AKP
basiretsiz politikaları ile Türkiye’yi inim inim inletti! Türkiye’de hukuk ve
adaletin kırıntısı bile kalmadı. Uzun süre ülkeyi Cemaat ile birlikte yönetti.
Devletin bazı organlarını bu ABD güdümlü Hizmet (!) hareketine teslim etti...
Süreci mimarı özetledi: “Ne istediniz de vermedik!”
AKP’NİN
SIFIRLARLA DOLU KARNESİ
Kendi
ordusuna savaş açan ilk iktidar olarak dünya tarihine girdi. PKK teröristi
saygın bir tanık, Genelkurmay Başkanı terörist oldu! Arkasına ABD, AB ve
Hizmet’i (Şimdi FETÖ oldu!) alarak sahte davalarla TSK’ın en nitelikli
kadrolarını tasfiye etti. Askeri ve sivil cezaevleri muvazzaf ve emekli
askerlerle doldu taştı! TSK hiçbir savaşta veremeyeceği kadar kayıp verdi...
Açılım
adı verilen bir ihanet süreci başlatarak Güneydoğu’da devletin kökünü kazıdı.
KCK, bir devlet gibi o bölgemizi denetimi altına aldı. Mahkemeler bile kurdu!
Süreci yine mimarı olağanüstü bir yetkinlikle özetledi: “Adamlar açılım
sürecinde silah depolamışlar!” Bu ifadenin arkasında yatan tehlikeyi görünce,
çark manevrasına başladı: “Kamu görevlileri gelişmeleri süzememişler!”
Dış
politika tamamen iflas etti. Hiçbir ulusal dava savunulmadı! Aksine emperyalist
ülkelerin dümen suyuna girildi. Ege’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de ve her yerde
tam bir bozgun yaşandı. AKP, aslında siyasi olarak tükendi, bitti... Adım
atacak mecali kalmamıştı... Koltuk değnekleri bile yetmiyordu... Düşmek
üzereydi!
AKP
NASIL AYAKTA KALABİLDİ?
Peki,
ne oldu da AKP yıkılmadı. CHP’nin siyasetin Hint fakiri olduğunu AKP çok iyi
anlamıştı! Kurnazca bir plan yaptı... Safraları CHP üzerine boşaltacaktı!
Böylece kendi geçmişinin sorumluluğunu CHP’ye yükleyecek ve düşüş birlikte
olacaktı.
AKP
imaj manevrasına cemaati atarak başladı. TSK’ya kumpası birlikte kurmuşlardı.
Kamuoyunu iknada zorlanıyordu. Erdoğan Harp Akademilerinde, “kandırıldım!”
dedi. Bu konuda toplumsal bir öfke patlaması vardı. Kolayca atılacak bir safra
değildi!
Ancak
inanılmaz bir şey oldu! Periskop ufku kadar görüşü olan CHP beklenmedik şekilde
Cemaati sahiplendi! Kısa dönemli küçük taktik kazançlar uğruna muazzam bir
stratejik derinlik kaybedildi. Atılan bu cam simidi AKP’yi rahatlattı!
Ülkedeki
en büyük sorun olan adaletin hesabını artık CHP soramazdı! Çünkü Cemaati
kucaklıyordu... Böylece CHP hukuk ve adalet konusundaki bütün inandırıcılığını
kaybetti... AKP yakıp yıktığı bu alanda kendisi ile CHP’yi eşitlemiş oldu!
PKK’nın
küstahlığı milletin ruhunda büyük yaralar açmıştı. Açılım sürecine tepki
giderek büyüyordu. AKP’nin belki de en zayıf olduğu alandı! Bu işe gönülsüz
olarak ABD dayattığı için girmişti. AKP sallanıyordu. Biraz silkelense
yıkılacaktı...
CHP,
kendisine altın tepsi içinde sunulan bu fırsatı da elinin tersiyle itti!
“Açılımın daniskasını biz yaparız ve sorunu ancak biz çözeriz!” dedi. Böylece
AKP rahatladı! Ve hatta karşısında böylesine güçlü bir safdiller ordusu
görünce, keskin bir milliyetçi dil kullanmaya başladı: “Vatan, millet, bayrak,
şehadet, asarız, keseriz, kim tutar bizi!”
Gezi
olaylarında Türk Milleti AKP’ye karşı keskin bir bıçak gibi bilenmişti!
Cumhuriyet tarihinin tanık olmadığı protesto gösterileri yapıldı... AKP’nin
karizması çizildi! CHP, anlaşılmaz şekilde Abdullah Gül’ün peşinde dolaşmaya
başladı. O büyük halk hareketinin liderliğini üstlenemedi! Zor günlerin partisi
olmadığı ama idare-i maslahatın ustası olduğu anlaşılmıştı...
YENİ
CHP’NİN SİYASET FUKARALIĞI
AKP,
TSK’ın son 24 Temmuz Kuzey Irak operasyonu ile perdeyi kapadı... Yıllarca
halvet olduğu PKK’yı CHP’nin kucağına bırakıverdi! Koskoca CHP’yi HDP’nin yan
kuruluşu durumuna düşürdü. CHP’li mebuslar Öcalan posterli mitinglerin
müptelası oldu! Oslo’da PKK ile vals yapan, Habur rezaletini yaratan AKP ama
kucağında HDP (PKK) ile halka poz veren yeni CHP! Ne diyelim, Türkiye’de bunun
adına “reel siyaset” diyorlar...
CHP,
bir elinde cımbız (HDP/PKK), bir elinde ayna (Cemaat) ile piyasa yaparken, AKP
onu kolundan tuttuğu gibi masasına oturttu. Milliyetçi oyların peşine düşen
AKP’nin CHP ile evlilik gibi bir derdi yoktu! Afra tafrasından geçilmeyen
CHP’yi kamuoyu önünde, “AKP’ye yalvarır” bir konuma düşürmek istiyordu. Böylece
seçmeninin gözünde de CHP’yi bitirecekti! “CHP can atıyor ama biz istemiyoruz!”
mesajı güçlü bir şekilde verildi!
YENİ
CHP’NİN SON SEÇİM STRATEJİSİ
Sayın
Kılıçdaroğlu muhteşem (!) bir seçim stratejisi ile 1 Kasım yarışının startını
verdi: “Anayasayı değiştireceğiz! Eşit vatandaşlık getireceğiz!Kürt sorununu
biz çözeceğiz! Bu iş güvenlik politikaları ile olmaz!Parlamento’da Uzlaşma
Komisyonu içinde, Parlamento dışında akil adamlar ile oturup konuşmalıyız!”
Daha
önce televizyonda canlı olarak yaptığı yüksek derinlikli (!) strateji
yorumunda, “PKK’nın silah bırakmayacağını, çünkü IŞİD ile savaştığını!”
söylemişti... Şöyle nasıl olur? Murat Karayılan ile Cemil Bayık keleş ile
masaya gelir... Karşılarına oturan barış güvercinleri Murat Özçelik ile Şafak
Pavey ellerindeki birer buket laleyi muhataplarına sunarlar! İşte size çözümün
kralı! Daha iyisi Şam’da kayısı!
Naçizane
bir katkı daha vereyim... Çorbada tuzumuz olsun! Mesela bizim akil artist Kadir
İnanır ve gönüllü akil başkan Aziz Kocaoğlu ile onların akil adamı Martti
Ahtisaari, “gelip bizimle de görüşsünler” diyen Cemil Bayık’ı da aralarına alıp
konuşurlar... Barış mesajına gölge düşmemesi için basına poz verirken Bayık’ın
keleşi masanın altına saklanır! Çözümün CHP etiketli mimarı Sezgin Tanrıkulu
hakem olur! O da konuşur... Benim aklım bu kadarına eriyor! Artık, “çözüm mü
olur, çözülme mi” o kadarını kestiremiyorum!
Ve
yeni CHP’den dramatik final: “Suriye’de taraf tutmayacağız! Hem Esat’la hem de
muhalefet ile ilişkimizi sürdüreceğiz!” “Bu ne demek!” derseniz, ben şöyle
anlıyorum: “Hem Galatasaray’ı hem de Fenerbahçe’yi tutacağız!”
Siz
ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence yeni CHP bu seçimi kesin kazanır!
Soner Polat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder