Yazdığı kitaplarla,Cumhuriyet
ve Atatürk düşmanlarının yalanlarını ortaya çıkaran.Yobazların artık
bayatlamış, bıkkınlık veren tezlerinin kaynaklarını,bu yalanları çıkaran kişi
ve örgütlerin kimler olduğunu belgeleri ile anlatan gerçek bir Tarihçi Sinan Meydan
Yazı biraz uzun ama yobazların artık BIKKINLIK veren
'' Camiler AHIR yapıldı '' yalanına son veren bir yazıdır.
--------------------------------------------------
Yazı biraz uzun ama yobazların artık BIKKINLIK veren
'' Camiler AHIR yapıldı '' yalanına son veren bir yazıdır.
--------------------------------------------------
Son zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “tarihle yüzleşmek” adı altında çok sıkça “Tek parti, İsmet İnönü camileri kapattı. Camileri, “depo”, “ahır”, “lokal”, “hatta” tuvalet yaptı” diyerek, bu iddiasını bazı belgelerle (!) kanıtlama yoluna gitmektedir.
Aslında bu iddia Türkiye’de “cumhuriyet düşmanı” kesimin “şehir efsanesi” haline gelmiş “yalanlarından” ve “çarpıtmalarından” biridir. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın neden çok sık bir şekilde bu iddiayı gündeme getirdiğini anlamak mümkün değildir (!)
Sayın Başbakan’ın 24 Nisan tarihli AKP grup toplantısında dile getirdiği bu iddiaya ben yaklaşık iki yıl önce piyasaya çıkan “CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, 2. KİTAP” adlı eserimde çok ayrıntılı ve belgeli cevaplar vermiştim. (Bkz. Age, s.585-622) Anlaşılan Sayın Başbakanımız pek kitap okumadığından ve danışmanlarına çok inanıp güvendiğinden olsa gerek benim bu kitabımı da okumamış… Eğer adı geçen kitabımı okumuş olsaydı şu gerçeklerle karşılaşacaktı:
Tek Parti Camileri Kapattı Yalanının Kökleri
“CHP, Tek Parti, İsmet Paşa camileri kapattı” yalanına 1966 yılında bizzat İsmet İnönü “Benim dönemimde camiler kapatılmamıştır” diye cevap vermiştir. Ama “cumhuriyet tarihi yalancıları”, yine bıkıp usanmadan bu yalanı sürdürmüşlerdir.
Hatta
“şeriatçılığıyla” ve “kışkırtıcılığıyla” ünlü “dinci yazar” Mehmet Şevket Eygi,
1966 yılında Yeni İstiklal gazetesinde vatandaşlara bir çağrıda bulunarak,
"CHP döneminde yıkılan, satılan, kiraya verilen, depo ve müze yapılan
camiler hakkında resim, yazı ve bilgi’’ göndermelerini istemiştir. Gelen yazı
ve resimlerin bir kısmı Yeni İstiklal gazetesinde yayınlanmıştır. Bu resimleri
kimlerin nasıl çekip gönderdiği ise sır olarak kalmıştır.
Mehmet
Şevket Eygi, bu konuyu 2003 yılında "Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı"
adıyla kitaplaştırmıştır. Kitabın başlığının altında ise "Kapatılan,
satılan, yıkılan, kiraya verilen, depo yapılan, CHP ocağı, saz ve içki evi,
spor kulübü lokali haline getirilen, müzeye dönüştürülen binlerce mâbedin hazin
hikayesi" şeklinde bir ibare vardır.
Yani, “CHP,
Tek Parti döneminde camiler kapatıldı, depo ve hatta tuvalet yapıldı” iddiasını
ileri sürenlerin “en büyük kanıtı”, şeriatçılığı tescilli bir “Atatürk ve
cumhuriyet düşmanı” olan Mehmet Şevki Eygi’nin yazdıkları ve söyledikleridir.
Bu temelsiz
iddia, son zamanlarda, Cumhuriyeti ve değerlerini içselleştirememiş, bazı
akademisyenlerce de dillendirilmeye başlanmıştır. Örneğin, Bugün gazetesinde
yazan ve Habertürk tv’de “Tarihin Arka Odası Programı”nda konuşan Doç. Dr.
Erhan Afyoncu, 9 Mayıs 2010’da Bugün gazetesinde yazdığı bir yazıda bu iddianın
“doğru” olduğunu belirtmiştir.
Son dönemde,
“CHP camileri kapattı” iddiasını en çok istismar eden AKP’dir. Aslında
kurulduğu günden bugüne AKP yetkilileri, her fırsatta bu iddiayı gündeme
taşımaktadır. “CHP, Tek Parti ve İsmet İnönü camileri kapattı, depo, ahır vs
yaptı” diye sızlanan AKP’li yetkililerin din istismarı yaptıkları açık bir
gerçektir. Örneğin, AKP Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son
referandum konuşmalarında,
“Biz
bunların tarihini, cemaziyelevve-llerini iyi biliriz. Bunların Anadolu
topraklarında camileri nasıl ahır haline getirdiklerini iyi biliriz…
” demiştir.
Daha sonra 24 Kasım 2010 tarihinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,
Daha sonra 24 Kasım 2010 tarihinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,
“Camiler konusunda sabıkası vardır, hem de az
buz değil dosyalar dolusu sabıkası vardır. Tek parti döneminde bir yığın cami
kapatılmıştır, bir yığını satılmıştır, bir yığını yıkılmıştır, kiraya
verilmiştir, depo yapılmıştır, ahır yapılmıştır, kışla yapılmıştır, hapishane
olarak kullanılmıştır, sazlı, sözlü, içkili eğlence mekanı haline
getirilmiştir’’
demiştir.
Son olarak
da 24 Nisan 2012’de AKP grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Tek
parti CHP, İsmet İnönü camileri kapattı!”
demiştir.
“CHP, Tek Parti, İsmet İnönü camileri kapattı” iddiasını diline dolayan Başbakan ve Yardımcısı’nın, Mehmet Şevket Eygi’den fazlaca etkilendikleri anlaşılmaktadır.
Peki ama işin aslı nedir?
Cami Fetişizmi: “Amaç İbadet mi Yoksa Gösteriş mi?”
Öncelikle,
İslam dinine göre “İnsana
şah damarından bile yakın olan ALLAH her yerdedir.” Dolayısıyla ibadet
etmek için ille de sınırları belirlenmiş ve dört duvarla çevrilmiş bir mekana
ihtiyaç yoktur… İslama göre, “darül
harp” (işgal edilmiş, savaş alanı) olmayan ve temiz olan her yer bir
ibadethanedir.
Bu mantık
gereği olsa gerek, Hz. Muhammed, İslamiyeti yaymaya başladığı ilk dönemlerde
dört duvarla çevrilmiş bir ibadethane olmadan Müslümanları ibadete çağırmış ve
ibadet ettirmiştir. Daha sonra da “görkemli olmayan” ibadethaneler diye
tanımlanabilecek olan “Mescitler” inşa ettirmiştir. Hatta bunların inşaatında
bizzat yer almıştır.
İslamda “cami fetişizmi” İslamı yozlaştıran Emeviler
döneminde başlamıştır. Dini siyasete alet eden Emeviler, ibadetleri “şov aracı”
haline getirirken büyük boyutlu ve çok sayıda cami yaparak, bir anlamda
“dindarlık eşittir görkemli ve çok sayıda cami” formolüne sarılmışlardır.
Emevilerden
sonra devam eden bu din dışı gelenek bugüne kadar gelmiştir. Din istismarının
alıp başını gitti günümüz Türkiyesi’nde küçücük bir mahallede birbirine sadece
birkaç kilometre uzaklıkta birkaç cami inşa edilmesi “dindarlığın” göstergesi
olarak algılanmaktadır ve dahası bu camilerin altları da çoğunlukla belli
cemaatlerce dükkan-market olarak kullanılmaktadır. Anlaşılan birileri
"daha çok cami" diye diye malı götürmektedir...
Cumhuriyet'in Cami Politikası: İhtiyaç Kadar Cami
Cumhuriyet'in Cami Politikası: İhtiyaç Kadar Cami
1927 yılında tüm Türkiye’de, okulların iki
katı, “14.425 okula karşılık, 28.705 cami” vardır.[1]
Bu nedenle, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 Sayılı
Bütçe Kanunu’nun 14.Maddesine göre, Türkiye’ye gerçekten ne kadar cami ve
nekadar din görevlisi gerektiğinin 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi
istenmiştir.[2]
Bu konudaki nizamname, 5 Ocak 1928’de kabul
edilmiştir.[3]
Daha sonra
bu nizamname biraz daha genişletilerek 25 Aralık 1932 tarihinde “Cami
ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname” adıyla
yürürlüğe girmiştir.
Bu çerçevede Türkiye genelinde “ihtiyaç
fazlası” olduğuna karar verilen camiler belirlenmiştir.[4]
İşte kapatılan
ve başka amaçlarla kullanılan bu “ihtiyaç fazlası” camilerdir.
İhtiyaç
fazlası camilerin belirlendiği 1928’de Türkiye’nin 14 milyon nüfuslu bir ülke
olduğu dikkate alınacak olursa, 28.705 caminin ihtiyaca göre çok fazla olduğu
kolayca anlaşılacaktır. Son dönemlerde girilen savaşlardaki aşırı can kaybından
sonra Türkiye’de ihtiyaç fazlası camilerin olması çok doğaldır.
Yeni kurulan
Cumhuriyet, her şeyi planladığı gibi Türkiye’nin ihtiyacına göre cami
planlaması da yapmış ve ihtiyaç fazlası camileri belirleyerek tasnif etmiştir.
Üstelik bu iş için neredeyse bir yıllık bir zaman ayrılmış, gayet titiz bir
çalışma sonunda ihtiyaç fazlası camiler belirlenmiştir.
Yanmış
yakılmış, asırlarca ihmal edilmiş, yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan,
sıfırdan imar edilen ve kalkındırılmaya çalışılan, genç Cumhuriyeti kuranlar;
“aşırıya”, “lükse”, “gösterişe” değil, Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına önem
vermiştir. Bu çerçevede “ihtiyaç fazlası camiler” belirlendikten sonra
“dönüştürülerek” başka amaçlar için de kullanılmıştır. En basit bir
inşaatın bile belirli bir maddi kaynak demek olduğu düşünülecek olursa, adeta
sıfırdan imar edilen yeni Türkiye için, cemaati olmayan, bu nedenle tasnif dışı
bırakılan camileri “boş” veya “atıl durumda” bekletme lüksü yoktur; bu nedenle-
tekrar ediyorum- tasnif dışı camiler dönüştürülerek farklı amaçlar için
kullanılmıştır; ama asla, camiler, ahır, eğlence merkezi veya tuvalet
yapılmamıştır.
Bu konudaki bazı örnekler, dünyanın her
yerinde olabilecek uç örneklerdir. Bu kötü,uç örneklerden dolayı dönemin
yöneticilerini suçlamak son derece gayri ciddi ve insafsız bir yaklaşımdır. Tek
parti döneminin cami politikasının eleştirilebilecek tek yanı bazı tarihi
camilerin de tasnife tabi tutulmasıdır. Ancak asıl tarihi cami kıyımı DP ve
Menderes döneminde yapılmıştır. (Bu konuya ilerde değinilecektir).
Emevilerden
beri devam eden “cami fetişizminin” etkisiyle olsa gerek, genç Cumhuriyet’in bu
çok normal kararı (ihtiyaç fazlası camileri başka amaçlarla kullanma), çok
geçmeden “CHP camileri kapattı, depo yaptı, ahır yaptı” biçiminde bir “iğrenç”
propagandaya dönüşmüştür. Cumhuriyeti kuran iradeyi “din düşmanı” göstermeye
yönelik bu maksatlı propaganda, zaman içinde çok kişiyi etkilemiştir.
14.425 okula
karşılık, 28.705 caminin olduğu bir ülkede, normal insanların, ihtiyaç fazlası
camilerle değil, camilerin yarısından bile az sayıdaki okullarla ilgilenmesi
gerekirken, Halkevlerinin, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına tepki göstermesi
gerekirken, bizler sabah akşam neden cami muhabbeti yapıyoruz acaba? Müslümana
Müslüman propagandası yapmamızın başka bir amacı mı var acaba?
İsmet İnönü
Bazı Camileri Kapatıp Depo Yaptı, Kapısına Kilit Vurdu! Peki Ama Neden?
Cumhuriyet
tarihi yalancıları ve onların yalanlarıyla beslenen “dinci partiler”, öteden
beri CHP’ye ve İsmet İnönü’ye saldırmak için “Kafir İsmet İnönü camilere kilit vurdu. Etrafına asker
dikti. Namaz kılmak için içeriye kimseyi sokturmadı. Camileri devamlı teftiş
etti. Nöbetçilere, ‘İçeriye kimseyi sokmuyorsunuz değil mi?’ diye sordu!”
biçiminde bir propagandayla, CHP ve İsmet İnönü’nün “cami düşmanı” olduğu
yalanına neredeyse bütün Türkiye’yi inandırmışlardır.
Evet!
Gerçekten de CHP ve İsmet İnönü, 1939-1946 arasında Türkiye’deki bazı camileri
“depo” yapmış, bu camilerin kapısına “kilit” vurmuş, etrafına “asker” dikmiş ve
bu camileri ibadete kapatmıştır!
Burada sorulması
gereken ama asla sorulmayan soru şudur: Ama neden? İsmet İnönü'yü camileri kapatmakla
suçlayanların amacı İnönü'yü "cami düşmanı" göstermek olduğu için bu
"ama neden" sorusunu onlar asla sormaz, soramazlar.
Çünkü İsmet
İnönü’nün bu davranışının nedeni “cami düşmanlığı”, “din karşıtlığı” değil; tam
tersine “dinine olan bağlılığı”, “tarihine olan saygısı”dır.
“Nasıl
yani?” dediğinizi duyar gibiyim!
Şöyle ki:
Şöyle ki:
İsmet İnönü,
II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye
yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek,
müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri
için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet,
İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri “depo” yapmıştır, ama bu depolar,
Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz.
Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim”i gibi “dinsel ve tarihsel” değeri olan eşyaların
deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki “Kutsal Emanetler”, bu emanetlerle
ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere
konulmuştur. Dolayısıyla, “Kutsal Emanetlerin” bulunduğu bu “cami depolar”,
ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet
İnönü, bu “Kutsal Emanetlerin” korunmasına çok büyük bir önem vermiştir.
Bu nedenle
gerçek bir Müslümana düşen görev, bu davranışından dolayı İsmet İnönü’yü
“kınamak” değil, “kutlamaktır”.
Tufan
Türenç, "Çirkin İftira ve Gerçek”, adlı yazısında, Cumhuriyet tarihi
yalancılarının “bu çirkin iftirasının kaynağını”, yıllarca CHP’de görev yapmış,
İnönü’nün yakınında bulunmuş, Necati Karakaya’nın anlattıklarıyla çürütmüştür.
Şimdi,
Necati Karakaya’nın Tufan Türenç’e gönderdiği mektubu birlikte okuyalım:
“28 Şubat 2008, Büyük Millet Meclisi’nde CHP’li bir milletvekili konuşma
yapıyor. Mehmet Ali Şahin Bakan koltuğundan bağırıyor. ‘Haydi, Haydi! Biz sizin
nerelere kilit vurduğunuzu çok iyi biliriz.’ Bununla, ‘siz camilere kilit
vurdunuz’ demek istiyor...
1950 yılından itibaren Anadolu’nun dolaştığım her köşesinde bu iftirayı
duydum.
Gerçek şudur.
Gerçek şudur.
1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları
sınırımıza dayandı. Türkiye’ye girip girmemekte kararsızlardı.
İsmet Paşa Trakya’da Çakmak hattını kurmasına rağmen İstanbul’un
bombalanacağını tahmin ediyor bu nedenle de savunmayı Ankara’nın dışında
yapmayı düşünüyordu. İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi
eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan
bölgelerdeki camilere koymayı düşündü.
İsmet Paşa düşmanın camileri bombalamayacağını biliyordu. O nedenle bütün
saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri,
Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı
Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne
varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi.
Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü
Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye
gitti.
Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kaldılar.
Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına
nöbetçi askerler yerleştirildi. 28 Ocak 1943 günü İnönü Adana’da Churchill ile
buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktı. Tren Niğde’de durdu ve uzun süre
bekledi.
İsmet Paşa tarihi eşyaları görmek üzere 3 camiyi de teftiş etti. Özellikle
Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tahta iskeleyi görmek istiyordu. Saruhan Camii’ne
gitti ve Tunabek’e sordu: ‘Asker nöbetini aksatmıyor, camilere kimseyi almıyor
değil mi? Gözüm arkada kalmasın’ dedi.”
İşte o çirkin iftiranın gerçek yüzü böyle!…
İşte o çirkin iftiranın gerçek yüzü böyle!…
Tufan
Türenç’in dediği gibi; “Aradan 70 yıla yakın zaman geçmesine rağmen AKP hâlâ bu
yalanı kullanıyor. Başbakan Erdoğan bununla da kalmıyor Kurtuluş Savaşı
kahramanı, Cumhuriyet'in kurucusu, İkinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa’yı Hitler’e
benzetiyor. Ve açılan davada mahkeme Erdoğan’ı, ‘İnönü’nün böyle bir kişiye
benzetilmesi, hatırasına saygısızlık teşkil ettiği gibi, milleti oluşturan
bireylerin de kişilik haklarını ihlal edip incitmiştir’, gerekçesiyle mahkûm
ediyor.”[5]
Dünyanın
gelmiş geçmiş en büyük savaş ve stratejistlerinden biri olan Atatürk’ün
yanında, yakınında bulunmuş olan İsmet İnönü, Türk ulusunun varlık yokluk
kavgasında vatan savunmasında, her türlü çareye başvuran bir neslin son
temsilcilerindendir. İşte bu İsmet İnönü’nün savaş stratejilerinden biri de
zorunlu hallerde “camileri asıl amaçları dışında kullanmak”tır.
Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi komutanı olan İsmet Paşa, Büyük
Taarruz’dan önce I. ve II. Ordu ile bunlara bağlı karargâhların barınması için
Akşehir ve Konya çevresindeki camiler, hanlar ve kervansarayları kullanmıştır.
Özellikle, kışın bölgede askeri birliklerin barınması için büyük kışlalar ve
misafirhaneler olmadığından bu yola başvurmuştur. İsmet İnönü, aynı yönteme II.
Dünya Savaşı yıllarında da başvurmuştur.[6]
İşte İsmet
İnönü’nün “bu yöntemi”, sonraki yılların “din istismarcıları” tarafından, İsmet
İsmet İnönü’nün camileri kapattığı ve ahıra çevirdiği şeklinde halka
yansıtılmıştır.
Çok yazık doğrusu!...
Osmanlı da Camileri Otel Yapmıştı!
Çok yazık doğrusu!...
Osmanlı da Camileri Otel Yapmıştı!
İsmet
İnönü’ün, Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasındaki “camilerin amaç dışı
kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece İsmet İnönü’ye ait bir ilk
uygulama değildir. Daha önce 19. ve 20 yüzyılda Osmanlı döneminde de benzer
uygulamalar görülmüştür.
Tarihimizde camiler ilk defa, 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Savaşı)
sırasında amaç dışı kullanılmıştır. Bu savaşta Rumeli’den İstanbul’a büyük bir muhacir
akını olmuştur. Rus ordusu ile Bulgar çetelerinin önünden kaçan yüz binlerce
muhacir, kış mevsiminde İstanbul’a yığılınca bunların barındırılması için
İstanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Ayasofya, Sultan Ahmet,
Süleymaniye, Beyazıt gibi camiler muhacirlerin barınmasına ayrılmış, bu camiler
ve müştemilatı bir anlamda, muhacirlerin kaldığı “oteller”, “yatakhaneler”
olarak kullanılmıştır.
Rubert
Furneaux’un; “Tuna Nehri Akmam Diyor”, Charles Ryan’ın; “Plevne’de Bir
Avustralyalı”, Mehmet Arif Bey’in; “Başımıza Gelenler”, Turhan Şahin’in;
“Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” adlı eserlerinde muhacirlerin uğradığı zulümlerle
ilgili yürek burkan satırlar ve onların İstanbul’da camilerde barındırılmasıyla
ilgili çalışmalar anlatılmıştır.
Böyle bir
durum Balkan Savaşlarında da yaşanmıştır. İstanbul’a sığınan binlerce muhacir,
yine camilerde barındırılmıştır. Balkan savaşlarını La Matin gazetesi muhabiri
olarak izlemek amacıyla İstanbul’a gelen Stephane Lauzanne; “Hastanın Başucunda
Kırk Gün” (Balkan Acıları), yine savaş muhabiri olan Georges Remond;
“Mağluplarla Beraber” ve William M. Pickthall; “Harpte Türklerle Beraber” adlı
kitaplarında muhacirlerin camilerde barındırılmasıyla ilgili gözlemlerini
aktarmışlardır.[7]
İsmet
İnönü’ye “camileri depo yaptı!” diye çıkışanlar, acaba bundan sonra, 19. ve 20.
yüzyıl Osmanlı padişahlarına da “camileri otel-yatakhane yaptılar!” diye
çıkışırlar mı?
Ne dersiniz!
Atatürk’ün ve Genç Cumhuriyet'in Camiye Verdiği Önem
Ne dersiniz!
Atatürk’ün ve Genç Cumhuriyet'in Camiye Verdiği Önem
Genç
Cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde
Cumhuriyet hükümetleri, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve
tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.
Örneğin:
Örneğin:
- 1922 yılında
Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında
birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir.
Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine
getirelim.” demiştir.[8]
- 7 Aralık 1925
tarihli bir kanuna göre, Niğde’nin Fertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye
çevrilmesine karar verilmiştir.
- 18 Mart 1933 tarihli
bir kanuna göre de Edirne’deki üç şerefeli camiinin sıva tamirinin yapılması
kararlaştırılmıştır.[9]
- Atatürk’ün çizdiği,
“İdeal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmiştir.
Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv
makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.[10]
- Atatürk, çıkan büyük
bir kasırgada hasar gören Edirne Selimiye Camii’nin onarılması için ödenek
göndermiştir.[11]
- Atatürk, 1930
yılında, Eskişehir'in Mihaliçcık Köyü’ne cami yapımı için beş bin lira
göndermiştir.[12]
- Atatürk,
sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki camilerle de ilgilenmiştir. 1919’da
başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de
vardır.
Paris
Camii’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal
Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu” ifade etmiştir. Şeyh Hamza
Ebubekir’in, Bencheikh El Hocine Abbas’a anlattıklarına göre: Mustafa Kemal
Atatürk, Abdülhamid’in ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne
“bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diyerek, bir miktar para göndermiştir.[13]
Caminin şeref defterine göre de II. Abdülhamit ve Atatürk’ün caminin yapımına
katkıları olmuştur.[14]
Batı’da Paris Camii’ne yardım eden Atatürk, Doğu’da
ise Tokyo Camii’nin yapımına katkıda bulunmuştur. 1931 yılında Türkiye’ye gelip
Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçisi Torijori Yamada, Atatürk ile yaptığı
görüşmede Türklerin Tokyo camiinin yapımına katkıda bulunmasını istemiştir.
Yamada’nın bu isteğini geri çevirmeyen Atatürk, iddiaya göre Tokyo Camii’nin
yapımına da katkıda bulunmuştur.[15]
Atatürk'ün Yaptırdığı Cami
Atatürk'ün Yaptırdığı Cami
Atatürk'ü,
"din düşmanı" diye adlandıran "utanmazların",
"Atatürk'ün camileri kapattırdığı" yalanını yerle bir eden çok önemli
bir belge var elimizde... Bu belge, Atatürk'ün bırakın camileri kapattırdığını,
tam tersine cami yaptırdığını kanıtlamaktadır.
Atatürk, Erzurum Kongresi`nden ölümüne kadar hep
yanında ve hizmetinde olan Mihallıççıklı Emir Çavuşu Ali Metin aracılığıyla 5
bin lira gönderip, Yunanlılar`ın işgal sırasında yakıp yıktıkları ve imkanları
olmadığı için Mihallıççıklıların yaptıramadığı kasabanın tek camisini yeniden
yaptırmıştır.
Atatürk`ün
tüm masraflarını bizzat karşılayarak yaptırdığı bu cami, bugün
Mihallıççık`tadır ve `Aşağı Camii veya "Mihalıççık Atatürk Camii"
diye adlandırılmaktadır.
Ali Çavuş
(Metin), Atatürk’ün en yakınlarındandır. Ailesi aslen Malatyalı’dır. 1877-78
yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında, aile Eskişehir’e göçmüş, eski
ismiyle Mihalıççık “Çukurviran” köyüne yerleşmiştir. Bilahere babası Hacı
İsmail, aileyi Mihalıççık’a getirmiştir. Babasından dolayı da “Hacıların Ali”
diye anılmıştır.
Ali Metin
Çavuş, Birinci Dünya Savaşı’nın en hızlı olduğu dönemde 1915 yılında, daha 18
yaşındayken askere alınmıştır. O zamana göre iyi bir eğitimi vardır. Bunun için
de Sivas’ta askerken “Küçük Zabit Mektebi”ne alınmış. Burada Enver Paşa’nın
dikkatini çekmiş, onun karargahında hizmet vermiştir. Savaştan yenilgiyle
çıkmamız üzerine tekrar Anadolu’ya dönmüş, Kazım Karabekir Paşa’nın başında
bulunduğu 15. Kolordu’da askerliğine devam etmiştir.Orada da kendisini
göstermiş. Atatürk’ün Erzurum’a gelmesi üzerine Karabekir Paşa, Ali Metin’i, 3
Temmuz 1919 günü Atatürk’ün hizmetine “Emir çavuşu” olarak vermiş, Atatürk’ü
ölümüne kadar, özellikle Kurtuluş Savaşı süresince yakınlığı devam etmiştir.
Atatürk’ün yemeklerini Ali Çavuş yapmıştır.
Halk dilinde
“Aşağı Cami”, asıl ismiyle “Cami-i Kebir” 1302(1886) yılında Sivrihisarlı Hacı
Süleyman tarafından yaptırılmıştır. O tarihlerde Mihalıççık, Sivrihisar’a bağlı
bir kasabadır. Mihalıççık da Yunan işgaline uğramıştır.Cami, Yunanlılar
tarafından tahrip edilmiştir. Uzun süre tamir edilememiştir. Ta ki, Atatürk
yeniden yapımı için 5 bin lira gönderinceye kadar.
Özetle, Ali
Metin’in vesile olmasıyla Atatürk, 5000 lira vererek Mihalıccık Camii'nin
yeniden yapılmasını sağlamıştır.[16]
ATATÜRK EDİRNE SELİMİYE CAMİİ'NDE
ATATÜRK EDİRNE SELİMİYE CAMİİ'NDE
1923’te
Balıkesir Paşa Camii’nde Cuma namazı kılan ve hutbe veren Atatürk, özellikle
Kurtuluş Savaşı yıllarında Cuma namazlarını, Anadolu’nun değişik şehirlerindeki
(Havza, Amasya, Ankara, Balıkesir gibi) değişik camilerde kılmıştır. Atatürk,
cumhuriyetin ilanından sonra da yurt gezilerinde özellikle tarihi camileri
ziyaret etmeye büyük özen göstermiştir.
Örneğin Atatürk, Edirne ziyaretinde Edirne Selimiye Camii’ne gitmiştir.
Örneğin Atatürk, Edirne ziyaretinde Edirne Selimiye Camii’ne gitmiştir.
Atatürk
Edirne'de Selimiye Camii ve Külliyesini gezerken. (25 Aralık 1930)*Caminin
giriş kapısının üstündeki kitabeyi inceleyen Atatürk, orada yazılı olan AYETİ
okumuş ve caminin imamı Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlamını sormuştur.
Daha sonra da camiye girerek incelemelerde bulunmuş ve bazı açıklamalar
yapmıştır:
Atatürk,
caminin içinde minberle avize arasında durmuş ve, “Beyler, hiçbir dine bağlı
olmayan kalp istirahattan mahrumdur” diye söze başladıktan sonra şunları
söylemiştir:
“Bakınız, ecdadımız İstanbul’un fethinden tam 125 sene sonra bu şaheser
camiyi İstanbul’da değil de Edirne’de yapmış, böylece Edirne’ye mührünü basmış,
tapulamıştır. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir.”
Daha sonra
avizenin üzerinde yarım kubbede yer alan Arapça yazıyı okuyan Atatürk, Müftü’ye
dönerek
“Hocam, bu ayet Tövbe
Suresi’nin 18. Ayeti değil mi?” diye sormuş, Müftü, “Evet Paşa Hazretleri” cevabını
vermiştir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manasını söyleyebilir
misiniz?” diye sormuştur. Müftü de, “Bildiğim kadarıyla bu ayette ‘Allah’ın,
mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman
edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah’tan korkanlardır.
Onlar doğru yoldadır’ demektedir.” demiştir.[17]
Atatürk’ün Cami Araştırmaları
Atatürk’ün Cami Araştırmaları
Atatürk,
ayrıca belki de Türk siyasetçileri arasında ilk ve tek “cami araştırması” yapan
liderdir. İslam tarihinde ilk camilerin nasıl ortaya çıktığını merak eden
Atatürk, Leon Caetani’nin “İslam Tarihi” adlı eserinin 3. cildinde “Caminin
Kökeni”, “Medine’de Caminin Kurulması” başlıkları altındaki satırlarla
ilgilenmiş, önemli bulduğu satırların altınız çizmiş ve sayfa kenarlarına bazı
notlar almıştır.[18]
Keşke İnönü Gibi Dindar Olabilseniz!
Keşke İnönü Gibi Dindar Olabilseniz!
Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün veya
tek partinin “Cami düşmanı” olduğu kocaman bir cumhuriyet tarihi yalanıdır. Evet, daha öncede anlattığımız gibi
İnönü döneminde bazı camiler kapatılmış , bazı camiler başka amaçlarla
kullanılmıştır. Ancak bu durumun nedeni İnönü’nün “din düşmanlığı” değil,
Türkiye’nin o dönemdeki iç ve dış koşullarıdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında
askeri nedenlerle, silah ve cephaneyi saklamak için bazı camiler kapatılarak
depo olarak kullanılmış, Cumhuriyet döneminde nüfus oranına göre ihtiyaç
fazlası olan camiler tespit edilerek başka amaçlarla kullanılmak için tasnif
edilmiş, II. Dünya Savaşı yıllarında ise Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler
Niğde’deki bazı camilere taşınmış, dolayısıyla bu camiler ibadete kapatılmış,
kapsına kilit vurulmuştur.
Çok daha önemlisi Tek
parti CHP, Atatürk ve İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan’ın kaçarken
ateşe verdiği çok sayıda camiyi ya yeniden yaptırmış ya da tamir ettirerek
yeniden ibadete açtırmıştır.
Değişik
kaygılarla “cami kapatan”, “din düşmanı” diye belletilen İsmet İnönü,
mitinglerinde, “din istismarı olur” diye “Allah” sözünü ağzına almaktan
çekinen, yatak odasındaki “ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR” levhasının fotoğrafının bir
gazetede yayınlanmasına çok kızan, buna karşın geceleri gizlice namaz kılan,
gerçek ve samimi bir Müslüman’dır.
İsmet
İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ın yazdığı "Mevhibe" adlı kitapta,
İnönü'nün bazı notları da yayınlanmıştır. O notlar içinde İsmet İnönü'nü, zaman
zaman namaz kıldığından söz etmiştir.
İşte o
notlardan bazı bölümler:
"Saat altı, sabah namazı vaktinden evvel Mevhibe
beni uyandırdı...Kalkıp kırmızı odaya geçtik. Sabah namazını kıldım"
Mevhibe
Hanım'ın notların da İsmet İnönü'nün "son derece dindar" bir insan
olduğunu kanıtlamaktadır.
İşte o
notlardan bir bölüm:
"22 Nisan 1922'de Konya'ya giderken, saat 15:00'da Malatya'dan ahreket
ettik... Hamdi Bey'in evinde misafir ettiler... Ramazanın ilk günü oruçlu
olduğumuzdan fena halde acıkmıştık. Ertesi gün 12'de yola çıkıp Kangal'a
vardık... oraya yerleştik. Yemekten sonra namazlarımızı kıldık"
"3. Mayıs 1922'de bizi otelden aldılar. Dört arabayla Abdülvehap
Gazi'yi ziyerete gittik. Kurban götürerek orada kestik. Etini türbedara
bıraktık"
İnönü'nün
kızı Özden Toker de 2000 yılında Vatan gazetesine verdiği bir demeçte babası
İnönü'nün ve İnönü ailesinin "dindarlığını" şöyle anlatmıştır:
"Annem
(İnönü'ün eşi) kuran okurken başını örterdi.Evimizde ramazanlarda huzur dolu
bir hava yaşanırdı. Ev halkı, başta Cevriye ve Mevhibe olmak üzre İslam dinine
tümden saygılı ve bağlı kişilerdi. İsmet Paşa ve Mevhibe Hanım'ın yatak
odalarındaki duvarda kocaman harflerle 'ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR' yazılı bir levha
asılıdır. Bu yazı hiçbir zaman yerinden kaldırılmamıştır. Mevhibe, resmi ve sosyal
görevlerinin yanında dinin vecibelerini de mükemmel olarak yerine getirirdi.
Alice sahura kalkılır, iftarlar neşe ile yapılırdı."[19]
Bu İnönü mü
"din düşmanı", "cami düşmanı"!
Atatürk’ün
ölünceye kadar yanından ayrılmamış Fevzi Paşa da beş vakit namazını kılan,
dinini gösterişten uzak biçimde yaşayan gerçek ve samimi başka bir
Müslüman’dır… Dahası, Atatürk’ün en yakın dostlarından biri Ankara Müftüsü
Rıfat Börekçi’dir.
Atatürk’e ve
cumhuriyeti kuran kuşağa, “din düşmanı” demek her şeyden önce “günahtır”.
Bugün
Camiler Açıksa ve Ezan Sesleri Hala Yankılanıyorsa…
Her şeyden
önemlisi, “Cami düşmanı” olmakla suçlanan Atatürk ve İsmet İnönü gibi silah
arkadaşları olmasaydı, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal
mücadele” olmasaydı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan çoluk çocuk demeden korkunç
bir katliama başlayan Yunanlılar, camileri yakıp yıkacak, ezanları susturacak
ve işte o zaman camiler; ahır, tuvalet, eğlence merkezi yapılacak, hatta
Ayasofya’ya çan takılacaktı. Nitekim İzmir’in işgal edildiği günlerde,
Yunanlılar camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan
cesaret alan Rumlar da camilerdeki halı ve kilimleri çalmışlardır. Örneğin, o
günlerdeki bir gazete haberine göre, “Şehrin camilerinin de Rumlar tarafından
basıldığı ve birçok kıymetli halı ve kilimin kaçırıldığı da tespit edilmiştir.
Bu arada Hisar ve Bölükbaşı camilerinde bir tek halı ve kilimin kalmadığı
görülmüştür.”
Fotoğraf altı: Yunanlılar tarafından yakılan Orhangazi kasabası cami-i şerifi. (Orhangazi kasabası tahminen 1000 haneli olup yunanlılar tarafından bilcümle emakini diniyye ve resmiyesiyle kamilen ihrak ve ahalinin kısmi azami katil ve imha ve eşya ve nakitleri gasb ve yağmalanmıştır.)**
Yunanlılar tarafından yakılan Nasrettin Paşa Camii***
Bugün bu ülkenin camileri açıksa ve bugün bu ülkenin semalarından hala ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düşmanı” ilan ederek saldırdığınız o Atatürk’e, o İsmet İnönü’ye, o cumhuriyeti kuran iradeye borçlusunuz beyler.
Atatürk Adlı Camiler
Bugün Türkiye'deki 83.000 camiden sadece 6'sının adı “Atatürk Camisi”dir. Benim tespit edebildiklerim şunlardır:
1- Bitlis, ATATÜRK CAMİ-İ ŞERİFİ,
2- Mardin-Kızıltepe ATATÜRK Camii,
3- Eskişehir-Mihallıçcık ATATÜRK Camii,
4- İstanbul-Kartal Soğanlık ATATÜRK Camii,
5- İzmir-Karşıyaka MUSTAFA KEMAL PAŞA Camii,
6- İstanbul-Büyükçekmece Beykent ATATÜRK Camii…
Fotoğraf altı: Yunanlılar tarafından yakılan Orhangazi kasabası cami-i şerifi. (Orhangazi kasabası tahminen 1000 haneli olup yunanlılar tarafından bilcümle emakini diniyye ve resmiyesiyle kamilen ihrak ve ahalinin kısmi azami katil ve imha ve eşya ve nakitleri gasb ve yağmalanmıştır.)**
Yunanlılar tarafından yakılan Nasrettin Paşa Camii***
Bugün bu ülkenin camileri açıksa ve bugün bu ülkenin semalarından hala ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düşmanı” ilan ederek saldırdığınız o Atatürk’e, o İsmet İnönü’ye, o cumhuriyeti kuran iradeye borçlusunuz beyler.
Atatürk Adlı Camiler
Bugün Türkiye'deki 83.000 camiden sadece 6'sının adı “Atatürk Camisi”dir. Benim tespit edebildiklerim şunlardır:
1- Bitlis, ATATÜRK CAMİ-İ ŞERİFİ,
2- Mardin-Kızıltepe ATATÜRK Camii,
3- Eskişehir-Mihallıçcık ATATÜRK Camii,
4- İstanbul-Kartal Soğanlık ATATÜRK Camii,
5- İzmir-Karşıyaka MUSTAFA KEMAL PAŞA Camii,
6- İstanbul-Büyükçekmece Beykent ATATÜRK Camii…
Bırakın
Atatürk adını taşıyan camileri, bugün Türkiye'de "Atatürk rozetine"
bile tahammül edemeyen sözde “imamlar” vardır: Örneğin, 27 Kasım 2010 tarihli Hürriyet'in
haberine göre: "Trabzon'un Beşikdüzü İlçesi Merkez Camii İmamı Sezai
Yaşar, yakasında Atatürk rozeti ile gelen 80 yaşındaki Ömer Atalar'a, “Bunu
takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz” demiştir.[20]
MENDERES'İN YIKTIĞI CAMİLER VE MESCİTLER
MENDERES'İN YIKTIĞI CAMİLER VE MESCİTLER
AKP'nin
"cami söyleminin" Mehmet Şevket Eygi'den etkilendiği açık. Ancak
başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer, Mehmet Şevket Eygi'nin yazıp
söylediklerini bile işlerine geldiği şekilde kullanmışlardır. Şöye ki, Eygi "Cami
Kıyımı" adlı kitabında,
"Cami
kıyımı 1950-60 arasında da devam ederek yol açma bahanesiyle nice tarihi
caminin temellerine kadar yıkılmasına sebep oldu"
diyerek
1950-1960 arasında DP ve Menderes döneminde yıkılan ve satılan camilerden de
söz etmiştir. Ancak başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer "cami
söylemlerinde" hiç bir zaman bu durumdan söz etme gereği duymamışlardır.
Bu nedenle
ben de DP lideri Menderes’in sattırdığı ve yıktırdığı camilerden söz edeyim.
Kim bilir belki Sayın Başbakanımız gelecek grup toplantısında da DP’nin ve
Menderes’in yıktırdığı camilerden söz eder!
Araştırmalarım
sonunda Menderes zamanında sadece İstanbul'da 54 tane caminin yol
açma ve değişik imar faaliyetleri sebebiyle yıkıldığını öğrendim. DP
döneminde İstanbul Tophane, Karaköy, Fatih, Eminönü, Beşiktaş'da tam anlamıyla
bir tarihi cami katliamı yaşanmış.
DP ve
Menderes döneminde İstanbul'daki tarihi cami ve mescit katliamı İstanbul'un
imarı için getirilen Fransız Mimar Henry Prost eliyle gerçekleştirilmiştir.
Zeki Bağlan Hoca, 2010 yılındaki bir konferansında bu gerçeği şöyle ifade
etmiştir:
"İlk darbeyi Saraçhane-Unkapanı arasında vurur. Çandarlı ibrahim Paşa
Hamamı, Altuncuzade Tekkesi ve Süleyman Halife Mektebi bir yana Hoca Teberrük
Mescidi sanat değeri çok yüksek bir binadır. Revani Mescidi hiç gereği yokken
yıkılır. Divan Edebiyatının ünlü isimlerinden Revani Çelebi'nin mezar taşı dahi
kırılır. Bir Bayezid devri eseri olan Firuzağa Mescidi yola tesadüf etmez. Buna
rağmen bileti kesilir, ortadan kaldırılır.
Hoca Sinan tarafından yaptırılan Azepler Mescidi Fatihli yıllardan kalmadır
ama hamamı ile birlikte yola katılır. Kanuni devri hatırası Tüfenkhane Mescidi
üç kuruşa satılır. Saraçhane Mescidinin üzerinde ise şu an resmi daireler
vardır.
Prost, bu
kadarla yetinmez. İkinci yıkım Furyası ile (1955-57) yol kenarında kalan
mescidleri de ayıklar. Zeytinciler Mescidiyok edilir.. Voynuk Şücaeddin
Camii'nin yıkım emrini kimin verdiği hiç anlaşılamaz. Hazire bile darma duman
edilir, istanbul'un ilk Belediye Başkanı Hızır Bey'in mezarı ortada kalır.
Arsalar tekrar camileştirilemesin diye hızla betonlaştırılır ki bu alanda iMÇ
blokları yayılır.... Sadece 56-57 yılları arasında 54 camiyi yıktırır. Bunun
yanında hamamların, tekkelerin, sebillerin, çeşmelerin hesabı
yapılmaz..."(20a)
İşte
İstanbul'da DP döneminde Menderes'in yıktırdığı ve tahrip ettirdiği tarihi
camilerden bazıları:
-1465 tarihinde inşa
edilmiş olan tarihi Murat Paşa Camii Vatan caddesi yapılırken 1957'de
yıkılmıştır.
-Yeni Kapı
yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii yine yol yapım
çalışmaları nedeniyle 1958'de yıkılmıştır.
-Aksaray'da Vatan
cadesinin başlangıcında yer alan Fatih döneminden kalma Camcılar Camii ve
çeşmeleri, 1957 yılında yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
-Aksaray'da,1555
yapımı tarihi Kazasker Abdurrahman Camii 1957'de yol yapım çalışmaları
nedeniyle yıkılmıştır.,
-Karaköy Kabataş
arasındaki Süheyl Bey Camii 1957'de yol yapım çalışmaları sırasında
yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş
arasındaki 1878-1879 yapımı, özgün mimariye sahip çok nadide eserlerden biri
olan Karaköy Mescidi veya camisi 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında
yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş
arasındaki II. Mahmut döneminden kalma, 1826 yapımı, tarihi Nusretiye camii ve
sebili 1958'de yol yapımı sırasında tahrip edilmiştir.
-Karaköy Kabataş
arasındaki Mimar Sinan eserlerinden Kılıçali Paşa Camii ve dükkanları 1958'de
yol yapım çalışmaları sırasında tahrip edilmiş, bazı duvarları yıkılarak
yeniden yapılmıştır. (20b)
İstanbul'un
tarihini en iyi bilen Türkiye’nin sayılı sanat tarihçilerinden Prof. Dr. Semavi
Eyice, Milliyet gazetesinde Neşe Mesutoğlu'na verdiği röportajda, Menderes’in
bazı camileri kapattığını ileri sürmüştür.
1950’lerde
Yeni Sabah gazetesinde yazar olan Semavi Eyice, Adnan Menderes'in Sekban Paşa
Mescidi, Mimar Ayaz Camii, Velide Camii'nin türbesi gibi dini eserleri
yıktırdığını anlatmıştır.
Eyice,
kendisinin bu cami, mescit ve türbelerin yıkılmasına gazetesinde itiraz
ettiğini ancak uyarıldığını da belirtmiştir. Eyice, Türk tarihi için önemli
olan Zeyrek evlerinin de bu dönemde yıkıldığını söylemiştir.[21]
Prof. Semavi
Eyice, “Sanat Alemi” dergisinden Ülkü Ö Akagündüz’e verdiği röportajda da bu
gerçeğin altını çizmiştir:
İşte Semavi
Eyice’in o röportajından bazı bölümler:
“Menderes döneminde nice ibadethaneler şuursuzca
yıkıldı. (Menderes'in) adına görkemli bir türbe yapıldı; ama günahı da çoktu
hani.” diyen Eyice, İstanbul’da geniş caddelere, meydanlara ve yeşil sahalara karışıp giden
elliden fazla caminin bazısı, projeleri hiç tehdit etmediği hâlde biraz da
keyfî uygulamalarla ortadan kaldırılmış. Semavi Hoca, Menderes’in açtırdığı Atatürk
Bulvarı’na kurban giden iki camiden şöyle söz ediyor:
"Bozdoğan kemerinden Aksaray’a inerken sağda iki
küçük cami vardı. Baba Hasan Alemi ve Oruç Gazi Camileri. Baba Hasan Alemi’yi
daha o zaman vakıflar kiraya vermişti. Hatta bir öğretmen oturuyordu içinde.
Cadde üstünde olmamasına rağmen yıktılar onu. Oruç Gazi mamurdu,
kullanılıyordu. Hiç lüzumu yokken yıkıldı o da. Bulvar açıldığında, dört
tarafında servi ağaçlarıyla çok şirin bir durumu vardı, caddeden dışarıda ve
biraz çukurdaydı zaten. Kimin aklına estiyse, lüzumsuz burada dediler,
yıktılar.”
“Adana’da
kentin göbeğinde, camisi, medresesi, kütüphanesiyle görkemli bir külliye
düşünün. 1650’lerde Cafer Paşa yaptırmış, 1950’de cadde genişleyecek
bahanesiyle yıkılmış. Ne var ki arsa hala boş, külliye yıkıldığı ile kalmış, şehrin
anıtsal yapısının yerinde şimdi çömlekçi var".[22]
Karaköy'de
kıyıda, Galata Köprüsü’ne bakan Ziraat Bankası’nın (bir zamanlar Avusturya
Bankası) hemen arkasında yer alan, fotoğraftaki bu küçücük şirin ve zarif cami,
1958’de DP döneminde Menderes tarafından meydan genişletmesi bahanesiyle
yıkıldı. Oysa ki uzmanlara göre, eğer amaç, gerçekten de meydan veya yol
genişletmesi ise camiin yıkılmasına gerek yoktu. Nitekim bu cami ile aynı
hizada bulunan Ziraat Bankası'na dokunulmadan yol genişletilmiştir.
Menderes döneminde
Bayrampaşa'ya Stadyum Yapılması için Yıktırılan Tarihi İstanbul Surları
İstanbul'un
birçok tarihi camisini yıktıran DP ve Menderes, (tarihi camilerin bakım ve
onarımı konusunda çıkarılan yasaya rağmen)İstanbul'un abidevi camilerine de
ilgisiz kalmıştır. Bu durum dönemin basınınca eleştirilmiştir. Örneğin,
Sultanahmet Camii'nin etrafının gecekondularla kuşatılmasını ve bakımsızlığını
Metin Engin, 1953 yılında Cumhuriyet gazetesinde şöyle eleştirmiştir:
"İstanbul'un en büyük tarihi abidelerinden olan Sultanahmet Camisi
gecekonduların ve usulsuz inşaatın istilası altında... üç beş teneke parçası ya
da taş bulan her şahıs caminin duvarına bitişik bir gecekondu inşa ediyor.
Sultanahmet Camisi'nin hali ise büsbütün utanç verici.1950'de Vakıflar
tarafından tamir edilirken bir amalenin dikkatsizliği yüzünden kül olan, camiye
bitişik mahfil-i hümayun üç seneden beri harap ve yanık bir vaziyette
bırakılmış.Bu feci manzara muhteşem caminin bütün güzelliğini ortadan
kaldırmaya kafi geliyor. Vakıflar Umum Müdürlüğü acaba neden burasını tamir
edip camiyi bu çirkin vaziyetten kurtaramaz." (22a)
Bu noktada
insanın aklına birkaç soru geliyor:
1. İsmet İnönü keyfi
nedenlerle camileri kapatmadığı halde “İsmet Paşa camileri kapattı!” diye
birileri yıllardır milleti kandırırken; Adnan Menderes, bazı tarihi camileri ve
mescitleri yıktırdığı halde neden hiç kimse “Menderes camileri ve mescitleri
yıktırdı!” diye çıt bile çıkarmamıştır.
2. Menderes döneminde Türkiye’nin dört bir yanındaki
tarihi kiliseler, cemaati olmadığı halde, törenlerle ibadete açılırken, neden
hiç kimse “Menderes Türkiye’de Hıristiyanlığın yayılmasını sağladı!” diye
bağırıp çağırmamıştır.[23]
3. Çok daha önemlisi
AKP döneminde 2010 yılında satışa çıkarılan İzmir Foça’daki Kozbeyli köyü camiinden
neden hiç söz eden yoktur?[24]
4. “Tek parti CHP camileri kapattı” diye sızlananlar
neden hiçbir zaman “Tek parti döneminde açılan Halkevleri ve Köy Enstitülerini
DP kapattı. Böylece Türk aydınlanması büyük bir darbe yedi.” demez? 1951’de DP
ve Menderes, Türkiye’nin dört bir yanındaki 478 Halkevi merkezini, 5000 Halkevi
şubesini ve 4000 Halkodasını kapatmıştır. 1954’te de o güne kadar 25.000
öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerini kapatmıştır.[25]
Sonuç olarak
diyeceğim şu ki: Tarih üzerinde işinize geldiği gibi tepinemezsiniz beyler...
Cumhuriyet tarihi yalanlarına cevap vermeye devam edeceğim…
Not: Bu konunun ayrıntılarını CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, 2. KİTAP adlı kitabımdan öğrenebilirsiniz.
Sinan MEYDAN - 28.04.2012
Kaynaklar-Dipnotlar
[1] Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, Ankara, 1972, s.65,66.
[2] Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009, s. 655.
[3] Jaeschke, age, s.64, 65.
[4] Vakit gazetesi, 30 Kanunu Evvel 1928.
[5] Tufan Türenç, “Çirkin İftira ve Gerçek”, Hürriyet gazetesi, 11 Ocak 2011.
[6] Ramazan Balkan, “İsmet Paşa’nın Yıktırdığı Camiler”, Kocatepe gazetesi,
[7] Balkan, agm.
[8] Turgut Özakman, Cumhuriyet, II. Kitap, Ankara, 2011, s.15
[9] Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden nakleden Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, s.656.
[10] A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.
[11] Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul, 2006, s.390.
[12] Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.
[13] Üzeyir Lokman Çaycı’nın Paris Camii ve Enstitüsü rektörü Abbas Bencheikh El Hocine’le yaptığı röportajdan; Üzeyir Lokman Çaycı, “Paris Camisinde Atatürk’ten Işıklar ve İzler Var”, Aktüel dergisi, 26 Eylül 2009.
[14] İsmail Yakıt, “Birikimli ve Bulunmaz Bir Dost Prof. Dr. Hüseyin Ayan Hoca”,AÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.39, Erzurum, 2009. s.1.
[15] Hakan Yılmaz, “Yamamada Torijori: Abdülhamit’ten Türkçe Öğrendi Atatürk’e Japonca Öğretti”, Zaman gazetesi, 6 Mayıs 2006; Torijori Yamada, “Toruko Gakan” (Türkiye'ye Resimli Bir Bakış) adlı bir kitap yazmıştır.
[16] Yurdakul, age, s.156.
[17] Kasapoğlu, age, s.390, Meydan, age, s.656,657.
[18] Ayrıntılar için bkz. Meydan, age, s.657 vd.
[19] İbrahim Ural, Bu da Bilmediklerimiz, İstanbul, 2009, s.24, 25.
[20] Hürriyet gazetesi, 27 Kasım 2010.
(20a) Zeynep Şahiner, "Menderes Camileri Tekkeleri Neden Yıktırdı", HABERKÜLTÜR.NET. 5 Ocak 2010.
(20b) Barış Ertem-Mustafa Cevdet Altunel, "İstanbul İmarındaki Tarihi Eser Kaybının Tarih ve Turizm Açısından İncelenmesi: Karaköy-Kabataş Bölgesi", Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, C.2, S.4, Aralık 2011, s.69-72;Behçet Ünsal, “İstanbul’un İmarı ve Eski Eser Kaybı”, Türk Sanat Tarihi Araştırma ve İncelemeleri Dergisi,Cilt 2, s.46-49; Müge Ceyhan, İstanbul'da Tarihi Çevre Koruma ve Basın, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.41-42.
[21] “Meğer Menderes Camileri Yıktırmış” Odatv.com, 30 Mart 2011.
[22] “Sanat Alemi”nden naklen, “Satılan Cami ve Mescitler Ne Oldu?”, Haber 7.com, 19 Şubat, 2008.
(22a) Metin Engin, Cumhuriyet gazetesinden naklen Ceyhan, age, s.37.
[23] Menderes döneminde açtırılan kiliseler için bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap, s. 612 vd. “Menderes’in Açtırdığı Kilise ve Diyalogculuk"
[24] “AKP’den Satılık Cami”, Yeniçağ gazetesi, 08.11.2010.
[25] Sinan Meydan, Akl-ı Kemal “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”2.cilt, İstanbul, 2012, s.101,104.
* www.isteataturk.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
** www.orhangazim.net'den alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
*** www.hayirlarkoyu.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
Cumhuriyet tarihi yalanlarına cevap vermeye devam edeceğim…
Not: Bu konunun ayrıntılarını CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, 2. KİTAP adlı kitabımdan öğrenebilirsiniz.
Sinan MEYDAN - 28.04.2012
Kaynaklar-Dipnotlar
[1] Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, Ankara, 1972, s.65,66.
[2] Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009, s. 655.
[3] Jaeschke, age, s.64, 65.
[4] Vakit gazetesi, 30 Kanunu Evvel 1928.
[5] Tufan Türenç, “Çirkin İftira ve Gerçek”, Hürriyet gazetesi, 11 Ocak 2011.
[6] Ramazan Balkan, “İsmet Paşa’nın Yıktırdığı Camiler”, Kocatepe gazetesi,
[7] Balkan, agm.
[8] Turgut Özakman, Cumhuriyet, II. Kitap, Ankara, 2011, s.15
[9] Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden nakleden Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, s.656.
[10] A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.
[11] Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul, 2006, s.390.
[12] Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.
[13] Üzeyir Lokman Çaycı’nın Paris Camii ve Enstitüsü rektörü Abbas Bencheikh El Hocine’le yaptığı röportajdan; Üzeyir Lokman Çaycı, “Paris Camisinde Atatürk’ten Işıklar ve İzler Var”, Aktüel dergisi, 26 Eylül 2009.
[14] İsmail Yakıt, “Birikimli ve Bulunmaz Bir Dost Prof. Dr. Hüseyin Ayan Hoca”,AÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.39, Erzurum, 2009. s.1.
[15] Hakan Yılmaz, “Yamamada Torijori: Abdülhamit’ten Türkçe Öğrendi Atatürk’e Japonca Öğretti”, Zaman gazetesi, 6 Mayıs 2006; Torijori Yamada, “Toruko Gakan” (Türkiye'ye Resimli Bir Bakış) adlı bir kitap yazmıştır.
[16] Yurdakul, age, s.156.
[17] Kasapoğlu, age, s.390, Meydan, age, s.656,657.
[18] Ayrıntılar için bkz. Meydan, age, s.657 vd.
[19] İbrahim Ural, Bu da Bilmediklerimiz, İstanbul, 2009, s.24, 25.
[20] Hürriyet gazetesi, 27 Kasım 2010.
(20a) Zeynep Şahiner, "Menderes Camileri Tekkeleri Neden Yıktırdı", HABERKÜLTÜR.NET. 5 Ocak 2010.
(20b) Barış Ertem-Mustafa Cevdet Altunel, "İstanbul İmarındaki Tarihi Eser Kaybının Tarih ve Turizm Açısından İncelenmesi: Karaköy-Kabataş Bölgesi", Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, C.2, S.4, Aralık 2011, s.69-72;Behçet Ünsal, “İstanbul’un İmarı ve Eski Eser Kaybı”, Türk Sanat Tarihi Araştırma ve İncelemeleri Dergisi,Cilt 2, s.46-49; Müge Ceyhan, İstanbul'da Tarihi Çevre Koruma ve Basın, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.41-42.
[21] “Meğer Menderes Camileri Yıktırmış” Odatv.com, 30 Mart 2011.
[22] “Sanat Alemi”nden naklen, “Satılan Cami ve Mescitler Ne Oldu?”, Haber 7.com, 19 Şubat, 2008.
(22a) Metin Engin, Cumhuriyet gazetesinden naklen Ceyhan, age, s.37.
[23] Menderes döneminde açtırılan kiliseler için bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap, s. 612 vd. “Menderes’in Açtırdığı Kilise ve Diyalogculuk"
[24] “AKP’den Satılık Cami”, Yeniçağ gazetesi, 08.11.2010.
[25] Sinan Meydan, Akl-ı Kemal “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”2.cilt, İstanbul, 2012, s.101,104.
* www.isteataturk.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
** www.orhangazim.net'den alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
*** www.hayirlarkoyu.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder