26 Haziran 2015 Cuma

NAMUSU TAZMİNATLA TEMİZLEYEMEZSİNİZ!



Cumhuriyetimizin üstüne yığılan ne varsa kaldırılacak!
NAMUSU TAZMİNATLA TEMİZLEYEMEZSİNİZ!
(M. Yıldırım yazılarından ve Savaşmadan Yenilmek Kitabından derlendi.)
Tastamam, 14 yıl önceydi. İstiklalin namusu elden gitmişti!
"Thank you Philip and Morris ve teşekkürler Sakıp Ağa!
Eskiden döşemeler tahtaydı. Gıcırdardı; eski okul sıralarının arasından ayaklarımızın ucuna basarak geçerdik; sanki Başkomutan konuşuyor, rahatsız etmeyelim, düşüncesiyle...
Amerikalılar sağ olsunlar, Türk mimarisinin o uyduruk tahta döşemelerini kaldırıp atmışlar, ithal laminat döşetmişler.
Artık ne gıcırtı kalmış, ne tarihten gelen tahta kokusu.
O eski püskü okul sıraları vardı ya onları da bir güzel boyatmışlar...
Hele konuk iskemleleri: Onları da gıcır gıcır deriyle kaplatmışlar ki inanın ceylan derisi sananlar alıp götürebilir...
Odalardan birinde İstiklal Meclisi üyelerinin siyah beyaz kırışık fotoğraflan vardı tahta panolardaki yeşil çuha üzerine iliştirilmiş...
Kimin aklına geldiyse bin yaşasın, kaldırıp atmışlar...
Duvara bir güzel laminat döşeyip fotoğraflan da son teknoloji harikasıyla hafif renklendirip nakşetmişler üstüne...
Küçük salonlardaki eşyaları da kaldırmakla iyi etmişler; toz yuvasıydı zaten onlar...
Ermenilerin topluca kıydıkları Türklerin üst üste yığılmış cansız bedenleri gösteren siyah beyaz fotoğrafların bulunduğu ahşap panolar kaldırmakla da salonları bir ferahlatmışlar ki, sormayın... İnsanın içi açılıyor.
Bakanlar Kurulu'nun toplantı masasının çevresindeki koltuklara kabank ve kabaralı deri geçirtilmesi gerçekten olağanüstü!
Artık devir değişti; Philip ve Morris (Tütün kaçakçısı kartel) geldiğinde kaba etleri rahatsız olmaz...
Bir de o küçük odaya el atmışlar... Yani, eski devirdeki Meclis yönetim odasına...
İşte o odanın girişine asılan parlak pirinç levha doğrusu pek yakışmış... Levhada "Speaker's Room" yazması ise çok hoş olmuş...
Başkumandanın odasının kapısına da "President" levhası asmışlar!
Zaten her bölümün girişinde İngilizce levhaların bulunması binanın bütününe ayrı bir güzellik, koyu bir medeniyet katıyor...
Pencerelerde eskiden koyu kadife perdeler vardı... İçerisi gün ışığından solmasın diye asılmış...
Biraz loş olurdu; kasvet basardı... Sanki düşman Polatlı'ya gelmiş...
Şimdi, oh be, krem-beyaz sentetik perdeler ayrı bir hava getirmiş.
Meclisin girişindeki taş duvarda asılan, altın gibi parlayan levha da gurur verici:
"Bu bina Pihlip Morris ve Sabancı Vakfının katkılarıyla..."
Gerisini okuyunca insanın kanı donuyor!
Biz sanırdık ki, ilk Meclis, yokluk ve yoksunluk içinde açılmış ve öyle çalışmıştır.
Bilemezdik bunca post-modern olduklarını.
Ne diyelim, yine kandırılmışız. Resmi Tarih işte...
Ankara, 24 Nisan 2001
Ek Açıklama: Zamanın Cumhurbaşkanı'na bir dilekçe gönderdik. Denizli Çal ilçesinde ve kent merkezinde imzalandı... Kimden ne alınmışsa biz yurttaşlar parayı aramızda toplayıp veririz. Hiç olmazsa levha kalksın! Kültür Bakanlığı yanıtladı: Bina için 500 bin dolar almıştık... Gerisi gelmedi.. ADD vb. kuruluşlar da ilgilenmedi. 2007^'de TV’de (Gündeme Dair programı) görüntüleriyle anlattık, aldırış eden olmadı!)
5 YIL SONRA
"Alanda yıllardır 'Cumhuriyet bayramı' diye yapılagelen ulustan uzak toplantıyı bilen yurttaşlar, “Birazcık coşku ve saygı” diyerek istiklali kazanan meclise gidiyorlar.
Kapıya asılan pirinç levha 5. yılını doldurmuş. Yurttaşlar şaşkın şaşkın levhayı okuyorlar:
'Bu bina Philip Morris ve Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla...”
Dişler kenetleniyor ve “Ya sabır” çekerek meclisin küçük salonuna giriyorlar.
Tahtalar sökülmüş, ithal malı laminat döşenmiş. Vatanı kurtaran bakanların yoksul koltukları yenilenmiş.
Hepsinden daha elim ve vahim olmak üzere: Başkumandanın odasına “President” yazan levha asılmış.
O sırada yakındaki bir televizyondan Cumhurbaşkanı’nın sesi duyuluyor: “Bağımsız, laik, sosyal...”
Türkiye'yi Batının işgalcilerine, Ortadoğu'nun karanlık güçlerine teslim etmişler; yurttaşlardan uzaklarda neyi kutluyorlarsa...
Hayır, bu böyle yürümeyecek!
Bağımsız Cumhuriyetimizi yeniden kuracağız!
Uydurma ne yapılmışsa yıkıp, orayı Mustafa Kemal’in 1933 alanına dönüştüreceğiz ve en büyük bayramımızı hep birlikte işte orada kutlayacağız.
Ancak kolay mı, yabancı işgalcileri, yerli işbirlikçileri ve onlara göz yumanları söküp atmak?
Kolay mı, cumhuriyetimizi koruyup kollayacağız diyerek, bağımsızlık yemini ederek Amerikan yöntemiyle ezip geçen generalleri, maskeli devlet yöneticilerini aşmak?
Elbette kolay olmayacak, fakat kesinlikle başarılacak!
Ama bugün, ama yarın! 29 Ekim 2006
(Savaşmadan Yenilmek, 2. Basım, UDY, 2007, s. 232)

9 YIL SONRA
Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde, çağdaş tarım uygulama alanı, bilimsel araştırma çiftliği, tarım sanayisinin örnek kuruluşları (süt , bira fabrikaları.) Bataklık ve bozkırda var edilen o büyük çiftlik!
Önce şehir trafiğine kattılar içindeki yolu.
Sonra köfteciler sıralandı.
Sonra bir parçasını alıp lojman binaları diktiler.
Daha sonra özelleştiriyoruz diyerek istasyonunu köfteciye verdiler.
İstasyon binası, Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş dönemi mimarisinin ilk yapıtıydı.
Çiftlik artık parça parça eksiliyordu.
"Cumhuriyetçiyim", "Atatürkçüyüm" diyenler ses etmediler. TBMM'de çiftliği Ankara Belediye Reisi’ ne armağan ettiler.
Bir yarısından çevre yolu geçirdiler, ağaçlara, tarlalara kıydılar.
Sonunda tepesine "White House" yaptılar!
Muhalefet Çiftliğin değerini, Cumhuriyetin namusunu bir yana bırakıp "White House"un maliyetiyle, şatafatıyla uğraşmakla yetindi.
"Atatürk'ün Partisiyiz" böbürlenen kuruluşun başındaki adam "Orayı tekno bilmem ne, Silikon bilmem nesi yapacağım" deyip çıktı!
Şimdilerde "Kültür merkezi olsun" diye toplananlar var!
Tek bildikleri imza kampanyası!
Halkın parasıymış; boşa gitmesinmiş!
Bunlara kalırsa, yıkılan Cumhuriyetin, kirletilen namusun karşılığında tazminat gibi...
Şimdi bir düşünün:
Taksim Gezi'ye kışla, AVM yapmışlar... Kampanyacılar da imza topluyorlar: "Taksim Kışla ve AVM boşaltılsın! Kültür bilmem nesi olsun!"
"Ormanlar yok edilmiş, on binlerce ağaç gitmiş! Kampanyacı tutturuyor: "Otoyol, koşu parkuru olsun!"
BUNUN YORUMU OLUR MU?!
SAVAŞMADAN İŞTE BÖYLE YAPA YAPA YENİLİRSİNİZ!

Mustafa Yıldırım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder