Erdem Gül, Cumhuriyet
Gazetesi’ne gelmeden önce, asker ve sivil aydınlar ile gazetecilere kurulan
kumpasların baş destekçisi The Taraf Gazetesi’nde görevliydi. “Türk Milleti
diye birşey yoktur” gibi erdemsiz sözü söyleyebilen birisinin, The Taraf
Gazetesi’nden sonra yeni Cumhuriyet Gazetesi’ne gelmesi de normaldir.
Can Dündar, Atatürk imajını
bozmaya ve aşağılamaya çalışan ‘Mustafa’ filmi ile ne olduğunu ve ne yapmak
istediğini göstermiştir. “Kıbrıs'ı verelim, kurtulalım”, “soykırım iddialarını
tanıyıp içimizi rahatlatalım” gibi özel dayatmalar ile PKK terör örgütünün
utangaç savunucusu olan ve ürettiği bazı haberlerle, eserlerin çalıntı olduğu
mahkeme kararıyla onaylanmış bir sahtekardır.
14 Nisan 2012 tarihinde
Milliyet Gazetesi'ndeki 'Başka Kapıya' adlı yazısında; “dün düzmece andıçlarla
demokratları yok etmeye çalışanlar, bugün düzmece kanıtlarla yargılandığından
yakınıyor. Adaletsizliğe, zulme karşı her zaman herkesin yanındayız. Ama dün
burnundan kıl aldırmayan mağrurların, bugün mağdur rolü oynamasına cevabımız
aynı: Başka Kapıya” diyen Can Dündar, yıllarca haksız yere hapis yatanlar için
daha olumlu düşünmeyi de öğrenmiştir belki.
Aydınlık Gazetesi’nin yaptığı bir haberi, aradan 16 ay geçtikten
sonra çalıp, yeniden haber yapan yeni Cumhuriyet Gazetesi yöneticileri için
dava açılması normal bir durum değildir. Ne olursa olsun, yeni Cumhuriyet
Gazetesi yönetimine karşı yapılan bu hukuksuzluğun karşısında olmak gerekir.
Ortada suç olsa bile, tutuksuz yargılamak varken iki gazetecinin tutuklanması
onaylanacak bir durum değildir. Hukukun bir gün herkese gerekeceği
unutulmamalıdır.
Cumhuriyet Gazetesi, cumhuriyeti yıkmak isteyenler tarafından ele
geçirilince, Dündar ve Gül’ün her ikisi de destek olup, bu safta yerlerini
almışlardı. Ergenekon, Balyoz gibi davalarda askerler, sivil aydınlar ve
gazeteciler iftiraya uğratılıp, hapis yatırılırken sesleri çıkmamış ve kılları
kıpırdamamıştı. O zaman sessiz kaldıkları hukuksuzlukların şimdiki hedefi,
kendileri olmuşlardı. Dıştan gelen zorlamalarla aralarında adam gibi adamların
da bulunduğu birçok kişiye, Silivri
cezaevi önünde bu ikili için destek nöbeti tutturuldu. Basın özgürlüğü adına bu
iki gazeteciye destek istendi. Özgür basın; vatanını ve milletini seven, ulusal
egemenliği ve tam bağımsızlığı savunan, halkından yana tavır koyan, ilkeli
insanlardan oluşur. Ülkemizde basın özgür olmadığı için, böyle gazeteciler ve
insanlar azınlıktadır. Bu nedenle sadece kendisine gerekli olduğunda hukuku ve
basın özgürlüğünü savunur gibi yapanlara destek verilmez, verilemez,
verilmemesi gerekir. Böylelerine “başka kapıya” demek hoş olmasa bile,
söylenecek farklı bir söz de yok gibidir.
Bu ikilinin başvurusundan önce Anayasa Mahkemesi’nde başka gazetecilerin
de hak ihlali nedeniyle başvurusu bulunmaktaydı. Onlar hiç gündeme alınmadan,
kişiye ya da emperyalizmin baskısına göre adalet dağıtılmamalıdır. Cumhuriyet
Gazetesi’ni açık açık Fethullah'ın gazetesi yapan Can Dündar ve Erdem Gül’e,
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar hayırlı olsun, Atatürkçülükten de, bizden
de uzak dursunlar ve “başka kapıya” gitsinler. Şimdi gelinen durumlardan elde
edilen ilk sonuç, geçmişleri kirli insanları kahraman gibi sunmamayı
öğrenmektir. Bu öğreti en azından “ben Atatürkçüyüm” diyenler için geçerli
olmalıdır.
İlk Kurşun Gazetesi, 29
Şubat 2016.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder