18 Ocak 2018 Perşembe

ADD Masonlarca Teslim Alınmıştır




           ADD Masonlarca Teslim Alınmıştır

 Değerli öğretmenim Figen ÖZEN soruyor; “BİR zamanlar bir ADD vardı. Yurt sorunlarına duyarlı, vatan savunmasında cephede. Tam bağımsız Türkiye savunucusu... Türk bayrağı gönderden indiriliyor bir avuç şerefsiz tarafından.
ADD'de ses yok! Ne yapsak, kayıp ilanı mı versek?
Atatürkçü Düşünce Derneği(ADD)ne karşı yıllardır sürdürülen “edilgenleştirme” operasyonu, mason localarının desteğini de yanına alan ÇÖLAŞAN’IN 2010 Haziranında ADD yönetimini ele geçirmesiyle büyük oranda tamamlanmıştır.
  Yaptığı göstermelik muhalefet, bu edilgenliştirme operasyonlarının bir aracı olduğu gerçeğinin üzerini “sözde Atatürkçülük” şalıyla örtme amaçlıdır.
Tansel ÇÖLAŞAN’IN eşi Emin ÇÖLAŞAN, 26 Ocak 2012 tarihli Sözcü GazetesindeMason localarında siyasi tartışma yapılmaz. Particilik yoktur ve kesinlikle yasaktır. Ama masonlar genelde laik, yurdunu seven, Atatürk ilkelerine bağlı, ülkenin bütünlüğüne sahip çıkan insanlardırdiye yazıyor.
Yani Masonlar Atatürkçüymüş!
Emin ÇÖLAŞAN’IN dedesi Saruhan (Manisa) milletvekili Refik Şevket İnce, Atatürk'ün huzurundan kovduğu masonlar arasındadır.  Mason Milletvekillerinden oluşan ve aralarında R. Şevket İNCE’NİN de bulunduğu bir heyet Atatürk’ün huzuruna çıkarlar.
Masonların büyük Üstadı Mim Kemal, Atatürk'e hitaben:
”Efendimiz biz zaten size bağlıyız fakat siz liderimiz olursanız, bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” der.
Atatürk,
“Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve mektebinizin ismi nedir?”
Diye sorar.
Mason Üstadı Mim Kemal
“Biz Cenova'ya tabiiyiz ve Reisimiz Barca Mişon'dur” diye cevap verince küplere binen Mustafa Kemal Paşa, “Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi. Ben sizin gibi bir çift Yahudi'ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye' deki bütün locaları kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan-ı Harbe Örfi'ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan” diyerek masonları huzurundan kovdu.  (İbrahim Arvas, tarihi hakikatler, s.71-72)
Peki, Mason torunu Emin ÇÖLAŞAN ne diyordu? “masonlar genelde laik, yurdunu seven, Atatürk ilkelerine bağlı, ülkenin bütünlüğüne sahip çıkan insanlardır”
Olabilir mi? Kesinlikle olamaz.
Çünkü Masonlar 1935 yılında kendilerini huzurundan kovan ve Localarını kapatan Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü asla affetmemişlerdir.
Bu nedenle tüm devlet kurumlarına sızarak, Atatürkçü örgütlenmelerin içinde yuvalanarak Atatürk’ten intikam almak için fırsat kollamışlardır.
           Çölaşanlar, yalnızca dededen değil, tüm sülale boyu masondurlar.
Emin Çölaşan'ın kayınbiraderi, Ankara'nın meşhur avukatlarından, Taner Tuğcu (Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Tülay Tuğcu'nun Kocası, ADD’YE 3. kez Genel Başkan seçilen Tansel ÇÖLAŞAN’IN kardeşi) Büyük Mason Locası Derneği Ankara Vadisi Uyanış Locası üyesi ve üst düzey yöneticisidir. Aynı Loca'da Çölaşan'ın halasının oğlu "Mustafa Atasoy" ve onun eşi "Pınar Atasoy" unda üyeliği bulunmaktadır.
           Masonluk babadan geçer, mason erkeklerin eşleri de genelde masondur. Masonlar ulusalcı değildir.  
Hem mason hem Atatürkçü olunamaz!
Hem mason, hem Ulusalcı olunamaz!
Masonluk, ulusal kimliği, ulusal bilinci, ulusal kültürü reddeder. Masonlar, evrensel kardeşlik safsatası ardına saklanarak bulundukları ülkelerde emperyalizm adına misyonerlik yaparlar.
ADD Emperyalizm adına misyonerlik yapan, devşirilmiş, mandacılar tarafından ele geçirilmiş olduğu için, “Yurt sorunlarına duyarlı, vatan savunmasında cephede. Tam bağımsız Türkiye savunucusu...” olmaktan, yani kuruluş amaçlarından, mason localarının katkı ve desteğini alanlar tarafından bilinçli bir operasyonla uzaklaştırılmıştır. Daha değişik bir söylemle ADD Masonlarca teslim alınmıştır. 09.06.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK

           

Eğitimde devrim: Tevhid-i Tedrisat


Ümmetten ulusa geçişin temel kanunlarından biridir Tevhid-i Tedrisat; Bir ulus yaratma yolunda atılmış en önemli adımıdır. Sonuçları çok radikal oldu; Dini eğitim kaldırıldı, devrimden 4-5 yıl sonra kız ve erkeklerin ayrı ayrı okutulmasına son verilerek karma bir eğitime geçildi. 2 Mart 1926da Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun çıkartıldı. Fransız devriminin izinden gidilerek her yurttaş için parasız eğitim kural haline getirildi.
Müfredat ya da öğretim programı, eğitimin bir programa bağlanmasıdır. Türkçesi ile öğretim veya eğitim planı demek. Neden gerekiyor böyle bir plan? Çünkü eğitim bir süredir ulusal ölçekte yapılan bir eylem. 1789un ardından Fransada ortaya çıkmış ve sonra Avrupaya yayılmış o devrimci eylemlerden birinden söz ediyoruz yani.
Bir ulustan olan herkesin askerlik yapması esasına dayanan “Halk ordusu” gibi o da Fransız Devrimi’nin bir icadı. Esası da bütün yurttaşları belirli bir eğitimden geçirmek; Eğitimi belli bir sınıfın ayrıcalığı olmaktan çıkarmak. Bizdeki karşılığı Cumhuriyetin ilanın ardından yapılan Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Birliği) Kanunu. 3 Mart 1924’te kabul edilmiş ve bu yasayla ülkedeki bütün eğitim kurumları Maarif Vekaletine (Ulusal-Milli Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmış.
Yasadan temel amaç Tanzimat’la birlikte oluşmuş ikili eğitime, mektep-medrese ikiliğine son vermek; eğitimin dini esaslara göre verilmesine son vererek, laik ve çağdaş bir eğitim için bir temel oluşturmak. Ümmetten ulusa geçişin temel kanunlarından biri Tevhid-i Tedrisat. Bir ulus yaratma yolunda atılmış en önemli adımı. Sonuçları çok radikal oldu; dini eğitim kaldırıldı, devrimden 4-5 yıl sonra kız ve erkeklerin ayrı ayrı okutulmasına son verilerek karma eğitime geçildi. 2 Mart 1926da Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun çıkartıldı. Fransız devriminin izinden gidilerek her yurttaş için parasız eğitim kural haline getirildi.
Cumhuriyet bu adımları atarken -1927 Genel Nüfus Sayımında okuryazar oranı yüzde 10,6 olarak belirlenmişti- 12 milyon nüfusun ancak 1 milyonu okuryazardı. Kadınların yüzde 98’i ümmiydi. Yüzbinlerce çocuk da şartları birbirinden çok farklı ama ortak adları mektep olan eğitim kurumlarına devam ediyordu. Eldeki milli eğitim standartlarına uygu öğretmen sayısı 3-4 bin civarındaydı. Diğerleri medreseden yetişme veya ilkokul öğrenimliydi. Devrim, bu şartların ürünüydü işte.
 İLERİ GERİ KAVGASI
Tevhid-i Tedrisat, Osmanlının son yüzyılına damgasını vuran bir ileri geri kavgasının tezahürüydü. Önce Tanzimatçılar, sonra Jön Türkler ve İttihat Terakki kadroları sistemin içine düştüğü tıkanıklığın en önemli nedenlerinden birinin eğitimsizlik olduğunun bilincindeydi. Aslında İmparatorluk içinde eğitim sorunları birbirinden çok farklı bir görünüm arz ediyordu. Türk-Müslüman nüfus dini eğitimin yanına modern eğitimi iliştirme çabası içindeydi. Bazı azınlıkların ve yabancıların okullarında daha ileri programlar uygulanıyordu. Osmanlı Yahudileri diasporanın maddi desteğiyle bir çağdaşlaşma atılımı yapma çabası içindeydi. Bu karmaşa içinde her okul istediği gibi program yapabilmekte, dilediği insanları öğretmen olarak görevlendirmekteydi. Devletin denetim ve gözetim yetkisi sınırlı ve göstermelikti. Mahalle mektepleri bütünüyle denetimsizdi. İmparatorluğun her yanında yapıları, programları, öğretim kadroları farklı okullar ve medreseler bambaşka amaçlarla öğrenci yetiştirmeye çalışıyordu.
19. yüzyıldaki bu eğitim kaosu Rum ve Ermeni azınlığın lehine işledi, bu iki azınlık İmparatorluk yönetiminde en etkili guruplar oldu. Müslümanlar ve Yahudiler kaybedenler tarafındaydı. Ancak Osmanlı Yahudileri hızla mesafeyi kapatmaya çalışıyorlardı. Ülkenin her yanında kurulan Alyans okulları Fransızcanın yanında Türkçe eğitim veriyor, yeni bir aydın sınıfının ortaya çıkmasına vesile oluyordu. 19. yüzyılın bu kaotik eğitim ortamı 20. yüzyılın başındaki hesaplaşmalarda da belirleyici olacaktı. Türk-Müslüman nüfus içinde ikili eğitim sürüyordu. Tanzimat’tan bu yana süregelen bu ikili eğitim 20. yüzyıldaki muhafazakâr ve devrimci kavgasının temeliydi. Dini eğitimden gelenler devrime direnecek, seküler eğitim alanlar devrimin yanında saf tutacaktı. Cumhuriyet ilk adımlarından biri olan eğitim birliği işte böylesine bir tecrübeden esinlenmişti. Bu atılımın yüz yıllık bir ileri geri kavgasını ilerinin lehine sonuçlandıracağı düşünülüyordu.
TEVHİD-İ TEDRİSAT CUMHURİYETTİR
Görüleceği gibi yasa öylesine radikaldir ki, ilk anda askeri ortaokullar ve liseler bile Maarif Vekâletine bağlanmıştır. Fakat bir yıl sonra Harp Okulu dâhil askeri okullar Milli Savunma Bakanlığı’na bırakılmıştır. Yalnız, İstanbul Dârülfunûnu ile yükseköğretim veren diğer okullar (ilahiyat dışında) yasa kapsamına alınmamıştır.
Maarif Vekâleti emrine verilen 479 medrese yasa çerçevesinde kapatıldı. Yasa kabul edildiğinde medreselerde kayıtlı yaklaşık 18.000 öğrenci olmasına karşın bunlardan yalnızca 6.000i eğitime devam ediyordu. Diğerleri ise II. Abdülhamit döneminde çıkarılan bir yasayla medrese öğrencileri askerlikten muaf tutuldukları için medreselere kayıt yaptıranlardan oluşuyordu.
 Kanun’un 4. maddesi modern anlamda ve üniversite bünyesinde İlahiyat Fakültesi ile imam ve hatip yetiştirecek orta düzeyde okullar açılmasına izin vermekteydi. Açılan ilk İlahiyat Fakültesi 1934 yılında öğrenci sayısı 20ye düşünce İslam Tetkikleri Enstitüsü”ne dönüştürüldü. 1923-1924 yılları arasında açılan 29 İmam-Hatip Okulu ise 1930-1931 öğretim yılında öğrenciler tarafından yeterince ilgi görmemeleri nedeniyle kapatıldı.

 Tevhid-i Tedrisat çağdaş eğitimi, ulusal ve laik öğretim programlarını, örgütsel ve kurumsal yenileşmeyi hedef alarak, eski kurumların yaşatılabilmesi olanaklarını ortadan kaldırmıştır. Okulların Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimine girmesi ve medreselerin kapatılmasıyla öğretim laik bir tabana oturdu. Yurdun dört bir yanına dağılmış başına buyruk yabancı okullar denetim altına alındı. Bu okullarda tarih, coğrafya, yurt bilgisi derslerinin okutulması, Türkçenin öğretilmesi sağlandı. Nihai adım 1927de atıldı; Türkiyede çeşitli dinlerden insanların varlığı göz önünde bulundurularak ilk, orta ve liselerden din dersleri kaldırıldı. Eğitim alanındaki bu adımlar, 1928deki Harf Devrimi için de uygun ortamı hazırlamıştır.

(Boyun Eğme Dergisinden alıntı)