7 Şubat 2018 Çarşamba

ELEŞTİRENLERE DE KIZIYORLAR!





(Öncelikle bir not)Millî Mücadele’yi başarıyla yürüten ve yeni bir devletin kurulmasına öncülük eden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (ARMHC) bir devamı olarak kurulan CHP kanla, gözyaşıyla, Anadolu’nun fedakârlığıyla kurulmuş antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı devrimci bir partidir.  Bu nedenle meşruiyeti ve temeli Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) olan CHP, üye olsun ya da olmasın Millî Mücadeleye güç veren, can ve kan veren tüm halk katmanlarının söz ve karar sahibi olduğu bir partidir. ,
Bu gün CHP’nin herhangi bir biriminin yönetimine gelmiş/getirilmiş kişiler bu yalın gerçeği bilmek, anlamak zorundadır. Yani, makamı, mevkii, unvanı ne olursa olsun hiç kimse CHP’nin sahibiymişçesine davranamaz. Çünkü CHP’nin sahibi tüm ulustur. Mahmut Özyürek
 ********
Şimdi özellikle sosyal medyada en önemli konu CHP…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden seçilmesi  büyük tepkilere neden oluyor…
CHP’ye gönül verenler öfkeli…
Bir de aksi var. Eleştiri yapanları neredeyse “hain” ilan edenler!
Bu size neyi hatırlatıyor?
……………
Tepki?
Neden olmasın?
Yenilgi üzerine yenilgi almış bir genel başkanı bu partiye gönül verenlerin istememesi kadar doğal ne olabilir?
Bu kişinin yeniden seçilmesine neden tepki göstermesinler?
Ki; seçim de seçim olsa hani.
Ayarlanmış delegeler, sonu baştan belli bir organizasyon…
……………
Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP bitmiştir.
Bunu mantıklı insanlar görüyorlar.
Sosyal Medyaya bakın…
CHP’nin IQ seviyesi düşük bir takım yandaşları partiyi  eleştirenleri Ak trol olarak betimliyor!
Bu ne pervasızlıktır? Diyeceğim ama diyemiyorum.  Biat kültürü o kadar yerleşmiş ki bu ülkenin genlerine…  Çare yok!
Körü körüne biat!
Neden diye soruyorsun; “İşte öyle” diyor adam. Mantık bu…
……………..
Sosyal demokrat olduğunu savunan adam, sosyal demokrasi konusunda en küçük bir fikre sahip değil.
Okumuyor, öğrenmek istemiyor. Bilmiyor, bilmediği gibi bilmediğinin de farkında değil…  Çıkıyor klavyenin tepesine, “eleştirenlere” verip veriştiriyor.
Efendim birlik ve beraberlik günüymüş…
Ülke bu durumda iken, Kılıçdaroğlu’nun eleştirilmesi yanlışmış…
Kemal’e karşı olanlar CHP’li sayılmazmış…
Kazma!
Türkiye bu hale yeni gelmedi…
Türkiye bu hale geldiyse; Ana Muhalefet Partisi’nin de dahli var! Sen fırsat verdin!
Yenilgi alışığı olmuşsun, kendini anlatamıyorsun. Çünkü kendinin ne olduğunu bilmiyorsun. Bir oraya, bir buraya yalpalıyorsun… Milletvekillerinin hepsi ayrı telden çalıyor… Biri bakıyorsun PKK’nın kucağına oturmuş, diğeri FETÖ’nün… Belediye başkanlarına bakıyorsun, AKP’nin kucağında.
Nah işte; İzmir  Büyükşehir Belediye Başkanın…
AKP’nin has adamı… Çeşme, Narlıdere, Urla, Bornova, Karşıyaka, Karabağlar, Konak belediyelerine bak! Dökülüyorlar. AKP sevicisi Kocaoğlu’nun oyuncağı olmuşlar! Millet bunlardan yaka silkiyor!
………………
Eleştirmeyelim, zamanı değil…
Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var!
Öyle mi?
Dün yok muydu? Bu ne sığ söylemler, bu ne cehalet?
Bir parti olmak zaten birlik ve beraberlik demektir.
El-ele bir fikri, bir misyonu yerine getirmektir.
Kemal Kılıçdaroğlu ve ekipleri hangi misyonu yerine getirdiler?
Partiyi rayından çıkartıp YENİ CHP diye Atamızı bile yok saymadılar mı?
Eleştirilmesin!
Emredersiniz!
……………..
CHP’nin… Kemal Kılıçdaroğlu’ nu sahipli(!) delegelerle yeniden seçmiş olması en çok AKP’yi sevindirdi. Haklı olarak bayram ettiler!
Çünkü onlar da biliyorlar ki; artık CHP gümleyecek…
İşte size söylüyorum… Önümüzdeki yerel seçimlerde ve 2019’da yapılması planlanan seçimlerde bu parti barajı zor geçer!
…………………
Şimdi diyorlar ki; “eleştirmeyin”
Ne yapalım?
Biat edelim!
Cevap veriyorum;
Hastiriniz efendim!
Mutlu TUNCER

++++++++++
Sivas umumi kongresinden bugüne kadar, bunca engellere karşı mefkûre yolunda attığımız adımlar göz önüne getirilirse, önümüzdeki senelerin fırkamız için vaat ettiği muvaffakiyet ufuklarının ne kadar geniş olabileceğini tahminde güçlük çekilmez.
Bu mülahazanın isabeti bir şarta bağlıdır. O şart; aziz milletimizin, mahabbet (sevgi)ve itimadının, fırkamızın üzerinden eksik olmamasına dikkatle ve feragatle çalışmaktır.
Fırkamız bunda kusur etmedikçe; selim hisli, vefalı, şuurlu milletimizin muhabbet ve itimadından daima emin olabiliriz.” Mustafa Kemal Atatürk 1931




6 Şubat 2018 Salı

NUR TÜCCARLARI PAZARA ÇIKTI, KÜRT SAİD’İ PAZARLIYORLAR..

 
Bu yazı 22.09.2015 tarihinde yazılmıştı. Öngörülerimizin doğru çıkmaması bizi sevindirirdi. Ama ne yazık ki haklı çıktık. Yazımızda;
"Her koşulda Atatürk düşmanlığı kimliği ön planda olan Said Yüce Atatürk’ün kurduğu Mecliste “Türk düşmanlığı, Kürt Milliyetçiliği “ davasının elamanı olarak maaş alacak." demiştik.
“Hukukî ve fizikî varlığı olmayan”,  MİT ile birlikte kurduğu “Barla Platformu’nun Başkanı Said Yüce" yine sahnede.


Said Nursi siyaseti, “gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi” olarak nitelendirir. (Emirdağ Lâhikası)

Nur şakirtlerine “Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.” (Kastamonu Lâhikası) diyerek siyasetten uzak durmalarını özellikle ister. Bu nedenle gerçek Nurcular siyasetten hep uzak durdular, hiçbir partiye girmediler.

Ancak Said Nursi üzerinden, dünyalık edinmek, makam mevki kapmak, Türkiye Cumhuriyetinin tüm değerlerini yağmalamayanların aralarına katılmak için, Devleti hamudu ile götürenlere olmadık övgüler düzen NUR TÜCCARLARI piyasaya döküldü bu günlerde.

İşte bu tüccarlardan birisi Isparta milletvekilliğine soyunmuş. Yani davasını satmış-vekilliği kapmış.

“Hukukî ve fizikî varlığı olmayan”,  MİT ile birlikte kurduğu “Barla Platformu’nun Başkanı Said Yüce’den söz ediyoruz.

Sait Yüce çok değil, yakın geçmişte, 09.01.2015 günlü Sabah Gazetesi'ne verdiği demeçte aynen şöyle demektedir.

"Bir siyasî parti teşkilâtının ve hükûmetinin saç ayaklığını yapmak, onun iktidar imkânlarından faydalanarak devlet kademelerinde kadrolaşmak, sonra da bu kadroları seçimler için şantaj aracı yapmak gibi yöntemler ve entrikalarla Nur talebelerinin hiçbir işi olamaz"  

Peki; Said Yüce AKP’den vekil seçilmesi durumunda “bir siyasi partinin ve hükümetin saç ayaklığını” yapmayacak mı?

Kesinlikle yapacak. Bu durum kendini inkâr etmek anlamına gelmez mi? Kesinlikle gelir.  

Bir şey daha paylaşalım..

Said Yüce, Nur cemaati içinde lider konumunda olanların arasındadır. Nur Cemaati içinde lider durumundaki bazı isimler “AKP’ye gözünün üstünde kaşın var diyemez.”  Said Yüce işte bu isimlerden biridir.

Çünkü AKP, MİT’i ele geçirdiğinde ilk yaptığı işlerden biri İslami cenahtaki ajanların listesini istemek olmuştu.  MİT’te herkesin dosyasını tek tek çalıştılar. Dosyası hayli kalabalık olan içinde hatta en önlerde Said Yüce’nin olduğu iddia ediliyor.

İşte Bu dosyası kalabalık, sicili bozuk olanlar AKP’yi kayıtsız koşulsuz desteklemek, ne görev verilirse yerine getirmek zorundadırlar. Aksi durumda MİT te üzerinde çalışılan dosyalar açılır, etrafı öyle bir koku sarar ki dayanabilene aşk olsun..

Hükümetin Risale-i Nur Külliyatına el koyarak Diyanet'in tekeline vermesi sürecinde baş aktör olan ve Nurcu ağabeyleri her fırsatta hükümet üyeleriyle buluşturarak algı oluşturmada hizmet veren,  Bediüzzaman'ın hizmetkârlarından Mehmet Fırıncı'nın Erdoğan ile buluşturulup el öpme girişiminde de başrolde olan Sait Yüce'nin AKP'den adaylığı bizler için hiç şaşırtıcı olmadı.

Hükümetin Risale-i Nur Külliyatı'na el koyarak Diyanet'in tekeline vermesinde ne sakınca var diyeceksiniz? Buradaki sorun “DİN –DİYANET” değildir. Büyük bir “RANT” söz konusudur. Yıllarca külliyatı yayınlayan yayınevleri, elde ettikleri bu “büyük rantı” AKP yandaşları ila paylaşmaya yanaşmadılar. Bu yüksek ranttan pay almak isteyen yandaşlar  “bir dümen” ile Risale-i Nur Külliyatının Diyanet'in tekeline geçmesini sağladılar. Diyanet ise YANDAŞ YAYIMCILAR dışında kimsenin Risale-i Nur Külliyatını yayınlayamayacağına ilişkin bir karar aldı. İşte bu rant kavgasında “minareye kılıfı” Said Yüce tezgâhladı.  

Said Yüce “Risale Nur’un hikâyesinin sadece bir kitabın veya sadece bir müellifin hikâyesi değildir.”,  “O içinde nice destanlar barındıran bir büyük davanın adıdır.” Diyor. .

PEKİ, O “BÜYÜK DAVANIN” AMACI NEDİR?
 “Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün”  diyen, 31 Mart ayaklanmasına katılan, Milli mücadele döneminde Kürt Teali (Teali-i Kürdistan) Cemiyeti kurucuları arasında yer alan Said Nursi’dir.

Arkasında İngiliz desteği olduğu resmi belgelerle kanıtlanmış olan Şeyh Sait isyanına katıldığı için İstiklal Mahkemesince yargılandı ve birçok ilde sürgün yaşadı. İngiliz destekli bağımsız Kürdistan isteyen bu ayaklanma birçok şehrin yıkımına, ordunun büyük ölçüde kayıp vermesine ve misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve Kerkük'ün İngilizlere kalması ile sonuçlandı.

Nur Cemaati’nde Atatürk’ün "Öküz aleyhisselam", "Beton Kemal", "Deccal" gibi isimlerle anılmasının arkasında bu şeriatçı ayaklanmaların uğradığı hezimetler yatmaktadır.

Kürt Sait risalelerinde” Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı *"akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler)” *olarak tabir etmektedir.

"Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan Arslan Kürtler!... Beş yüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir" diyen de Said Nursi’dir. Kısaca Said Nursi azılı bir Türk Düşmanı ve bu gün güneydoğuda kan dökmeyi sürdüren katil sürüsü PKK’nın ilham aldığı bir Kürt Milliyetçisidir.

Kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk ‘ deccal, süfyan diyecek kadar sefil ve aşağılık bir haindir Said Nursi.  Şöyle der;  “Ben bir manevi âlemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)

İşte Said Yüce, Türk düşmanlığı, Kürt Milliyetçiliği üzerine inşa edilen “ bir büyük davanın!” militanı olarak Ispartalılardan vekil seçilmek için oy isteyecektir. Her koşulda Atatürk düşmanlığı kimliği ön planda olan Said Yüce Atatürk’ün kurduğu Mecliste “Türk düşmanlığı, Kürt Milliyetçiliği “ davasının elamanı olarak maaş alacak.

Takdir sizlerin… 22.09.2015                                                Mahmut ÖZYÜREK






31 Ocak 2018 Çarşamba

SOSYAL DEMOKRASİ VE KEMALİZM BİRBİRİNE ZITTIR

SOSYAL DEMOKRASİ ATATÜRKÇÜLÜK DEĞİLDİR / Dr. Hasan İleri

Atatürkçülük (Kemalizm) ve Sosyal Demokrasi tartışması konuya ilgi duyanların zihinlerinde genellikle sessiz olarak yaptıkları, zaman zaman da sesli hatta yüksek sesle yaptıkları, güncelliğini kaybetmemiş bir tartışmadır. CHP Kurultayı nedeniyle yeniden yüksek sesle yapılmaktadır.

Geniş ve çok önemli olan bu konunun sağlıklı olarak irdelenmesi için tarafsız kalınması ve bazı somut gerçeklerin görmezden gelinmemesi ve konunun bugünkü dünya ve Türkiye gerçeklerinde incelenmesi ve irdelenmesi gerekmektedir. Konunun anahtarı Kemalizmin iyi incelenip irdelenmesidir. Çünkü bize göre Kemalizm, maalesef bizim açımızdan yeterli olarak bilinmemektedir.

KEMALİZM NEDİR?

Kemalizm, Atatürk’ün hayatı boyunca Türkiye ve dünya için ürettiği fikirler ve bu fikirlere dayanan proje ve eylemlerdir. Bunların sonuçlarıdır. Kemalizm sadece Altı Ok’ tan ibaret değildir. Altı Ok, Türkiye içindir.

Bazı çevrelerde Kemalizm ve sosyal demokrasi tartışılırken Türkiye’deki sosyal demokrasinin kökleri Kemalizm’de aranmaktadır. Bu yanlıştır, böyle bir şey yoktur.

Sosyal demokratlar, partilerini 23 Aralık 1918’de bugünkü İstiklal Caddesi’nde kurmuşlardır. Kurucuları ve liderleri Dr. Hasan Rıza’dır. Hasan Rıza liderliğindeki sosyal demokratlar, Mustafa Kemal ile bazı temaslarda bulunmuşlardır. Sosyal demokratlar Kurtuluş Savaşı’na soğuk bakmışlar, Wilson Prensipleri’ni benimsemişlerdir. Savaştan sonra Cumhuriyet Hükümeti’nden parti izni istemişler, ama 13 Mayıs 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanmışlardır.

SOSYAL DEMOKRASİ VE KEMALİZM BİRBİRİNE ZITTIR

Sosyal demokrasinin benimsediği yaklaşımlar ile Kemalizm’in yaklaşımları birbiriyle uyuşmamaktadır. Çok kısa olarak bu konuda bazı hususları belirtmeyi uygun buluyorum:

Sosyal demokrasi ulusal egemenliğin aşılmasını ister.
Kemalizm’de ise ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve ulusal egemenliğin aşılarak oluşturulmak istenen küreselleşmeyi bir RÜYA olarak görür.

Sosyal demokraside Cumhuriyetçilik şartı yoktur. Birçok sosyal demokrat ülkede KRAL vardır. Örneğin İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika gibi ülkelerde demokrasi ile beraber krallıklar vardır. Kemalizm’de böyle bir durum olamaz. Kemalizm’in birinci ilkesi Cumhuriyetçiliktir.

Sosyal demokraside milliyetçilik yoktur. Uluslaşma, sosyal demokraside yoktur. Sosyal demokrasi yöresellikle, evrenselliğin uyumlu olarak bütünleşmesini savunur. (YENİ SOL, İsmail Cem - Deniz Baykal)

Sosyal demokratlar Türkiye’nin Misak-ı Milli’sini tanımak zorunda değildir.

Sosyal demokrasi, Atatürk devrimlerini kabullenmek ve onlara uymak zorunda değildir.

Sosyal demokrat ülkelerde, bizde olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı veya muadili bir kurum yoktur. Kilise, sosyal demokraside dini tebliğde özgürdür, tarikatlar serbesttir.

Çok kısa olarak değindiğimiz bu hususlardan da anlaşılacağı gibi CHP’deki bugünkü kavga ULUSALCI-YENİLİKÇİ kavgası değil Kemalizm-sosyal demokrasi kavgasıdır.

Kılıçdaroğlu ve ekibi sosyal demokrasiyi savunmaktadır.

CHP'nin kurumsal yönetimine buradan sesleniyorum:

Kendinizi yenilikçi, ulusalcı gibi kılıflara sokmadan Atatürkçü (Kemalist) ya da sosyal demokrat olarak açıklayınız.

Böyle bir açıklamaya CHP’ nin de Türkiye’nin de ihtiyacı vardır.

Ayrıntılı bilgi için: https://youtu.be/nABXk6vYcSk

***
Hem Atatürkçü (Kemalist) hem Sosyal Demokrat olunmaz. İkisi ayrı ideolojilerdir. Bir kurum ele geçirilip başka noktalara çekilebilir. Partizanca müritlik yapan yobazların koyun diye aşağıladıkları başka bir partinin müritlerinden özde hiçbir farkları yoktur.

"Atatürkçü" olmak ile "Atatürksever" olmak aynı şey değildir.

CHP KURUMSAL OLARAK Sosyal Demokrasi ideolojisine saptırılmışken MHP de yine KURUMSAL OLARAK Türk-İslam Sentezciliği ideolojisine saptırılmıştır. Bu partilerde BİREYSEL olarak Atatürkçülerin bulunması, vatansever insanların yer alması başka şeydir bu partilerin kurumsal çizgilerinin saptırılmış olması başka şeydir.

Çeşitli gerekçelerle çeşitli partilere oy veren Atatürkçüler ve de özellikle Atatürkseverler sayıca halen belirleyici güç olmakla birlikte bir dağınıklık söz konusudur.


Atatürkçüler, Atatürkseverleri de bilinçlendirerek ya bulundukları dernek, sendika, vakıf ve siyasi partilerden oluşan Sivil Toplum Örgütleri'nde yönetici güç olup kurumlarını Atatürkçü çizgiye çekmeli ya da yapay sağ-sol ayrımlarını ve günübirlik mülahazalara dayalı partizanca davranışları bir kenara bırakarak aynı yapıda birleşmelidir.

30 Ocak 2018 Salı

CHP; ATATÜRK CUMHURİYETİYLE BİRLİKTE TARİHSEL BİR DÖNÜM NOKTASINDA!

CHP KURULTAYI, ULUS VE YURDUMUZU, AKP-BOP KUMPASINDAN "SAĞCILIK, SOLCULUK" GİBİ DOKTRİNCİLİK SÖYLEMLERİYLE DEĞİL, YİNE ANCAK ATATÜRK'ÜN DEMOKRATİK VE BİLİMSEL İLKE VE YÖNTEMLERİYLE ESENLİĞE ÇIKARABİLECEĞİNİ GÖRÜP GÖSTERMELİDİR!

BUNUN İÇİN, CHP KURULTAYI, "SOL, SOSYAL DEMOKRASİ" GİBİ SÖMÜRGECİ AVRUPA'NIN KENDİ İÇ KAVGALARININ 19. YÜZYILDAN GELEN DOKTRİNER KAVRAMLARINI DEĞİL, ATATÜRKÇÜ "MİLLİ MÜCADELE"NİN "TAM BAĞIMSIZLIK", "KAYITSIZ- ŞARTSIZ ULUSAL EGEMENLİK", "MİSAK- I MİLLİ", "MİSAK-I MAARİF", "İKTİSADİ MİSAK-I MİLLİ", "DEMOKRATİK DEVLETÇİLİK", "YURTTA VE DÜNYADA BARIŞ", "LAİKLİK" KAVRAMLARINI BAYRAKLAŞTIRMALIDIR!

Çünkü bilmelidir ki, aslında "sosyal demokrasi" ideolojisi ve örgütlenmesi, 19. Yüzyıl 2. yarısında tam bir "Marksist" düşünce ve örgütlenme olarak ortaya çıkmıştır. Bolşevik devrimi, Stalinizm, 2. D. Savaşı süreci içinde Marksist düşünce ve örgütlenme, kendi içinde farklılaşmalar yaşamışsa da, doktrincilik özelliği hep başat kalmıştır.

Bunun önemi ne midir? İsveç örneğiyle açıklayacağım:

İsveç Sosyal Demokrat partisi de 1870'lerde tam bir Marksist parti olarak kurulmuştu. Bu parti, İsveç’te 1930'ların başından beri, hemen kesintisiz olarak iktidarda olmasına karşın, EKONOMİK PROGRAMINI UYGULAMAYA HİÇ KOYMAMIŞTIR! Çünkü doğrudan doğruya İsveç Sosyal Demokrasi Partisi'nin babasının sözleriyle belirtelim, "Genel planlamanın demokrasiyle bağdaşır yolunu bulamıyoruz" diyorlardı.

CHP de, 1965'te "Ortanın Solu" sloganı ve sonrasında BELİRSİZ VE TARTIŞMALI "sosyal demokrasi ideolojisi" açılımı yapmak, böylece -hem de hep azınlıkta kalacağı en büyük olasılık olmasına karşın- "sağcılık - solculuk" kutuplaşmasına yol açmak yerine,
Kurucusu Atatürk'ün doktrinciliğe neden karşı çıktığını belirten uyarılarını topluma hep duyurmalı, EKONOMİ ALANINDA DA yine Büyük Önderin Nutuk’ta gerekçesini belirttiği, özellikle de YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER kitabında da açıklamasını yaptığı ve uygulamasını da başarıyla sergilediği Demokratik Devletçilik ve Planlı Ekonomi ilkesini benimsediğini ilân etmeliydi. Bugün de bunu yapmalıdır.

Bu bağlamda, gerekçelerini de Atatürk'ün "siyaset bilimi kuramına ve demokrasi ilkesi” ne katkı değerindeki şu düşüncelerini bayraklaştırarak açıklamalı, Türk siyasal kültüründe yerleşmesine çalışmalıydı ve çalışmalıdır:

1- Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın başında, kendisine yapılan "Adımızı koyalım, kapitalist miyiz, sosyalist miyiz, Bolşevik miyiz, adımızı bilelim." çağrılarını şöyle karşılamış ve etkisiz kılabilmişti:

"Değişimlerin değişmez kuralları olmaz. Bir topluma mutluluk sağlayan bir düşünce, bir başkasının yıkımına yol açabilir. Onun için biz kendi gerçeğimizi kendi içimizden bulup çıkarmalıyız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı bilir, ama kendimizi bilmeyiz. Biz, benzememekle ve benzetmemekle övünmeliyiz. Kendimiz olmalıyız."

Bu konuda Nutuk’ta yazdığı daha da açıktır ve doktriner, ideolojik katılığın bilimsel yöntemin geçerlik ölçütleri açısından irdelenişi, çürütülüşü niteliğinde bir ilke-tutumdur:

" Bizim programımıza karşı çıkanlar, onu, görmeğe alışık oldukları bir kitaba (doktrine, Ö. O) benzetemiyorlardı. Oysa bizim programımız temelliydi (=ayaklarımız somut gerçeğe basıyordu, Ö. O.) ve işlemseldi (=Uygulamanın sorumluluğunu da üstlenmiştik, Ö.O.). Biz de isteseydik uygulanamayacak düşünceleri, kuramsal bir takım ayrıntıları yaldızlayıp bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Ulusumuzun maddi ve manevi gelişme gereksinimlerinin doğrultusunda, işlem ve eylemlerimizle SÖZLERİN VE KURAMLARIN ÖNÜNDE GİTMEĞİ YEĞLEDİK."

Atatürk, 1929'da yazdığı YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER kitabında ise, DEVLETİN YURTTAŞA KARŞI GÖREVLERİ başlığı altında HEM KAPİTALİZMİN, HEM DE SOSYALİZMİN DEMOKRASİNİN TEMEL NİTELİKLERİ AÇISINDAN ELEŞTİRİSİNİ YAPAR VE KENDİSİNİN DEMOKRATİK PLANLI DEVLETÇİ EKONOMİ ilkesini gerekçeleriyle açıklar.
Kapitalizmi (bireyciliği) olduğu gibi Sosyalizmi de doktriner baskıcılığın ağır ve açık sonuçları açısından eleştirir ve Bolşeviklik örneğinde sosyalizmi şu sözcüklerle reddeder:

"Bir toplumu bir bölüm insanlarının düşüncelerine zorla tutsak etmek ve cılız bağımlılar durumuna düşürmek, doğal ve akla uygun bir yönetim biçimi değildir. Bugünkü Bolşeviklikte biz bunu görüyoruz."

Bugün de CHP yönetimi Atatürk'ün bu bilimsel ve demokratik dünya, toplum ve insan anlayışını programlarına temel almalı, artık geçersizliği kanıtlanmış olan sağcılık - solculuk denilen ideolojik-doktriner kalıp-söylemleri bir yana bırakmalıdır kanısındayım.

Özer OZANKAYA 

Lütfen bakınız:

1. Cumhuriyet Çınarı - Mustafa Kemal'i "Atatürk" Yapan Uygarlık Tasarımı" (CEM YAY.)

2- Toplumbilim, (CEM YAY.)

3- Türkiye'de Laiklik,(CEM YAY.)

4- Toplumbilim (CEM YAY.)

5- "Yurttaş İçin Medeni Bilgiler" (ADD Yay.)


6- Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyeti, (CEM YAY.)