20 Ekim 2015 Salı

EĞİTİM FULBRİGHT'A EMANET!!



EĞİTİM FULBRİGHT'A EMANET!!

Yıllardır 144 ülkede 'sızma operasyonu' yapan, beyinleri iğdiş eden Fulbright Enstitüsü ilk kez ABD dışında bir ülkeye üs kuruyor! Türkiye'ye!

Enstitünün amacı her ülkede Amerikancı aydın yetiştirmektir. 1946'dan beri verilen Fulbright Bursları Senatör William Fulbright’ın adıyla dönemin Amerika Başkanı Truman’ın önerisiyle her ülkede üniversitede okuyan gençleri Amerikan çıkarlarına uygun 'şekillendirme' amacıyla verilmiştir.

Türkiye'nin anahtar ülke olduğunu söyleyen Harriet Fulbright'ın röportajındaki satır aralarına dikkat ediniz. Okul öncesi eğitimden lisans üstü eğitime kadar Türk insanını 'dönüştürme' projesi Türkiye bürosundan devam edecek. Bir yandan Amerikan Fulbright bir yandan Avrupa'nın Erasmus'u Türk gençliğini 'devşirme' peşinde! Beceremeyecekler!

BANU AVAR


Amerika dışındaki ilk Fulbright Enstitüsü’nün açılışına katılmak üzere Türkiye’ye gelen Harriet Fulbright, “Dünya tek bir insanın, gücün kontrolüne bırakılmayacak kadar önemli. Bu silahlanmaya bakacak olursak, yeni bir büyük savaşta dünya cehenneme dönebilir. Bu konuda herkes düşünmeli, bir şeyler yapmalı. Barışın da yolu eğitimden geçiyor, doğru eğitimle barış sağlanır” dedi.






İki neden var. Birincisi Türkiye’nin anahtar bir ülke olduğunu biliyorum ve inanıyorum. Bu tartışılmaz. Türkiye’de eğitim konusu çok önemli. Eğer o alanda iyi şeyler yapılırsa bölge de bundan kazanç sağlar. Diğer nedeni uzun zamandır tanıdığım ve enstitünün CEO’su olan Gökhan Coşkun’a olan inancım, güvenim. Gökhan Coşkun ile benim çok eskiden beri devam eden eğitim çalışmalarım var. Kendisiyle tanıştığımız 2008’den beri bu ensititüyü düşünmeye başladım. Gökhan, beni Türkiye konusunda ikna etti. Ona 2008 yılı sonrasında hak verdim. Evet, burası önemli bir ülke. Bu önem sadece jeopolitiklikten kaynaklanmıyor. Türkiye; Asya, Avrupa ve Orta Doğu’da anahtar bir ülke. Orta doğu’da bizim için çok önemli bir ülke ve büyük bir rol üstleniyor. Biz bütün bu birikimlerimizi buraya aktarmak istedik. ABD-Türkiye arasında mevcut ilişkileri olduğu gibi tutamayız. Birçok organizyon yapılıyor. Fakat bu anlamda ABD’den Türkiye’ye yapılmış ilk yatırım bu enstitü. Bu, benim ve Türkiye için de çok özel. Biz bir şeyler yapmalıyız ki Türkiye’deki aileler ve çocuklar, okul dışı eğitimden faydalanabilsin. Amerikalıların ve Türklerin eğitim dışında birbirlerini anlayabilecekleri başka bir yol yok. Fulbright’ın varlığından herkes kazançlı çıkacak. Biz bu konuda bir adım atmak istedik. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve Türkiye ile ortak eğitim programları yapmak istiyoruz. Önümüzdeki beş senede Türkiye’de bir k-12 eğitim planlaması konusunda bazı projelerimiz var. Bunları göreceksiniz.




Uluslararası eğitim yapan anaokulu, ilköğretim ve lise kuracağız. 2016 


19 Ekim 2015 Pazartesi

Tayip Erdoğan’ın sahip olduğu serveti yazamıyoruz; dava açıp ceza verdirtiyor! Ama Rüstem’i yazalım





Yeni CHP bu seçimi kesin kazanır!




AKP basiretsiz politikaları ile Türkiye’yi inim inim inletti! Türkiye’de hukuk ve adaletin kırıntısı bile kalmadı. Uzun süre ülkeyi Cemaat ile birlikte yönetti. Devletin bazı organlarını bu ABD güdümlü Hizmet (!) hareketine teslim etti... Süreci mimarı özetledi: “Ne istediniz de vermedik!”
AKP’NİN SIFIRLARLA DOLU KARNESİ
Kendi ordusuna savaş açan ilk iktidar olarak dünya tarihine girdi. PKK teröristi saygın bir tanık, Genelkurmay Başkanı terörist oldu! Arkasına ABD, AB ve Hizmet’i (Şimdi FETÖ oldu!) alarak sahte davalarla TSK’ın en nitelikli kadrolarını tasfiye etti. Askeri ve sivil cezaevleri muvazzaf ve emekli askerlerle doldu taştı! TSK hiçbir savaşta veremeyeceği kadar kayıp verdi...
Açılım adı verilen bir ihanet süreci başlatarak Güneydoğu’da devletin kökünü kazıdı. KCK, bir devlet gibi o bölgemizi denetimi altına aldı. Mahkemeler bile kurdu! Süreci yine mimarı olağanüstü bir yetkinlikle özetledi: “Adamlar açılım sürecinde silah depolamışlar!” Bu ifadenin arkasında yatan tehlikeyi görünce, çark manevrasına başladı: “Kamu görevlileri gelişmeleri süzememişler!”
Dış politika tamamen iflas etti. Hiçbir ulusal dava savunulmadı! Aksine emperyalist ülkelerin dümen suyuna girildi. Ege’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de ve her yerde tam bir bozgun yaşandı. AKP, aslında siyasi olarak tükendi, bitti... Adım atacak mecali kalmamıştı... Koltuk değnekleri bile yetmiyordu... Düşmek üzereydi!

AKP NASIL AYAKTA KALABİLDİ?
Peki, ne oldu da AKP yıkılmadı. CHP’nin siyasetin Hint fakiri olduğunu AKP çok iyi anlamıştı! Kurnazca bir plan yaptı... Safraları CHP üzerine boşaltacaktı! Böylece kendi geçmişinin sorumluluğunu CHP’ye yükleyecek ve düşüş birlikte olacaktı.
AKP imaj manevrasına cemaati atarak başladı. TSK’ya kumpası birlikte kurmuşlardı. Kamuoyunu iknada zorlanıyordu. Erdoğan Harp Akademilerinde, “kandırıldım!” dedi. Bu konuda toplumsal bir öfke patlaması vardı. Kolayca atılacak bir safra değildi!
Ancak inanılmaz bir şey oldu! Periskop ufku kadar görüşü olan CHP beklenmedik şekilde Cemaati sahiplendi! Kısa dönemli küçük taktik kazançlar uğruna muazzam bir stratejik derinlik kaybedildi. Atılan bu cam simidi AKP’yi rahatlattı!
Ülkedeki en büyük sorun olan adaletin hesabını artık CHP soramazdı! Çünkü Cemaati kucaklıyordu... Böylece CHP hukuk ve adalet konusundaki bütün inandırıcılığını kaybetti... AKP yakıp yıktığı bu alanda kendisi ile CHP’yi eşitlemiş oldu!
PKK’nın küstahlığı milletin ruhunda büyük yaralar açmıştı. Açılım sürecine tepki giderek büyüyordu. AKP’nin belki de en zayıf olduğu alandı! Bu işe gönülsüz olarak ABD dayattığı için girmişti. AKP sallanıyordu. Biraz silkelense yıkılacaktı...
CHP, kendisine altın tepsi içinde sunulan bu fırsatı da elinin tersiyle itti! “Açılımın daniskasını biz yaparız ve sorunu ancak biz çözeriz!” dedi. Böylece AKP rahatladı! Ve hatta karşısında böylesine güçlü bir safdiller ordusu görünce, keskin bir milliyetçi dil kullanmaya başladı: “Vatan, millet, bayrak, şehadet, asarız, keseriz, kim tutar bizi!”
Gezi olaylarında Türk Milleti AKP’ye karşı keskin bir bıçak gibi bilenmişti! Cumhuriyet tarihinin tanık olmadığı protesto gösterileri yapıldı... AKP’nin karizması çizildi! CHP, anlaşılmaz şekilde Abdullah Gül’ün peşinde dolaşmaya başladı. O büyük halk hareketinin liderliğini üstlenemedi! Zor günlerin partisi olmadığı ama idare-i maslahatın ustası olduğu anlaşılmıştı...

YENİ CHP’NİN SİYASET FUKARALIĞI
AKP, TSK’ın son 24 Temmuz Kuzey Irak operasyonu ile perdeyi kapadı... Yıllarca halvet olduğu PKK’yı CHP’nin kucağına bırakıverdi! Koskoca CHP’yi HDP’nin yan kuruluşu durumuna düşürdü. CHP’li mebuslar Öcalan posterli mitinglerin müptelası oldu! Oslo’da PKK ile vals yapan, Habur rezaletini yaratan AKP ama kucağında HDP (PKK) ile halka poz veren yeni CHP! Ne diyelim, Türkiye’de bunun adına “reel siyaset” diyorlar...
CHP, bir elinde cımbız (HDP/PKK), bir elinde ayna (Cemaat) ile piyasa yaparken, AKP onu kolundan tuttuğu gibi masasına oturttu. Milliyetçi oyların peşine düşen AKP’nin CHP ile evlilik gibi bir derdi yoktu! Afra tafrasından geçilmeyen CHP’yi kamuoyu önünde, “AKP’ye yalvarır” bir konuma düşürmek istiyordu. Böylece seçmeninin gözünde de CHP’yi bitirecekti! “CHP can atıyor ama biz istemiyoruz!” mesajı güçlü bir şekilde verildi!

YENİ CHP’NİN SON SEÇİM STRATEJİSİ
Sayın Kılıçdaroğlu muhteşem (!) bir seçim stratejisi ile 1 Kasım yarışının startını verdi: “Anayasayı değiştireceğiz! Eşit vatandaşlık getireceğiz!Kürt sorununu biz çözeceğiz! Bu iş güvenlik politikaları ile olmaz!Parlamento’da Uzlaşma Komisyonu içinde, Parlamento dışında akil adamlar ile oturup konuşmalıyız!”
Daha önce televizyonda canlı olarak yaptığı yüksek derinlikli (!) strateji yorumunda, “PKK’nın silah bırakmayacağını, çünkü IŞİD ile savaştığını!” söylemişti... Şöyle nasıl olur? Murat Karayılan ile Cemil Bayık keleş ile masaya gelir... Karşılarına oturan barış güvercinleri Murat Özçelik ile Şafak Pavey ellerindeki birer buket laleyi muhataplarına sunarlar! İşte size çözümün kralı! Daha iyisi Şam’da kayısı!
Naçizane bir katkı daha vereyim... Çorbada tuzumuz olsun! Mesela bizim akil artist Kadir İnanır ve gönüllü akil başkan Aziz Kocaoğlu ile onların akil adamı Martti Ahtisaari, “gelip bizimle de görüşsünler” diyen Cemil Bayık’ı da aralarına alıp konuşurlar... Barış mesajına gölge düşmemesi için basına poz verirken Bayık’ın keleşi masanın altına saklanır! Çözümün CHP etiketli mimarı Sezgin Tanrıkulu hakem olur! O da konuşur... Benim aklım bu kadarına eriyor! Artık, “çözüm mü olur, çözülme mi” o kadarını kestiremiyorum!
Ve yeni CHP’den dramatik final: “Suriye’de taraf tutmayacağız! Hem Esat’la hem de muhalefet ile ilişkimizi sürdüreceğiz!” “Bu ne demek!” derseniz, ben şöyle anlıyorum: “Hem Galatasaray’ı hem de Fenerbahçe’yi tutacağız!”
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence yeni CHP bu seçimi kesin kazanır!
Soner Polat