Türkiye’de yanlış bilinen ve bazı kişilerce özellikle yanlış
biçimde sunulan konulardan biri de, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı
sayesinde Türkiye’de sendikal hak ve özgürlüklerin gelişeceği kanısıdır.
Avrupa Birliği ülkelerinin büyük bölümünde gelişmiş sendikal
hak ve özgürlükler vardır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması bu sendikal
hak ve özgürlüklerin Türkiye’de de geçerli olmasını sağlayacak mıdır?
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması gündemde olan bir
konu değildir.
Ayrıca, Türkiye’nin kendi mevzuatını uydurmak zorunda olduğu
Avrupa Birliği mevzuat bütünlüğünde (“müktesebat” veya “acquis communautaire”)
ücretler ve sendikal hak ve özgürlükler konusunda bağlayıcı düzenleme yoktur.
Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi
Hakkında Antlaşmanın 153/5. maddesi şöyledir: “Bu madde hükümleri, ücretlere,
sendika kurma hakkına, grev hakkına ve lokavt hakkına uygulanmaz.” Diğer bir
deyişle, Avrupa Birliği bu konularda ülkeleri bağlayıcı düzenlemeler yapamaz.
Avrupa Birliği, bu nedenle, bugüne kadar, sendikal hak ve
özgürlükler konusunda bağlayıcı düzenlemeler yapmamıştır. Mümkün olmasına
karşın, iş güvencesi konusunda da önemli bir yönerge yoktur.
Avrupa Topluluğu’nun 1989 yılında kabul ettiği İşçilerin
Temel Sosyal Hakları Bildirgesi, tavsiye niteliğinde ve bağlayıcılığı olmayan
bir karardı. Bu Bildirge’nin 11. maddesi sendikalaşma, 12. maddesi toplu
pazarlık ve 13. maddesi de grev haklarını düzenlemekteydi. Ancak, grev hakkı,
yalnızca çıkar uyuşmazlıklarında tanınmakta, hak grevi ve diğer grev türleri
(genel grev, dayanışma grevi, iş yavaşlatma, işyeri işgali, vb.) bir hak olarak
kabul edilmemekteydi.
7 Aralık 2000 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi’nin Nis
Zirvesi’nde kabul edilen Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi yalnızca
tavsiye niteliğindeydi. Bu bildirge, Avrupa Kurultayı tarafından hazırlanarak
18 Temmuz 2003 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi’ne sunulan Avrupa Birliği
Anayasası taslağına ikinci bölüm olarak kondu. Anayasa taslağı kabul edilmedi.
Ancak bu bildirge 2007 yılı sonunda kabul edilen Lizbon Antlaşmasına eklendi ve
1 Aralık 2009 tarihinde Lizbon Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle sağlam bir
hukuki dayanağa kavuştu; AB temel antlaşmalarının eki olarak bağlayıcılık
kazandı.
Ancak bu metinde yeraldığı biçimiyle öngörülen sendikal
haklar son derece sınırlıdır. İlgili iki madde şöyledir:
‘Madde 12. Toplanma ve dernek kurma özgürlüğü. (1) Herkes,
özellikle siyasî, sendikal ve sivil konularda olmak üzere, her düzeyde,
barışçıl toplantı yapma ve dernek kurma özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, herkesin,
kendi çıkarlarını korumak amacıyla sendika kurma ve sendikalara üye olma
hakkını kapsar.
ÅgMadde 28. Toplu görüşme ve eylem hakkı. İşçiler, işverenler
veya işçi ve işveren örgütleri; Topluluk hukuku ile ulusal hukuk ve uygulamalarla
uyumlu olarak, uygun düzeyde görüşme ve toplu sözleşmeler akdetme hakkına ve
menfaat uyuşmazlıkları halinde, çıkarlarını korumak için, grev eylemi dahil
olmak üzere toplu eylem yapma hakkına sahiptir.”
Bildirgedeki grev hakkı, yalnızca toplu sözleşme
görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanmaması durumunda ortaya çıkan menfaat
uyuşmazlıklarında bir hak olarak tanınmıştır; diğer grev türlerinden söz
edilmemektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde mevcut sendikal hak ve
özgürlükler, AB üyeliği nedeniyle AB müktesebatından değil, ülkelerin kendi iç
mevzuatlarından kaynaklanmaktadır.
Avrupa Birliği’nin işçi sınıfımıza hiçbir hayrı yoktur.
Yıldırım Koç
Aydınlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder