BASIN
AÇIKLAMASI
“Kahredici
Bir İstibdada Karşı İhtilalle Cevap Vermek”
Emperyalizme ve
gericiliğe karşı kazanılan ulusal iradenin/Milli Egemenliğin 96. Yılındayız. Türkiye’de
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın oluşturduğu, TBMM şahsında temsil edilen ulusal
egemenlik iktidarı, Osmanlı saltanatını devirmekle beraber, en büyük ve kalıcı
zaferini emperyalizmi yenerek kazanabilmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın başında
başlayan 23 Nisan 1920 Türkiye ulusal kurtuluş devrimini, tarihin saygın,
onurlu ulusal devrimler katına yücelten olgu emperyalizmin, ulusal düzlemde yengisi
sonucu gerçekleşmiş bir devrim olmasıdır.
Batılı emperyalistlere
karşı verilen ulusal bağımsızlık mücadelesi, Kurtuluş Savaşı’mızın temel
niteliğidir. Cumhuriyet Devrimi ise Batı’dan, emperyalist küreselleşmeden kopmanın/uzaklaşmanın
temel taşlarıdır. Ancak Batı’dan kopuş
yalnızca siyasi bir kopuş değildir. Model olarak da emperyalist ülkelere
bağlanmak anlamına gelen Kapitalist Batı modelinin sosyal,
siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri, bütün etkilerinden uzaklaşılması ve reddidir.
Türk Ulusal kurtuluş
devrimi, yalnızca emperyalizme karşı
askeri alanda kazanılmış başarı değildir. Askeri başarı, ulusal egemenlik
programının bütünlüğü içinde taktik bir başarıdır. Ulusal
egemenlik programı, Ulusumuzun kazanımlarını koruma ve pekiştirme
eksenli, siyasi, ekonomik, kültürel ve ittifaklar düzleminde, kapsamlı bir
program olarak ortaya çıkmıştı. Türk devrimi, bütün bu özellikleriyle,
ulusal olduğu kadar uluslararası bir özelliğe sahiptir.
Bunun en güzel kanıtı
günümüzde sömürüden baskıdan kurtulmak isteyen, her ulusun, ulusal egemenlik
kavgasına yöneliyor olmasıdır. Latin Amerika, Afrika ve Asya’nın ezilen
uluslarının sığındıkları mevzi ulusal devletin egemenliği mevzisidir.
İşte bu nedenlerle, emperyalist merkezlerde geliştirilen emperyalist
yağmacılığın yaygınlaştırılması için üretilen saldırganlık projelerinin özünün,
dünyamızdan, devrim ve ulusal egemenlik düşüncesini yok etmeye yönelik olması
bir rastlantı değildir.
Emperyalist merkezlerin,
ulusal egemenlik düşüncesinin yok edilmesi amaçlı saldırılarının bir diğer nedeni,
Ulusal egemenliğin, emperyalizmin yenilgisi üzerinde gerçekleşen ve evrensellik
kazanan bir olgu olmasıdır.
Bu gün;
Türk Devriminin komuta
merkezi/karargâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisine,
Ulusal Egemenlik üzerinde
kurumsallaşan Cumhuriyete,
1920’lerde emperyalizmi
Türk topraklarında boğan Türk Silahlı Kuvvetlerine,
Emperyalizmi, emperyalist
kuklası vatan haini gericiliği, manda ve himayeyi savunan işbirlikçiliği yenen
devrimci Mustafa Kemal Atatürk’e karşı duyulan kin ve
öfkenin altında bu gerçek yatmaktadır.
23 Nisanlar, 29 Ekimler,
30 Ağustoslar, 19 Mayıslar işbirlikçi iktidar tarafından bu nedenle
yasaklanmaktadır.
Emperyalizme ve
gericiliğe karşı kazanılan ulusal iradenin/Milli Egemenliğin 96. Yılında; Atatürk’ün
kurduğu devrimci Cumhuriyet, yozlaşıp yerini emperyalizme bağımlı, gerici bir
düzene bırakmıştır. Bu noktaya Cumhuriyet resmen yıkılmadan, ama tüm temel
devrimci nitelikleri terkedilerek gelindi.
Bugün emperyalizme her
yönden bağımlı olan ülkemiz; siyasal anlamda güdümlü, ekonomik anlamda çökmüş
ve emperyalizme bağımlı, askeri alanda emperyalist örgütlenmelerin yörüngesine
girmiş şeklen ulus devlet görünümündedir.
Türk devrimi,
emperyalizmle girdiği en sert hesaplaşma dönemlerinde, her zaman karşısında
gerici ayaklanmaları ve şeriatçı kalkışmaları bulmuştur. Laik devrimlerin en
kökten uygulandığı dönemler, emperyalizmden kopulduğu ve gericiliğin ekonomik
altyapısının zayıfladığı dönemlerdir. Emperyalizme bağımlılık ise Türkiye’de
gericiliği hortlatmıştır.
Yeni-Osmanlı sevdasıyla
yola çıkarak egemenliği ele geçiren AKP/Saray faşizmi gökten zembille inmedi. Emperyalizm
ve Gericiliğe karşı ödünsüz, devrimci bir mücadelenin programı olan 6 ok, son
60 yıldır TBMM’de temsil edilen tüm siyasal partilerin programlarından
çıkartılmış ve rafa kaldırılmıştır. Batı’dan, (emperyalist küreselleşmeden)
koparak/uzaklaşarak kurulan Kemalist cumhuriyetin kazanımlarının korunması
terkedilmiş, emperyalizm ve gericilikle flört edilerek, elinden tutularak,
ödünler verilerek iktidar olmanın yolları açılmıştır. Böylece önü açılan
gericilik, Batılı yağmacılığın desteği ve yedeğinde siyasal ve toplumsal alanı
yavaş yavaş ele geçirmiş, doğası gereği son 14 yılda kontrol edilemez boyutlara
ulaşmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk
1922 yılında “Egemenlik, hiçbir mana, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve
işarette ortaklık kabul etmez” derken, kendine Atatürkçüyüm diyen pek
çok kesim, işbirlikçi mandacılarla birlikte Ulusal egemenliği, Avrupa Birliği ile
NATO ile paylaşmakta hiçbir sakınca görmemişlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, hayat ve istikbalini kurtarmayı yegâne
maksat ve gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm tahakkümünden ve
zulmünden kurtararak, idare ve hâkimiyetin hakiki sahibi kılmakla, gayesine
vasıl olacağı kanaatindedir” diyordu.
Ne yazık ki 96 yıl sonra,
Türk Milletinin Egemenlik aygıtı, gericiliğe, emperyalizm ve kapitalizmin
tahakkümüne karşı verilen kutsal savaşın karargâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi;
ABD’nin tezkere makinasına, Avrupa Birliğinin talimatlarını uygulayan
siyasi büro konumuna sürüklenmiştir.
Bu gün Kemalistlerin
önünde duran, omuzlarına yüklenen temel görev, gericiliğe ödün vermemek, ona
karşı yalnızca Cumhuriyet’i, demokrasi ve laikliği savunmakla kalmamak, aynı
zamanda gericiliği sürekli üreten köhnemiş düzenin kendisiyle ve egemenleriyle
mücadele etmektir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün
daha 1908’de yaptığı tarihsel çağrıyı yinelemenin zamanıdır. “Kahredici
bir istibdada karşı ancak ihtilalle cevap vermek ve köhnemiş olan çürük idareyi
yıkmak, milleti hâkim kılmak, hülasa vatanı kurtarmak için sizleri vazifeye
davet ediyorum.”
23 Nisan 2016 Isparta
YÖNETİM KURULU ADINA: Mahmut
ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder