Son yıllarda ısrarla bir tehlike konusunda herkesi uyarıyorum.
Bu tehlikenin; ideolojik, siyasal ve ahlaki değerlerimizle münasebeti var.
Bu tehlikeli şeytan, sinsice sızdığı devlet gücüyle; her şeyi dizayn etmek istiyor.
Örneğin: Seçim mi var, seks kasetleri ortaya çıkarıyor!
Örneğin: Hükümet istediğini yapmıyor mu, yolsuzluk dosyası ortaya çıkarıyor
Bu tehlikenin; ideolojik, siyasal ve ahlaki değerlerimizle münasebeti var.
Bu tehlikeli şeytan, sinsice sızdığı devlet gücüyle; her şeyi dizayn etmek istiyor.
Örneğin: Seçim mi var, seks kasetleri ortaya çıkarıyor!
Örneğin: Hükümet istediğini yapmıyor mu, yolsuzluk dosyası ortaya çıkarıyor
Ve komplolarla/yalanlarla
insanların/kurumların/yayın organlarının hayatını yok ediyor.
Kontrol edilemeyen/denetlenemeyen illegal bir siyasal güç ile karşı karşıyayız.
Bu güç legal siyasetin gölgesi…
Yara derinde.
Bunu ciddi anlamda tartışmalıyız; günlük siyasete mahkum edemeyiz. Yoksa herkes bunun altında kalır.
Sağduyuya ihtiyacımız var.
Bunu Türkiye’de yapacak tek güç; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP’dir.
Ne yazık ki CHP, salt kuru siyasete boğuldu/boğduruldu. Baksanıza…
Parti sözcüsü yaklaşık bir aydır her gün basın toplantısı yapıyor ve sadece ayakkabı kutusundan bahsediyor.
Bir diğeri televizyonda, evde bulunan para sayma makinesinden söz ediyor.
Görmüyorlar.
Ya da bir türlü anlatamıyoruz:
Bitti kardeşim bitti; AKP bitti. Artık Türkiye’yi yönetemez. Seçimi kazansa bile yönetemez.
Ecevit’i nasıl yazar kasa götürdü ise Erdoğan’ı da ayakkabı kutusu düşürdü.
Devrimleri inceleyen araştırmacıların ortaya koydukları bir kavram var; “ahlaki iktisat” (moral economy); ahlaksız olan gider! AKP buradadır. Anlaşılmıştır.
Peki: Varolanın sürgit devam etmeyeceğini CHP gerçekten anlamıyor mu?
Ayakkabı kutusu siyasetine takılıp kalmalarının sebebi ne? Cemaate bir şey diyememek mi?
Sahiden görmüyorlar mı; ülkenin çivisi çıktı. Halk kendini güvensiz hissediyor. Güveneceği bir ışık arıyor.
Acı ama yazmalıyım; tek yol var:
Türkiye’yi ya CHP yönetecek ya da Türkiye bölünecek!
Sorun büyük; CHP ne yapacak?
Ayakkabı kutusuyla siyaset yapmak; Yalçın Küçük’ün tabiriyle beş taş oynamaktır!
Sonsuzluğun avukatı tarih, anı/günü düşünen siyasetçilerden hesap sorar; siler.Yakın tarihte çok örneği var.
Kontrol edilemeyen/denetlenemeyen illegal bir siyasal güç ile karşı karşıyayız.
Bu güç legal siyasetin gölgesi…
Yara derinde.
Bunu ciddi anlamda tartışmalıyız; günlük siyasete mahkum edemeyiz. Yoksa herkes bunun altında kalır.
Sağduyuya ihtiyacımız var.
Bunu Türkiye’de yapacak tek güç; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP’dir.
Ne yazık ki CHP, salt kuru siyasete boğuldu/boğduruldu. Baksanıza…
Parti sözcüsü yaklaşık bir aydır her gün basın toplantısı yapıyor ve sadece ayakkabı kutusundan bahsediyor.
Bir diğeri televizyonda, evde bulunan para sayma makinesinden söz ediyor.
Görmüyorlar.
Ya da bir türlü anlatamıyoruz:
Bitti kardeşim bitti; AKP bitti. Artık Türkiye’yi yönetemez. Seçimi kazansa bile yönetemez.
Ecevit’i nasıl yazar kasa götürdü ise Erdoğan’ı da ayakkabı kutusu düşürdü.
Devrimleri inceleyen araştırmacıların ortaya koydukları bir kavram var; “ahlaki iktisat” (moral economy); ahlaksız olan gider! AKP buradadır. Anlaşılmıştır.
Peki: Varolanın sürgit devam etmeyeceğini CHP gerçekten anlamıyor mu?
Ayakkabı kutusu siyasetine takılıp kalmalarının sebebi ne? Cemaate bir şey diyememek mi?
Sahiden görmüyorlar mı; ülkenin çivisi çıktı. Halk kendini güvensiz hissediyor. Güveneceği bir ışık arıyor.
Acı ama yazmalıyım; tek yol var:
Türkiye’yi ya CHP yönetecek ya da Türkiye bölünecek!
Sorun büyük; CHP ne yapacak?
Ayakkabı kutusuyla siyaset yapmak; Yalçın Küçük’ün tabiriyle beş taş oynamaktır!
Sonsuzluğun avukatı tarih, anı/günü düşünen siyasetçilerden hesap sorar; siler.Yakın tarihte çok örneği var.
Devlet inşasında polisin rolü
En basit soruyu sorayım:
Bir dinci Cemaat emniyette neden örgütlenir?
Biliniyor ki, bıçak için keskin uç neyse Cemaat için de polis odur!
Bilgisiz insanı herkes aldatabilir.
Bilmek gerekiyor:
Bugünkü anlamda polis hangi ihtiyaçtan, hangi koşullarda, neden doğdu?
Bu soru ihmal edilmiştir. Bu nedenle Cemaatin poliste neden örgütlendiği kavranamıyor. Günlük basit siyaset tartışmaları içinde asıl meseleyi atlıyoruz.
Kısaca yazayım:
Polis, modern devlet inşa projesi olan Tanzimat’ın ürünü.
Kuruluş hedefi “suç dalgasıyla” mücadele değil; merkezileşen ve dolasıyla bürokratikleşen (yeni vergi sistemini dayatan vs) kamu yönetimini korumak.
Padişah ve Ordu’nun hakimiyetini kırmak isteyen yeni palazlanmış bürokrasinin, “dolaylı yönetimindeki” gücü.
Bu nedenle Ordu’dan ayrıştırılıp özerkleştirildi. Ancak tarihsel süreç sorunlu oldu. Osmanlı Ordusu’nun kaybettiği savaşlar polisle asker arasındaki güç dengesini değiştirdi; polis galip çıktı!
II. Abdülhamit’in despotik yönetimi polisin gücünü artırdı ve sayıca yaygınlaştırdı. Kamu düzeninin bekçisi polis, halkın değil otoriter rejimin çıkarına hizmet etmeye devam etti.
Türkiye’nin ilk siyasal rejimi olan İttihatçılar döneminde, ordu gibi modernleştirilen polisin niteliği, siyasal rejiminin niteliği oldu; militaristleşti. Artık kadir-i mutlak bir güçtü; yasal sisteme/hukuka karşı sorumluluğu yok denecek kadar azdı.
Cumhuriyet döneminde hükümetler; siyasetlerine uygun polisin gücünü zaman zaman artırdı; muhalefet ise sivilleşme adına bunu sınırlamaya çalıştı.
Ne demek istiyorum:
Dün polis bürokrasinin gücüydü.
Bugün bürokrasi ve yargıya hakim olan Cemaat’in gücüdür.
Dün polis Tanzimat’ta olduğu gibi yeni devlet inşasının temeliydi.
Bugün de polis Cemaati’in yeni devlet inşasının temelidir.
Bu nasıl görülmez?
Büyük oyunu görmek için; Türkiye’deki son TSK tasfiyesini ve polisin artan gücünü anımsatmama gerek var mı?
Jandarma niye polise bağlanmak isteniyor?
Kurgulanmış siyasal davalardan amaç yeni bir devlet inşası önündeki tüm engelleri kaldırmak değil mi?
Cumhuriyet kazanımlarını kökten yıkacak Cemaat ideolojisinin; uluslar arası güçlere boyun eğen, despotik ve çağdışı bir devlet kuracağı ortada değil mi?
Bunları CHP görmüyor mu?
Bu suskunluk niye?
Bir dinci Cemaat emniyette neden örgütlenir?
Biliniyor ki, bıçak için keskin uç neyse Cemaat için de polis odur!
Bilgisiz insanı herkes aldatabilir.
Bilmek gerekiyor:
Bugünkü anlamda polis hangi ihtiyaçtan, hangi koşullarda, neden doğdu?
Bu soru ihmal edilmiştir. Bu nedenle Cemaatin poliste neden örgütlendiği kavranamıyor. Günlük basit siyaset tartışmaları içinde asıl meseleyi atlıyoruz.
Kısaca yazayım:
Polis, modern devlet inşa projesi olan Tanzimat’ın ürünü.
Kuruluş hedefi “suç dalgasıyla” mücadele değil; merkezileşen ve dolasıyla bürokratikleşen (yeni vergi sistemini dayatan vs) kamu yönetimini korumak.
Padişah ve Ordu’nun hakimiyetini kırmak isteyen yeni palazlanmış bürokrasinin, “dolaylı yönetimindeki” gücü.
Bu nedenle Ordu’dan ayrıştırılıp özerkleştirildi. Ancak tarihsel süreç sorunlu oldu. Osmanlı Ordusu’nun kaybettiği savaşlar polisle asker arasındaki güç dengesini değiştirdi; polis galip çıktı!
II. Abdülhamit’in despotik yönetimi polisin gücünü artırdı ve sayıca yaygınlaştırdı. Kamu düzeninin bekçisi polis, halkın değil otoriter rejimin çıkarına hizmet etmeye devam etti.
Türkiye’nin ilk siyasal rejimi olan İttihatçılar döneminde, ordu gibi modernleştirilen polisin niteliği, siyasal rejiminin niteliği oldu; militaristleşti. Artık kadir-i mutlak bir güçtü; yasal sisteme/hukuka karşı sorumluluğu yok denecek kadar azdı.
Cumhuriyet döneminde hükümetler; siyasetlerine uygun polisin gücünü zaman zaman artırdı; muhalefet ise sivilleşme adına bunu sınırlamaya çalıştı.
Ne demek istiyorum:
Dün polis bürokrasinin gücüydü.
Bugün bürokrasi ve yargıya hakim olan Cemaat’in gücüdür.
Dün polis Tanzimat’ta olduğu gibi yeni devlet inşasının temeliydi.
Bugün de polis Cemaati’in yeni devlet inşasının temelidir.
Bu nasıl görülmez?
Büyük oyunu görmek için; Türkiye’deki son TSK tasfiyesini ve polisin artan gücünü anımsatmama gerek var mı?
Jandarma niye polise bağlanmak isteniyor?
Kurgulanmış siyasal davalardan amaç yeni bir devlet inşası önündeki tüm engelleri kaldırmak değil mi?
Cumhuriyet kazanımlarını kökten yıkacak Cemaat ideolojisinin; uluslar arası güçlere boyun eğen, despotik ve çağdışı bir devlet kuracağı ortada değil mi?
Bunları CHP görmüyor mu?
Bu suskunluk niye?
CHP ne yapmalıdır?
AKP hükümeti şaşkındır. Tek dertleri
oğullarını hapisten kurtarmaktır.
CHP, ülke dümenini eline almalıdır.
AKP hükümeti 11 yıl boyunca iktidarı eleştirip muhalefet parti konumunda nasıl ülkeyi yönetti ise, CHP de şimdi ana muhalefet partisi olarak iktidarı yönetebilir.
Öncelik; acilen yepyeni bir yargı ve polis reformudur.
Demokratikleşmeyi sağlamanın koşullarından biri; sivil yurttaşlardan denetim kurulları oluşturarak ve bunları yetkinleştirerek emniyet kurumunu şeffaflaştırmaktır.
Demokratik bir polise ihtiyaç var. Ve adalete…
Fırsattır.
AKP, CHP’ye muhtaçtır.
Erdoğan zorbalığı bitmiştir; CHP daha ne üzerinde tepeleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi, olup biteni sadece “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” düz mantığıyla ele alabilir mi?
12 Eylül’ün derinliği olmayan yüzeysel siyaset anlayışının sonucudur/ ürünüdür bu. Kavramlarla düşünemeyip kişiler üzerinden siyaset yapmaktır.
Aslında siyaset üretememektir.
CHP’ye politik kurnazlık ve uysallık yakışmaz.
Tarihsel sorumluluğunu hatırlatmama gerek var mı?
İhtiyacı olan Mustafa Kemal cesaretidir…
CHP, ülke dümenini eline almalıdır.
AKP hükümeti 11 yıl boyunca iktidarı eleştirip muhalefet parti konumunda nasıl ülkeyi yönetti ise, CHP de şimdi ana muhalefet partisi olarak iktidarı yönetebilir.
Öncelik; acilen yepyeni bir yargı ve polis reformudur.
Demokratikleşmeyi sağlamanın koşullarından biri; sivil yurttaşlardan denetim kurulları oluşturarak ve bunları yetkinleştirerek emniyet kurumunu şeffaflaştırmaktır.
Demokratik bir polise ihtiyaç var. Ve adalete…
Fırsattır.
AKP, CHP’ye muhtaçtır.
Erdoğan zorbalığı bitmiştir; CHP daha ne üzerinde tepeleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi, olup biteni sadece “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” düz mantığıyla ele alabilir mi?
12 Eylül’ün derinliği olmayan yüzeysel siyaset anlayışının sonucudur/ ürünüdür bu. Kavramlarla düşünemeyip kişiler üzerinden siyaset yapmaktır.
Aslında siyaset üretememektir.
CHP’ye politik kurnazlık ve uysallık yakışmaz.
Tarihsel sorumluluğunu hatırlatmama gerek var mı?
İhtiyacı olan Mustafa Kemal cesaretidir…
Soner Yalçın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder