12 Şubat 2013 Salı

Yakın Dönem Katliamlarda CIA - Kaan Turhan / Açık İstihbarat

http://www.acikistihbarat.com/haberkategori.aspx?id=10242&katID=2

ABD Ankara Büyükelçiliği’nin 2. Kâtibi Robert Alexander Peck, Kahramanmaraş katliamından önce, Maraş’a gitmiş; sağ partilerin il yöneticileriyle, bazı iş adamlarıyla görüşmüştü.

Birkaç gün sonra katliam yaşanmıştı. Aynı ajan, Çorum’a da gitmiş: AP ve MHP İl yöneticileriyle, CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla görüşmüştü. Vali’den bilgiler almış ve kısa süre sonra da Çorum’da katliam yaşanmıştı. (s. 364)

Katliamlarda Rol Dağılımı: CIA’nın Etkinliği


Yakın Dönem Katliamlarda CIA

Kaan Turhan - Açık İstihbarat

Açik Istihbarat'in Resmi
E-Posta Grubu
AçikIstihbaratTürkiye'ye Üye Olun
 
www.acikistihbarat.com
18.12.2012


Nedim Şahhüseyinoğlu’nun, ‘Malatya, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Gazi, Kırıkhan, Ortaca’ kitlesel katliamları üzerine kitabı (Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar) ; Türkiye’nin yakın tarihine ayna tutuyor.

Araştırmanın, konu üzerine yapılan diğer araştırmalardan ayrılan özelliği; katliamların yaşandığı illerde ve ilçelerde yaşayanların, mahalle/sokak sakinlerinin, askeri yetkililerin, Meclis ve jandarma tutanaklarının, valilik, muhtarlık tanıklıklarının geniş çaplı olarak değerlendirilerek, aktarılmasıdır.

Olaylara yaklaşım biçimi açısından ve tarih yazımı açısından; ilk elden kaynak metodolojisine başvurmak: araştırmanın güvenilirliği ve özellikliliği çerçevesinde anlamlıdır.

Yakın tarihimizde yaşanan ve adına: ‘Alevi-Sünni’, ‘Türk-Kürt’, ‘Sağ-Sol’ gibi yapay ve yapay olduğu kadar da emperyal projelerin, kilit ayrılık stratejisini oluşturan ikiliklerin, kitap bütününde, çok boyutlu irdelenmiş olması yapıtın önemini daha da artırmaktadır.

NATO’yla birlikte Türkiye’de oluşturulan Amerikancı siyasal/sosyal yapı bu stratejinin ayağıydı. Sovyetleri tehdit olarak gören Amerika’nın, Sovyet etkisini yarabileceğini düşündüğü; “Barış Gönüllüleri”ni (CIA ajanları), misyoner olarak, hedef ülke siyasal ve sosyal yapay ikiliklerin inşası sürecinde etkinlik kazandırmıştı.

ABD Ankara Büyükelçiliği’nin 2. Kâtibi Robert Alexander Peck, Kahramanmaraş katliamından önce, Maraş’a gitmiş; sağ partilerin il yöneticileriyle, bazı iş adamlarıyla görüşmüştü.

Birkaç gün sonra katliam yaşanmıştı. Aynı ajan, Çorum’a da gitmiş: AP ve MHP İl yöneticileriyle, CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla görüşmüştü. Vali’den bilgiler almış ve kısa süre sonra da Çorum’da katliam yaşanmıştı. (s. 364)

Katliamlarda Rol Dağılımı: CIA’nın Etkinliği

Amerika, Sovyet tehdidine karşı; “yeşil kuşak” projesini geliştirmiş ve Türkiye özelinde gerici ve ülkücü örgütleri teşkilatlandırmıştı.

Şahhüseyinoğlu’nun irdelediği olaylarda; MHP, AP, MTTB, Ülkü Ocakları, Akıncılar, Komünizmle Mücadele Dernekleri, Genç Ülkücüler Derneği, Milliyetçi Türk Kadınlar Derneği, Eski, Harbiyeliler Yardımlaşma Derneği, etkin olarak kullanılmış örgütlerdir.

2 Haziran 1966 Muğla’nın Ortaca Bucağı’nda katliamın sesleri geliyordu:

“Aleviler, Ortaca’da bulunan camiyi, minareyi yıktılar; namaz kılanları feci şekilde dövdüler. Ne duruyorsunuz? Din elden gidiyor…”

propagandasıyla Sünni yurttaşları kışkırtmışlardı. (s.315)

Ortaca olayları, bu propagandayla başlamış ve kahvehanelerle, iş yerleri basılmıştır. Elbette, propaganda konusu olan cami ve minaresi yerli yerinde durmaktadır.

Olaylarla ilgili olarak, Türkiye İşçi Partisi Senatörü Fatma Hikmet İşmen:

“Türkiye, Amerika’nın etkisi altına girdiği tarihten itibaren dinsel çatışmalar ve bölücü cereyanlar olmuştur” (s.317)

saptamasıyla, dikkatleri doğru yere odaklamıştı.

ABD, sosyalist bloğun gelişmesini kendine yönelik bir tehdit olarak algılamış, bunun karşısında da bazı ülkeleri öncü karakol olarak kullanmayı amaçlamıştı.

ABD “Barış Gönüllüleri”; Türkiye’deki feodal, etnik ve mezhepsel ayrışımın yoğun olduğu bölgelerde çalışmaktaydı. Malatya’da, Barış Gönüllülerinin çalışmalarından kuşkulanan Akçadağ’ın köylerinden Süleyman Kırteke, Reşoali Erdoğdu, Köse Polat, Teslim Töre ortak bildiri yayınlayarak, tepkilerini ortaya koymak isteseler de, sonuç: tutukluluk olmuştur. (s.18)

“Malatya’da Alevi-Sünni ayrışımı yaratmak amacıyla “mum söndü” tiyatro getirerek, Aleviler küçük düşürülmeye çalışıldı. Nitekim Alevilerin bu oyuna tepkileri sert olmuştu. Camilerde de Alevilere yönelik horlayıcı, suçlayıcı vaazlar veriliyordu. “Türk-İslam sentezi” doğrultusunda konferanslar, paneller düzenleniyor, ırk ve inanç ayrılığı körükleniyor, bu ayrımlar üzerinden saldırılar tertiplenmeye çalışılıyordu.” (s.17)

Malatya olaylarında, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş:

“Hükümet, MHP’ye yönelik iftiralarını yoğunlaştırdığını ve milliyetçilere işkence ederek, canavar Pol-Der üyesi işkenceci polisler hakkında hükümetin yasal yoldan hesap sormasını istemiş. Bu muameleler sürdüğü takdirde Erzurum ve Kahramanmaraş’ta da bu tür olayların çıkacağı…” (s.66)

yönünde, ‘kehânetler’de(!) bulunuyordu! Malatya olayları ertesinde de, Maraş katliamı yaşanıyor ve katliamlar silsilesi ardı sıra yaşanıyordu.


1970 yılından itibaren de MHP’nin güdümü ve öncülüğünde çok sayıda komando kampları açıldı. Bu kamplarda ülkücü(?) gençler silahlı eğitim görüyorlardı. Buna koşut olarak; üniversitelerde kanlı saldırılar, ölümler, yolcu otobüslerinin taranması gibi olaylar artış göstermekteydi. Kürtlerin, Alevilerin yoğunlukta olduğu Erzincan, Erzurum, Kars, Kırşehir, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Tunceli ve benzeri illerde saldırılar yoğunlaştı, giderek kitlesel katliamlara dönüştü.

Komando kampları 1970’de açıldı. Burada silahlı eğitim gören tetikçilerin ilk eylemi ve deneyimi Kırıkhan’da başlatılmıştı. (s. 302)

1970’de, Türkiye’de 1500 ABD ajanı bulunmaktaydı. Bunlar, en azından binlerce ev sahibi ajan da yetiştirmişlerdi. Anarşik olayların tırmandırılmasında, ev sahibi ajanlar yetersiz kaldığı zaman CIA’nın kendi ajanlarını devreye soktuğu biliniyordu. Böylece bağımlı ülkenin ekonomisi ve siyasal yönetim üzerindeki denetim korunmakta ve derinleştirilmekteydi. (s. 323)

Kahramanmaraş olaylarında, Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız, 22 Aralık 1978 Cuma namazında:

“Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır.” (s.133)

Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırılmıştı.

Katliamdan on beş gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk Arıkan, fabrikatör ve Hacı Çiftliği’nin sahibi Muammer Pakdil, kardeşi Cahit Pakdil, Faruk Arıkan’ın ağabeyi Hacı Osman Arıkan, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman Pişkin, Çırçır ve Prese Fabrikatörü Sıddık Akdişli, Tanrıverdi Çırçır Fabrikası sahiplerinden Zekeriya Kirişçi, Yağlıca kardeşler kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali Yağlıca, fabrikatör Tarık Sarıkatipoğlu, Çırçır fabrikatörü Mehmet Vakkasoğlu, AP İl Başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk Kadıoğlu, Belediye Başkanı Ahmet Uncu, MİSK Bölge Temsilcisi/Başkanı Cemiz Tozkoparan katıldılar.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Hasan Balcı:

‘Bugüne kadar bizleri koruyabilmek için ülküdaşlarımıza her ay 250 bin lira para veriyorum. Sizlerse bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi komünistleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş’ı komünistlerden, POL-DER’cilerden, TÖB-DER’cilerden temizleyelim’ demişti.” (s.77)

MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, 27 Mayıs 1980’de öldürülmüş ve olay Ankara’da olurken, tüm Türkiye’yi etkisi altına almıştır.

Çorum’da da Çorum Gazetesi baskınıyla birlikte olaylar gelişmiştir. (s.164) Çorum olaylarından önce, 19 Mayıs için yapılan hazırlıklar aşamasında, ülkücüler şu bildiriyi dağıtmakla meşguldüler:

“19 Mayıs gösterileri adı altında yine masum bacılarımızın iffet ve hayâsına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Yine Müslüman evladı kan ağlaya ağlaya, kâfir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir… Düşün ki, hâddini bilmeyenlere bildirelim hâdlerini… Ne mutlu canıyla kanıyla malıyla Cihad edenlere… İslamcı Gençlik” (s.163)

1978 yılında Sivas olaylarına ilişkin; TÖB-DER, Genel-İş, Dev Maden-Sen, TÜTED, TMMOB, Tüm-Der, Tek-Ges-İş, Syöd, Dev-Genç, Köy-Koop, Ali Baba Der, Halk Der, Yüceyurt Der, Si-Der: rapor hazırlamıştı.

Rapora göre:

“Sivas’ın Divriği İlçesi’nde Aleviler çoğunluktadır. Burada Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı Çürek, Divpalet Maden Tesisleri bulunmaktadır. Milliyetçi Cephe döneminde bu işyerine çok sayıda faşist militan, işçi adıyla alındı. Görevleri sadece yörede Alevi-Sünni çelişkileri yaratmaktı. Halka saldırıyorlar, cami bahçelerine patlayıcı maddeler atarak halkı tahrike çalışıyorlardı. Halk, Divriği’de bu oyunlara gelmedi.”

Hakikat Gazetesi ve Yeniden Doğuş Dergisi, Alevi yurttaşlara karşı kin kusan, solculara ‘Sovyet uşağı’ gözüyle bakıp, hedef gösteren yayınlarıyla; halkı kışkırtmaktaydı. (s.233)

1993 yılında da, Temmuz sıcağında Madımak’ta yakılarak öldürülen aydınlarımız, gerici ayaklanmanın sonucu olacaktır. Gazi olayları da, 12 Mart 1995 günü Alevilere ait kahvehanenin taranmasıyla başlayacaktı.

Nedim Şahhüseyinoğlu’nun saptamalarıyla, bu katliamların amaçları açıktır:

ABD’nin Türkiye’deki çıkar ve egemenliğini korumak, sermaye saltanatının sürmesini sağlamak, Alevilerin toplumsal niteliğini hiçleştirmek, demokratik kitle örgütleri ve işçi sendikaları gibi bağımsızlık ve özgürlük için mücadele eden kitlesel yapıların işlevselliğini dinamitlemek… (s. 370)

(Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar, Berfin Yayınları, Ekim – 2012, 381 Sayfa.)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder