15 Nisan 2013 Pazartesi

YABANCIYA TOPRAK SATIŞININ AĞIR MALİYETLERİ Cihan Dura

Komşunu sev ama, aradaki bahçe duvarını asla kaldırma
Benjamin Franklin
 
Yabancıya toprak satışı basit bir mülk satışı değildir; ekonomik ve politik, çok önemli sakınca ve tehlikeleri vardır. AKP hükümeti ve Meclis’in, yasayı çıkarırken, uygularken işin maliyet yönünü hiç hesaba katmadığı anlaşılıyor.
I) EKONOMİK SAKINCALAR
A) Toprak temel ekonomik kaynaktır, yerine yenisi konamayan kıt bir üretim faktörüdür. Millî servetin bir unsurudur. Demek ki biz yabancıya toprak satınca, ülkenin temel ekonomik kaynağını, üretim faktörünü, millî servetini satmış oluyoruz. Öyleyse yabancıya toprak satışı bir millî servet kaybıdır. Şöyle ki nasıl yabancıya satılan işletmelerimiz başka ülkelerin millî servetine ekleniyorsa, toprak satışı yoluyla da bir üretim faktörü olan topraklarımız yabancı devletlerin millî servetine eklenmiş oluyor. Buna karşılık Türk devleti üretim faktörü açısından, millî servet açısından aynı derecede fakirleşmiş oluyor.

B) Bir ülkeye topraklarını sattırma, sömürgeci Batı’nın, Emperyalizm’in tarihî bir aracıdır. Silahla teslim alınamayan Türkiye'nin tapusu parayla, Dolar’la, Avro’yla alınıyor. “Efendim, toprağı alıp götürmüyorlar ya” savunmasının hiçbir geçerliliği yoktur. Tapuyu almak, toprağı alıp götürmek demektir. Aslında emperyalistin toprağı götürmeye de ihtiyacı yoktur, o ekonomik ve siyasal egemenliğini kurar. “Biz de oralarda toprak alıyoruz” gerekçesi de, göründüğü kadar sağlam değildir. Bir Türk Amerika’da ya da başka bir Batı ülkesinde yalnızca mülk sahibi olmak için gayrimenkul alır. Oysa bir Amerikalı, bir İngiliz,.. öyle olmayabilir. Çünkü bunlar emperyalist, sömürgeci, dünyanın çeşitli bölgeleri hakkında politik hedefleri, gizli planları olan, tarihen sabıkalı devletlerdir. Almanya’daki işçilerin bu ülkede mülk sahibi olması da gerekçe olarak ileri sürülemez. Çünkü onların Alman toprakları üzerinde hiçbir ideolojik emelleri yoktur. Almanya öyle değildir. Bu devletin Ortadoğu’ya yönelik planları vardır. Üstelik oradaki Türkler üzerinde sıkı bir Almanlaştırma politikası uygulamaktadır.
Yabancılara toprak satışı ile “ikiz ihanet yasaları” da denilen İkiz Yasalar arasındaki çok yakın ilişki bu bakımdan anlamlıdır. Günümüzdeki uygulama BOP’un da araçlarından biri olabilir.
Yahudiler Türkiye’nin doğu bölgelerini vaat edilmiş toprak (Arzı Mev’ud) olarak görüyorlar. İsrail'in, bir devlet olarak toprak satın alma yoluyla kurulduğu gerçeği hatırdan çıkarılmamalıdır.  GAP bölgesinde faaliyet gösteren İsrail firmaları vardır. İsrailli firmalar, yerli ortaklar edinme yoluna gitmektedir. Son zamanda bu çalışmalara Güneydoğumuzdaki mayınlı bölgenin, bir İsrail firmasına kiralanması planı da eklenmiş bulunuyor.
C) Her hal ve şartta, toprak satışı yoksul ülkelerin, Türkiye’nin aleyhinedir. Çünkü ülkelerin “yapısal farklılığı”, örneğin büyük gelir farklılıkları hesaba katılmıyor. Bir Türk Batı ülkelerinde 1000 metrekare arazi satın alana kadar, onlar benim ülkemde 100 000 metrekare arazi satın alır. Kaldı ki bu da Türkiye’deki 20-30 bin kişinin bir ayrıcalığıdır.
Yabancılar ticarî amaçla da toprak satın almaktadır, gayrimenkul ticareti yapanlar vardır. Bu yoldan yurt dışına gelir transferi, döviz çıkışı da gerçekleşmiş oluyor.
D) Yabancılara tarım topraklarının satılması son derecede yanlıştır. Elden çıkan alanlar Türkiye'nin en nitelikli, en değerli topraklarıdır, yerleşim alanlarıdır. Uydu aracılığıyla çekilen ayrıntılı haritalar sayesinde Türkiye'nin hangi bölgesinde, hangi değerli madenin,  hangi miktar ve kalitede mevcut olduğuna dair bilgiler şüphesiz ki topraklarımızı satın alanlarda mevcuttur. AKP hükümetinin iki uygulaması dikkat çekicidir: Bir yandan Türk tarımı  -IMF programları ve AB uyum yasaları ile- çökertiliyor, Türk köylüsü çiftliğini çubuğunu satarak şehirlere göç etmeye zorlanıyor; öbür yandan da yabancıların toprak satın almalarını alabildiğine kolaylaştıran yasalar çıkartılıyor.
E)Yabancılar GAP bölgemizden de toprak alıyor. Türkiye’nin su havzalarının yüzde 30’dan fazlası bu bölgede... Önümüzdeki yıllarda su, petrolden daha önemli bir konuma gelecektir. Büyük olasılıkla bir emperyal plan söz konusudur: Bir takım odaklar tapu ellerine geçince, istediklerini yapacaklar. GAP arazilerini kontrol altına alacak, kullanma hakkını elde etmiş olacaklar. Bu da Türkiye’nin enerji boğazının sıkılması anlamına geliyor.
F)Yabancılar ticarî amaçla da toprak satın almaktadır, aralarında gayrimenkul ticareti yapanlar vardır. Taşınmaz satıldıktan bir süre sonra, bu yoldan yurt dışına gelir transferi, döviz çıkışı da başlamış oluyor.
II) POLİTİK SAKINCALAR
Toprağın ekonomik yönü kadar, siyasî yönü de önemlidir. Yabancıya satılması durumunda son derecede önemli maliyetler ortaya çıkar.
A) Ülke toprağının siyasî yönünün önemine Anayasa Mahkememiz şöyle parmak basmıştır: “Yabancının Türkiye’de arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu olarak değerlendirilemez. Toprak devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir.” Yüce mahkeme bu hükmüyle, şunu demek istiyor: Toprak bir millet için devlet olmanın temel şartıdır. Toprağı satmak devleti satmaktır. Toprağından vazgeçmek, devletinden, egemenlik ve bağımsızlığından vazgeçmek demektir.
Toprak satılarak Lozan deliniyor, ülkemizin güvenliği ve geleceği tehlikeye atılıyor.
B)Yabancı ülke şirketlerinin ve vatandaşlarının Türkiye’de toprak satın almalarının arkasında Rum ve Ermeni lobileri de bulunmaktadır. Türkiye’den Batı ülkelerine göçmüş, o ülkelerin vatandaşlığına girmiş Ermeni ve Rumların torunlarının Türkiye üzerinde emelleri vardır. Bugün değişik adlarla dedelerinin bildikleri toprakları ele geçirmeye çalışmaları olmayacak şey değildir. Bu şekilde oluşturulacak yeni yerleşim birimlerinin, ilerde Türkiye’nin başına ne sıkıntılar açabileceğini tahmin etmek zor değildir.
C) İki devlet, İsrail ve Ermenistan, Türkiye’de, gizliden gizliye kendilerine en yakın topraklara el koyma gayreti içinde görünüyor.  Ermenistan Anayasası’nda Türkiye toprakları üzerinde hak iddiaları yer almakta, Ermeni Cumhurbaşkanlığı bayrağında Ağrı Dağı’nın resmi bulunmaktadır.
Yunanistan’ın ise ünlü, Megalo İdea’sı var. Hepsi de Türkiye’ye yönelik olan 10 hedefinden 5’ini gerçekleştirmiştir. Geri kalan hedefler şunlardır: Batı Anadolu’nun Yunanistan’a bağlanması, Karadeniz bölgesinde Pontus devletinin yeniden kurulması, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, Gökçeada ve Bozcaada’nın Yunanistan’a bağlanması, İstanbul’un geri alınması ve Bizans’ın yeniden kurulması.
Şimdi dikkat! Şu örneğe bakın: Çiftçilerimiz, özel bankalardan kredi çekebilmek için tarla ve diğer gayrimenkullerini teminat olarak gösteriyor. Cazip ödeme kolaylığı sunan bu bankalar, çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda teminat gösterilen arazilere acımasızca el koyuyorlar. Bundan daha da ilginci; Yunan sermayeli bir bankanın, elemanlarını, Karadeniz'de özellikle köy ve yaylaları dolaştırarak çok cazip tekliflerle kredi imkânı sunmasıdır. Yunan sermayeli bu bankalar neden özellikle Karadeniz'i seçiyor? Pontus hedefleri ile ilgili olabilir mi acaba? 
D)Toprak satışının bir maliyeti de yeni azınlıklar yaratmasıdır. İş mülkiyet devriyle bitmiyor, etnik yığınlar zamanla ülkede yeni azınlık nüfuslar oluşturur; belirli büyüklüklere ulaştıkça, her biri ekonomik ve siyasal taleplerde bulunmaya başlar. Belli bir bölgede nüfus çoğunluğunu elde eden yabancılar, yerel yönetimlerde ve ülke yönetiminde temsil edilme, seçme ve seçilme hakkı taleplerinde bulunabilir.
AKP hükümeti bir ara “yurdun birçok yerinde yabancı kolonileri oluşturma”yı planlamıştı. Bugün, yabancıya satılan toprakların bazı düzenlemelerle koloniye dönüştürülmesine izin verilince, yarın o toprağın Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrilmiş “bir başka devlete ait toprak” yani “anklav” halini alabileceğini unutmamak gerekir. Öte yandan, Akdeniz sahilleri bugün kendiliğinden kolonileşme yolundadır. Kolonileşme olgusu misyonerlik faaliyetlerini de kolaylaştıracak ve artıracaktır.
E)Türkiye’nin kendine özgü kimi koşulları da yabancıya toprak satışını sakıncalı kılıyor. Ülkemizin jeopolitik konumu ve potansiyeli dikkate alınmadan, Türkiye ile, örneğin Belçika'nın, İspanya'nın veya İskandinav ülkelerinin jeopolitiği aynı tutularak toprak satılması doğru değildir. Yabancıya ölçüsüzce toprak satışı ülkemizin bölgesel veya uluslararası güç olma potansiyelini zayıflatır.
F) Yabancıya toprak satışı uluslararası sorunlara ve dış müdahaleye yol açabilir.
-Batılılar için özel mülkiyetin “özel bir anlamı” vardır. “Özel mülkiyet” Batı’da, bütün haklardan önde gelen, bütün haklardan önce tanınmış bir haktır. Kutsaldır, dokunulmazdır. Yarın devletimizin herhangi bir kurumu; kamu yararı, millî güvenlik veya iç hukuka (yani milli hukuka ki o da bu gidişle kalırsa eğer) uygun başka bir sebeple, bir yabancının satın aldığı taşınmazı kamulaştırmaya kalkarsa, sorun çok büyük bir ihtimalle derhal uluslararası bir boyut kazanacak,  doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır.
-Yurttaşları Türkiye'de toprak edinmiş devletler; bir süre sonra, yurttaşlarının mülkiyet haklarına sahip çıkma adına, Ankara'ya müdahale edip, bazı şeylerin yapılmasını veya yapılmamasını isteyebilir. Bu haklar, Türkiye’ye karşı birer iç işlerimize müdahale ve diplomasi aracına dönüştürülebilir. Söz konusu devletler, vatandaşlarını kendilerinin bölgesel politikalarında bir araç olarak kullanma yoluna gidebilir.
SONUÇ
Yabancıya toprak satışının, ekonomik ve politik, 12 sakıncasını yukarda sıraladım ve kısa kısa açıkladım. Daha başkaları da olabilir.
AKP iktidarı on yıldır ülke topraklarını satarak kendine bir payanda sağlıyor ama, bu yaptığı; ekonomiye, devletimize uzun dönemde çok büyük zararlar verecek sonuçlar da içermektedir. Yerine başka finansman kaynakları bularak, en kısa zamanda bu onur kırıcı uygulamadan vazgeçmelidir. Basın, üniversiteler ve muhalefet partileri soruna sürekli ilgi göstermeli, bilimsel araştırmaya dayalı katkılarda bulunmalıdır.

1 yorum: