Prof. Dr. Mümtaz Soysal'dan
kritik çağrı;
Türkiye'de AKP'yle birlikte gelişen politikalar
üzerine aydınlar "Ulusal Seferberlik Çağrısı" adıyla bir metin yayınlayarak, bu metne katılanları
imza vermeye çağırdılar.
Türkiye'nin küresel güçler tarafından çok yönlü bir
saldırı altında olduğuna dikkat çekilen metinde, "Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her
türlü propaganda ve baskı aracını en etkili biçimde kullanmaktadır" denildi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en kritik günlerini yaşamaktadır. Çok yönlü sinsi bir işgal ile küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır. Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili biçimde kullanmaktadır.
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en kritik günlerini yaşamaktadır. Çok yönlü sinsi bir işgal ile küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır. Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili biçimde kullanmaktadır.
Meclis'te muhalefet yok sayılmakta, Cumhuriyetin
yansız ve koruyucu kurumları üzerinde sindirme ve yandaşlaştırma amaçlı her
türlü tertip uygulanmaktadır.
Bizler, Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın çağrısıyla, siyasal
parti bağı olsun olmasın bir araya gelen kişiler olarak, bu saptamalar
karşısında her yurtsever gibi gittikçe daha çok kaygı duymaktayız. Cumhuriyet
ve Kemalizm; bu topraklarda yaşayan insanların bu vatanın sahibi olmasını,
ondan eşit pay almasını ve yüksek bir yaşam düzeyine ulaşmasını amaçlar. Buna
karşın, Cumhuriyet ve Atatürkçülük tasfiye sürecine sokulmuştur. Sözde "serbest piyasa"
adıyla azgın bir sömürü düzeni dayatılmaktadır. Özelleştirme talanıyla
bağımsızlığın ve Cumhuriyetin temel ekonomik dayanakları ortadan kaldırılmış,
Ülkemiz tarım ve sanayi üretiminden koparılarak her yönden dışa bağımlı duruma
getirilmiştir. En önemli mal ve hizmet üretici kamu kuruluşlarımız, başta
enerji, iletişim, bankacılık, sigortacılık ve madencilik alanlarında olmak
üzere, yabancıların eline geçmiştir. Yüklü dış borç, tehlikeli rakamlara varan
cari açık, kaynağı belirsiz sıcak para kullanımıyla krizleri erteleme çabası
gibi yanlış politikalar yüzünden ülke ekonomisi hızla tıkanmaya
sürüklenmektedir.
Diktacı bir rejime (İslami faşizme!) gitmek, bu
tıkanmanın çözümü olarak görülmektedir. Süregelen işsizlik, yoksulluk ve açlık
sınırı altındaki toplum kesimlerinin gitgide çoğalması, halkımızda, özellikle
gençlerde gelecek kaygısının artması, bir karmaşa döneminin açık
belirtileridir. Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması, adil yargılanma ve
savunma hakları, demokratik hak arama yolları yasa ve hukuk tanımaz biçimde
ortadan kaldırılmıştır. Sağlık hizmetleri ancak parası olanların
yararlanabileceği duruma getirilmiş, anayasal Öğretim Birliği (md. 174)
bozulmuş, üniversitelerde siyasal kadrolaşma had safhaya gelmiştir. Çok ciddi
derecede zedelenen yargı bağımsızlığı; "yüksek
yargının tek çatı altında toplanması"
girişimiyle, tümüyle bağımsızlığını yitirerek siyasallaşacaktır. Emperyalist
güçlerin araçlarından biri olduğu artık açıkça anlaşılan bölücü terör örgütü
ile ilişkiler, bölünmeyi meşrulaştıracak sözde "Açılım" girişimleri ile
sürmektedir.
Dış siyasette ulusal çıkarlar bir yana bırakılarak
Türkiye'miz, uluslararası güçlerin, ekonomik, siyasal ve askeri emellerine
taşeronluk yapar düzeye indirgenmiştir. Tüm bu vahim girişimleri tamamlayıcı ve
kalıcılaştırıcı bir son adım olarak başlatılan "Yeni Anayasa"
tuzağının, Türkiye Cumhuriyeti'ni başkalaştırma, "Başkanlık"
görüntülü bir dikta rejimine dönüştürme girişimi olduğu açıkça ortaya
çıkmıştır. Yürürlükte bir anayasa varken yapılacak işlemin adı ancak "anayasa değişikliği"
olabilir. O da, yürürlükteki anayasaca konmuş yöntemlere uyarak olur ve
bunların başında, "değiştirilemez" oldukları vurgulanan hükümlere uymak zorunluğu yer
alır. Bu anayasal zorunluk ortadayken iktidar partisine mensup kimi
hukukçuların belirttikleri gibi yürürlükteki anayasayı "ilga edilmiş"
-hukuksal olarak yok- sayıp "yeni
anayasa" yapmaya girişmek düpedüz "sivil darbe"
dir ve açıkça anayasa suçudur. AKP'nin, Meclis'teki 4 partinin katılımıyla kurulan "Uyum Komisyonu"nu, yeni
anayasa yapma yöntemlerini kendisi belirleyerek bir "asli
kurucu iktidar" sayma manevrasını kabul etmek; hukuksal olarak
olanaksızdır.
AKP iktidarının kökü dışarıda bu politikaları pervasızca sürdürmesi
durumunda, bir ulus-devletimizin, yurt bütünlüğümüzün, Cumhuriyetimizin,
demokrasinin, toplumsal barışın kalmayacağı çok tehlikeli bir döneme
girilebilir. Artık açıkça görülen bu karanlık gidişin engellenmesi için; yurt
bütünlüğü, ulusal birlik, laik-demokratik-sosyal-hukuk devleti ilkelerini
benimseyen; emek, eşitlik ve özgürlük duyarlığı taşıyan siyasal partilerimizi
ve demokratik kitle örgütlerini en kısa sürede güçlü bir birliktelik ve eylem
için direniş ve dayanışmaya, öz olarak VATAN SAVUNMASINA çağırıyoruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder