20 Ekim 2014 Pazartesi

“Seçilmiş”, “ Özel görevli”, “Truva atı” Liderlerden Kurtulmadan!



Bilinenlerin yinelenmesi olabilir ama Kemalist devrimcilerin, yurtseverlerin bilincinde yer etmesi, unutulmaması, unutturulmaması yaşamsal önemdedir. Eğer bu gün Türkiye işgal altında ise bu noktaya nasıl geldiğimiz/getirildiğimiz anlaşılmadan sorunlara çözüm bulamayız.
Amerikan Derin Devleti’nin kontrolünde olduğu iddia edilen ABD Johns Hopkins Üniversitesi’ne bağlı Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü tarafından Ekim 2008 Ekim ayında 75 sayfalık bir “Türkiye Raporu”  hazırlandı.
75 sayfalık raporun altında Svante E. Cornell ve Halil Magnus Karaveli imzaları var
Halil Magnus Karaveli’yi, Cumhuriyet Gazetesi’nin 2. sayfasında yayınlanan yazılarından hatırlıyoruz. Karaveli, aynı zamanda İsveç’te bir gazetenin de başyazarı. Enstitü’nün İsveç’teki Türkiye çalışmalarını o yönetiyor.
Svante E. Cornell ismine ise; İsrail’de yayınlanan sağ eğilimli The Jerusalem Post Gazetesi’nde sıkça rastlamak mümkün... Cornell, bu gazetede makaleler yazıyor.
İlginçtir; zaman zaman The Jerusalem Post’ta Halil Magnus Karaveli’nin de yazıları yayınlanıyor.
Cornell ve Karaveli ikilisinin ortak özellikleri, İsrail’e yakın ilişkileri!
CHP’den istifa etmeye ikna edilecek Deniz Baykal’la, yolsuzluklar konusunda kamuoyunun dikkatini çeken Kemal Kılıçdaroğlu yer değiştirecek. CHP, yeniden Avrupa tarzı bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacak.”
O günlerde “Baykal istifa edecek ve yerine Kılıçdaroğlu gelecek” şeklindeki bir düşüncenin akla gelmesi bile mümkün değil.
Ama Silkroad Enstitüsü’nün 2008 Yılı’nda hazırladığı rapor(kehanet), 2010 Yılı’nda 16 gün içinde gerçekleşiveriyor.
Birileri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın uygunsuz kasetlerini internet sitelerine servis ediyor. Yaşanan çalkantının ardından Baykal istifaya “ikna”(!) ediliyor!
2008 Yılı’nda hazırlanan, 2010 Yılı’nda gerçekleşen Silkroad Raporunda, bugün CHP’de ciddi tartışmalara yol açan bir başka kehanet daha var...
Enstitü, Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP” dediği, azımsanamaz sayıdaki CHP’linin;  “CHP, CHP olmaktan uzaklaştırılıyor” ifadeleriyle özetlediği, partinin bugünkü yapısını da o günden görmüş!
Raporda aynen şöyle deniliyor: “CHP, yeniden Avrupa tarzı ve merkezli bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacak.”
Bütün bunlar bir rastlantı olabilir mi?
Baykal, “komplo kaseti”nin ortaya çıkmasından sonra, “genel başkanlıktan istifa ettiğini” açıkladığı basın toplantısında, şöyle demişti:
 “Bu komplonun hedefi sadece ben değilim, aynı zamanda CHP’dir! CHP de bu kirli tezgâhlar karşısında yolunu açmak zorundadır.”  “……Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini, hem CHP’yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak, hem de CHP’ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir.”
Bu tasarım, “Amerikan-İsveç yapımı, İsrail patentli bir operasyon”du. Ama üzülerek belirtelim ki; ADD’li delegelerin Atatürkçü Düşünce Derneğine 1998 ve 2006 yıllarında düzenlenen operasyonlarla hesaplaşamadığı gibi,  CHP’li delegeler de bu komplo ile hesaplaşmak yerine, içlerine sürülen “Truva Atı”nın yedeğine takılıp gittiler.
Bu operasyon Emperyalizmin Türkiye’den talep ve beklentilerinin gerçekleştirilmesine yönelikti. Türkiye sağının parti ve örgütlerini neredeyse bir bütün halinde kendi beklenti ve öngörüleri doğrultusunda hizalandırmıştı. Türkiye sağını Milliyetçi, muhafazakâr, dindar söylemleri ile yeniden yapılandıran AKP’nin kuruluşu/kurduruluşu sağın ana gövde partisi haline getirilmesi ve iktidara yerleştirilmesi operasyonu tamamlanmıştı. Şimdi sıra Türkiye’nin merkezi politik birliğinin dağıtılması, Türkiye cumhuriyetini tasfiye girişimlerine karşı direnç oluşturabilmesi olası güçlerin teslim alınmasına gelmişti.
 Önceleri merkez solun en sağında konumlanmış, bu nedenle de emperyalist mihrakların seçenek olarak hep yedekte tuttuğu Deniz Baykal, BOP ile Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi girişimlerine karşı, CHP tabanının da basıncı nedeniyle takındığı tutum ve davranışları onu emperyalistler açısından işlevsel olmaktan çıkardı.
Deniz Baykal’ın 2010 yılında alaşağı edilmesinin, Soros’un Türkiye ayağı, misyon örgütü TESEV’in rahle-i tedrisatından geçmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesinin gerçek nedeni budur.
Peki, bu operasyonu tertipleyen emperyalist mihraklar Kılıçdaroğlu’ndan beklentileri nelerdi?
 Öncelikle AKP tarafından yürütülmekte olan emperyalist programı CHP tabanından gizlemesi, perdelemenin olanaksızlaştığı noktada da ise, sert tepki vermesini engellemesi, direnç gösteren, göstermesi olası örgüt yöneticilerini partiden ihraç ederek etkisizleştirmesi, tabanın aktif, eylemsel değil pasif izleyici konumunda kalmasını sağlamasıydı.
Emperyalist mihrakların kontrol ve denetimine giren Kılıçdaroğlu’nun bize tutarsız gelen davranış ve söylemleri ne onun politikadaki acemiliğinden ne de dar görüşlülüğünden kaynaklanıyordu. O, net fikirlere sahip, bir stratejisi olan ve bunu sonuna kadar götürecek kararlılıkta “seçilmiş” bir liderdi.
Bu nedenle Türkiye emperyalist mihrakların elinde oyuncak olmaktan kurtulacaksa, ulusal uyanış gerçekleştirilecek, ulusal güçlerin dizüstünden ayağa kalkması sağlanacaksa öncelikle “seçilmiş”, “ özel görevli”, “Truva atı” liderlerden kurtulması gerekir. 19.10.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder