14 Şubat 2013 Perşembe

Batı’ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla uzaklaşıyoruz.



"... Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin (Osmanlı’nın) zararıyla, Türkiye'nin(Osmanlı’nın) geriletilmesiyle ortaya çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran en gelişmelerin hepsi, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir”.
"Eğer güçlü bir Türkiye (Osmanlı) varlığını sürdürseydi, İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye (Osmanlı), Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya / Macaristan siyasetinin sözü edilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da, aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir."
" ... Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır”.
Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, birbirlerine zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir.
“…ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler, Türk Devleti’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır”.
“…ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür”.
“…ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir."
" ...O güç ve kuvvetleri, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan ‘gelişme’ cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır”.
Bunun etkisi altında kalarak milletin, en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur.
“Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan öğrenmek gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı”.
Oysa hangi istiklâl vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?
Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Tarihte, böyle bir olayı çözüm sananlar, işe kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.
İşte Türkiye de, o zaman, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha gerilemiş, daha çok düşmüştür.
"... Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddî şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu”.

Ne yazık ki, Türkiye ve Türk halkı ahlâk bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki, Türkiye (Osmanlı)Doğu 'maneviyatı' ile sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı’ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla uzaklaşıyoruz. Hiç şüphesizdir ki, bu durumdan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka sonuç beklenemez."
" ... Bu düşüşün çıkış noktası korku ile acz ile başlamıştır. Türkiye'nin, Türk halkının her nasılsa başına geçmiş birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûm imiş gibi Türkiye'yi (Osmanlı’yı)atıl ve çekingen bir hâlde tutuyorlardı”.
Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye'deki fikir adamları, âdeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı:
Diyorlardı ki; "Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur," diyor,
“Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. 'Onlar bizi idare etsin,' diyorlardı.”
“BİLELİM Kİ, MİLLÎ BENLİĞİNİ BİLMEYEN MİLLETLER BAŞKA MİLLETLERE YEM OLURLAR”
Mustafa Kemal 06 Mart 1922

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder