16 Ağustos 2016 Salı

“Kralın Kutsal Varlığı”




ABD emperyalizminin FETÖ( cemaat) maşasını kullanarak giriştiği işgal girişimi, yani I5 Temmuz sonrası, binlerce yurttaş Cumhurbaşkanı’nı eleştirdiği için 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 299 Maddesi (Cumhurbaşkanına hakaret),Darbe Mağduru(!) hükümeti eleştirmek vb. gerekçelerle ile gözaltına alındı, alınıyor.
Gözaltına alınanların ev-işyerleri aranıyor, bulunan PC, Dizüstü bilgisayar, CD, akıllı bellek vb. dijital tüm verilere el konuluyor.  Cumhuriyet savcılıklarınca sorgulandıktan sonra, kimileri hakkında tutuklama, kimileri hakkında tutuksuz yargılama kararları veriliyor.
İl ve İlçelerdeki adliye koridorları bu nedenle, bu günlerde hayli kalabalık. Yalnızca Darbe(İşgal) girişimine değil, aynı zamanda mevcut hükümete muhalefet eden kim varsa bu günlerde karakol ve adliyelerde bulabilirsiniz.
“Bende bu FETÖ darbesinden payıma düşeni aldım. Isparta’daki evim arandı. Evde bulunan oğluma ait PC ve dijital tüm verilere el konuldu. “
Eğer FETÖ darbesi başarılı olsaydı bu kişiler yine gözaltına alınacaklardı. Belki daha fazla işkence, daha fazla gözaltı ve tutuklama olacaktı. Şunu anlatmak istiyorum; 15 Temmuzda devletin tepesine çöreklenmiş, aralarında siyasal, düşünsel amaçlar bakımından hiçbir fark olmayan iki farklı gurubun devlete tümüyle egemen olabilmek için giriştikleri kanlı bir hesaplaşma yaşadık.
 Birbirinin neredeyse birebir kopyası olan, bu kanlı hesaplaşmanın taraflarının ortak özelliklerinden en öne çıkanı her ikisinin de Cumhuriyet, laiklik ve Mustafa Kemal düşmanlığıdır. Bir diğer orta özellik ise  “FETÖ'nün ürediği bağnazlık ve safsata bataklığını hazırlayan Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanı Said-i Nursi” den besleniyor olmalarıdır.
 Kuvayı milliye ve cumhuriyet kazanımlarının tümünü, kökten yok etmek Cumhuriyet Hukuku ve Cumhuriyet kurumlarını tümüyle tasfiye etmek konusunda aynı yolda, aynı hedefe koşmaktadırlar. Kimse bana “demokrasi” mavalı okumasın! Hangi demokrasi?
 Siyasi iktidarı elinde bulunduranların, yargısal süreçlere açıkça kamuoyu önünde ve/veya kapalı kapılar ardında müdahale ettiği,  basın ve yayın kurumlarının hemen tümünün siyasal iktidarın tekelinde olduğu, muhalifler üzerinde kolluk güçleri, yargı ve medyanın ciddi bir baskı aracı olarak kullanıldığı bir ülkede sokaklara çıkıp “demokrasi” adına şov yapmanın adının demokrasi sayılması bir akıl tutulması değilse, demokrasinin açıkça katledilmesi, demokrasinin iğdiş edilmesinden başka bir şey değildir.
Yıkıp yok ettikleri Cumhuriyetin enkazı üzerinde kanlı bir egemenlik savaşına girenlerden birinin tarafında yer alarak, “YENİKAPI” meydanında “demokrasi” adına  “idam” çığlıklarına örtülü destek veren, korku imparatorluğunun yerleşmesine, halkın tümüyle sindirilip tepkisiz kılınmasına “muhalefet” adına destek veren devşirilmişler var.
 Bu akıl, bilim, vicdan yoksunları utanmadan “demokrasi” palavraları atıyorlarsa bu işte ya bir bit yeniği var, ya da birileri bizim aklımızla alay ediyor.
17/25 Aralık 2013’e kadar FETÖ ile sarmaş dolaş, al gülüm – ver gülüm olan Medya – Devlet kurumları, Başta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı, AKP’li belediyeler, Türk Hava Yolları(THY), Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı(TİKA), İstanbul Menkul Kıymetler Borsası(İMKB), Posta Telefon Telgraf(PTT) gibi devlet kurumları ve kuruluşları 15 Temmuz Sonrası, bir gecede FETÖ düşmanı kesiliverdiler.
2003 ten bu yana “Devleti sıfırdan inşa ediyoruz” diyerek, FETÖ ile birlikte Cumhuriyetin tüm kurumlarını yerle yeksan edenler neyi inşa ediyorlar?
“Faşist Din Devletini” elbette.
Aklı başında, bırakalım solculuğu, kendisine demokratım diyen bir insan böyle bir gidişi alkışlayabilir mi? Ona pirim verebilir mi? Onu destekleyebilir mi? “YENİKAPI” meydanında arz ı endam edebilir mi?
Neyse ben bu soruların yanıtlarını okuyanlara bırakarak devam edeyim.
15 Temmuz sonrası 13 Ağustos 2016 tarihine kadar “Görevden uzaklaştırılan ve açığa alınan memur sayısı 81 bin 494. Açığa alınan toplam kişi sayısı, 76.597 kişi. Memuriyetten çıkarılanların sayısı 4.897 olduğu başbakan tarafından açıklandı.
Darbe şüphesi kapsamında general düzeyinde gözaltına alınan 133 subaydan 126'sı tutuklandı.
Peki, bu subayların general olmaları için önlerini açan(Ergenekon-Balyoz vb. kumpaslarla) terfilerine onay verenler kimlerdi?
2003 yılından 2015 yılına kadar Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantılarında, “irticacı subayların ordudan ihracına muhalefet şerhi” koyarak FETÖ mensubu subayları koruyup kollayan kimlerdi?
Açığa alınan 81 bin 494 kamu görevlisinin ezici çoğunluğunu devletin kilit noktalarına, stratejik konumlarına atayanlar, bu atamaları “alnı secdeye değiyor” diyerek onaylayanlar kimlerdi?
Türkçe Olimpiyatları'nın Arena'daki finalinde “Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz” diyerek Fethullah Gülen'i Türkiye’ye dönmesi için yalvar – yakar olan Patagonya devlet Başkanı mıydı?
Peki, 10.Türkçe olimpiyatları için olimpiyatlara özel, Atatürk resmi çıkartılarak, bir yüzünde “İnsanlık el ele” sloganı, diğer yüzünde de Türkçe  Olimpiyatları 10. yıl özel logosu bulunan 2 bin adet  50 TL hatıra gümüş para ve 1 milyon adet 1 TL olarak paraların basılmasına Vanuatu Cumhuriyeti Başbakanı mıydı?
FETÖ’nün “IRS 990 formlarına göre yalnızca bir yıl içinde (2011 -2012)  402 milyon 823 bin 326 dolar yardım” topladığı Türkçe Olimpiyatlarına Bakanlar kurulunun tam kadro, düzenlenen illerin valileri, Üniversite Rektörleri, Emniyet Müdürleri, İl Milli Eğitim Müdürleri ve AKP’li belediye başkanlarının eksiksiz katılmaları bir rastlantımıdır?
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının dış gezilerine katılanlar kimlerdi?
Abant toplantılarına katılan kimlerdi?  Bu toplantılara katılan milletvekilleri kimlerdir?
Bu soruları çoğaltırsak orta ölçekli bir kitap çıkar ortaya. Bu nedenle soruları burada noktalayalım.
Peki, Darbe kalkışmasına yeltenen FETÖ ise; ben ve benim gibi yaşamının hiçbir noktasında FETÖ ile bağı bağlantısı olmayan, tam tersine yaşamları “dinci gericilikle” mücadele içinde geçen on binlerce kişi neden karakol ve adliyelerde bedel ödüyor, ceza çekiyor?
Bu sorunun yanıtını verebilmek için başarısızlıkla sonuçlanan 15 Temmuz kalkışması sonrası alınan kararlara ve uygulamalara bakmak gerek. Olayların gelişimi 15 Temmuz siyasal krizini Erdoğan ve AKP fırsata çevirerek “Faşist Din Devletini” inşa etmek için 14 yıldır sürdürdüğü “karşı devrim” sürecinin finalini oynamaktadır. “Yeni Türkiye’yi inşa etme”nin anlamı da budur.
Erdoğan ve AKP Hükümeti İşte bu nedenle darbe girişimini gerekçe göstererek Faşist Din Devleti inşası önünde engel oluşturacağını düşündüğü, Cumhuriyet kurumlarına, Cumhuriyetçilere, Kemalistlere,  saldırıyor.
Böylece Türkiye’nin ilerici, laik ve cumhuriyetçi, Kemalist, devrimci, halkçı güçlerini sindirmek, susturmak istemektedirler.
(Saldırı gerekçesi olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 299. Maddesi gösterilmektedir.
Cumhurbaşkanına Hakaret suçu’ nu düzenleyen TCK 299. Maddesi 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasasından alınmadır.   İtalyan Ceza Yasında bu madde  “Kralın Kutsal Varlığı” başlığıyla yer alıyordu.  Osmanlılarda halife sıfatını taşıyan padişahlar Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi kabul edildikleri için aynı şey söylenebilir. Nitekim Osmanlı’da Kanun-i Esasi’nin 5. maddesine göre “Zat-ı Hazret-i Padişahînin nefsi hümayunu mukaddes ve gayr-i mesuldür”.)

Bu nedenle geri çekilmek, susmak, kenara çekilmek, üç maymunu oynamak, aymazlıktır, “Karşı Devrime” katkı ve destek vermektir.  Türkiye’nin ilerici, laik ve cumhuriyetçi, Kemalist, devrimci, halkçı güçleri ivedilikle toparlanıp, Faşist Din Devletini inşa etme yolunda son vuruşunu yapmaya hazırlananları durdurmaları tarihsel bir sorumluluktur. 16.08.2016
Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder