Atatürk, Konya ziyaretlerinden
birinde kendisine armağan edilen konakta halkla bir akşam yemeğindedir.
Yemekte bazı Konya milletvekilleri de vardır.
Sofrada bulunanlar, Milli Mücadele anılarını anlatmaktaydı.
Halkıyla birlikte olan Atatürk çok neşeliydi.
Bu güzel söyleşi, tam doruk noktasındayken Konya milletvekili Refik Koraltan söz alıp Atatürk’e hitaben onu öven uzun bir söylevde bulunur.
Yemekte bazı Konya milletvekilleri de vardır.
Sofrada bulunanlar, Milli Mücadele anılarını anlatmaktaydı.
Halkıyla birlikte olan Atatürk çok neşeliydi.
Bu güzel söyleşi, tam doruk noktasındayken Konya milletvekili Refik Koraltan söz alıp Atatürk’e hitaben onu öven uzun bir söylevde bulunur.
"Her şeyi yapan
sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz.
Sen olmasaydın, başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz.
Allah seni başımızdan eksik etmesin.."
Sen olmasaydın, başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz.
Allah seni başımızdan eksik etmesin.."
diyor Koraltan.
Bu sözler, Atatürk’ün neşesini kaçırmaya yetmişti.
Konuşmadan sıkılıp bunalan Atatürk, konuyu kapatmak isteyerek şu yanıtı verdi:
Bu sözler, Atatürk’ün neşesini kaçırmaya yetmişti.
Konuşmadan sıkılıp bunalan Atatürk, konuyu kapatmak isteyerek şu yanıtı verdi:
"Beyefendi!
Bütün bu yapılanlar,
herkesten evvel büyük Türk Milleti'nin eseridir.
Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir"
Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir"
Alkolün etkisiyle coşmuş olan
Koraltan konuşmasını sürdürdü:
"Paşam, bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur"
"Paşam, bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur"
Bu sözlere iyice sinirlenen Atatürk,
sesini yükselterek yanıt verdi Refik Bey’e:
"Efendim, müsaade buyurunuz.
Ortada tevazu filan yok.
Gerçeğin ifadesi vardır.
Zatıâlinize bir şeyi hatırlatacağım.
"Efendim, müsaade buyurunuz.
Ortada tevazu filan yok.
Gerçeğin ifadesi vardır.
Zatıâlinize bir şeyi hatırlatacağım.
Elbette dikkat
etmişsinizdir, ben önümüze çıkan meseleler hakkında her zaman uzun uzadıya
konuşur, istişarelerde bulunurum.
Herkesi söyletir ve dinlerim.
İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında açık bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim çok olmuştur.
Bu konularda; ancak arkadaşlarımı, yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır.
Binaenaleyh uygulamada olduğu gibi verilen kararlarda da hepinizin hissesi vardır, bunu bilesiniz"
Herkesi söyletir ve dinlerim.
İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında açık bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim çok olmuştur.
Bu konularda; ancak arkadaşlarımı, yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır.
Binaenaleyh uygulamada olduğu gibi verilen kararlarda da hepinizin hissesi vardır, bunu bilesiniz"
Atatürk bu sözleri söyledikten sonra
biraz susup düşünerek konuşmasını sürdürür:
"Şimdi mevzuun
asıl ince noktasına geliyorum.
Beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir, hiç düşündünüz mü?!
Beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir, hiç düşündünüz mü?!
Bu tertiplerin peşinde
koşanların benimle şahsi bir alıp verecekleri mi vardır?!
Hayır!
Hayır!
İntikam hırsıyla mı
hareket ediyorlardır?!
O da değil.
O da değil.
O halde neden beni
ortadan kaldırmak istiyorlar?!
Cevap vereyim.
Cevap vereyim.
Çünkü devrimci Türkiye
Cumhuriyeti’nin benimle var olduğunu, ben gidince yıkılacağını, bu suretle
haince emellerine kavuşacaklarını vehmediyorlar da ondan.
Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark ediyor musunuz?!
Çok rica ederim Beyefendi, eğer samimi iseniz bu fikri kafanızdan çıkarınız; hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz.
Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark ediyor musunuz?!
Çok rica ederim Beyefendi, eğer samimi iseniz bu fikri kafanızdan çıkarınız; hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz.
Herkes milli vazife
sorumluluğunu bilmeli ve memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle düşünüp
çalışmayı alışkanlık edinmelidir"
Atatürk sofradakilere dönerek
sözlerini şöyle sürdürür:
"Efendiler!
Size şunu söyleyeyim
ki, devrimci Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var olduğunu zannedenler çok
aldanıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk Milleti'nin öz ve aziz malıdır.
Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır.
Şimdi rica ederim artık şu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim"
Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk Milleti'nin öz ve aziz malıdır.
Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır.
Şimdi rica ederim artık şu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim"
(Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten
Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, sf.55-56)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder