1 Eylül 2016 Perşembe

1 Eylül Hangi Dünyanın Barış Günü



BASIN AÇIKLAMASI
1 Eylül Hangi Dünyanın Barış Günü
1 Eylül Dünya Barış Günü; Naziler'in Polonya'yı işgali ile (1 eylül 1939) başlayan ll. dünya savaşı'nın 50. yıl dönümünde Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiştir.  Barış Günü; Emperyalistlerin kendi  paylaşım savaşlarını haklı çıkarmak için mazlum ulusların sömürüye karşı çıkma bilincini yok etme  amacıyla sahneye sürdükleri bir “narkoz”, bir ütopyadır.
“Dünya da 85 kişinin serveti 3 milyar insanın gelirine eşit” (Dünya Ekonomik Formu). Sivil yardım örgütü olan OXFAM’ın belirttiğine göre de, dünya servetinin yarısını bu 85 kişi alırken, geri kalan yarısını ise nüfusun %99 alıyor.
·               Bu denli yoksullaşmanın olduğu, üretimin bu denli eşitsiz dağıtıldığı, çalışanın az, çalıştıranın ise neredeyse hepsine el koyduğu bir toplumsal sistemde,
·               Silah üretimlerinin her geçen gün artığı ve en yoksul ülkelerin dahi hızla silahlandırıldığı, bütçelerinin önemli bir bölümünü silahlanmaya ayırdığı bir ortamda „BARIŞ“ sözcüğü soyut bir propaganda, kitleleri sömürü karşısında eylemsiz, etkisiz kılma aracı olarak kullanılmaktadır.
Emperyalizm, ortaya çıktığından beri hiç bir zaman “barış” olmadı. Emperyalizm kendi özgül amaçlarını –sömürgeler, pazarlar, hammadde kaynakları, nüfuz alanları ele geçirmek– “saldırganlara karşı BARIŞI korumak”,vatan savunması”, “demokrasiyi savunmak” gibi fikirlerle gizler.
Emperyalist kamplar tarafından yürütülen savaş, anavatan savunması, BARIŞ ya da demokrasi için değil, dünyanın yeniden paylaşımı ve sömürgeci köleleştirme için yapılmaktadır. Emperyalistler tarafından kararlaştırılan bir barış, ancak yeni bir savaştan önceki soluklanma dönemi olabilir.
 Örneğin Emperyalizm tarafından beslenip büyütülen, savaş endüstrisi için kobay olarak kullanılan IŞİD emperyalistler için defedilmesi gereken bir “hastalıklı bir yapı” değil, sömürünün ve savaşın yeniden üretildiği “ütopya”dır! Bu nedenle bölgede IŞİD’in varlığını sona erdirme görevini emperyalistlerden beklemek tarihsel bir yanılgı ve akıl tutulmasıdır.
 IŞİD’in varlığını sona erdirmek ancak bölge uluslarının savaşa ve savaşı üreten emperyalizme karşı ortak direnişi ve savaşımı ile olanaklıdır.
Mustafa Kemal Atatürk; 1920’li yıllarda bu gerçeği görmüş ve gerçek barışınSömürgecilik ve emperyalizmin yeryüzünden yok olması” ile sağlanabileceğini göstermişti.
“En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan, ne de filan millettir. Bilâkis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hâkim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.”...
“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır”...
 “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir”... 
Tüm bu nedenlerle “1 Eylül Dünya Barış Günü” emperyalist bir yalandır. Emperyalizm ve sömürgecilik yer yüzünden yok olmadıkça,  emperyalist sistem yıkılmadıkça gerçek barış olanaksızdır.. 31.08.2016
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                            Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

31 Ağustos 2016 Çarşamba

BASIN AÇIKLAMASI 30 Ağustos’un 94. yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere verdiği görevin bilincindeyiz



30 Ağustos utkusunun 94. yıldönümündeyiz,
30 Ağustos Utkusu, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizme karşı vatan- millet ve hürriyet adına onurluca karşı durulup kanla irfanla elde edilen büyük bir Ulusal Utku’dur..
30 Ağustos; emperyalist planların bozulduğu, Anadolu’nun paylaşım girişiminin durdurulduğu, Mazlum ulusların emperyalizme karşı savaşımına ışık olan, umut aşılayan bir başkaldırının adıdır.
30 Ağustos; bir ulusun tarih sahnesinden silinirken topyekûn “bağımsızlığını imhaya karar veren emperyalizme”  karşı yeniden dirildiği, tarihte örneğine ender rastlanan bir savaşın adıdır.
30 Ağustos utkusu, işgalden “Kurtuluş” tan “Kuruluş”a, 29 Ekim 1923’e giden yoldur..
97 yıl önce 19 Mayısla başlayan, 30 Ağustos’ta “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla süren bağımsızlık savaşı ile bu topraklardan kovulanlar ve emperyalistlerin işbirlikçileri, bu gün yine bu topraklarda cirit atıyorlar. Yeni Sevr özlemiyle yanan AB-D Emperyalistleri ve onların işbirlikçileri Vahdettinlerin, Damat Feritlerin, Şeyh Saidlerin, Ali Kemallerin torunları 23 Nisan’ın, 29 Ekim’in, 30 Ağustos’un, Çanakkale Zaferi’nin ve 19 Mayıs’ın izlerini silmeye çalışıyorlar. 30 Ağustos'ta, Afyon Kocatepe-Dumlupınar'da emperyalizmin Türk ulusunun ayağına taktığı prangalar sökülüp atılmıştır; ama 94 yıl sonra bugün emperyalizm yeniden Türk ulusunu prangalamak, yakın köklerinden kopararak, yeniden emperyalizmin kucağına itmek istemektedir.
Emperyalist Batı, savaşla elde edemediği sonucu ya bizzat kurdurduğu ya da değişik yollardan desteklediği bir takım “Truva atı” örgütlenmelerle elde etme yolunu seçmiştir.
Mustafa Kemal’in aşama aşama unutturulması-değersizleştirilmesi, Milli Bayramların, 19 Mayısların 30 Ağustosların kutlamalarının engellenmesiyle amaçlanan da Türk halkının tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik bilincini yavaş yavaş yok ederek, Yeni Sevr’i, günümüzdeki adıyla “BOP” projesini yürürlüğe koyma amaçlıdır.
Bu gerçeği gören ve gereğini yapmayı düşünen yurtseverler, tertiplerle bir şekilde susturulmakta, TSK ABD’nin isteği ile “tasfiye” edilmektedir. Yazılı ve görsel basın dinci gericilik tarafında denetim altına alınmakta, böylece Türk halkının gerçeği görmesi engellenmektedir. Özetle söylemek gerekirse ülkemiz ve ulusumuz yeniden işgal yıllarının o boğucu karanlığıyla karşı karşıyadır.
Kayıtsız Şartsız Ulusal Egemenlik ilkesine karşı duran siyasal iktidar 30 Ağustos dâhil tüm ulusal bayramlarımızı kutlamak istemediğini açıkça sergilemektedir. Ulusal bağımsızlığımız, özgürlük ve barışımız ve yurt güvenliğimiz için zorunlu olan kurumların en önemlilerinden birisi olan CUMHURİYET Ordusu’nun itibarsızlaştırılması, onursuzlaştırılması ve etkisizleştirilmesi için, eski bilinen senaryolar yeniden piyasaya sürülmektedir.
Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına, Kuvvet Komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştır. Askeri liseler, astsubay hazırlama okulları ve Harp Akademileri’nin kapatılmıştır.
Tüm bunlar 15 Temmuz darbe girişimine tepki olarak alınan önlemler değildir. AKP iktidarının emperyalizmle işbirliği içinde uzun vadeli “devleti ordusuzlaştırma” projesinin gereğidir. 15 Temmuz iktidara tam da bu projeye uygun bir ortam yaratmıştır/yaratılmıştır
Askeri okulların kapatılması aslında bir “Sevr Projesi”dir. Sevr’de bile 168. maddesi ile askeri okulların kapatılması değil küçültülerek gözetim altına alınması istenirken, FETÖ’cü darbe girişimi gerekçe edilerek bu okulları tümüyle kapatmak, Serv projesini bir adım öte taşımaktır.
Birbirinin "paraleli" olduklarını itiraf eden iki ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜŞMANI VE ABD/AB/BOP destekli siyasal örgütlenmenin 15 Temmuz 2016'da birbiriyle girdikleri çıkar kavgasında, kavgayı kazanmış "görünen" AKP iktidarının, BOP'un eş başkanlığını sürdüren özelliği ile haçlı emperyalizmin çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi yeniden Sevr (günümüzdeki adıyla BOP) paylaşımına sürüklemektedir.
Siyasi iktidar FETÖ'cülerle değil, Cumhuriyetle, Cumhuriyetimizin kazanımları ile 15 yıldır sürdürdüğü hesaplaşmayı 15 Temmuz kalkışmasını gerekçe yaparak hızlandırmıştır. Yıllardır FETÖ ile ortak yürüttüğü Atatürk Cumhuriyeti'ne karşı verilen savaşı şimdi OHAL uygulamaları ile sürdürmektedir.
Söylem ve eylemleri ile yalnız bu günümüze değil yarınlarımıza ışık tutan Mustafa Kemal Atatürk bu günkü durumu anlatıyor.
 Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla, milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.”
"Saraylarının içinde Türk'ten başka ögelere dayanarak, düşmanla birleşerek Anadolu'nun, Türklüğün aleyhinde yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devinimdir.”
Bizler, Vahdettinlerin, Damat Feritlerin, Ali Kemallerin değil, Mustafa Kemal’in yolundan gidenleriz. Bize Mustafa Kemal Atatürk;    “Saraylarının içinde Türk’ten başka ögelere dayanarak, düşmanlarla birleşerek Anadolu’nun, Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devinimdir” görevini vermiştir.
30 Ağustos un 94. yılında emperyalizmi dize getiren, çağdaş Türkiye’nin mimarı, Mustafa Kemal Atatürk'ü ve arkadaşlarının bizlere verdiği görev bilinciyle,   bağımsızlık savaşımızın yüce şehitlerini derin saygı, gönülden bağlılıkla bir kez daha anıyoruz.

YÖNETİM KURULU ADINA:                                                            Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

30 Ağustos 2016 Salı

30 Ağustos’ta “Mevlit Okutma” niçin yapılır?



CHP Isparta örgütü 30 Ağustos nedeniyle “Mevlit Okutma”  etkinliği yapacağını üyelerine duyurdu.
 30 Ağustos Utkusu, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizme işbirlikçi dinci gericiliğe karşı vatan- millet ve hürriyet adına onurluca karşı durulup kanla irfanla elde edilen büyük bir Ulusal Utku’dur..
30 Ağustos; emperyalist planların bozulduğu, Anadolu’nun paylaşım girişiminin durdurulduğu, Mazlum ulusların emperyalizme karşı savaşımına ışık olan, umut aşılayan bir başkaldırının adıdır.
30 Ağustos; bir ulusun tarih sahnesinden silinirken topyekûn “bağımsızlığını imhaya karar veren emperyalizme”  karşı yeniden dirildiği, tarihte örneğine ender rastlanan bir savaşın adıdır.
Özetle 30 Ağustos; 9 Eylül’dür, Lozan’dır, Cumhuriyettir, devrimlerdir.
Peki, 30 Ağustosta bağımsızlık, cumhuriyetçilik, devrimci halkçılığın özetle emperyalizme karşı onurlu mücadele bilincinin öne çıkaran eylem ve etkinlikler dururken   “Mevlit Okutma” niçin yapılır?
Kaldı ki, “İslam dininde “Mevlit Okutma” YOKTUR. Mevlit,  İslamiyet’e 13. Yüzyıl sonunda (1400’lü yıllar) girmiş bir pagan geleneğidir. Yalnızca Mevlit değil , “Ölüler arkasından Kur’an okumak diye bir kural’ da yoktur. Ölüler vesilesiyle okunan Kur’an’ın yararı da dirileredir.” Hz Muhammed hiçbir zaman ölülerin arkasından Kuran okumamıştır  “Ölülerin ardından “Mevlit Okutma”, Ölmüş kişi için yemek verme, ekmek vb. dağıtma bunların hepsi putperestlikten geçmedir, İslam dışıdır. (Y. Nuri ÖZTÜRK)
Yani “Mevlit Okutma” dini bir kuralın yerine getirilmesi değil, dinci gericiliğin kendini meşrulaştırmak adına ortaya attığı dinci gericiliğin toplumsal narkoz olarak kullandığı zırvalıklardır.
Mevlit Okutma, İslam bilginlerinin “din dışı ve pagan inancı” olarak değerlendirdikleri, İslam’ın kutsal kitabında yeri olmayan temelsiz, çürük, gerçek dışı, dinci gericiler tarafından toplumu uyutmak, gerçek yaşamdan uzaklaştırmak için “narkoz olarak” kullandıkları gerici kurallardır.
 Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Partinin yöneticilerinin bu din dışı kurallara eylemli olarak sahip çıkması gaflet ve dalaletin de ötesinde ihanettir.
Türkiye’de Kemalist Cumhuriyet, temel kuruluş felsefesi olan devrimciliğini yitirdikçe, devrimci uygulamalardan ödün verildikçe Şeriatçılığın, dinci gericiliğin güçlendiği, Kemalist Cumhuriyetin güç yitimine uğradığı bir gerçekliktir.
Bugün Türkiye’de dinci gericiliğin, diğer bütün gericilik türlerinin ana gücü durumuna gelmesi ve iktidarı ele geçirmesi yalnızca işbirlikçi – dinci gericiliğin çabalarının ürünü değil, Sözde Atatürkçülerin dincilerin önlerindeki en büyük engel olan Kemalist Devrimin ilkelerinden verdikleri ödünlerin de bir sonucudur. CHP Isparta İl örgütünün 30 Ağustos nedeniyle “mevlit okutma”  etkinliği de son tahlilde dinci gericiliği meşrulaştırmaktır.
Gericilikle mücadele etmek “Gericiliği nerede görürsem tepelerim, tepelerim, tepelerim!” diyen Mustafa Kemalin yolundan gitmek yerine,  Atatürkçülük adına gericilikle ittifak halindeki bir devrimcilik, karşı devrimin ekmeğine yağ sürmektir.
Gericiliği engellemek adına gericiliğin kullandığı “din dışı” ritüelleri sahiplenmek, gericilikle ittifak etmek ülkenin adım adım Şeriatçılaşmasına göz yummaktır. Eğer bu gün dinci –Şeriatçı faşizm ülkenin yalnız siyasal yaşamına değil, tüm toplumsal, sosyal, kültürel yaşamına egemen olabilmişlerse, kendini Atatürkçü sanan kimi ahmakların gericiliği sahiplenmesinin payı hiç de azımsanamaz.
 Kendini Atatürkçü olarak tanımlayan her kişi toplumsal yaşam içinde gericiliği besleyen her şeye karşı mücadele etme öz görevi ile yükümlüdürler.
Bir kez daha anımsatalım;
Gericilikle Kemalist sol bağdaşmaz,
Gericilikle Kemalist devrimcilik uyuşmaz,
Gericilikle Kemalist duruşta, davranışta, uygulamada yan yana gelemez.
Çünkü Gericilik tüm türleriyle kapitalizmin ve emperyalizmin hizmetindedir. Dinin yozlaşmasının nedeni de  kapitalizmin ve emperyalizmin dini denetim altına almasındandır. Yozlaşan din gericileşir, bağnazlaşır, Araplaşır, çürümüşlük kokar.
29 Ağustos 2016
Mahmut ÖZYÜREK