Bizde ne yazık ki
söylediklerimizden ve yaptıklarımızdan daha çok neye ve kime karşı olduğumuz
önem taşır.
Karşı olmasan bile o
şeye karşı olduğumuzu söylemek, oldukça prim sağlayabilir bize.
Hele hafıza
zayıflığının, kamaşmış ve körleşmiş gözlerin, yumuşatılmış beyinlerin var
olduğu toplumlarda bu daha da etkilidir.
Aynen HDP’nin AKP
karşıtlığı gibi!
HDP, buz dağı gibidir,
çoğu görünmez.
PKK’yi yok edin, kırın
belini HDP ortada kalmaz.
Biri olmazsa diğeri
yaşama şansını kaybeder. Bunu çok yakında gördük.
Önceki seçimlerde
Van’da miting alanına 50.000 kişiyi toparlayan HDP, 20 gün kadar önce yapılan
eş genel başkan Figen YÜKSEKDAĞ’ın konuşmacı olarak katıldığı mitinge,
ellerinde tuttukları belediyeye rağmen ancak en fazla 1.000 yurttaşı
getirebilmişlerdir.
PKK, TSK tarafından
dağlarda taşlarda, mağara ve sığınaklarda, yurt içi ve dışında darbe üstüne
darbe indirdikçe sarsılan HDP de oluyor.
1 Kasım seçimleri HDP
için zor geçeceğe benziyor.
Peki, bu HDP, 30 Mart
2014 yerel seçimlerinde % 6,2 alırken 2015 Yılı 7 Haziran seçimlerinde nasıl
olur da % 13’ün üzerine fırla?.
HDP’nin ve bu çizgiye
akıl ve destek verenlerin tek dayanağı mevcuttur.
“AKP’ye vurmak!” “Ama
vurur gibi yaparak vurmak!” Aslında “vurmamak!”
Daha 2005’li yıllardan
itibaren kol kola girerek Oslo, Brüksel vb kentlerde müzakereler yapan HDP ile
AKP düşman mı oldu?
Bu mümkün mü?
Asla!
AKP ile HDP/PKK’nin
izlediği çizgi, hem yurt için ve hem de yurt dışı ilişkiler açısından birbirine
çoğu noktalarda çakışacak kadar aslında birbirine benzemektedir.
Yurt dışında her ikisi
de ABD ve İSRAİL’e oldukça yakındır.
Biliyorsunuz artık, PYD
eş başkanı Figen YÜKSEKDAĞ’ın açıkça söylediği sırtlarını çekinmeden
dayadıkları PKK/PYD/YPG gibi terör örgütleri ABD’nin “kara gücü” olarak ilan
edilmişlerdir. En son 50 tonluk silah yardımı da almışlardır.
AKP de, BOP’ne eş
başkan olan ERDOĞAN tarafından 14 yıldır yönetilmektedir. O kadar yakınlar ki
içtikleri su ayrı gitmemekte, içemediklerini de deliğe süpürmektedirler.
Yurt içinde
dayandıkları temel de ortaktır.
Her iki tarafta ortaçağ
ilişkilerine dayanmaktadırlar.
Sadece sıfatları
farklıdır.
Biri gerici, biri
bölücüdür..
Bu kadar farklılık,
onların halkçı CUMHURİYET’i ve milli devleti birlikte yıkma çabalarını ortadan
kaldırmıyor.
Bu iki ortak, zaman
zaman ortaklıklarını gizleyerek ve birbirlerine hasımmış gibi davranarak esas
itibari ile Kürt-Türk, ALEVİ-Sünni kesimlerden seçmenleri parçalayarak oy
devşirmektedir.
Bu gün bütün millet,
hangi partiden olursa olsun halkın büyük çoğunluğu, TUSİAD gibi küresel
güçlerle işbirliği yapacak kadar zenginleşmiş para babaları, liberal çizgiyi
savunanlar, iç ve dış çelişkiler nedeniyle ERDOĞAN’dan ve elbette AKP’den
nefret etmektedir.
“AKP GİTSİN, KİM
GELİRSE GELSİN!” diyecek kadar da apolitik ve ülkeyi nereye götüreceği belli
olmayan bir çizgi kafalara yerleştirilmiştir.
Ben kişisel olarak,
AKP’nin 30 Mart 2014 seçimlerinde CHP ve MHP’nin akıllı bir seçim siyaseti
izlemeleri sonucunda özellikle Ankara ve İstanbul Belediye başkanlıklarını
AKP’den alarak, onu bu kaynaklardan uzaklaştırıp soluksuz ve dermansız
bırakabilecekleri gerçeğini ifade etmiştir.
Hani bu gün CHP de MHP
de ERDOĞAN’a ve ciddi olarak da 17-25 Aralık nedeni ile adı “hırsızlığa”
karışmış kişilere ateş püskürüyor ya!
Peki, 30 Mart’ta bu
neden sağlanmadı? Bu soru aklınızın bir ucunda kalsın.
Ya da gerçekten
ERDOĞAN’ı YÜCE DİVANA göndermek konusunda ciddi değiller.
Bu 30 Mart sürecinde
HDP ne yaptı?
Alabildiği kadar ve
hatta fazlasıyla, bu günlerde PKK’lilerin hendek kazarak güvenlik güçlerine
tuzak kurabilecekleri bir imkân yarattı mı? Şehitler verdik mi sayısız?
Gelelim 10 Ağustos 2014
tarihine!
HDP eş genel başkanı
atıp tutuyordu ERDOĞAN’a: “Seni Başkan yaptırmayacağız!”
Nasıl?
CHP, bu süreçte hatalı
da olsa MHP ile bir ortak aday çıkardı.
HDP başkan yaptırmak
istemediği aday ERDOĞAN’ın karşısında CHP/MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin
İHSANOĞLU’nu destekleyebilirdi.
Desteklemedi. Neden?
Seçimlere katılmak
istiyordu. Neden?
7 Haziran 2015
seçimleri için çıtayı yükseltmek, CHP’den ödünç oylar adı altında seçmen
çalmak, bölücü yapıyı ve elbette PKK’nin bu bölgede ABD’nin kara gücü olarak
rol oynayacağı SURİYE’yi bölme ve koridor inşasında yol almak için.
10 Ağustos’ta HDP’nin
başkan yaptırmayacağız dediği ERDOĞAN, HDP’nin zımni ama esaslı desteğiyle
cumhurbaşkanı seçildi.
HDP adayı Selahattin
DEMİRTAŞ oyunu % 6,2’den % 9,3’e yükseltti. CHP, demokrat ve Alevi oyları heder
etti.
Hem HDP ve hem de
ERDOĞAN istediklerine kavuştu.
7 Haziran seçimlerinde
aynı oyun karşımıza çıkartıldı.
HDP, demokrasinin kilit
partisiydi, olmazsa olmaz idi.
AKP ancak, HDP barajı
aşarsa yıkılırdı.
Bütün küresel güçler,
basın patronları, TUSİAD’ın önde gelenleri, HDP’yi açıktan desteklediler,
allayıp pullayıp yaldızlayıp halkın önüne çıkardılar.
CHP içinde mevzilenmiş Atatürk
ve ALTI OK karşıtları, milli gömlekçiler, Fethullah GÜLEN müritleri, ABD’nin
Murat ÖZÇELİK gibi has adamları, uluslararası camiada kod adı ile anılan bilgi
elemanları, Avrupa Birliği’nin şafak vakti zuhur eden kızları, “HDP barajı
aşmalıdır” gibi talkınlar verdiler.
Parti üst
yöneticilerinden bazıları da bu HDP aşığı koroya katıldı.
HDP’ye de bu ülkeyi zor
duruma düşüren AKP’den ve ERDOĞAN’dan nefret eden ve kurtulmak için her şeyi
yapmayı göze alan CHP seçmeninin elbette Mustafa Kemal ATATÜRK’ten ve vatan
sevgisinden kaynaklanan temiz ve saf duygularına kancayı atmak yetiyordu.
Yaptıkları ve
söyledikleri tek şey, “Seni başkan yaptırmayacağız!”
HDP, TSK ile güvenlik
güçlerinin kışla ve karakol dışına valilerin izin vermediği için çıkamamasıyla
Güneydoğu’da PKK ve gençlik örgütleri vasıtasıyla alan hâkimiyetini
sağlamıştır. Bunun üzerine beyin yıkama, kafa karıştırma yoluyla kendisine
duyulan ödünç sempati (!) ile oldukça demokratik bir oylama (!) sonucunda sıfır
fire ile ezici bir sonuç almıştır.
HDP, yine kazanmıştır.
Geçici hükümete bakan da vermiştir.
Ancak bölgede durum
karışmış, artık durumun olgunlaştığını ve geç kalındığında bu fırsatı
kaçıracağını düşünen ABD, bütün gücünü ve terör örgütlerini devreye sokarak
SURİYE’nin kuzeyini ve ülkemizden kopartılacak büyük bir toprak parçasını
birleştirerek BÜYÜK KÜRDİSTAN’ı kurmaya yeltenmiştir.
PKK de bu duruma
paralel olarak ülke içinde terör faaliyetlerine hızla girişmiş ve şehitlerimiz
yeniden omuzlarda ana ocağına gelmeye başlamıştır.
Milli çöküş son
sinyallerini verir hale gelmiştir.
Milli devlet refleksi
devreye girmek zorunda kalmıştır.
24 Temmuz’da TSK, PKK
yuvalarını vurmuş, o günden sonra arka arkaya sayısız darbe alan terör örgütü,
belini doğrultamayacak bir duruma düşürülmüştür.
HDP, PKK’nin yediği her
darbe ile kan kaybetmiş, Kürt kardeşlerimizi kalkışmaya, boykotlara çağırmışsa
da itibar görmemiştir. Van mitingine katılanların sayısı ortadadır.
Tekrar başa dönmüş
durumdayız.
HDP ile PKK farklı
örgütler imiş gibi yorum yapanlar ortaya çıkmış, AKP ile PKK’nin HDP’yi yok
etmeye çalıştığı dillendirilmiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu CHP ve
seçmeninin yeniden HDP’ye hayat öpücüğü vermesi için her türlü yalan ve
beyinleri yıkama aleti dolaptan çıkartılmıştır.
Bu nedenle de ABD ve
diğer güçler devreye girmiş, PKK’ye karşı yöneltilen saldırıların önü kesilmeye
çalışılmıştır.
PKK kınanacağına,
TSK’nin terör örgütünü dağıtma faaliyetleri önüne set çekilmek istenmiştir.
Bazı siyasetçiler,
adeta milleti kandırmak için hem şehitlerimize ve hem de öldürülen PKKlinin
ailelerine “insanlık” adına taziyede bulunmaya kalkmıştır.
Bu gayrı milli bir
siyasi tutumdur. Asla kazandıracağı bir şey de yoktur. KÜRT kökenli
yurttaşlarımız da ancak PKK’nin ortadan kaldırılmasıyla ya da silahları tamamen
önkoşulsuz bırakmasıyla rahata kavuşabileceklerdir.
Başta TMMOB olmak üzere
pek çok örgüt, HDP’nin “mitingimiz” dediği ve zaten PKK’nin emriyle HDP
tarafından kurulan ve maalesef bazı CHP vekillerinin de kuruluş bildirisine
imza attığı BARIŞ BLOĞU tarafından düzenlenen mitinge piyon olarak
katılmışlardır. Hatta bu mitinge sanki CHP düzenlemiş gibi pek çok genç ve
birkaç vekil katılmış ve Malatya’dan gelen 5 genç kardeşimiz de hayatını
kaybetmiştir. Bu canların hesabını kim verecektir?
Ankara’da kalbimizde
patlatılan ama 102 canımızı alan bomba, tekrar HDP’ye hayat vermek için
kullanılmıştır.
Sözüm ona bazı aydınlar,
her zamanki gibi HDP’nin ve elbette PKK’nin, ABD’nin düştüğü yerden kalkması
için kolları sıvamışlar, yine “Barış” adı altında terör örgütünün ayağa kalkmak
ve güç kazanmak için, dağıtılan örgütü yeniden toparlamak için istediği hayat
öpücüğünü esirgememişlerdir.
Maalesef hepimizin çok
sevdiği, beğenerek okuduğu bazı yazarlar da, başta Bekir COŞKUN olmak üzere, 7
Haziran sonrası yapılacak seçimlerde de “ATATÜRKÇÜ olduğunu söyleyerek” HDP’ye
oy vereceğini gözümüzün içine bakarak söylemekten çekinmemektedir. .
Bu süreçte, PKK/HDP ile
birlikte yürüyen, HDP’ye sözüm ona AKP karşıtı diye oy vermeyi düşünen ve veren
yanlış yoldadır.
CHP, esasen AKP ve
ERDOĞAN’ın kaderi ile HDP’nin ABD ve İSRAİL’in kaderine bağlıdır. CHP, elini
derhal HDP’den çekmelidir.
Bu olmazsa en çok
zararı, 1 Kasım seçimlerinde CHP görecektir.
CHP seçmeni ve Türk
Milleti, kaos ve kargaşadan, ALTI OK’tan vaz geçmekten, milli devletten
uzaklaşmaktan umutsuzluğa kapılacak ve milli ideoloji ve bağımsızlık bilincini
kaybedecektir.
Hiçbir kişi ya da
yöneticinin millete ve CHP’ye bu acıyı çektirme hakkı asla olamaz. 21.10.2015
Av. İzzet ULUDAĞ
MERSİN CHP ÜYESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder