TÜRK HUKUK KURUMU
KAMUOYUNA DUYURU
Eğer, bir ülkede
Yasama’nın denetim yolları tıkanmış, etkisiz ve güçsüz kılınmışsa;
Yürütme’de saydamlığa yer verilmemişse;
Yargı’nın bağımsızlığı ve yansızlığı yok edilmiş ve medya,
sahiplerinin ekonomik çıkarlarının sözcüsü haline getirilmiş, siyasi iktidarın
yandaşı olarak işlevinden uzaklaştırılmışsa; eş, dost, akraba, yandaş ve
partili kayırarak zengin etme yolu olan nepotizm iktidar politikası yapılmışsa
bu uygun ortamda yolsuzluklar kaçınılmaz olur.
Eğer, o ülkede, erkler ayrılığına uyulmaz, güç tek adamın elinde
toplanır özellikle Yargı Yürütme’nin etkisine terk edilir, Sayıştay ve teftiş
kurullarının yetkileri kısıtlanır ve toplumun bilgilenme ve tepki gösterme hakkı
zedelenirse, yolsuzluklarla mücadele etme olanağı da yoktur.
Ülkemiz, 17 Aralık’tan bu yana büyük yolsuzluk iddiaları ve Yargının
soruşturma çabalarına iktidarın direnmesi örnekleriyle karşı karşıyadır.
Siyaset, ticaret ve bürokrasi üçgeninin yolsuzluklar konusunda ulaştığı
zirvenin, Cumhuriyet tarihinde bir benzeri yoktur. Rüşvet ve rüşvete aracı
olmak, ihaleye fesat karıştırma ve karapara aklama suçlarının şüphelileri, bir
kısım Bakanlar, yakınları, bürokratlar ve ticaret adamlarıdır.
Soruşturmanın sağlıklı yapılması halinde nereye ve kimlere değineceği
belirsizdir. Siyasi iktidarın soruşturmanın başlangıcından itibaren sergilediği
tutum ve davranış ise hayal ve umut kırıcı olduğu gibi, son dönemlerdeki soruşturma
ve kovuşturmaların şaibeli haline haklılık kazandırmaktadır.
Özellikle,
I‐ Soruşturma
evresindeki usul işlemlerinin gizliliği ve masumiyet ilkeleri ihlal edilmiştir.
II‐ Oğlu rüşvete
aracı olmakla suçlanan İçişleri Bakanı’nın aldığı talimatla soruşturmaya yardımcı
olan adli kolluk görevlilerinin yerlerinin değiştirilmesi yargıya açık bir
müdahaledir.
III‐ Soruşturmanın
başlamasından sonra Adli Kolluk Yönetmeliği’nin değiştirilmesi, Anayasanın 2
nci, 9 ncu ve 138 nci maddeleri bir yana CMK nun 157 nci, 160 ncı, 161 nci, 164
ncü ve 167 nci maddelerine kesinlikle aykırıdır.
IV‐ Başka
bir yolsuzluk soruşturmasına, kendisine verilen yetkiyle başlayan Cumhuriyet
Savcısının talimatlarının ve talep ederek aldığı hakim kararlarının, Başsavcılıkla
ilişkileri bahane edilerek kolluk tarafından yerine getirilmemesi olayın
vahametini daha da arttırmaktadır.
Kolluk, bu gücünü ve yargının üstüne çıkma cüretini siyasi
iktidardan almaktadır. Anayasanın ve CMK nun 157 nci, 161 nci, 164 ncü
maddeleri ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 12 nci maddesinin üzerine
çıkan bu sonuçla artık Türkiye “Hukuk Devleti” bir yana; “Kanun Devleti” de değil
sadece bir “Polis Devleti” dir.
Yargıya olması gereken ve sarsılan güven ve inancın yeniden sağlanması
için yargının herhangi bir hesaplaşmaya konu ve araç edilmemesi önkoşuldur.
Türk milleti, yolsuzluklarla birlikte yaşamaya layık ve mahkûm değildir.
Devletin çatırdayan temelini kurtaracak, yeniden hukuk devletini ve yargının bağımsızlığını
sağlayacak olan, milletimizin vereceği karardır.
Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız. 28.12.2013
Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu adına
Başkan
Sabih Kanadoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder