İki Mustafa
Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri
Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben
değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için,
büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların
rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri
tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması
gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
|
Cihan Dura
*
1- Dinin siyaset
aracı olarak kullanılması… Çok, çok eski bir sorundur bu. Kökü tarihin
derinliklerinde kaybolur, insanlığın ilk dönemlerinde örneğin… İlkel
insan topluluklarında
ata korkusu, daha sonra büyük kabile ve
kavimlerde bunun yerini alan tanrı korkusu… İnsanların kafalarında ve
davranışlarında hesapsız yasaklar,
hesapsız hurafeler
yaratmıştır bu
korkular. Onların
üzerine
kurulu birçok
âdet ve
gelenek, insanların,
düşünce ve
harekette elini kolunu bağlamıştır. O kadar
ki, kişiye
özgü düşünce ve
hareket serbestliği diye bir hak
kavramı bilinmemiştir.
İnsan
topluluklarının başına geçen
insanlar, Tanrı
adına yönetmiştir
o toplulukları.
Öyle ki, her
türlü hak ve
yetki sadece onların
elindeydi. Bireyin hakkı,
özgürlüğü mü, adı bile okunmamıştır.
2- Daha
sonra, Müslüman Araplarda da gösterdi kendini bu sorun: İlk örneği Sıffin
olayıdır.
Bu savaşta Muaviye’nin
askerleri Kur’an-ı
Kerim’i mızraklarına
geçirdiler.
Hazreti Ali’nin
ordusunda tereddüt
ve zaaf yarattılar
bu sayede. İslam
dinine bozgunculuk işte
o zaman girdi, Müslümanlar
arasına
da nefret…
İlk o zamandır
ki, hak olan Kur’an
haksızlığı kabule araç yapıldı. En
zorba hükümdarlardan
biri olan Muaviye halifelik sıfatını bir
hile ile kazandı.
3- Daha sonraki
yüzyıllarda da alet edildi din siyasete. Bütün despot hükümdarlar hep bu yolu
tuttular, hep din ricaline başvurdular ihtiras ve
zorbalıklarını kabul
ettirmek için.
Gerçek din büyükleri, dini
bütün âlimler hiçbir zaman
boyun eğmediler
bu despotlara; emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar.
Hükümdarların keyfine alet yapmadılar dini. Fakat gerçekte âlim olmayıp sırf o
kılıkta bulundukları için âlim sanılan, çıkarına düşkün hırslı ve imansız hocalar da
vardı; hükümdarlar işte
bu hocaları
kullandılar. Onlar
verdiler, “dine
uygundur” fetvalarını. Gerektikçe hadis uydurmaktan da çekinmediler. İşte
o tarihlerden beridir ki, saltanat tahtında oturan, saraylarda yaşayan,
kendilerine halife unvanı
veren zorba hükümdarlar yalnızca bu gibi
hoca kılıklı
goygoyculara iltifat ettiler, yalnızca onları himaye ettiler. Gerçek ve imanlı
din büyüklerini ise her zaman uzak tuttular kendilerinden.
4- Kısacası, din âlimleri
arasında böyle hainleri himaye eden, onların iğrenç hareketlerini Şeriat’a bağlayan kimseler çıktı. Din kisvesi ve Şeriat sözleriyle milleti saptırıp
aldatan âlimler, kötülüğe âlet olan insanlar çıktı. İşte bunların yüzündendir ki, dört halifeden sonra din
daima siyaset aracı olarak,
menfaat aracı olarak,
despotluk aracı olarak
kullanıldı. Fakat böyle adi ve sefil hilelerle
hükümdarlık yapan halifeler de, onlara dini alet yapma aşağılığını gösteren sahte ve imansız âlimler de tarihte daima
rezil olmuşlar,
daima cezalarını görmüşlerdir. Böyle yapan halifelerin ve
din ricalinin arzularına kavuşamadıklarını tarih bize sayısız örneklerle ispat
etmektedir.
5- Son Osmanlı
hükümdarlarından bazıları da aynı şeyleri yapmış, aynı hilelere başvurmuştur. Örneğin, Vahdettin’in yaptıkları gözümüzün önündedir. Onun
emriyledir ki, göz
göre göre ölüme götürülen milleti
kurtarmak isteyenler isyancı ilan edildi. Onun emriyledir ki, milleti ve vatanı
kurtarmak için kan döken ordumuzun isyancı sürüsü olduğuna dair fetvalar
veren din adamı
kılıklı kimseler çıktı. Onlar bu
fetvaları ordumuzun içine Yunan uçaklarıyla atıyorlardı.
6- Artık milletimiz uyanmıştır: Ne öyle despot yöneticileri, ne
öyle hoca kılıklı âlimleri görmeye artık tahammülü yoktur. Kimse
o sahte âlimlerin yalanlarına önem verecek değildir. En cahil olanlar bile öyle adamların ne olduğunu bilmelidir. Ancak bu hususta tam bir güven sahibi olmak zorundayız. Nasıl mı, şöyle: Bu uyanışı, bu uyanıklığı, onlara karşı bu nefreti gerçek kurtuluş gününe kadar bütün şiddetiyle,
hatta artan bir azimle muhafaza edip sürdürerek!... Dinin siyaset aracı olarak kullanılması geçmişte vardı, bugün de var, gelecekte de olacaktır. En çetin
sorunlarımızdan biridir bu, kazanmamız gereken büyük bir dâvâdır.
7- O hoca
kılıklı alimlerin, o siyaset ve saltanat dincilerinin en büyük yalanlarından
biri şudur ki,“milletlerin, insanların egemenlik hakkı olmaz; egemenlik
Allah’ındır” derler. Böyle diyerek din
adına yalan söyler, geleneksel Ortadoğu despotizmlerini İslam diye öne
çıkarırlar. Oysaki İslam’ın ana kaynağına göre, insana egemenlik yetkisi
verilmiştir. Dindeki egemenlik Allah’a aittir” ilkesinin anlamı ontolojik
egemenliktir, siyasal-yönetsel egemenlik değildir.
8– Mensubu olmakla
huzur ve mutluluk duyduğumuz İslam
dinini, yüzyıllardan beri
olageldiği
üzere bir
siyaset aracı
konumundan uzak tutmanın
ve yüceltmenin çok gerekli
olduğu
açık bir gerçektir. Kutsal
ve ilahi olan inançlarımızı ve vicdanımızı karışık ve değişken
olan, her türlü çıkar ve
ihtirasların
gerçekleşme
sahnesi olan siyasetten ve siyasetin bütün unsurlarından bir an önce ve
kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun
emrettiği
bir zorunluluktur. İslam dininin yüce fikirleri
de ancak bu suretle tecelli eder.
9- Türkiye’de esasen
mürteci yoktu ve yoktur; vehim vardı, vesvese vardı. Cumhuriyet’in ilanı ve
onun zorunlu gereklerinden olan lüzumsuz kurumların kaldırılması üzerine herkesin
açıklıkla gördüğü manzara, o vehim ve vesvese sahipleri
için de gönül ferahlığına sebep olmuştur.
Bundan sonra yalnız
bir şey
hatıra gelebilir.
O da bazı adi politikacıların, hasis çıkarcıların o vehim ve
hayali uyandırmaya
çalışması, o yüzden hırs ve menfaat
tatmini düşüncesinden
ibarettir. Temin ederim ki, bütün varlığımla temin
ederim ki, bu gibiler, her ne şekil, suret ve
vesileyle olursa olsun, varlıklarını
hissettirdikleri gün,
Türk milletinin
amansız kahrına hedef
olmaktan kurtulamayacaklardır.
10- Bir siyasi
parti “dinî fikir ve inançları” okşuyor, bayrak mı yapıyor kendine, o partiden iyi
niyet beklemeyin. O bayrağı tanıyoruz
çünkü: O bayrak yüzyıllardan beri cahil ve bağnazları,
“hurafesever”leri kandırarak özel maksatlar peşinde
giden kimselerin bayrağıdır. En başta
gelen talihsizliklerimizdendir, sakın unutma, sakın unutturma: Yüzyıllardan
beri Türk milleti sonu gelmez felaketlere hep o bayrak gösterilerek sevk edilmiştir,
içinden çıkmak için büyük fedakârlıklar gerektiren pis bataklıklara da!...
11- Bizim ülkemiz, Türkiye, din ve şeriat
oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular
varsa, kendilerine başka
taraflarda sahne arasınlar. Geçmişin gafletleri, paslı ataletleri, Türkiye halkının beyninden silinmiş olduğundan şüphe ve
tereddüde yer yoktur. Ulaştığımız mutlu durumdan bir adım geriye gitmek, kimsenin
söz konusu etmeye dahi
yetkili olmadığı kesin
bir hakikattir. Türkiye’de cumhuriyet vardır ve cumhuriyetçiler vardır. Bu kutsal varlıkları tahrip edici unsurlar artık Türkiye havasını
zehirlenmeden teneffüs edemezler.
12- Ey din
görevlileri, namuslu âlimlerimiz! Bugün de var despotlar, siyaset bezirgânları…
Cesur olun, alet olmayın onlara, gerçeklerden ayrılmayın. Ey Atatürkçüler! Siz
de bir olun onlarla. Okuyun, öğrendiklerinizi
halkımıza taşıyın. Dinin çıkarlara nasıl alet
edildiğini
gösterin. Öyle ki, en
sade yurttaşımız bile
kolayca görebilsin
gerçekleri. O
gerçekleri
bilmeyen çok
yurttaşımız var. Onlara ulaşmak
göreviniz,
onları aydınlatın... Öyle uğursuz,
öyle köklü bir
aldatıdır ki bu, bitmiyor. Bir ökse otu gibi toplumu sarmış,
uyuşturuyor,
zehirliyor.
13- Mücadele silahınız
ilkelerimdir. Toplayın yurttaşlarınızı, örgütlenin! Girin halkın arasına, yerleşin.
Kendinizi sevdirin, anlatın
ilkelerimizin ışığında büyük sorunu. Güven
vererek, yalın bir dille, güzel örneklerle yumuşak
ve en tesirli şekilde anlatın, nasıl bir tuzak içinde olduğumuzu
gösterin, ikna edin.
Bilin ki, kafaları ele
geçiren, yürekleri de, elleri de
geçirir ele! Görevinizdir siyasetten
arındırmak dini. Kuşaklar
boyu sürecek bu mücadeleniz. Dindarlara
da anlatın ki, Müslüman olmanın yüceliği
ancak bu şekilde kendini gösterir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder