Siz Zahmet Etmeyin, Biz Deviririz
Malum, gündemde cemaatin AKP’ye yönelik
operasyonları var. İki gündür, her cephede, söylenmeyen söz, ileri sürülmeyen
iddia, duyulmayan yorum kalmadı neredeyse.
Evet, yolsuzluklar dosyası AKP açısından en
yaralayıcı konulardan biridir. Cemaat tüm tasfiye çabalarına karşın, emniyet ve
yargı içerisinde hala güçlü olduğunu göstermiştir. Operasyonun planlı ve
eşgüdümlü olduğu, Hakan Şükür’ün istifasının başlama vuruşu anlamına geldiği
belli olmuştur. Meselenin ardındaki gerekçenin dershaneler olmadığı, daha doğrusu
tek kavga nedeninin dershane tartışması olmadığı bilinmektedir. AKP’nin canının
hayli yanmış olmasına karşın, hala etkili bir iktidar olduğu ve ilk fırsatta
sert bir yanıt vereceği de rahatlıkla söylenebilir.
Bunları tekrar etmenin gereği yok, o yüzden
geçelim.
Ancak ne kadar tekrar etsek az gelecek
değerlendirme, ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet bataklığıyla birlikte, ülkenin
tepesine çöreklenmiş gerici çetelerin derhal def edilmesi gerektiğidir.
AKP’siyle de, cemaatiyle de...
AKP’nin işi zaten bitmiş görünüyor. Yanlış
anlaşılmasın, son cemaat hamlesinden söz etmiyorum. AKP’nin işi Haziran’da
bitmişti zaten.
Haziran’da sergilediği performansla birlikte,
AKP’nin bu ülkeyi yönetme kabiliyetini tamamen kaybettiğini, gerçek bir halk
muhalefeti karşısında sistemi tehlikeden uzaklaştıracak hiçbir siyasal ve
ideolojik donanıma sahip olmadığının açığa çıktığını, meşruiyeti ve kudreti
ayaklar altına alınmış bir iktidarın hükümet etme şansının kaybolduğunu çok
kere söylemiştik.
Öte yandan, uluslararası alanda dengeler hızla
değişirken, kendisini Suriye’de muazzam bir savaş kışkırtıcılığına angaje eden,
bu nedenle de dengelerin değişmesine ayak uyduramayan, ayak uyduramadığı ölçüde
de değişen dinamiklere ayak bağı oluşturmaya başlayan AKP’nin, büyük biraderler
nezdinde de cazibesini yitirdiğini, “sıkıcı” olmaya başladığını dile
getirmiştik.
Bu kadar açık olan bir gerçeğin, elbette
başkaları açısından da görünür olduğu belliydi. “Bağzı” çevrelerin bu duruma
karşı çeşitli önlemler geliştirmeleri, belirli bir vadede AKP’yi revize ya da
terbiye edecek, olmadı iktidardan edecek bir strateji üreteceklerini beklemek
de garip değildi. Lamı cimi yok, koskoca Türkiye kapitalizmi, ülkeyi giderek
yönetemez hale gelen, bu haliyle de sistemin bütünü ve aslı açısından ciddi bir
endişe yaratan bir aktöre böyle koşulsuz ve tümüyle emanet edilemezdi.
Bunu biz gördük, “bağzı” çevreler gördü, elbette
Erdoğan da gördü.
Erdoğan bunu gördüğü için erken hamle yaptı. Çünkü ana
muhalefetin mevcut durumu içler acısıyken ve Haziran’da ayaklanan halk henüz
örgütlü bir güç haline gelip soldan yüklenecek bir kuvvet yaratamamışken,
AKP’ye darbeyi indirecek yegane aktörün cemaat olduğunu fark etmişti. O yüzden,
dershaneler planıyla ilk darbeyi indirmeyi, inisiyatif kazanmayı denedi. Neden
olmadığı, nerede planların aksadığı ayrı bir tartışma konusu. Ardından
hazırlıklar hızlandırıldı ve son iki günde izlediğimiz operasyon başladı işte.
Tüm bu hengame içerisinde, tereddütsüz ve kesin
bir haklılıkla söylenebilecek ilk söz “hükümet istifa” olmalıdır artık.
Haziran’da halk düşmanı karakterini açık seçik belli eden ve halk nezdinde
meşruiyetini önemli ölçüde yitiren hükümet, son yolsuzluk ve rüşvet
skandallarıyla birlikte, artık kriminal bir soruşturmanın konusu haline
gelmiştir. Siyasal ölçütlerin ötesinde ya da yanı sıra, bizatihi hukuksal
açıdan “yok hükmünde” sayılması gereken bir hükümettir karşımızdaki bundan
sonra.
Dolayısıyla, AKP iktidarı hakkında dile
getirilecek sözün “hükümet istifa”nın gerisinde kalmasına izin verilmemelidir.
İşte tam da burası, halk hareketinin güçlü bir
çıkış yaparak dümeni eline alması gereken yerdir.
Evet, AKP artık gayrimeşru ve hukuk dışı bir iktidardır ve derhal
istifa ettirilmelidir. Ancak AKP’nin ipini çekecek gücün cemaat denen gerici
operasyon örgütü olmasına da izin verilmemelidir. Çünkü arzuladığımız ve
içerisinden geçtiğimiz koşullarda gayet mümkün olduğunu da gösteren hedef,
ülkenin bu cinayet şebekesinden, bu soygun çetesinden, bu eli kanlı katil
sürüsünden tümüyle kurtulmasıdır.
Haziran’da ayağa kalkan halk, Tayyip’in
küstahlığının yerine hocaefendinin sinsiliği geçsin diye ayaklanmadı.
Haziran’da canını veren kardeşlerimiz,
Erdoğan’ın küfürlerinin yerine Fethullah’ın yobazlığı geçsin diye canından
olmadı.
Haziran’da oluşan umut, cemaatin siyasal
hesaplarına malzeme edilsin diye büyütülmedi.
Roboski’den Reyhanlı’ya, Gezi’den Gever’e kadar,
işlenen tüm suçların ortağı olanların, şimdi birbirlerinin kuyusunu kazmak için
halkın alın terini, mücadele isteğini, güzel günlere olan inancını cebe
indirmesine fırsat verilmemelidir.
Hani olur ya, yarın kalkıp “biz
de AKP’yi deviriyoruz işte” derlerse, “hadi oradan” diyelim.
Siz zahmet etmeyin, biz
deviririz.
Hatta...
İkinizi üst üste koyup bu
ülkeden sepetleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder