ATATÜRK'ÜN MAL VARLIĞI KONUSUNDAKİ YALANLARA YANIT |
Yalan Makinesi Gibi
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığını hayat
biçimi haline getirmiş, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı ile ürettiği
tarihi yalanlarla geçimini sağlayan cemaatin kadrolu tarihçisi (?)
bugüne kadar ürettiği onca tarihi yalana son olarak “Atatürk’ün mal varlığı” yalanını da ekledi. Ona göre "Atatürk
mal varlığını gayri meşru yollardan elde etmiş! Aslında bu mal
varlığını hazineye bağışlamak istememiş! İsmet İnönü’nün zorlamasıyla
hazineye bağışlamış!" Mış mış da mış mış!... (Bkz.Çok-konusulacak-Ataturk-iddiası)
Malum! Bütün bu iddiaları da daha öncekiler gibi KOCAMAN BİR YALAN! En hafifiyle ÇARPITMA!
Ancak bu yalan, biraz aklı başında ve
biraz da Atatürk’ü ve yakın tarihi bilen birinin söyleyebileceği türeden
bir yalan da değil doğrusu! Çok mantık dışı bir yalan! Ben bu yalan
makinesinin daha mantıklı yalanlarını da görmüştüm!
Çanakkale kahramanı, Muş ve
Bitlis’in kurtarıcısı, Kurtuluş Savaşı’nın örgütleyicisi ve Başkomutanı,
emperyalizmi dize getiren ilk Doğulu ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu olan Atatürk, yaşadığı dönemde Türkiye’de mala, mülke, eve,
çiftliğe, paraya hiç ihtiyacı olmadan hayatını krallar gibi
sürdürebilecek bir SAYGINLIKTA ve SEVİLİRLİKTE bir liderdir. Atatürk’ün
cebinde beş parası, yatacak yeri olmasa bile milletinin onu el üstünde
tutacağı çok açık bir gerçektir. Nitekim neredeyse gittiği her yerde
ona bir ev, köşk hediye edilmiştir. Atatürk’ün mala, mülke ve paraya
ihtiyacı olmadığı gibi, üstelik annesi, babası yakın akrabaları (kız
kardeşi Makbule Hanım dışında) ölmüş, çocukları da olmadığı için mal
mülk, servet edinip buları akrabalarına miras bırakması gibi bir durum
da söz konusu değildir.
Atatürk'ün Örnek Çiftlikler Projesi
Atatürk
yokluk, yoksulluk ve parasızlık içinde bir Kurtuluş Savaşı verip,
ardından yeni bir devlet kurmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiği
için, hem o zamanki halka, hem gelecek nesillere örnek olması amacıyla
ÖRNEK TARIM, HAYVANCILIK VE SANAYİ PROJELERİ geliştirmiştir. (Bkz. Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri, 2 Cilt, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2011). Bu projelerin en önemlisi ATATÜRK’ÜN ÖRNEK ÇİFTLİKLER PROEJESİ’dir. Atatürk, Türkiye’nin çağdaşlaştırmıştı köyden, köylüden başlatılması gerektiğine inandığı için “Köylü milletin efendisidir” demiş ve bu doğrultuda köylüye örnek oluşturmak amacıyla modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin uygulandığı ÖRNEK ÇİFTLİKLER kurmuştur. Akl-ı
Kemal’in I. cildinde anlattığım gibi Atatürk sonradan hazineye
bağışladığı birçok örnek çiftlik kurmuştur: Ankara Orman Çiftliği
(Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut,
Çakırlar çiftlikleri) Yalova’da Millet ve Baltacı çiftlikleri,
Silifke’de Tekir ve Şövalye çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile
Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.... Atatürk,
bazen parasını vererek aldığı, bazen de kendisine bağışlanan bu
çiftlikleri işletip para kazanmak değil, bu çiftliklerde modern tarım,
hayvancılık ve hatta sanayi uygulamaları yaparak Türk halkına Türk
köylüsüne örnek olmak istemiştir.
Atatürk,
Anadolu’nun her yerinde tarım ve hayvancılık yapılabileceğini
göstermek için önce Ankara’nın en bataklık, en kötü yerinde Gazi Orman Çiftliği’ni
kurdurarak işe başlamıştır. Bu işle bizzat ilgilenmiş, çiftlik inşası
sırasında fırsat bulabildiğinde çiftliğe giderek çalışmaları çok
yakından izlemiştir. Daha sonra da Yalova, Mersin gibi birçok yerde
birçok ÖRNEK ÇİFTLİKLER edinip işletmiştir. Atatürk,
bu örnek çiftliklerin, hem modern tarım, hayvancılık ve sanayi yapılan
yerler olmasını, hem de ağaçlandırılarak adeta yeşil bir cennete
dönüştürülmesini istemiştir. Bu amaçla örneğin Ankara’daki Gazi Orman Çiftliği’ne her yıl 50.000 ağaç diktirmiştir. Burada tarım ve hayvancılık yaptırmış, fabrikalar kurdurmuş, hatta BİYOYAKIT kullanımı konusunda bile çalışmalar yaptırmıştır.
Atatürk,
her konuda olduğu gibi tarım, hayvancılık, sanayi ile iç içe geçmiş
yeşil bir çevre konusunda da milletine örnek olmak istemiş, bu konuda da
milletine elle tutulur bir şeyler bırakmak istemiştir. Örneğin, milletine
doğa ve ağaç sevgisi konusunda örnek olmak için Yalova Çiftliği’ndeki
köşkünü, sırf yanındaki bir çınar ağacının dallarını kesilmekten
kurtarmak için, altına ray döşetip birkaç metre kaydırmıştır. O günden
sonra bu köşkün adı “Yürüyen Köşk” olmuştur.
Atatürk’ü düşünsenize!
Bütün ömrü milleti için mücadele etmek uğrunda cephelerde geçmiş. Önce
emperyalizmle ve yerli işbirlikçilerle, sonra da kendi
ifadesiyle“kavrama sınırları biten” bazı arkadaşlarının muhalefetiyle,
değişime karşı gelen kitlerle mücadele ederek tam bağımsız ve çağdaş bir
devlet kurmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi ne yapsın malı mülkü?
Gittiği her yerde zaten krallar gibi ağırlanmaktadır. El üstünde
tutulmaktadır. Hiçbir yerde kendisine para ödetilmemektedir! En güzel
köşklerde, evlerde yatırılmaktadır. En güzel yiyecekler ikram
edilmektedir kendisine! Milletinin kalbinde çok özel bir yeri
olan Atatürk, üstelik çocukları, yakınları da olmadığına göre bu
Çiftlikleri, malı, mülkü ne yapacaktır. Tabi ki milletine, milletini
kalkındırmak için kurduğu Halk Partisi’ne, yine milletinin tarihini ve
dilini araştırması için kurduğu Tarih ve Dil Kurumlarına bırakacaktır. O
da öyle yapmıştır. Yani, yalan makinesi tarihçimizin “Atatürk çiftliklerini İsmet İnönü'nün zoruyla hazineye bağışladı” iddiası kendiliğinden çürümektedir.
"Çiftlikleri Hangi Kuruma Bıraksam" Tartışmasından Bir Yalan Üretmek
Atatürk, bu çiftlikleri mezara
götürmeyecekti herhalde! Bu çiftlikleri ne amaçla kurup, ne amaçla
işlettiğini de bildiğimize göre Atatürk, tabi ki bilerek, isteyerek ve
hatta önceden planlayarak bu çiftliklerini ölmeden önce milletine
bağışlamıştır! Bu sırada tabi ki İsmet İnönü başta olmak üzere yakın
dostlarıyla bu konuyu konuşmuştur. "Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak,
çiftlikler geliştirilerek işletilir ve millet bu çiftliklerden daha iyi
yararlanır? sorusuna yanıt aramıştır. Nitekim önceleri çiftlikleri Halk
Partisi’ne bırakmayı düşünmüştür. Halk Partisi’nin halkın yararına
olarak çiftlikleri işletmesini planlamıştır, ama daha sonra halkın
çiftliklerden daha iyi yararlanması için çiftliklerini doğrudan hazineye
bağışlamayı uygun görmüştür. Yalan makinesi tarihçimiz, Atatürk'ün "Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak halkın yararına olarak daha iyi işletilir sorusuna" yanıt ararken İsmet İnönü'nün görüşü doğrultusunda karar alıp çiftliklerini hazineye bırakmasını, "Atatürk'ü
İsmet İnönü ikna etti! Atatürk çiftliklerini hazineye bırakmak
istemiyordu! Atatürk, çiftlikler zarar ettiği için hazineye bağışladı"
biçiminde çarpıtmıştır. İşin ilginç yanı, Atatürk'e saldırmak için
İsmet İnönü'yü kullanan yalan makinesi tarihçimiz aslında iflah olmaz
bir İsmet İnönü düşmanıdır. Her fırsatta İsmet İnönü'ye saldırn bu yalan
makinesi tarihçimiz, örneğin İsmet İnönü'nün Kurtuluş Savaşı'na
katılması için "bohçalanarak" Anadolu'ya gönderildiğini iddia etmiş ve
son olarak İsmet İnönü'yü "cami düşmanı" olmakla suçlamıştır.
Atatürk, ölmeden önce de gözü gibi baktığı çiftliklerini, içindeki mal varlıklarıyla birlikte milletine bağışlamıştır. Çiftliklerini “zarar ettikleri için hazineye bağışladığı”
iddiası kocaman bir yalandır. Bunun yalan olduğunu anlamak için
Atatürk'ün içinde çiftliklerinin de olduğu bütün mal varlığını bir an
önce milletine bağışlamak için gösterdiği çabayı bilmek gerekir.Atatürk'ün Bütün Mal Varlığını Milletine Bağışlama Israrı
Atatürk;
1927 yılında Büyük Nutku’nu okuduğu C.H.P’nin 2.ci Kurultayı’nda,
taşınır-taşınmaz tüm mal varlığını C.H.P.’ne bağışlayacağını
duyurmuştu. Daha ileride, bu partinin artık devletle tamamen
bütünleştiğini görerek fikrini değiştirmiş ve mal varlığını C.H.P’ye
değil, Hazine’ye bağışlamaya karar vermişti. İşte 1933 yılında bu konuda
ilk adımı atmış ve gereken hukuki hazırlığı yapmasını da Genel
Sekreter’i Hasan Rıza Soyak’a emretmişti. (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, s.754).
Soyak, Atatürk’ün bu emrinin yerine
getirilebilmesinin mümkün olmadığını, Miras Hukuku’nda “mahfuz hisse”
denen bir kavram bulunduğunu, buna göre kız kardeşi Makbule Hanım sağ
olduğu için mal varlığının yüzde 25’inin Makbule Hanım’a ait olduğunu, o
nedenle tümünü değil ama kendi tasarrufundaki yüzde 75 üzerinde
dilediğini yapabileceğini uzun uzun anlatmıştır.
Atatürk tatmin olmamış, tüm varlığını milletine yani hazineye bağışlamak konusunda ısrar etmiştir.. Sonunda; “...Her neyse, bir çaresini bulmalı ve mutlaka benim istediğim gibi bir vasiyetname yapmalıyız. Sen bu işle meşgul ol...” demiştir. Emir kesindir.
Hasan Rıza; bunun üzerine bir hukuk
bilgini olan Saruhan (Manisa) milletvekili Mustafa Fevzi Efendi’ye
danışmış, konuyu inceleyen M. Fevzi Efendi şöyle bir öneri sunmuştur:
“Miras Hukuku hükümleri çok açık. Oradan bir çıkış göremiyorum. Yalnız aklıma bir başka nokta geliyor: TBMM Gazi için özel bir kanun çıkartsın. Sorun herhalde o zaman çözülebilir.”
Atatürk’ün de uygun görmesi üzerine konu Meclis’e götürülmüş ve bu kanun çıkartılmıştır. (Kabul Tarihi: 12.6.1933, numarası: 2307.)
Atatürk'ün mal varlığının tamamını
hazineye bağışlayabilmesi için Atatürk'ün isteği ile Meclis tarafından
çıkarılan 2307 nolu kanunun maddeleri şunlardır:
Madde 1: Gazi Mustafa
Kemal Hazretleri'nin, Kanunu Medeni'nin 452. maddesi dairesindeki
tasarrufları, mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olup, bütün
mallarında muteberdir.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.
Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Tüm mal varlığının ulusa yani hazineye ait olduğu, 1933’te çıkarılan işte bu yasayla hüküm altına alınmış oluyordu.
İntikallerin tamamlanması ise 12 Haziran 1937’de bitmiştir.
Prof. Orhan Çekiç'in dediği gibi "Özel
yasa çıkarttırarak kendine özel çıkarlar sağlayan devlet adamlarına,
dünyanın her yerinde dün de, bugün de rastlanıyor, yarın da
rastlanacak... Ama özel yasa çıkarttırarak nesi var nesi yok milletine
bağışlayan devlet adamına, ne Atatürk’ten önce, ne de sonra bir daha
rastlanmadı."
Atatürk, kâğıt üzerinde nice mal-mülk sahibi görünüyor olsa da 1933’ten itibaren O’nun artık bir dikili ağacı bile yoktur.
Atatürk’ün, yaptığı bağışlara temel olan
yasayı Meclis’ten rica ederek çıkarttırdığı tarih; 12 Haziran
1933’tür... Yani, Cumhuriyet henüz 10 yaşındadır. Hastalık belirtileri
de daha ortaya çıkmamıştır. Çiftliklerinin zarar etmesi diye bir durum
da söz konusu değildir, çünkü daha çiftlikler yeni kuruluş
aşamasındadır. Atatürk, bilerek, isteyerek, daha işin başında malını
mülkünü milletine bırakmaya karar verniştir.
Aslına bakılacak olursa
Atatürk'ün mal varlığının çoğu kendisine bağış ve hediye olarak verilen
köşklerden, evlerden, bağlardan bahçelerden oluşmuştur. Prof. Orhan Çekiç'in de belirttği gibi: "Atatürk’ün
zaman zaman ziyaret ettiği yerler belediyelerinin kendisine “yörenin
bir şükran ifadesi olarak” köşkler hediye etmişlerdir. Atatürk nezaketen
kabul ettiği bu köşklerin tümünü ilk fırsatta belediyelere iade etmiş,
buraları o belediyeler tarafından ya “Atatürk Evi” olarak muhafaza
edilmiş veya müzeye dönüştürülmüştür. Bugün Anadolu'nun neredeyse her
ilinde bir Atatürk Evi ve Müzesi olmasının nedeni bundandır.
Atatürk; kendine hediye edilenler
bir yana dursun, kendi parasıyla edindiklerini bile ya Yalova’da,
Mersin’de olduğu gibi yöre köylüsüne veya yukarıda belirtildiği gibi
hazineye bağışlamıştı. Örneğin, o günlerde bataklık olan bugünkü
Etimesgut’un tüm arsalarını, bedelini ödeyerek parsel parsel satın
almış, ıslah ettirmiş ve buralara Rumeli’den göç eden muhacir
hemşerilerini yerleştirmiştir. Aynı şeyi Yalova için de yapmıştır ve
Yalova’ya ilk gidişinin nedeni, bu bölgeye yerleştirilen Rumeli
göçmenlerinin durumunu görmek içindir. Kooperatif kurulmasına öncülük
etmiş 1 numaralı üyeliği kendisi almış ve bu yoldan da köylüye örnek
olmuştur. Kendi çiftlikleri başarılı bir düzeye geldiğinde de bunları o
yörenin köylerine bağışlamıştır."
Atatürk'ün Çiftliklerini Milletine Bağışlaması
Atatürk, kurmuş olduğu
çiftlikleri 13 yıl bizzat işlettikten sonra 11 Haziran 1937 tarihinde
yazmış olduğu vasiyet mektubu ile hazineye devretmiştir. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Maliye Bakanlığı’na havale edilen o tarihi mektup şöyledir:
“Başvekalete,
Malum olduğu üzere ziraat ve
iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile muhtelif
zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler
tesisi etmiştim.
On üç sene devam eden çetin
çalışmaları esnasında faaliyetlerinin, bulundukları iklimin yetiştirdiği
her çeşit mahsulattan başka, her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden
bu müessesleri ilk senelerden başlayan bütün kazançlarını inkişaflarına
sarf ederek büyük küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis
etmişler, bütün ziraat, makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde
kullanarak bunların hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal
edecek tesisat vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok hayvan
ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımından yaptıkları tetkikler
neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tespit
etmişler, kooperatif teşkili suretiyle veya aynı zahiyette başka
suretlerle civar köylerle beraber, faydalı şekilde çalışmalar, bir
taraftan da iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı temasta bulunmak
suretiyle faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine
uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer
varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve
tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve
dinlenecek sıhhi yerler, hilyesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek,
bazı yerlerde ihtikarla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede bulunmak
gibi hizmetleri de zikre şayandır.
Bünyelerinin metanetini ve
muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar
dahilinde idare edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri
tesis edildiği takdirde, tecrübelerini müspet iş sahasından alan bu
müesseselerin ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri
kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü
intihap ve inkişafına çok müsait birer amil ve mesnet olacaklarına kani
bulunuyorum ve bu kanaatle tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün
tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum.
Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşını mücbel gösteren bir
liste ilişiktir.
Müktazi kanun muamelesinin yapılmasını dilerim. 11.06.1937- Mustafa Kemal Atatürk”
Orijinal mektupta çok ayrıntılı olan söz konusu listeyi şöyle özetlemek mümkündür:
Ankara’da Orman, Yağmurbaba,
Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftliklerinden
meydana gelen Orman Çiftliği, Yalova’da Millet ve Baltacı Çiftlikleri,
Silifke’de Tekir ve Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile
Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.
Bu yerlerdeki Bira Fabrikası,
Malt Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası,
Tarım Aletleri ve Demir Fabrikası, iki modern Süt Fabrikası, iki büyük
yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, değirmen, iki yağ ve peynir
imalathanesi, iki tavuk çiftliği, iki özel iskele ve liman, beş satış
mağazası, Çelik Fabrikası’nın %40 payı, 16 traktör, 13 komple
biçerdöver, 1 deniz motoru, 5 kamyon ve kamyonet, 2 binek otomobil, 19
binek ve yük arabası, 13.100 adet koyun, 443 sığır, 69 at, 58 eşek, 2450
tavuk.
Atatürk’ün çiftliklerini hazineye
bağışladığı bu vasiyet mektubu, Atatürk’ün “Örnek Çiftlikler (Yeşil
Cennet) Projesi”nin amaçlarını gözler önüne sermesi bakımından çok
dikkat çekicidir. Mektup, dikkatle okunduğunda Atatürk’ün aslında tüm
Türkiye’yi ağaçlandırmayı, yeşillendirmeyi düşündüğü ve dahası tarımsal
ve hayvansal üretimi arttırmayı amaçladığı görülecektir.
Mektupta ifade edildi kadarıyla Atatürk:
* Tarım ve ekonomi alanında bilimsel ve
uygulamalı denemeler yapmak için değişik zamanlarda ülkenin değişik
yerlerinde çiftlikler kurmuştur.
* Bu çiftliklerdeki çalışmalar 13 sene sürmüştür.
* Bu çiftliklerde, iklime göre her çeşit
ürünler yetiştirilmiş, küçük büyük fabrikalar kurulmuş, makineli tarım
yapılmış, bu makinelerin bir kısmı bu çiftliklerde kurulan tesislerde
imal edilmiş, yerli ve yabancı bir çok hayvan ırkları üzerinde
incelemeler yapılmış, civar köylerle işbirliği içinde faydalı çalışmalar
gerçekleştirilmiştir.
* Çiftliklerin kuruldukları bölgelerdeki araziler ıslah edilmiş, düzenlenmiş ve o bölgeler güzelleştirilmiştir.
* Çiftlikler halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek temiz yerler, sağlıklı ve nefis gıda maddeleri sağlamıştır.
* Atatürk, bu çiftliklerin daha da
geliştirildiği takdirde ziraat teknikleri, düzeltme, üretimi artırma ve
köyleri kalkındırma yolunda çok işe yarayacaklarını belirtmiştir.
Meclis’te Atatürk’ten gelen bu “çiftlik vasiyeti” mektubunun okunmasından sonra Başbakan İsmet İnönü söz alıp özetle şunları söylemiştir:
“Sevinç ve heyecanla
dinlediğimiz armağan olayı, üzerinde büyük bir önemle durulması gereken
yüksek bir değerdedir.Hazineye geçen bu çiftlikler, değerleri
milyonlara varan bir zenginliğe sahiptirler. Atatürk bu çiftlikleri
yıllardan beri kişisel biriktirmeleri ve özellikle kişisel emeği ile
meydana getirmiştir. Ve bunları herkesin Anadolu ortasında nasıl bir
bayındır oturma yerinin yapılabileceğini düşünüp karamsarlığa düşerken,
bilim ve çalışma ile bunun mümkün olabileceğine örnek vermek için
yapmıştır. Atatürk, her türlü kişisel çıkarların, kişiliğine yönelik her
türlü yararların daima üstünde kalmış ve daima kalacak olan bir ulusal
varlıktır. Bu eserleri hazineye armağan etmesinin de temelli, büyük ve
politik bir ideali vardır. Çünkü o, Milli Mücadele’nin ilk gününden beri
bu memleketin kudretini ve zenginliğini köylülerimizin kalkınmasında,
zenginliğe ve rahat geçime sahip olmasında gördü. İlk günden beri bu
doğrultuda yürüdü. Biz de aynı doğrultu da yürüyoruz. Bugün de Atatürk,
memleketin güçlenip zenginliğinin artması için köylünün durumunun ve
ekonomik varlığının yükselmesi gerektiği kanısındadır. Atatürk, bu
anlayışın ve siyasetin memleket için çok yararlı olacağı kanısı ile bu
konudaki mücadelenin başındadır. Biz de onu izlemekte çok dikkatliyiz.
Atatürk bu çiftlikleri Halk
Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir
okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde
bulunmaları ile daha kolay ve mümkün olacağını düşündü…. Böylece Atatürk
bir kere daha kendi huzur ve rahatının, vatanının şan ve şerefinde ve
güçlülüğüne olduğunu gösteriyor. Biz de diyoruz ki Atatürk bizim en
değerli hazinemizdir. Onun şan ve şerefini vatanın şan ve şerefi
sayıyoruz.”
İnönü’nün Meclis Zabıt Ceridesi’ndeki bu konuşması yalan makinesi tarihçimizin maskesini bir kere daha düşürmektedir. İnönü, “Atatürk
bu çiftlikleri Halk Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat
köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç olarak
yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün
olacağını düşündü” bu nedenle hazineye devretti demiştir.
Ben Gerektiğinde Milletime Canımı Vereceğim
İnönü’nün bu konuşmasından sonra 13
milletvekili, Atatürk’ün çiftliklerini milletine bağışlamasıyla ilgili
konuşmalar yapmış, yüzlercesi de Atatürk’e teşekkür telgrafları
çekmiştir. Meclis Başkanlık Divanı, “Büyük İyiliği” için Atatürk’e bir teşekkür telgrafı çekmiştir. Bunun üzerine Atatürk de önce Başbakan’a sonra da Meclis’e birer mektup göndermiştir.
Atatürk’ün Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup şudur:
“Hatırlarsınız, Türk
köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin
isteği ve iradesi altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim.
Şimdi beni çok duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak
bir görev yapmış olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi
görmüş ve kabul etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk
anısını bana vermişlerdir. Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet,
memleket ve Cumhuriyet hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en
basiti karşısında gösterilmiş olan iyi duygulardan ne kadar
heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz konusu olan armağan Yüksek
Türk Milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir
değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak
üzere Türk milletine canımı vereceğim.” (Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet, s. 264.)
İşte büyük adam…İşte vatanseverlik… İşte tevazu…
Bütün mal varlığını, 15 yıl uğraşıp
didinip adeta yoktan var ettiği örnek çiftliklerini, milletine
bağışladığı için kendisine teşekkür eden Meclise, “Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim”
diye karşılık veren bir lider… O günlerde "milletine canını vermekten"
söz eden Atatürk'ün kastettiği Hatay Meselesi idi. Atatürk Hatay'ı
anavatana katmaya kararlıydı ve bu uğurda canını vermeyi bile göze
almıştı.
Atatürk, Büyük Millet Meclisi’ne de “Yapılan bir görevdir” şeklinde kısa fakat çok anlamlı bir mektup göndermiştir. (TBMM Zabıt Ceridesi, 14 Haziran 1937.)
Atatürk’ün Vasiyeti Çiğneniyor: Atatürk Orman Çiftliği Yok Edilmek Üzere
Atatürk’ün Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet) Projesi’nin ilk uygulaması olan Atatürk (Gazi) Orman Çiftliği,
Atatürk'ün kişisel mal varlığı içinde olduğundan 1937 yılında Atatürk
tarafından şartlı olarak hazineye bağışlanmıştır. Bağışla ilgili resmi
belgeye göre; Atatürk Orman Çiftliği üzerindeki bütün zirai işletmeler,
donanımları ile birlikte bir zirai üretim birimi olarak korunması ve
işlerliğinin devamı şartı ile hazineye devredilmiştir. Bağış senedinde
ayrıca, çiftlikte arazi ıslahı ve düzenlenmesi yapılması, çevrenin
güzelleştirilmesi, halka gezecek-eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler
sağlanması, halka nefis ve katıksız gıda maddeleri üretilmesi ve temini
amacı açıkça belirtilerek bunların gerçekleştirilmesi yükümlülüğü
konulmuştur. Atatürk'ün kişisel mülkünü bağışladığı hazine, Atatürk
Orman Çiftliği'nin mülkiyetini yukarıdaki yükümlülükleri ile birlikte
devralmıştır.
Atatürk’ün milletin hizmetine sunduğu
Atatürk Orman Çiftliği, zaman içinde Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek
işletilmeye başlanmıştır. İhmaller, suiistimaller ve yanlış politikalar
yüzünden Atatürk Orman Çiftliği gittikçe küçülmüştür. 2008 yıl
sonu itibarıyla çeşitli sebeplerle çiftlik arazilerinde meydana gelen
kayıp, 22.078 dekara ulaşmış bulunmaktadır. Bu miktar Atatürk’ün
vasiyetiyle hazineye hediye etmiş olduğu toplam arazinin % 42’sine eşit
bulunmaktadır.
2006 yılında çıkarılan 5524 sayılı yasa ile Atatürk Orman Çiftliği'nin imara açılması kanunlaşmış ve bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne
geniş yetkiler verilmiştir. Var olmayan gerçek dışı gerekçelere
dayanılarak çıkarılan bu yasanın amacı, Atatürk Orman Çiftliği’nin mal
varlığının belediyenin kontrolüne bırakılmasıdır. Bu yasa ile AKP’li
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin kontrolüne bırakılan Atatürk Orman
Çiftliği, bilinmeyen bir sona sürüklenerek yok olacaktır. 5524 sayılı
kanuna dayanılarak Atatürk Orman Çiftliği için yapılan imar planlarının,
Ziraat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Ankara Barosu tarafından
anayasaya ve yasalara aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle dava
açılmıştır.
Atatürk Orman Çiftliği’nin mülkiyeti Atatürk'ün bağışlama iradesi ile sınırlı olarak hazineye geçmiştir. 5524
sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile Atatürk'ün anayasa ve medeni
hukuktan doğan hakları çiğnenmektedir ve bu kanun, anayasanın mülkiyet
hakkını koruyan kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun,
anayasanın kamulaştırma için koyduğu kurallara aykırıdır. 5524 sayılı
kanun, anayasanın kültür ve tabiat varlıklarının korunması ile ilgili
kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın toprak varlığımızın
korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun,
Atatürk’ün kişisel haklarına ve Cumhuriyetin ruhuna aykırıdır. (Güven
Dinçer, "Atatürk Orman Çiftliği ve Anayasal Koruma", Cumhuriyet gazetesi, 18 Mayıs, 2007). 5524 sayılı kanun Atatürk’ün Yeşil Cennet Projesi’ne vurulmuş bir darbedir.
Yalova Çiftliği Araplara Satılıyor
Atatürk’ün 1929 yılında, yanı başındaki
ulu çınar ağacının bir dalı zarar görmesin diye altına ray döşetip
birkaç metre kaydırdığı Yalova’daki Yürüyen Köşk’ün öyküsü zaman içinde
neredeyse unutulmuştur. Bırakın yürüyen köşkün ibret dolu öyküsünü, bu
köşkün Atatürk’ün anısını taşıdığı ve Atatürk’ün vasiyeti gereği
hazineye devredilerek milletin hizmetine sunulduğu da unutulmuş,
unutturulmuştur.
Ve bir gün gelmiş, bu tarihi köşkün de içinde bulunduğu Yalova Çiftliği önce AKP’li Yalova Belediyesi’ne devredilmiş, daha sonra da Yalova Belediyesi tarafından Araplara satılmak istenmiştir.
2005 yılında AKP’li Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu’nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından,
Atatürk’ün kendi parasıyla kurup, ölmeden önce hazineye bağışladığı
Yalova Çiftliği, turistik tesis yapılması için Araplara verilmiştir.
Tesisleri, Dubai İslam Bankası ile Çalık Holding’in birlikte kurmasına karar verilmiştir.
Yüksek Planlama Kurulu kararıyla
gerçekleştirilen operasyon sonucunda arazide kurulacak turistik
tesisiler için 2005 yılında Dubai İslam Bankası ile ön protokol
imzalanmıştır. İslam Bankası ile Çalık Holding’in kuracakları tesisler
için atılan bu ilk imzada AKP’li Devlet Bakanı Ali Babacan da bulunmuştur. (“Çiftliği Araplarda” Hürriyet Gazetesi, 13 Temmuz 2005, s.22.)
Atatürk’ün, “vatanın tek bir dalı bile çok kıymetlidir”
anlayışının sembolik ifadesi olan Yürüyen Köşk’ün de içinde olduğu
Yalova Çiftliği, AKP’nin “babalar gibi satarım” anlayışıyla yandaşlara
ve yabancılara haraç mezat satılmaktadır.
Atatürk’ün
hazineye devredip Türk milletinin hizmetine bıraktığı Yalova
Çiftliği’nin, Atatürk’ün vasiyeti hiçe sayılarak Araplara satılmak
istenmesi, Cumhuriyet’in geldiği noktayı göstermesi bakımından çok
düşündürücüdür!
Bugün içinde “HALİFELİK VAR” sanarak Atatürk’ün Gizli Vasiyeti peşinde
koşanların, önce Atatürk’ün elimizdeki “açık vasiyetinin” hukuka aykırı
olarak çiğnenmesine ses çıkarmaları gerekir. Atatürk’ün bir “vasiyet
mektubuyla” hazineye devrederek Türk milletinin hizmetine sunulmasını
istediği çiftlikleri, bugün bu vasiyete aykırı olarak yandaşlara ve
yabancılara haraç mezat peşkeş çekilmektedir. Bu durum, hukuka, insan
haklarına ve kamu vicdanına aykırıdır. Bu durum, Mustafa Kemal Atatürk’e
yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Yalan makinesi tarihçimizin de
tarihi gerçekleri çarpıtmayı bırakıp Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak
Atatürk’ün Örnek Çiftliklerinin yandaşa haraç mezat satılmasının
hesabını sorması” gerekir. Namuslu bir aydının yapması gereken şey
budur!
Yalan Makinesi Tarihçimiz Atatürk’ü Bugünkü Siyasilerle Karıştırmış!
Edindikleri servetleri eşe dosta,
yandaşa akıtan günümüzün Başbakanları ve bakanlarının Atatürk’ten
alacakları çok ama çok büyük dersler vardır.
Yalan makinesi tarihçimiz anlaşılan Atatürk’ü bugünkü cukkacı siyasilerle karıştırmış! Siyasi
hayatları süresince mal,mülk,servet peşinde koşan, hem kendi ceplerini
hem de eş, dost ve yandaşlarının ceplerini dolduran, İsviçre
bankalarında gizli hesaplar açtıran, oğula gemicik alan, eşe kuyumcu
dükkanı açan bugünkü siyasilerle Atatürk’ü kıyaslamak, Atatürk’ün de
onlar gibi “mal, mülk, para düşkünü” olduğunu kanıtlama gayreti işçinde
çırpınmak, bana soracak olursanız komik olmuş!
Yalan makinesi tarihçimiz, bugünün çalan-çırpan, eşi dostu kayıran siyasetçisine meşruiyet kazandırabilmek için “Atatürk de çalmıştı, çırpmıştı, malı, mülkü vardı!”
diyebilme densizliğini göstererek hem komik duruma düşmüştür, hem de
yandaşlığın-yalakalıkla tarihi çarpıtmanın son örneklerinden birini
vermiştir.
Yalan makinesi tarihçimize şunu da
hatırlatalım ki; eğer Atatürk, para pul peşinde koşsaydı I. Dünya Savaşı
sırasında Alman komutan Falkenhayn tarafından kendisine verilmek
istenen sandıklar dolusu altın rüşvetini kabul ederdi! Eğer Atatürk mal
mülk düşkünü olsaydı kelle koltukta, yokluk ve yoksulluk içinde bir
Kurtuluş Savaşı’nın önderi olmaya soyunmaz, işbirlikçiler gibi
İngilizlerin kanatları altında gayet rahatça hayatını sürdürürdü. Ya da
kendisine yapılan Halifelik tekliflerini kabul eder, para pul içinde
yüzerdi.
Ah Atatürk düşmanı yobaz kafa ah!...
Yalan makinesinin daha mantıklı, ayakları daha sağlam yere basan yeni yalanlarını bekliyoruz!!!
NOT: Atatürk’ün Örnek Çiftlikler Projesi’nin ayrıntılarını AKL-I KEMAL, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”, C.I, adlı kitabımdan okuyabilirisiniz.
Sinan Meydan - 17 Haziran 2012
Kaynak gösterilmeden kullanılamaz: Kaynak: www.sinanmeydan.com.tr
Fotoğraflar:
Atatürk (Gazi) Orman Çiftliği ve ATATÜRK
Atatürk'ün emriyle, Yalova Köşkü'nün altına tren rayları döşetilerek kaydırılması çalışmalarından görüntüleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder