandırılabilir. Bunlar yeni anayasacılığı kaçınılmaz gündem olarak benimsemiş bulunuyor ve genellikle şöyle diyorlar: 1961 Anayasası gibi, hatta ondan daha ileri bir metin yazın, halka onu sunun, anlatın, görsünler aradaki farkı!
Ne var ki bu anayasa işi. Öykü-şiir yarışması değil. Bu, toplumsal ve siyasal mücadelenin en ağırlarından biri. Hem süreci hem sonucu, beğeni ya da iradenin ötesinde, hem iç hem de dış toplumsal ve siyasal güç dengelerine bağlı.
Görevi yasa yapmak olan meclise, 330 parmağı bulursa referandumlu 367 parmağı bulursa referandumsuz anayasa yaptırılmaya çalışılıyor. Toplumun ve devletin kuruluş esasları tartışmaya açılmış, “kurucu esaslar” olağan meclis aritmetiğiyle değiştirilmeye gayret ediliyor. Anayasa samimiyetsiz ve toplumu düşman kamplara ayıran bir siyaset ortamında, zorlama demokratik ve katılımcı görüntüler eşliğinde ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
İhvancı, etnik bölücü, liberal ittifak iktidara yerleşmişken, bunlar dış destekleriyle “Başka Türkiye” hedefi peşinde koşarken, TBMM´nde kendi seçmenlerini de minder dışına atmış bir karşıdevrimci parmak çoğunluğu ellerindeyken, böyle bir güç dengesi içinde hangi “güzel metinler yarışı”ndan söz ediyoruz?
*
Yeni Anayasa yancısı öğüt sahiplerine “kendi mükemmel anayasamızı göstermek” yerine, bulundukları siyasal pozisyonu fark etmelerine de yardımcı olmak üzere, ancak şunları söyleyebiliriz:
“Başka Türkiye”ye Geçit Yok! Anayasayı Müzakere Yok! Anayasaya Dokunma!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder