ABD emperyalizminin FETÖ(
cemaat) maşasını kullanarak giriştiği işgal girişimi, yani I5 Temmuz sonrası, binlerce yurttaş Cumhurbaşkanı’nı eleştirdiği için 5237 Sayılı Türk Ceza
Kanununun 299 Maddesi (Cumhurbaşkanına hakaret),Darbe Mağduru(!) hükümeti
eleştirmek vb. gerekçelerle ile gözaltına alındı, alınıyor.
Gözaltına alınanların
ev-işyerleri aranıyor, bulunan PC, Dizüstü bilgisayar, CD, akıllı bellek vb.
dijital tüm verilere el konuluyor.
Cumhuriyet savcılıklarınca sorgulandıktan sonra, kimileri hakkında
tutuklama, kimileri hakkında tutuksuz yargılama kararları veriliyor.
İl ve İlçelerdeki adliye
koridorları bu nedenle, bu günlerde hayli kalabalık. Yalnızca Darbe(İşgal)
girişimine değil, aynı zamanda mevcut hükümete muhalefet eden kim varsa bu
günlerde karakol ve adliyelerde bulabilirsiniz.
“Bende bu FETÖ darbesinden
payıma düşeni aldım. Isparta’daki evim arandı. Evde bulunan oğluma ait PC ve
dijital tüm verilere el konuldu. “
Eğer FETÖ darbesi
başarılı olsaydı bu kişiler yine gözaltına alınacaklardı. Belki daha fazla
işkence, daha fazla gözaltı ve tutuklama olacaktı. Şunu anlatmak istiyorum; 15
Temmuzda devletin tepesine çöreklenmiş, aralarında siyasal, düşünsel amaçlar
bakımından hiçbir fark olmayan iki farklı gurubun devlete tümüyle egemen olabilmek
için giriştikleri kanlı bir hesaplaşma yaşadık.
Birbirinin neredeyse birebir kopyası olan, bu
kanlı hesaplaşmanın taraflarının ortak özelliklerinden en öne çıkanı her
ikisinin de Cumhuriyet, laiklik ve Mustafa Kemal düşmanlığıdır. Bir
diğer orta özellik ise “FETÖ'nün
ürediği bağnazlık ve safsata bataklığını hazırlayan Atatürk ve Türkiye
Cumhuriyeti düşmanı Said-i Nursi” den besleniyor olmalarıdır.
Kuvayı milliye ve cumhuriyet kazanımlarının
tümünü, kökten yok etmek Cumhuriyet Hukuku ve Cumhuriyet kurumlarını tümüyle
tasfiye etmek konusunda aynı yolda, aynı hedefe koşmaktadırlar. Kimse bana
“demokrasi” mavalı okumasın! Hangi demokrasi?
Siyasi iktidarı elinde bulunduranların,
yargısal süreçlere açıkça kamuoyu önünde ve/veya kapalı kapılar ardında
müdahale ettiği, basın ve yayın
kurumlarının hemen tümünün siyasal iktidarın tekelinde olduğu, muhalifler
üzerinde kolluk güçleri, yargı ve medyanın ciddi bir baskı aracı olarak
kullanıldığı bir ülkede sokaklara çıkıp “demokrasi” adına şov yapmanın adının
demokrasi sayılması bir akıl tutulması değilse, demokrasinin açıkça
katledilmesi, demokrasinin iğdiş edilmesinden başka bir şey değildir.
Yıkıp yok ettikleri
Cumhuriyetin enkazı üzerinde kanlı bir egemenlik savaşına girenlerden birinin
tarafında yer alarak, “YENİKAPI” meydanında “demokrasi” adına “idam” çığlıklarına örtülü destek veren,
korku imparatorluğunun yerleşmesine, halkın tümüyle sindirilip tepkisiz
kılınmasına “muhalefet” adına destek veren devşirilmişler var.
Bu akıl, bilim, vicdan yoksunları utanmadan
“demokrasi” palavraları atıyorlarsa bu işte ya bir bit yeniği var, ya da
birileri bizim aklımızla alay ediyor.
17/25 Aralık 2013’e kadar
FETÖ ile sarmaş dolaş, al gülüm – ver gülüm olan Medya – Devlet kurumları, Başta
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı, AKP’li belediyeler, Türk Hava Yolları(THY),
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı(TİKA), İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası(İMKB), Posta Telefon Telgraf(PTT) gibi devlet kurumları ve kuruluşları 15
Temmuz Sonrası, bir gecede FETÖ düşmanı kesiliverdiler.
2003 ten bu yana “Devleti
sıfırdan inşa ediyoruz” diyerek, FETÖ ile birlikte Cumhuriyetin tüm kurumlarını
yerle yeksan edenler neyi inşa ediyorlar?
“Faşist Din Devletini” elbette.
Aklı başında, bırakalım
solculuğu, kendisine demokratım diyen bir insan böyle bir gidişi alkışlayabilir
mi? Ona pirim verebilir mi? Onu destekleyebilir mi? “YENİKAPI” meydanında arz ı
endam edebilir mi?
Neyse ben bu soruların
yanıtlarını okuyanlara bırakarak devam edeyim.
15 Temmuz sonrası 13
Ağustos 2016 tarihine kadar “Görevden uzaklaştırılan ve açığa alınan
memur sayısı 81 bin 494. Açığa alınan toplam kişi sayısı, 76.597 kişi. Memuriyetten
çıkarılanların sayısı 4.897 olduğu başbakan tarafından açıklandı.
Darbe şüphesi kapsamında
general düzeyinde gözaltına alınan 133 subaydan 126'sı tutuklandı.
Peki, bu subayların
general olmaları için önlerini açan(Ergenekon-Balyoz vb. kumpaslarla)
terfilerine onay verenler kimlerdi?
2003 yılından 2015 yılına
kadar Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantılarında, “irticacı subayların ordudan
ihracına muhalefet şerhi” koyarak FETÖ mensubu subayları koruyup kollayan
kimlerdi?
Açığa alınan 81 bin 494
kamu görevlisinin ezici çoğunluğunu devletin kilit noktalarına, stratejik
konumlarına atayanlar, bu atamaları “alnı secdeye değiyor” diyerek
onaylayanlar kimlerdi?
Türkçe Olimpiyatları'nın
Arena'daki finalinde “Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz,
gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda
görmek istiyoruz” diyerek Fethullah Gülen'i Türkiye’ye dönmesi için yalvar
– yakar olan Patagonya devlet Başkanı mıydı?
Peki, 10.Türkçe
olimpiyatları için olimpiyatlara özel, Atatürk resmi çıkartılarak, bir
yüzünde “İnsanlık el ele” sloganı, diğer yüzünde de Türkçe Olimpiyatları
10. yıl özel logosu bulunan 2 bin adet 50 TL hatıra gümüş para ve 1
milyon adet 1 TL olarak paraların basılmasına Vanuatu
Cumhuriyeti Başbakanı mıydı?
FETÖ’nün
“IRS 990 formlarına göre yalnızca bir yıl içinde (2011 -2012) 402 milyon 823 bin 326 dolar yardım”
topladığı Türkçe Olimpiyatlarına Bakanlar kurulunun tam kadro, düzenlenen
illerin valileri, Üniversite Rektörleri, Emniyet Müdürleri, İl Milli Eğitim
Müdürleri ve AKP’li belediye başkanlarının eksiksiz katılmaları bir
rastlantımıdır?
Gazeteciler ve Yazarlar
Vakfının dış gezilerine katılanlar kimlerdi?
Abant toplantılarına
katılan kimlerdi? Bu toplantılara
katılan milletvekilleri kimlerdir?
Bu soruları çoğaltırsak orta
ölçekli bir kitap çıkar ortaya. Bu nedenle soruları burada noktalayalım.
Peki, Darbe kalkışmasına
yeltenen FETÖ ise; ben ve benim gibi yaşamının hiçbir noktasında FETÖ ile bağı
bağlantısı olmayan, tam tersine yaşamları “dinci gericilikle” mücadele
içinde geçen on binlerce kişi neden karakol ve adliyelerde bedel ödüyor, ceza
çekiyor?
Bu sorunun yanıtını
verebilmek için başarısızlıkla sonuçlanan 15 Temmuz kalkışması sonrası alınan
kararlara ve uygulamalara bakmak gerek. Olayların gelişimi 15 Temmuz siyasal
krizini Erdoğan ve AKP fırsata çevirerek “Faşist Din Devletini” inşa
etmek için 14 yıldır sürdürdüğü “karşı devrim” sürecinin finalini oynamaktadır.
“Yeni Türkiye’yi inşa etme”nin anlamı da budur.
Erdoğan ve AKP Hükümeti
İşte bu nedenle darbe girişimini gerekçe göstererek Faşist Din Devleti inşası
önünde engel oluşturacağını düşündüğü, Cumhuriyet kurumlarına,
Cumhuriyetçilere, Kemalistlere,
saldırıyor.
Böylece Türkiye’nin
ilerici, laik ve cumhuriyetçi, Kemalist, devrimci, halkçı güçlerini sindirmek,
susturmak istemektedirler.
(Saldırı
gerekçesi olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 299. Maddesi gösterilmektedir.
Cumhurbaşkanına
Hakaret suçu’ nu düzenleyen TCK 299. Maddesi 1889 tarihli İtalyan Ceza
Yasasından alınmadır. İtalyan Ceza Yasında bu madde “Kralın Kutsal Varlığı” başlığıyla yer
alıyordu. Osmanlılarda halife sıfatını
taşıyan padişahlar Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi kabul edildikleri için
aynı şey söylenebilir. Nitekim Osmanlı’da Kanun-i Esasi’nin 5. maddesine göre
“Zat-ı Hazret-i Padişahînin nefsi hümayunu mukaddes ve gayr-i mesuldür”.)
Bu nedenle geri çekilmek,
susmak, kenara çekilmek, üç maymunu oynamak, aymazlıktır, “Karşı Devrime”
katkı ve destek vermektir.
Türkiye’nin ilerici, laik ve cumhuriyetçi, Kemalist, devrimci, halkçı
güçleri ivedilikle toparlanıp, Faşist Din Devletini inşa etme yolunda son
vuruşunu yapmaya hazırlananları durdurmaları tarihsel bir sorumluluktur.
16.08.2016
Mahmut
ÖZYÜREK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder