21 Mayıs 2014 Çarşamba

OMURGA KULESİ GÖZÜNÜZE GİRSİN!

Üç yüze yakın Can’ımızı kurban verdiğimiz Soma’daki kömür madeni, 2005 yılına kadar
devletin malıydı, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından yönetiliyordu.
Soma Kömür Madeni, devletin malıyken ölümlü bir iş kazası yaşanmadı.
Ve sonra, tüm ülkede “Özelleştirme” kasırgası esti.
Peki, neydi bu “Özelleştirme”?

Küresel Sermaye (siz bunu “Küresel Çete” diye okuyunuz), 1980’lerin başından itibaren
“Özelleştirme” adı altında, yoksul ve kalkınmakta olan ülkelerin ekonomik varlıklarına saldırdı. Sanayi kuruluşlarını, yer altı ve yer üstü doğalkaynaklarını, madenlerini, tarım topraklarını, yerli işbirlikçilerin de yardımıyla, “ucuz eşek” fiyatına ele geçirdi.
Özellikle Güney Amerika’da bazı devletler, işçi sendikaları ve halk özelleştirme saldırısına karşı çıktı, direndi.


Ancak Türkiye’de, 1980’den beri görev yapmış tüm hükümetler, özelleştirme saldırısına değil karşı çıkmak, saldırıdan yana oldular.
Son 35 yılın başbakanları; Turgut Özal, Yıldırım Aktuna, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan, özelleştirmeyi savunup uyguladılar.

Son 35 yılın cumhurbaşkanları; Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül, tüm özelleştirme yasalarını hiç bekletmeden imzaladılar.Son 35 yıldır TBMM’de temsil edilmiş tüm siyasi partiler özelleştirme saldırısını desteklediler: ANAP, CHP, SHP, DYP, DSP, MHP, AKP…
Üç büyük İşçi Sendikaları Konfederasyonu, özelleştirme yanlısı oldular.
Son 35 yılın genelkurmay başkanları ve yüksek komutanları, özelleştirmelere hiç ses çıkarmadılar.
Üniversitelerden de medyadan da özelleştirmeye karşı çıkan olmadı.

Ve Soma Kömür Madeni de 2005 yılında özelleştirme saldırısına teslim edildi.
Bu saldırı sırasında Soma Kömür Madeni’ni ele geçiren işadamının, kısa bir süre sonra İstanbul’un merkezinde 47 katlı bir gökdelen dikmiş olduğunu öğreniyoruz. Soma’daki kömür ocağında, Türk işçilerini boğaz tokluğuna köle gibi kullanmış olan bu patron, bir dairesi bir milyon 350 bin dolar olan gökdelenine Türkçe değil, İngilizce bir ad vermiş:  “Spine Tower”! Spine, Türkçe “Omurga” demektir. Yani, gökdelenin Türkçeleştirilmiş adı: Omurga Kule!

47 katlı Omurga Kule’nin; Soma faciası sırasında sahte gözyaşları döken, yapmacık yas tutan tüm “omurgasız” yüksek yöneticilerin, sendikacıların, yazarçizerin, televizyon programcılarının, akademisyenlerin gözlerine girmesini dilerim!

 Soma’da cenaze töreni.
Cenaze namazı kılınıyor, hoca her zamanki gibi, cemaate soruyor: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”

Bu kez hoca, bu soruyu yanlış tarafa soruyor! Cenaze namazı kılan cemaate değil, sıra sıra
tabutlarda yatan Can’larımıza dönüp sormalıydı: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”
Böyle sorulsaydı yanıt “Evet, ediyoruz!” olur muydu?

Gazeteler tam sayfa ilanlarla ve televizyon kanalları duyurularla, çok sayıda kuruluşun
Soma’da ölenlerin ailelerine yardım için bağış toplamaya başladığı haberini veriyor, herkesi yardıma çağırıyor…

Kalbi sevgi ve merhamet dolu Türk halkı, böyle durumlarda olduğu gibi, bu kez de olanaklarına göre yardıma koşacaktır.
Toplanacak paraların, bu kez hangi Tarikatın kasasına gireceğini çok merak ediyorum!



Yılmaz Dikbaş
16 Mayıs 2014
0532 233 31 52


20 Mayıs 2014 Salı

"Vallahi, Billahi Yemin Ederim"/Yılmaz DİKBAŞ

"Vallahi, Billahi Yemin Ederim"/Yılmaz DİKBAŞ
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı sırasında, hiçbir siyasi partinin yöneticisi de değildi üyesi de!
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın ilk evresinde, Sivas Kongresi’nde delegelere, hiçbir partinin siyasi amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair yemin ettirmişti!
Gazi Mustafa Kemal Paşa, vatan topraklarını düşmandan temizleyip Kurtuluş Savaşı’nı 30 Ağustos 1922 zaferiyle taçlandırdıktan bir yıl sonra, Cumhuriyet Halk Partisi’ni 9 Eylül 1923 tarihinde kurdu.
Kurtuluş Savaşı, CHP örgütüyle kazanılmadı!
Şimdi size, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi’nden bir belge sunuyorum: [1] 

Yemin Biçimi
“Vatan ve milletin saadet ve selametinden başka Kongre’de hiçbir kişisel amaç takip etmeyeceğime, vatanın bugün uğradığı zorlukların ve felaketin sorumlusu bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin canlandırılmasına çalışmayacağıma ve mevcut siyasi partilerden hiçbirisinin siyasi amaçlarına hizmet etmeyeceğime vallahi, billahi yemin ederim.”

“Dışarıda yapılan propagandaların olumsuz etkisini gidermek amacıyla Kongre’nin, İttihat ve Terakki çıkarına veya bu cemiyetin canlandırılması maksadıyla çaba harcamadığını kamuoyuna kanıtlamak için yukarıda düzenlenen yemin biçimine uyularak saygıdeğer üyelerin yemin etmesi komisyonumuzca uygun görülmüştür.”

5 Eylül 1919 
Teklif Komisyonu Başkanı
Mustafa Kemal

Şimdi gelelim günümüze.

Vatanın ve milletin bölünüp parçalanma aşamasına gelindiği günümüz koşullarında Kemalistler, “mevcut siyasi partilerin dışında” bir yapılanmayla çözüm yolu ararken, işte yukarıdaki somut tarihi belgeye dayanmaktadırlar.

Kendilerini “Atatürkçü”, “Ulusalcı” olarak görenlerin bu belgeyi çok dikkatli okumalarını, düşünmelerini, değerlendirmelerini dilerim.
___

[ 1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt:3, sayfa: 364, Kaynak Yayınları

Yılmaz DİKBAŞ
29 Temmuz 2013

19 Mayıs 2014 Pazartesi

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ GENEL MERKEZİ - 19 MAYIS GENÇLİĞİNE: HESAP BİRİKTİ!

19 MAYIS GENÇLİĞİNE: HESAP BİRİKTİ!
Bu yıl 19 Mayısımızı bayram coşkusuyla kutlayamıyoruz.
13 Mayıs’tan bu yana Soma’daki acıya kilitlendik. Maden ocağından kömür çıkarmak için kömürleşmiş 301 (ki, doğruluğu oldukça tartışmalı bir rakam. Çünkü iktidarın her cümlesi tartışmalıdır) can için söylenebilecek tek gerçek şudur: Katledildiler!
İktidar partisinin -ister sandık gücüyle ister para gücüyle- bulunduğu yerde geçirdiği her gün, ülke için taşınması olanaksız bir yüke dönüşmüştür. Hükümetin giderek en çok çaba harcadığı iş, oluşturduğu kir denizinin üstünü örtmektir.
Reyhanlı’dan Gezi gençliğine, Uludere’den Ergenekon-Balyoz tutsaklarına dek işlenen cinayetlerin; Deniz Feneri’nden rüşvetçi bakanlarına, şehzadelerin servetlerinden yandaşlara ihale edilen büyük çaplı işlere kadar hırsızlıkların; sokak ve alanlara hükmeden polis teröründen bizzat başbakanın rol aldığı şiddet görüntülerine dek, üstünü örtmek için gerek kendilerinin gerekse medyadaki temizlikçilerinin en çok uğraştıkları iş, bu çamur denizine sünger çekme işidir.
19 Mayıs 2014’te, büyük kurtuluş kalkışmasının 95. yılında, bayramımızın armağan edildiği gençliğe düşen temel görev de bu alana ilişkindir: Biriken hesabın sorulması!
Türkiye, kimisi unutulan, unutturulan; kimisi de göz göre göre el çabukluğuyla geçiştirilen hesapların dağ gibi biriktiği bir ülkeye dönüştü. Bugünkü iktidarın en çok kendine güvendiği alan da, ne yazık ki topluma hesapları unutturma başarısıdır.
Öyleyse hep güvendiğimiz, hep umudumuz olan gençliğin en temel görevi de bellidir: Biriken hesabın sorulması!
Hepimizin görevi ise, gençlerimize yardımcı olmak, onlara güç vermektir.
Artık yüreklerimiz Soma’daki gibi kömür ateşiyle değil, 19 Mayısların kurtuluş ateşiyle yansın.  Ankara, 19.05.2014


Ulusal Eğitim Derneği Yönetim Kurulu adına
Nazım Mutlu


16 Mayıs 2014 Cuma

İÇERDEKİ YAKLAŞIK 450 İŞÇİNİN ARTIK ÇIKARILMA ŞANSI KALMADI...HAKLARINDA GAİPLİK KARARI VERİLECEK...


İÇERİDEKİ YAKLAŞIK 450 İŞÇİNİN ARTIK ÇIKARILMA ŞANSI KALMADI...HAKLARINDA GAİPLİK KARARI VERİLECEK...
Ali Tezel, Soma'da yaşanan faciayla ilgili şoke edecek bir iddiada bulundu. Twitter'dan paylaştığı iddiasında Tezel, içinde işçi olan beş galeriden ikisine hiç ulaşılamadığını ve içerideki yangını söndürmek için betonlaşsın diye su pompalandığını söyledi. Tezel bir korkunç iddiada daha bulundu.
Soma'da 2 gün önce meydana gelen maden kazasında bilanço sürekli artarken HaberTürk yazarı sosyal güvenlik uzmanı Ali Tezel, Twitter'dan paylaştığı şok iddialarla kafaları karıştırdı. Ali Tezel'in iddiasına göre cesedi çıkartılan 283 maden işçisinin haricinde aşağıda kalan madencilere ulaşılması artık mümkün gözükmüyor.
Tezel, aşağıda kalan 450 işçinin artık çıkarılma şansının kalmadığını ve haklarında gaiplik kararı verileceğini açıklarken şok bir iddiayı daha dile getiriyor. İş cinayetine neden olan patlamanın trafodan kaynaklanmadığını söyleyen Tezel, "işveren şimdi olayı trafo üzerine yıkarak tazminatlardan kurtulmaya çalışıyor" dedi.
İşte Tezel'in o tweetleri:
-SOMA'DAN GERÇEKLER Olayın sebebi trafo değil. Bundan üç ay önce bir galeride yangın çıkıyor ve ağzı beton ile kapatılıyor ama yangın içeride devam ediyor. Sonrasında içeride oluşan basınç ile patlama meydana geliyor.... Yangının hala sönmemesinin sebebi bu... Patlama ve yangınla içerideki trafo da bu sırada zarar görüyor. İşveren şimdi olayı trafo üzerine yıkarak tazminatlardan kurtulmaya çalışıyor
SOMA'DAN İKİNCİ GERÇEK Şu an içinde işçi olan beş galeriden ikisine hiç ulaşılamamış. Ancak yangın sönsün diye içeriye küllü su basılıyor, betonlaşsın diye. Yani, içerdeki yaklaşık 450 işçinin artık çıkarılma şansı kalmadı... haklarında gaiplik kararı verilecek...

15 Mayıs 2014 Perşembe

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ GENEL MERKEZİ BASIN AÇIKLAMASI

SUÇLU KİM?...
Manisa’nın Soma ilçesindeki bir maden ocağında yaşanan patlamada iki gün geride kaldı, olayın üçüncü günündeyiz.
Resmi açıklamalara göre, ocakta yaşamını yitiren işçi sayısı şu anda (15 Mayıs 2014, saat 16.00 suları) 282’dir. Söylenenler, sayının daha da artacağına ilişkindir, ne yazık ki…
Öncelikle, Türkiye, ülkemiz, başın sağ olsun. Dileğimiz, acısı dayanılmaz noktaya ulaşan bu ve bunun gibi kaza süsü verilmiş katliamların, cinayetlerin bir daha yaşanmaması, yaşatılmamasıdır.
Daha da önemli dileğimiz, yaşananlarla ilgili her şeyin hesabının tane tane sorulacağı, cinayetlerde sorumluluğu bulunan herkesin cezasını tek tek bulduğu bir toplumsal duyarlılığa kavuşmaktır.
İktidarın her geçen gün her türlü hukuksuzluğu kendi zihniyetine uygun bir tür yasaya, cinayetlerini meşruluğa, yalanlarını gerçekliğe, şiddetini vahşete dönüştüren sürecin geldiği nokta, artık söz söylemeyi, açıklamada bulunmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Her şey gözümüzün önünde yaşanıyor. Düne kadar “iş kazası” görünümlü birer ikişer, üçer beşer, onar yirmişer kıyımların hesabını soramamanın bedeli, böyle ağır, hem de çok ağır oluyor. Ama asıl suçlu biziz.
Çünkü…
Her bir özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, sendikasızlaştırmanın, güvencesizliğin, ucu bucağı belirsiz yolsuzluğun, hırsızlığın, adaletsizliğin, soysuzluğun hesabını tek tek, tane tane soramadığımız için, evet, suçlu biziz!
Yalan konuşuyorlar, gözümüzün içine baka baka yalan konuşuyorlar ve böyle yaptıklarına halkı inandıramadığımız için, suçlu biziz!
Maden ocağında boğulan, diri diri yanan işçi kardeşlerimiz! Onların eşleri, anneleri, babaları, çocukları… Bu acıyı size yaşatanlarla, onların yalanlarıyla baş etmeyi başaramadığımız için, suçlu, biziz!
Bütün cinayetleri yıllardır kader diye sana, bana, hepimize yutturanların maskelerini yüzlerinden indiremediğimiz için, suçlu, biziz!
Ocaklarda, tersane iskelelerinde, merdiven altlarındaki tezgâhlarda, TOKİ binalarının zeminlerinde katledilenleri birkaç gün sonra unutma gafletinde bulunduğumuz için, evet, suçlu biziz!
Bir cümle de Başbakana, Bakanlara ve benzerlerine: Size, olup bitenlerin hepsinden “yüzünüzün akıyla!” çıkma başarısı gösterme fırsatı verdiğimiz için, evet, sizde bir sorun yok! Suçlu, biziz!
Acımız sonsuzdur.
Başın sağ olsun Türkiyem.
Ankara, 15.05.2014

Nazım Mutlu
          Genel Başkan

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
Necatibey Cad. No: 13/13 Sıhhiye/Ankara
Tel: (0312) 229 43 25 Belgeç: (0312) 229 45 26
Eposta: ogdunyasi@gmail.com
Web: ogretmendunyasi.org


KALKINMA AJANSLARINI" KURMUŞSANIZ, "ÖZERKLİĞİ" DE TANIYACAKSINIZ


"KALKINMA AJANSLARINI" KURMUŞSANIZ, "ÖZERKLİĞİ" DE TANIYACAKSINIZ

Vali Ali Haydar Öner, Kalkınma Ajanslarının kurulmasını eleştirerek Kalkınma Ajansları aracılığı ile Cumhuriyet tasfiye ediliyor açıklamasında bulunan ADD Isparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek’e büyük tepki gösterdi.
Öner Konuyla İlgili Şu açıklamayı yaptı;
 '' Bu marjinal bir söylemdir, önyargılı bir söylemdir, Atatürkçü Düşünce ile bağdaşmayan bir söylemdir. Kimse Atatürk adıyla rasgele konuşmamalıdır'' dedi.
Vali Ali Haydar Öner,  gazetecilerin Isparta’daki gündelik sorunlarla ilgili bir toplantı düzenledi ve toplantıda gazetecilerin sorularını cevapladı.
A.D.D. Isparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek’in önceki gün, basın kuruluşlarına gönderdiği açıklamada “Kalkınma Ajansları ile Cumhuriyetin tasfiye edildiği” yönündeki iddiaların sorulması üzerine konu hakkında görüş belirten Vali Ali Haydar Öner, Özyürek' in açıklamasına tepki gösterdi.
 Ve Şunları Kaydetti; “
Bu söylemleri tutarlı bir söylem olarak değerlendirmiyorum. Marjinal bir söylemdir, önyargılı bir söylemdir, Atatürkçü Düşünce ile bağdaşmayan bir söylemdir ,kimse Atatürk adına rastgele konuşmamalıdır. Özellikle Atatürk’e saygısı olanlar, Atatürk’le ilgili söylemlerinde çok dikkatli olmalılar.
Atatürk dogmatik bir değer değildir. Pragmatik ve Türkiye’nin ufkunu açan bir değerdir. Atatürk' ü marjinalleştirmek kimsenin hakkı değildir, Özellikle gerçek manada Atatürkçü olanların buna müsaade etmemesi gerekir” dedi.
 Konu Atatürkçülük İse O konuda Ödülüm Var;
Vali Ali Haydar Öner, toplantı salonundan ayrılırken kendisinin Atatürkçü bir Vali olduğunu vurguladı. Öner; Atatürkçülük bir şahsa münhasır bir olay değildir. Kaldı ki, ben 2000 yılında Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi tarafından ‘Yılın Atatürkçü Devlet Adamı’ ödülünü almış bir kişiyim. Şeklinde konuşarak toplantıyı sonlandırdı.
 ÖZYÜREK' İN AÇIKLAMASI ŞÖYLE İDİ
ADD Başkanı Mahmut Özyürek, bölgesel kalkınma ajansları aracılığı cumhuriyetin tavsiye edildiğini öne sürdü.
 Özyürek açıklamasında şu görüşlere yer verdi;
"Düzey 2 Kalkınma Ajanslarının" kurulması hakkındaki Hükümet Kararı Resmi Gazetede Yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Buna göre kurulan 16 Kalkınma Ajansı Merkezinden biriside de Isparta olarak belirlenmiştir. Isparta Merkezli, Burdur ve Antalya’yı da içine alan Bölgesel Kalkınma Ajansının kuruluş çalışmaları ilimizde hızla  sürdürülmektedir.
Türkiye’de “Bölgesel Kalkınma Ajansı” kurulması, Türkiye’ye yönelik AB ve ABD kaynaklı federasyon baskılarına büyük bir hız kazandıracağı, küreselleşmenin istediği pazarın yaratılacağı tartışmasızdır. 
Kalkınma Bölgeleri, mali kaynak sorunlarını aşabilmek için kısa zamanda Anakara’dan Brüksel’e dönebileceklerdir. “Kalkınma Ajansları” Devletin kaynaklarının özel kişi ve kuruluşlara peşkeş çekilmesi anlamına gelmektedir. 
 Bu ajanslar aracılığıyla devlet özelleşiyor ve özelleştiriliyor. Bölgesel Kalkınma Ajansları yakın bir gelecekte, Türk vatandaşlarının kendilerini ulus devlet kimliğinden çok yaşadıkları kent ve bölgelerdeki kimliklerle bağdaştırarak tanımlamalarını sağlayacaktır. Bu bölgeselleşme sayesinde Birlik, yerel birimlerle doğrudan bağlar kurarak yavaş yavaş Avrupalılık bilinci oluşturacak, böylece ulusal kimlikler yok edilerek Türkiye’nin parçalanmasının önü açılmış olacaktır.
Kalkınma Ajanslarının ruhu 20.06.1913 tarihli genelgeye çok benziyor Sadrazam Sait Halim Paşa’nın Avrupa Baskısı ile yayınladığı genelgeye göre “Madde 1: Geçici vilayet kanununa göre, vilayet meclislerine, mahalli işler için karar alma, yetkisi verilmiştir. Vilayetlerin ayrıca bütçeleri olacaktır. Memurların görev ve yetkileri geliştirilmiştir. Madde 9: Bu kararname ile vilayet merkezlerine geniş ölçüde borçlanmak imkânı sağlanmıştır. Madde 10: Fransız Bomparti paşa’nın başkanlığı altında, her vilayete oraya ne kadar jandarma gerektiğini tespit etmek üzere müfettişler yollanmıştır.” “Bölgesel Kalkınma Ajansları” kuruluş kanunu ile Sadrazam Sait Halim Paşanın 1913 tarihli genelgesi adeta birbirinin kopyasıdır.
 Hatırlanmalıdır ki Bu genelgeden 6 yıl sonra ülkemiz Avrupalılar tarafından işgal edilmiştir. Yerel güçlerin denetim ve etkinliğini temel alan “Bölgesel Kalkınma Ajansları” aynı zamanda kaçınılmaz olarak ayrışma ve federasyon  taleplerini de hızlandıracaktır.
Özellikle Güneydoğu Anadolu’da “Bölgesel Kalkınma Ajansları” nın kuruluş ve uygulamaya girmesi;   bölücü istem ve niyetleri zirveye çıkmış olan örgütçü-şehir teröristi sözde yerel yöneticiler, Kalkınma Ajanslarını üniter devlete karşı ayaklanmak için bir araç olarak kullanacaklardır.
“Bölgesel Kalkınma Ajansları” kapsamında ilki Diyarbakır’da AB parasıyla açılan,  Cumhuriyet’in kuruluşunda şer’i mahkemelerle birlikte kaldırılan ve eyalet sistemine özgü bir yapı olan  bölge (istinaf) mahkemeleri yeniden kurulmaya başlanmış bu mahkemenin 9 ilde daha kurulması kararlaştırılmıştır. 
Türkiye AKP hükümeti tarafından bir felakete doğru sürükleniyor. Türkiye kendisine karşı hazırlanan bir komplo ile karşı karşıyadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti “Kalkınma Ajansları” aracılığı ile tasfiye edilmeye sürükleniyor. 09.08.2009
Mahmut ÖZYÜREK

09 AĞUSTOS 2009 DA BÖYLE YAZIP SÖYLEDİK. O ZAMAN ISPARTA VALİSİ, ŞİMDİ CHP MİLLETVEKİLİ OLAN A. HAYDAR ÖNER YANIT VERDİ..
'' Bu marjinal bir söylemdir, önyargılı bir söylemdir, Atatürkçü Düşünce ile bağdaşmayan bir söylemdir. Kimse Atatürk adıyla rastgele konuşmamalıdır'' dedi.
ŞİMDİ DURUP VE DÜŞÜNÜN..
BDP-HDP-PKK-KCK KORO HALİNDE, AĞIZLARINDAN SALYALAR AKITARAK "ÖZERKLİK" DİYE HAYKIRIYORLAR MI?
EVET!
AKP HÜKÜMETİ- SAVCILAR BU KONUDA İŞLEM YAPABİLİYORLAR MI?
 HAYIR! PEKİ NEDEN?
YANITI BİZ VERELİM..
KALKINMA AJANSLARININ ALT YAPISINI OLUŞTURAN İKİZ YASALAR 2003 YILINDA TAYYİP VE GÜL TARAFINDAN İMZALANDI. TBMM DE YASALAŞTI..
BU NEDENLE "ÖZERKLİK" TALEPLERİ YASALDIR.. KALKINMA AJANSLARINI YAŞAMA GEÇİRMİŞSENİZ, "ÖZERKLİK" İSTEMLERİNİ DE YAŞAMA GEÇİRECEKSİNİZ.... YEREL PARLAMENTOLAR OLAN "KENT KONSEYLERİNİ" KURMUŞSANIZ, "ÖZERKLİĞİ" DE TANIYACAKSINIZ... ŞİMDİ SORUYORUM... KİM HAKLIYMIŞ???


14 Mayıs 2014 Çarşamba

Atatürkçü Düşünce Derneği 25 Yaşında

Türkiye, Dünyanın en belalı, akla hayale gelmeyecek en kapsamlı dolaplarının çevrildiği bir bölgesindedir. Bu bölgenin, yani orta ve uzak doğunun emperyalizmin çıkarları açısından en kilit konumdaki ülkesi ise Türkiye’dir. Bu yalın gerçeği hiçbir yurttaşımızın bir an bile aklından çıkarmaması gerekir.
 19 Mayıs 1989’da, bu bilincin gereği olarak, Emperyalizmin Türkiye ve Kemalizm üzerine sonu gelmez şeytani saldırılarına ve işbirlikçi gericiliğe karşı mücadelede amacıyla 50’yi aşkın aydın ve bilim insanının girişimleri ile kurulan Atatürkçü Düşünce Derneği 25 yaşında.
Atatürkçü Düşünce Derneği Tüzüğü’nün Kuruluş Nedenlerinin son cümlesi şöyle; “19 Mayıs 1919'un üzerinden tam 70 yılın geçtiği bu günlerde,(1989 ) Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saldırılarını doruğa ulaştırmış bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, plânlı ve sinsi bir çalışma ile o devrim ve ilkeleri gelecekte yok etmek çabası içindeler.”
Üzülerek belirtelim ki 1989 da yazılan bu öngörü 2014'te gerçekleşmiştir. “Atatürksüz Türkiye” projesi yaşama geçirildi. Öncelikle Kemalizm’in özünün  “Antiemperyalist, halkçı devrimci bir savaşım” olduğu bilinciyle ADD'yi kuranlar, faili meçhul cinayetler serisi ile birer birer katledildiler
Halk etnik kimliğe göre mevzilendirildi, düşmanlık tohumları kanla sulanarak büyütüldü. 1947’li yıllardan bu yana uygulanan ihanet projeleri ile ekonomisi, eğitimi ve ulusal kurumları birer birer çökertildi, Komşularına karşı Küresel çetenin füzeleri, kan bedeli kazandığımız topraklarımız üzerine zehirli mantarlar gibi konuşlandırıldı. Yurtta ve Dünyada Barış dinamitlendi.  Bu gidişe dur demesi beklenen aydınlar fonlarla “iğfal” edilerek teslim alındı. “Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap” düşürüldü. 
“Ulus - Ulusal değerler” kavramları suç unsuru haline getirildi. Böylece ulusun tüm ekonomik birikimleri, başta tarihi olmak üzere tüm ilerici değerleri küresel çetenin, yani emperyalizmin amansız saldırılarına karşı korumasız bırakıldı.  Üniversiteler, politikacılar, vakıflar, yardım kuruluşları, yazarlar, gazeteler ve televizyonlar, satın alınmış, devşirilmiş Türk kimlikli yabancılarla dolduruldu.  Bunun doğal sonucu olarak yıllar içinde milyonlarca “zihin-i dumura” uğratmayı başardılar ve ülkeleri için parmaklarını bile kımıldatmayacak androidlerden oluşmuş bir “ümmi” (cahil) bir topluluk yaratıldı.
Peki,  Atatürkçü Düşünce Derneği Tüzüğü’nün 4. Maddesinde Derneğin amacı nasıl tanımlanıyordu?   Derneğin amacı “(..)…devrim karşıtlarının ulusal yaşamı geriye çekme çabalarından toplumu korumak için her alanda aydınlatıcı ve uyarıcı hizmetler vermelerini gerçekleştirmektir.”, “karşı girişim, adım ve akımlarla yasalar çerçevesinde düşün savaşımı vermektir.
Şimdi çok fazla geriye gitmeden 2014 yılının ilk 4 ayında ADD Şubelerinin bu amaç doğrultusunda yaptığı etkinliklerin “internet” üzerinde yayınlanan yüzlerce örneğinden bir kaçını sıralayalım..
Ø     Atatürkçü Düşünce Derneği H…a Şubesi kermes düzenledi
Ø     Atatürkçü Düşünce Derneği F….e Şubesi, eğitime katkı amaçlı dün dernek binası önünde bir yiyecek kermesi düzenledi.21.4.2014
Ø     Atatürkçü Düşünce Derneği K………..i Şubesinin Düzenlediği Gıda ve Giyim Kermesimizin açılış törenine…
Ø     Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD)E……e Şubesi 23 Nisan 2014 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında Saraçlar Caddesi’nde kermes düzenledi.
Ø     Atatürkçü Düşünce Derneği A……n Şubesi tarafından bursu öğrencilerimiz yaranına düzenlenen kermes etkinliğimize tüm halkımız davetlidir. Tarih: 15 Nisan 2014 Salı
Ø     14 Nisan 2014 Pazartesi Saat 14.00'da Hedef Kolejinde yapacak olduğumuz Kermese hepinizi bekliyoruz. ADD M……a Şubesi Başkanı
Ø     ADD B……..r şb. Kadın Üyeleri Kermes'te Bir Araya Geldi 21.0cak 2014
Ø     ADD A…..n Şubesi “Aydın Tarih Ve Kültür Gezisi” Düzenledi ... 5 May 2014
Ø     ADD B…….i Şubesi, Bu güzel gezi kaçırılmayacak fiyata sadece 310 TL! Müracaat
Ø     (ADD) İ…….a Şubesi ihtiyaç sahibi öğrencilerimize burs vermek amacıyla Kitap, Rozet gibi eşya satışı ...
Ø     ADD Ü……e Şubesi bu yıl Tekkiraz'ın Karaamut Tepesinde piknik 06 Mayıs 2014
Ø     ADD A……r 4 Mayıs 2014 Hıdrellez Kutlama, Piknik, Eğlence,
Bilindiği üzere her etkinlik “internet” ortamında yayınlanmıyor. Biz birkaç sayfayı bulacağı kaygısı ile yayınlanmış olanların hepsini değil, yalnızca kimi örnekleri aldık.
 Bu örneklerden en ilginci ise,  hukukçu(!)Tansel Çölaşan’ın gözetim ve denetiminde, mahkeme kararları, Tüzük, Medeni yasa ayaklar altına alınarak “ele geçirilen(!)” atanmış, çakma Atatürkçü, ADD Isparta Şube yöneticilerinin düzenlediği etkinliklerdir. 
“Termal Kaplıcalarda Hamam sefası etkinliği”,
“Mesire alanlarındaki başıboş köpekleri besleme faaliyeti” gibi artık, normal insanların bile akıl sağlığını zorlayan etkinliklerin “Atatürkçülük(!)” adına yapıldığını düşünürseniz!
 Peki, ADD Genel Merkezi ne tür bir etkinlik planlamış?
 “Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi 25.Yıl Şöleni, Tarih 25 Mayıs 2014- Saat 18.00”  
Neyin, hangi kazanımın, Emperyalizmin güdümündeki gericiliğe karşı kazanılmış hangi zaferin şöleni yapılıyor? Anlamak olanaklı değil.
Söz Isparta’dan açılmışken, mahkemece “ihtiyati tedbir kararı” konulan Isparta Şube Genel Kurulunu kendi gözetim ve denetiminde yaptırmak üzere Isparta ya gelen Çölaşan; örneğin, Isparta’nın hemen 30 km ilerisinde Köprülü Çay köylülerinin HES direnişine destek vermek yerine, Turistik bir gezi ile Eğirdir ve ardından ‘Süleyman Demirel Demokrasi(!) Müzesi’ni ADD Genel Başkanı olarak ziyareti… Masonik ilişkiler ve bağlar açısından çok ama çok anlamlı olmuştur.(!)
Şimdi soralım,
· ADD Tüzüğünde yazılan amaçları gerçekleştirmek için hiçbir eylem ve etkinlik yapmayan kimi şubeler hakkında ADD Genel Merkez yönetimi tarafından herhangi bir işlem yapılmış mıdır?
· Yalnızca kimi özel günlerde açılan, onun dışında yıl boyu kapalı olan, anca Genel Merkez Genel Kuruluna onlarca delege gönderen kaç şube vardır ve bu şubeler hakkında bir işlem yapılmış mıdır?
· Haziran 2012-2014 arası dönemde görevden alınan kaç  şube başkan ve yöneticisi “yetki devrine dayanarak” görevden alınmıştır?
Bunlar ve benzer sorular çoğaltılabilir. Ancak biz burada sonlandıralım.
Özellikle son 13 yılda Türkiye’nin, kendi içindeki dinamik unsurların (Ordu-yargı-üniversiteler- sendikalar vb.) takatsiz bırakılması, insan zihnine, genç dimağlara yıllardır yapılan ideolojik operasyonlar nedeniyle, Türk ulusunun emperyalizmin baskı ve dayatmalarına da direnme gücü erozyona uğratılmıştır.
İşte bu koşullar altında Atatürkçü Düşünce Derneğinden beklenen, Tüzüğünde yazanları gerçekleştirerek, yaşamsal önem ve değerde olan emperyalizmin ülkemiz ve ulusumuz üzerindeki stratejik hedeflerini, bu doğrultudaki çalışma yöntemlerini ve taktiklerini günü gününe izleyip kamuoyuna bildirmektir” Bu bilgilendirme doğru bir mücadele yöntemi geliştirmenin de ön koşuludur.
ADD’nin yapması gereken, Emperyalizmin ve işbirlikçi İktidarların politikalarından büyük rahatsızlık duyan kesimleri bir araya getirerek, düşünsel ve ideolojik dava birliktelik yaratarak gizli kalmış, bastırılmış, ötelenmiş enerjiyi harekete geçirmek olmalıydı.
Artık Emperyalizmin kurnaz mimarları, “Ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yanaşmayan ulusların, bu bilinçlerinin eleğe dönüştürülmesi işini o ülke insanlarının onayını almadan başarılamayacağını kavramışlardır.”
Bugün hangi eylem ve etkinliğin doğru ve yanlış olduğu ayırımını belirleyen emperyalizm olgusunu kavrayıp kavrayamama noktasında düğümlenir. Siyasal duruş ve tavır alışı, emperyalizm kavramına gerekli önemi verip vermeme belirlemektedir.
Bu gerçeği kavramak ve yaşama geçirmek Türkiye’de yağmacı gericiliği besleyen emperyalizmi kendiliğinden hedefe oturtacaktır!  Bu gerçekliği kavramamış olanların, bir “özgörev”  örgütü olarak kurulan Antiemperyalist-devrimci- halkçı yapılanmaların yönetimlerine getirilmiş olmaları,  örgütleri bilerek ya da bilmeyerek ABD’de yaratılmış olan “manufacturing public percepcion” işinin, yani “halkın zihnine bir ön algılama süzgeci yerleştirme” çalışmasının bir aracına dönüştürür.
Bağımsızlık savaşımızın başlangıcından bu güne değin, Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yoksul halkımızın kurtuluşu yolunda toprağa düşmüş, bedeller ödemiş yüz binlere olan vefa borcumuzu ödemek zorundayız. Kemalist düşün sisteminin bu çıkmazdan kurtarılması her yurtseverin öz görevidir. Kemalist, halkçı devrimci örgütlenmeleri bilerek ya da bilmeyerek bu çıkmaza sokanları tarih mutlaka tasfiye edecek ve asla affetmeyecektir. 13 Mayıs 2014 Isparta

Mahmut ÖZYÜREK