Cumhurbaşkanı
ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kocaeli Gençlik
Kolları İl Kongresi öncesi kendisini bekleyen vatandaşlara seslendi. Erdoğan, CHP'den
Ege'deki adalara ilişkin yapılan eleştirilere yanıt veren Erdoğan, “Çünkü
biliyorsunuz uluslararası camiaya eğer kendinizi anlatmazsınız, meydanda
kazanırsınız, masada kaybedersiniz. Lozan'da öyle olmadı mı?
Kılıçdaroğlu'na sorsan Lozan'da kazandığımızı söyler. Ondan sonra da adaların
faturasını AK Partiye kesmeye kalkar. Adaları siz verdiniz siz. Sizin
partinizin başında olanlar verdi. Tarihi dosyaları hazırlatıyorum ve Lozan
da dâhil olmak üzere bunların önüne, milletin önüne bu belgelerle anlatacağız.
Görecekler kim nerede neyi vermiş. Öyle yalanlarla, dolanlarla bu milleti
aldatamazsınız" buyurmuşlar. 27
Ocak 2018
Siyasal
alanda yalnızca karşı devrimin değil, faşizmin kurumsallaşmaya yöneldiği bu
günlerde geçmişte emperyalizmin devşirdiği sözde aydın, dinci gericilikten
beslenen bir kesimin dile getirdiği bu ve benzeri “Cumhuriyet Tarihi
Yalanları” bugün üzüntüyle belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti'ni ve
Türk Milleti'nin birliğini temsil eden bir makam sahibi tarafından dile
getirilmektedir.
Cumhuriyet
Tarihini çarpıtarak, Çağdaş devrime ve Atatürk’e kurtuluş ve kuruluşumuzu
sağlayan kadroya saldırarak siyaset yapmak, yalnızca bunu yapanların değil, aynı
zamanda Türkiye cumhuriyetinin uluslararası alanda itibarsızlaştırılmasıdır.
1919
la başlayan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecini meşru olmayan yol ve
yöntemlerle çarpıtmak, karalamak, itibarsız kılmak Mustafa Kemal Atatürk’ten
intikam almak, Atatürk’le Türk halkının bağlarını koparmak Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin
önceliğidir. 1950’li yıllarda başlayan bu yeniden sömürgeleştirme süreci,
günümüzde iktidar gücünü de yanına alarak pervasızca sürdürülmektedir.
Cumhurbaşkanı
ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, ya kadrolu saray tarihçileri bilinçli ve
kasıtlı olarak yanlış bilgilendiriyorlar, ya da Erdoğan siyasal alanda bazı
kazanımlar elde etmek amacıyla doğruları dile getirmekten özellikle kaçınıyor.
Her iki durumda gerçekten kaygı vericidir. Ancak unutmamak gerekir ki tarih İktidar gücü
ile yazılmaz. Yazılmış olsa bile, o tarih değildir ve bir “utanç” belgesi olmak dışında değer
ve anlam taşımaz.
Bir
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının Ulusal Bağımsızlığımızın, Ulusal birliğimizin,
topraklarımızın “tapu senedi” Lozan’a saldırması için, ya tarih bilmemesi,
Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrası koşulları analiz edememesi, ya Sevr
Antlaşması’na bel bağlamış olması ya da akli melekelerden yoksun
olması gerekir.
Şimdi
Gelelim Ege Adalarını Kimlerin - Kime Verdiğine
1. II. Mahmut (1808 – 1839)
Rusya`nın baskısıyla Eylül 1829`da imzalanan Edirne Antlaşmasını imzalamak
zorunda kaldı. Bu antlaşmanın 10. Maddesine göre Yunanistan’ın özerkliği
sağlanmıştır. Yine II. Mahmut döneminde 1830 Londra Antlaşması ile Yunanistan’ın
bağımsızlığının resmen tanınmasını getirmiştir. Yunanistan’ın 1830’da
bağımsızlığını kazanmasıyla Mora ve Attika Yarımadası’nın elden çıkmasına ek
olarak; Eğriboz, Kuzey Sporat Adaları, Siklat Adaları da Türklerin elinden
çıkmıştır.
2. Sultan Mehmed Reşad (V. Mehmed) (1909 -
1918) Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912): 1911 Eylül
sonunda İtalya Trablusgarp'a saldırdı. Osmanlı hazırlıksız yakalandı. II.
Abdülhamit döneminde donanmanın Haliç'te çürütülmesinden dolayı Osmanlı şimdi
çok zor durumda kalmıştı. Osmanlı Donanması’nın zayıflığından yararlanan
İtalya, 12 Adalar’a saldırıp işgal etti. İtalyan donanması Çanakkale'yi geçmeyi
bile denedi, ancak başarısız oldu.
İtalya'nın bu saldırılarından cesaret alan Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile İtalya'nın karşı karşıya gelmesiyle adalar İtalya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıktı.
İtalya'nın bu saldırılarından cesaret alan Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile İtalya'nın karşı karşıya gelmesiyle adalar İtalya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıktı.
3. Londra Antlaşması:
(30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913): Osmanlı Devleti, I. Balkan
Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar
geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından
işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı
gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu.
Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın
geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit
Adası Yunanistan'a bırakıldı. II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla
da Ege Adaları’nın geleceğinin yine “büyük devletlerce belirlenmesine” karar
verildi.
4. Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914): Ege
Adaları Yunanistan'ın elindeydi ama Osmanlı Devleti, 22-23 Aralık 1913'te büyük
devletlere, Anadolu kıyılarına yakın Midilli ve Sakız gibi adaları Yunanistan'a
bırakmak istemediğini bildirdi. Ancak büyük devletler, buna karşı çıkınca
Osmanlı geri adım attı. Sonuçta Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı.
Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis
Adası hariç 12 Ada İtalya'ya, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün Ege
Adaları Yunanistan'a verildi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyerek 15
Şubat 1914'te büyük devletlere bir nota gönderdi. Ancak bir sonuç alamadı. Bu
sırada I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Ege Adaları fiilen Yunanistan'da ve
İtalya'da kaldı. Türkiye'nin elinde ise fiilen Gökçeada, Bozcaada ve Meis
vardı.
5. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920):
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi parçalayıp paylaşmak için Osmanlı'ya
imzalatılan Sevr Antlaşması'nın 84. Maddesi’ne göre Türkiye, Gökçeada (İmroz),
Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları
Londra, Atina ve Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan'a
verecekti. Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi’ne göre Türkiye, İtalyan işgali
altında bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli,
Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ile bunlara bağlı
adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından, sıfatlarından
vazgeçecekti.
Bu
anlaşmalar Ege Adaları ve 12 Ada'nın
neredeyse tamamının, 1923 yılındaki Lozan Antlaşması'ndan yaklaşık 10 yıl önce
kaybedildiğinin resmi belgeleridir. Ege Adaları, 12 Ada 1912, 1913, 1914
yıllarında fiilen zaten kaybedilmişti. Sevr Antlaşması'na göre tüm Ege adaları
Yunanistan'a, 12 Ada ise İtalya'ya bırakılıyordu. Tarihe “Fesli Deli Kadir” gözüyle bakmayan,
ortalama zekâ seviyesindeki hemen herkes 1923 ten önce Ege Adalarının tümünün
elden çıkmış olduğunu anlayabilir. Ancak Sevr’i geçersiz kılan Türk Kurtuluş
Savaşının başarıyla tamamlanmış olması Lozan da Ege Adalarının bir kez daha
müzakere konusu olmasını sağlamıştır.
6. Lozan Antlaşması(Lozan,
24 Temmuz 1923 )Lozan Görüşmelerinin beşinci gününde Ege Adaları, Birleşik
Krallık delegesi Lord Curzon’un başkanlığında görüşülmeye başlanmıştır. TBMM’yi
temsilen giden heyetin başındaki İsmet Paşa Türkiye’ye bırakılması istenen
adaları sıralamıştır. Bu adalar arasında Gökçeada ve Bozcaada da bulunmaktadır.
Ancak adalara özerklik teklifinde dahi bulunulmasına karşın Gökçeada, Bozcaada
ve Meis dışındaki tüm adaların Yunanistan’a bırakıldığı ısrarla belirtilmiştir.
Daha sonra görüşmelere ara verilmiş ve 23 Nisan 1923’te Eşek Adası’nın
Türkiye’ye bırakıldığı kabul edilmişti. Meis Adası ise Türkiye’ye verilmedi.
Yine anlaşma sağlanamadı ve görüşmeler kesildi. Sonunda 24 Temmuz 1923’te Lozan
Barış Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Gökçeada, Bozcaada, Tavşan
Adası, Eşek Adası gibi adalar alınabilmişti. Ayrıca Anadolu sahillerine üç
milden az uzaklıkta bulunan adalar ve adacıklar da Türkiye’ye verilmişti.
Ege Adaları’nın hukuki yorumu ise
burada başlıyor. Lozan’da Yunanistan’a ve Türkiye’ye verilen adalar dışında bir
de egemenliği hukuksal olarak belirtilmemiş adalar-adacıklar bulunuyor. Bütün
bu savaşlar öncesinde Ege Adaları Türklerin kontrolünde olduğu için ve de
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın mirasçısı ve hukuki devamı olduğu için adalarda
hukuken hak iddia edebiliyoruz. Yunanistan’a antlaşmalarla verilen adalar belli
ise geriye kalan tüm adaların Türkiye’ye ait olması kadar doğal bir şey yoktur.
Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın devamı ya da mirasçısı olmadığını
düşünenler olabilir. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan kalan borçların
kendi üzerine düşen kadarını ödeyip reddi miras yapmayarak hukuki olarak
Osmanlı’nın devamı ve mirasçısı olduğunu zaten kabul etmiştir. Dolayısıyla
Ege’de hukuksal konumu belirlenmemiş her ada ve adacık Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatan toprağıdır.
Yunanistan
tarafından işgal edilen ada ve adacıklar;
Koyun Adası 17,4 km2, Eşek Adası’nın 14,5 km2,
Fornoz adası 10 km2’, Nergizcik Adası. 6.6 km2, Hurşit Adası, Bulamaç Adası,
Kalolimnoz Adası, Keçi Adası, Sakarcılar Adası, Koçbaba Adası, Ardacık Adası ve
bu yıl işgal edilen Ardıççık Adası. Bir de Girit çevresinde hukuki statüsü
belirlenmediği için Türk toprağı sayılan adalar var: Gavdos, Dhia,
Gaidhouronisi, Koufonisi ve Dionisades Adası.
İstanbul’un
hemen yakınındaki Büyükada’nın yüzölçümü 5,4 km2 olduğu düşünülürse işgal edilen
adaların toprak büyüklükleri hakkında bir yargıya varabiliriz.
2004 yılından itibaren Türkiye'nin vatan
toprakları Yunanistan tarafından adım adım işgal edilmiştir. Bugün Türkiye'ye
ait 18 ada ve bir kayalığa Yunan bayrağı çekilmiş, Yunan askeri, adalarda
konuşlanmıştır.
Doğu
Ege Adalarının aidiyeti ve silahsızlandırılmış statülerine ilişkin temel
belgeler 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Anlaşmalarıdır. Aidiyet ve
silahsızlandırma konusunda Lozan Barış Anlaşması’nın 6. 12. 15. ve 16.
maddeleri, Paris Barış Anlaşması’nın da 14 maddesi ayrıntılı hükümler
içermektedir.
Bu
adaların “Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik alanı içinde” olduğu uluslararası
kabul görmüş bir olgudur. Adaların Türkiye’ye ait olduğu 20. yüzyılın İngiliz
ve Amerikan haritalarında da belirtilmiştir. Ayrıca Lozan Barış Antlaşması’nın
15. maddesinde sözü edilen 2 numaralı haritada da adaların Türk hâkimiyetinde
olduğu altı siyahla çizilerek gösterilmiştir. (Harita – 1) Söz konusu haritada
Yunan ve İtalyan Adaları da altı kırmızı ile çizilerek gösterilmiştir.
Yine 1943 yılına ait İngiliz haritasında, 1951 yılına ait Amerikan
haritasında da adalar Türk toprağı olarak gösterilmiştir. Hal böyle
iken daha fazla kanıta ihtiyaç var mıdır?
Peki,
Türk Hükümetleri adaların işgaline neden ses çıkarmadı? Her gün “Suriye
bizim iç işimiz” diyen bir hükümet, Yunanistan’ın adalarımızı işgalini iç
işi olarak görmüyor mu?
Bu
sorunun yanıtını Emekli Albay Ümit Yalım veriyor.
Gizli
mutabakat yapıldı
"İşgal
2004'te başladı, bunun AB'den müzakere tarihi alabilmek için verilen bir
taviz olduğu söyleniyor" diyor ve
ekliyor “Bu gizli bir mutabakat. Kayıtları var mı bilmem. 2006'dan
itibaren Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmeler başladı. Bu
görüşmeler maalesef gizli olarak, Türkiye'den üç diplomat, Yunanistan'dan da
iki diplomat ve bir amiral tarafından yürütüldü. Kamuoyuna bilgi verilmedi.
Sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi vardı. Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin bir personeli olarak benim de haberim yoktu, ta ki
2008'deki bir hava sahası ihlaline kadar.”
Yalım devamla; “Binali Yıldırım,
Başbakan olunca gördük ki, kendi seçim bölgesi olan Koyun Adası'na pasaportla
girmiş! Koyun Adası, İzmir'e bağlı. Türkiye Başbakanı vatan toprağına
pasaportla giriyor, hem de Yunan gümrüğünden geçerek! Daha da vahim bir şey
var. Yıldırım, teknedeki Türk Bayrağı'nı rulo yaparak saklıyor ve tekneye Yunan
Bayrağı çekiyor! Bu şekilde 3 kere gitti Koyun Adası'na. Milletin gözüne
bakarak “Tek bayrak” diyen Başbakan, Yunan Bayrağı ile vatan toprağına gidiyor.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde savcıların bu işin peşine düşmesi lazım.”
Söz
konusu adaların bizde olması demek adaların karasularının 3 mil olduğu
düşünüldüğünde karasularımızın artması, Ege’de etkinliğimizin artması demektir.
Ayrıca her adanın kendine ait ekonomik münhasır bölgesi de bulunmaktadır. Bu da
o adaların etrafındaki ve üzerindeki doğal zenginliklerin bize ait olduğunu
göstermektedir. Bilindiği üzere Ege’de ve özellikle Girit çevresinde petrol ve
doğalgaz yatakları olduğu düşünülmektedir. Hatta Girit çevresinde çalışmalar
başlamıştır. Adalarımızın işgaline göz yumarak bu fırsatları da geri tepmiş
oluyoruz.
Cumhurbaşkanı
ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan girişte verdiğimiz ve bu yazıya
konu olan konuşmasında “Tarihi dosyaları hazırlatıyorum ve Lozan da dâhil
olmak üzere bunların önüne, milletin önüne bu belgelerle anlatacağız” diyor.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a anımsatalım.
Tarihi belgelerin hepsi tüm açıklığı ile ortada. Şayet Erdoğan bu belgeleri, “hocam”
diyerek sarayda ağırladığı, “Keşke Yunan galip gelseydi. Ne Hilafet
yıkılırdı, ne Şeriat kaldırılırdı, ne Medrese lağvedilirdi, ne hocalar
asılırdı, hiçbiri olmazdı” diyen, Kuvayı millîye düşmanı ve işgalci emperyalistlerin
yandaşı Kadir Mısıroğlu’na hazırlatacaksa bu dosya bir “hezeyanlar” yığını olmaktan öte bir anlam taşımaz ve yeri “milletin
huzuru” değil tarihin çöplüğüdür.
28 Ocak 2018
Mahmut
ÖZYÜREK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder