29 Mart 2014 Cumartesi

İTİRAFNAME-İÇİMİZDEKİ AMERİKALILAR



İçimizdeki Amerikalı kovboylar, kötü bir western filmi oynatmaya niyetlenmişler. Suriye’ye savaş açabilmek için senaryo yazıyorlar. Erdoğan’ın Fidan’ı, ters L Paşanın Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Düşişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu bir araya gelmiş, 11 Eylül keriz kuleler filmini Türkiye’ye nasıl seyrettiririz diye senaryo yazıyor.

Hakan Fidan;

“-Şimdi bakın bakın komutanım şimdi biz gerekçeyse gerekçeyi, ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o! Gerekçe üretilir. Olay böyle bir iradenin ortaya konması. Biz savaş iradesi ortaya koyuyoruz, her zaman yaptığımız şeyi, akıl yürütme hatasına düşüyoruz. Gerekirse oraya da (Süleyman Şah Türbesi) bir saldırı düzenleriz, oraya da, oraya da biz saldırtırız . “ Diyor.

Planın içeriğine hiç şaşırmadım. Hakan Fidan’ın yönetimindeki MİT elemanlarının KCK yapılanması içinde molotof attığı ortaya çıkmamış mıydı? Çıkmıştı. Atılan o molotof kokteyllerinden kim zarar gördü biliyor muyuz? Bilmiyoruz.

(Düş)işleri Bakanlığı'ndan "sızıntı" ile ilgili yapılan açıklamada, "Çok gizli mahiyetteki toplantının izlenerek görüşmelerin servis edilmesi Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik alçakça saldırı, casusluk faaliyeti ve ağır suçtur. Bunu yapan ihanet şebekeleri devletimizin ve milletimizin düşmanlarıdır. Failleri ortaya çıkartılacaktır" deniyor.

Aynaya bak Devit-oğlu. O aynada faillerden birini göreceksin. Sonra git başbakanını gör, baş faile ulaşmış olacaksın. Sonra git, yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala’yı öp. “Kamu Güvenliği Müsteşarlığı” kurulduktan sonra Türkiye’yi BBG evine çeviren Gizli Karargah “resmi” hale gelmiş mi? Kamu Güvenliği Müsteşarlığında çalışan yabancı sayısı nedir?

2005 yılında MGK’nın psikolojik harekât birimi lağvedildi. Devletin psikolojik harekât yeteneğini yok eden ahmakların, yabancı istihbaratların psikolojik harekatından şikayet etme hakkı yoktur.

Türk Telekom’u görünüşte Arap’a, gerçekte İngiliz’e sattınız. 2007 yılında Türk Telekom Genel Müdürlüğünde yedi İngiliz ajanı olduğu yazıldı. Tespit edilen üç İngiliz ajanının sınır dışı edildiği basına yansıdı. Telsim’i Yunanistan’ı dinleyen ve dinlemeleri Amerikan Konsolosluğuna yönlendiren İngiliz şirketi Vodafon’a sattınız. CİA ajanlarını ülkeye yerleştirdiniz. Amerika’nın kepçe kulaklarını Ankara Gölbaşı’na yerleştirdiniz.

İhanet şebekelerinden hesap soracaklarmış?

Aklınca Fetullah’ın ekibini suçluyor.

Bir zamanlar her derde deva Ergenekon vardı. Karınları ağrısa, “Ergenekoncular” yaptı diyorlardı. Şimdi yeni moda, her derde deva Fetullahçılar…

Fetullahçı kadroların ihaneti Ergenekon ve Balyoz davaları ile zaten ortaya çıktı. Bu saatten sonra “biz hizmet hareketiyiz” deseler de, ağızları ile kuş tutsalar da, CİA ile iş tutup bu milletin milli unsurlarıyla ordusuna kurduğu alçak tuzak asla unutulmayacaktır. Bu notumuzu düşerken, asıl gerçeği karartmanıza izin vermeyeceğiz.

Suriye’ye “izin kağıdı olmaksızın” gönderilen MİT tırları ile başlayan süreç AKP’ye değil, AKP’nin insanlık suçları üzerinden Türkiye’yi mahkum etmek için yapılmış operasyonlardır. Kamu güvenliği Müsteşarlığı kurulduktan sonra Türkiye’nin psikolojik harekât planlarını “yerli-yabancı” karışımı gayri milli unsurlara teslim ettiklerinde güvenlik zafiyetinin ortaya çıkacağı açıktı.

Uyuşturucu tüccarı Hikmetyar’ın dizinin dibinden kalkıp devlet yönetmeye kalkanların düştüğü hazin son. Akılları ancak Türkiye’yi Afganistan’a çevirmeye yetti. Ortada ne devlet kaldı, ne ciddiyet.

Yarın gerçek bir savaş riski ortaya çıkarsa, bütün planlar muhatabın eline geçecek demektir.

2007 Yılından beri;

“AKP Türkiye için bir güvenlik sorunudur” diye yazıyorum. Bu hakikati görmemek için kör olmak lazımdı.

Erdoğan başbakan olduğunu, ülkeyi istediği gibi yönettiğini sanıyordu. Etrafını çeviren etki ajanlarının oyuncağı haline geldiğini anlayacağı gün uzak değildir. Kibrini, hırsını, kinini besleyip alkışlayanların aynı zamanda celladı olduğunu anlaması yakındır.

Kuraldır: İnsanı mezara en yakınları koyar.

Şer Koalisyonu Dile Geldi… İtirafname

Erdoğan ve Fetullah çetesi birbirlerini suçlarken farkında olmadan Türk Milletine kurdukları tuzağı da itiraf ediyor. Türk Ordusu mensuplarına “cami bombalayacaklardı” diyerek tuzak kuranlar, kendi ülkesine füze atmayı, Süleyman Şah Türbesine saldırı düzenlemeyi planlıyor. İlahi adalet.

Kötülük lastik bir toptur, sahibine geri döner.

Savcı Öz twit atmış. “Hain bir el füze atacak kendi vatan evlatlarımız kendi füzemizle şehit olacak arada gariban vatandaşlarımız da ölecek. Allah tuzak kuranları bilir.” Diyor.

Kendi kurduğu tuzakları, mezara yolladığı insanları çabuk unutmuş. Kıyamet işte budur. Çünkü İslam inancında kıyamet günü elimizin-dilimizin aleyhimizde şahitlik yapacağı söylenir. Öz’ün kıyameti kopmuş, kendi aleyhinde şahitlik yapıyor.

AK Çete Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında ne söyledilerse şimdi tamamı ile zıddını söylüyor. Biz işlenen hukuk cinayetlerini ve yandaş medyanın düzenlediği linç ayinlerini o gün nasıl eleştirmişsek, aynı cümlelerle bugün kendilerini savunmak zorunda kalmaları mazlumun intikamı değil de nedir?

AKP’nin yaptığı kirli ortaklık bütün sistemi felç etmiştir. Ülkede güvenlik açığı, güvenlik zafiyeti korkutucu bir boyuta gelmiştir.

Gırtlağına kadar çamura batmış Erdoğan’ı 11 Eylül ikiz kuleler projesiyle kurtaramazsınız. Çünkü ülkenin yönetimi elinizden çıktı. Bu durumu siz de biliyorsunuz ama söyleyemiyorsunuz. Söyleyemediğiniz için sadece piyon olan Fetullahçı çeteyi dilinize doluyorsunuz.

ESAD; "Türk halkı isterse Süleyman Şah Türbesi'ni, MİT'e karşı koruyabiliriz"... diyor.

Türk halkına düşmanımız ortak diye mesaj yolluyor.

Erdoğan Şam’a girip Emevi Camiinde namaz kılacağını söylemişti. Kılamadı. Bu gidişe Esad Erdoğan’ın cenaze namazını kılacak gibi görünüyor.

Kendisi siyasi bir mefta oldu ama durumunu hala kavrayamıyor.

Zahide Uçar
Cumartesi, 29 Mart 2014 02:16
zahide@zahideuçar.com

Muhalefet Partilerinin AKP'yi Kurtarma Operasyonu ya da Emperyalizmin At Değiştirme Projesi



Yerel seçimin sonuçlanacağı 30 Mart tarihine 10 gün kaldı. Siyasal Parti liderleri bir güne üç-dört Miting sığdırarak “en iyisi benim partim bana oy verin” diyerek meydanlara topladıkları halkı KANDIRMA telaşındalar.
Biri diğerinin benzeri muhalefet maskeli partiler sanki 12 yıldır devleti kötürümleştiren koalisyonun ortağı değilmişçesine Pennsylvania’ya sahip çıkıyorlar. 17 Aralık Operasyonu ile ortaya saçılan Yolsuzluk ve hırsızlık üzerinden AKP ye değil, Tayyip Erdoğan a yükleniyorlar. BDP ise buna ek olarak güneydoğuda “özerklik” ve Öcalan a “özgürlük” sakızını çiğnemeyi sürdürüyor.
 Buna karşılık Erdoğan, bir yandan Pennsylvania’nın saldırılarını kesmek, devlet içinde ortaklığı döneminde kendi eliyle yerleştirdiği Pensilvanyacıları temizlemek, diğer yandan kendisini iktidara taşıyan “Büyük Patron ABD” ye hala en iyi AT’ın ve aracın kendisi olduğunu kanıtlamak peşinde.
 Yani özetle Meydanlarda, halkın yarasına merhem olacak tek bir söylem ortada yok. Meydanlarda “en iyi AT’ın ve aracın”  kendileri olduğunu Büyük Patron ABD’ye kanıtlamaya, büyük Patrona en yüksek teklifi vererek ve ihaleyi kazanmaya çabalayan siyaset tacirleri dolaşıyor.
Ülkenin ve ulusun gündemi ise bu söylemlerin dışında.
DÖRT KİŞİLİK AİLENİN AÇLIK SINIRI 1.130, YOKSULLUK SINIRI 3.682LİRA oldu.
Mutfak enflasyonunda son on iki aylık artış yüzde 12,24
AİLENİN YAŞAM MALİYETİ BİR AYDA 102 LİRA ARTTI
 Resmi verilere göre Kasım, Aralık, Ocak aylarını kapsayan Aralık döneminde işsizlik yüzde 10,0 düzeyine çıktı.  YANİ ÜLKEMİZDE 7.500.000 KİŞİ İŞSİZ.
Milli Eğitim 12 Yıllık AKP döneminde çıkartılan yasalarla paralı bir işletme organizasyonuna dönüştürülerek tümden LAĞVEDİLMİŞTİR.
YARGI MEKANİZMASI İŞLEVİNİ YAPAMAZ KONUMA GETİRİLMİŞ, HUKUK SİSTEMİNİ ÇÖKERTİLMİŞTİR.
TSK Ülkenin iç ve dış güvenliğinden, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinden el çektirilmiştir. Uluslararası düzlemde Türkiye’ye dayatılan rol, petrol ve doğal gaz boru hatlarının güvenliğini sağlamaktır. Buna bağlı olarak, Türk Ordusu’ndan ABD’nin bölge polisi olması istenmektedir. Mehmetçik ABD çıkarları uğruna kriz bölgelerindeki savaşlara sürülmektedir.
CUM­HU­Rİ­YET DÖ­NE­MİN­DE MİL­LE­TİN ÖDE­Dİ­Ğİ VER­Gİ­LER­LE YA­PI­LAN TE­SİS­LE­R, KANBEDELİ KAZANIMIMIZ OLAN TOPRAKLARIMIZ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKİLMİŞTİR.
Türkiye ekonomisi, Tarımı, Hayvancılığı, sanayisi Avrupa Birliği ve ABD kapısında çökertme operasyonlarıyla kuşatılmıştır.
Türkiye yeni Sevr proje ve haritalarının elden ele dolaştığı bir dönemden geçmektedir. Büyük Patronların dayatması ve içerideki ihanet odakları eliyle yürütülen, Türk halkını mezheplere, ırkçı gruplara, tarikatlara, cemaatlere bölme operasyonu tamamlanmak üzeredir.
Küresel Çetenin ve içerideki taşeronlarının kasaları dolsun diye, HES’ler, Köprüler, Hava Limanları, AVM'ler yapılırken ülkenin doğası yağmalanarak yok ediliyor.
Daha yüzlerce yakıcı ve yıkıcı sorunla karşı karşıya kalmış olan Türk Halkından sorunun kaynağının,  AKP’nin ve onun zihniyetindeki küresel yağmacı çeteye bağımlı, devşirme- güdümlü siyaset anlayışının olduğu sürekli gizleniyor.  Emperyalist Batının Türkiye acentesi AKP’nin varlık nedeninin, Atatürkçülüğü, tam bağımsızlığı, antiemperyalist halkçı-devrimci direnci kırmak, onu yok etmek, değerlerini, sembollerini kirletmek, böylece bu değerleri etkisiz kılmak olduğunun üzeri örtülüyor.
Tüm bu olup bitenlerin sorumlusu olarak, Erdoğan ve onun etrafında birkaç mafyanın ve çetenin pis işler yaptığı, devletin bu pisliklerden temizlenmesi gerektiği yönlü bilinç aşılanıyor. Halk, kendi sorunlarına ve giderek kendine yabancılaştırılıyor.
 Muhalefet, pislikten, cerahatten, çürümeden kurtuluşun;  son 60 yıldır iğdiş edilmiş olan “düzenin” Büyük Patronun eş başkanlığını yürüten Tayyip Erdoğan’ın koyduğu kurallar, belirlediği sınırlar içinde tamiri ile olabileceğine halkı inandırma çaba ve gayreti içindeler.   
Erdoğan’ın alaşağı edildiği,  ama onun yarattığı tüm siyasal, ekonomik, hukuksal ilişkilerin varlığını devam ettirdiği bir “düzen” dışında, muhalefetin halka önerdiği bir çıkış yolu ve çözüm yoktur.
Yani halka “ Kırk katır mı, kırk satır mı?” kıskacı içinde,  bir taşeron grubun yerine bir başka taşeron grubunun seçimi dayatılıyor.
 Büyük Patronlar, Avrupa Birliği ve ABD’nin çözüm önerisi de, “Erdoğan’ın alaşağı edildiği,  ama onun yarattığı tüm siyasal, ekonomik, hukuksal ilişkilerin varlığını devam ettirdiği bir düzendir.”    Ancak Büyük Patronlar, Avrupa Birliği ve ABD; kendilerini fazlasıyla rahatsız eden Haziran direnişinde, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda ayağa kalkan toplumsal muhalefeti mutlak bir edilgenlik ve tepkisizliğe mahkûm edebilecek, sistemi tehlikeye düşürmeyecek “en iyi AT’ın ve aracın” peşindeler.
Söylemek istediğimiz şudur. Halkın kendi iradesini dayatmadığı bir seçimde,  Erdoğan’ın kendisi iktidardan uzaklaştırılacak,  “AKP’nin 12 yıllık iktidarının taşıyıcı kolonları” olma görevini eksiksiz yerine getirenlere ülke emanet edilecektir. Bunun adı Tayyip Erdoğan’ın feda edilerek, AKP’yi kurtarma operasyonudur.
Oysa Haziran direnişinde, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda ayağa kalkan halk, Kemalist Cumhuriyet yıkıcılarının tüm kurum ve kişileriyle ve onlar tarafından kurulan halk düşmanı sistemin tümünden kurtulmak istemektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin geleceğini, Büyük Patronlar Avrupa Birliği ve ABD değil, Haziran direnişi, 29 Ekimler, 10 Kasımlar yani halk iradesi belirlemelidir.
Muhalefetin AKP'yi kurtarma operasyonuna ya da emperyalizmin at değiştirme projesine asla izin verilmemelidir.
Türkiye’yi bu dar boğaza, Kemalist devrimin bağımsızlıkçı, halkçı, devletçi ve aydınlanmacı özünden uzaklaştığı/uzaklaştırıldığı için sürüklenmiştir. Öyleyse çıkış yolu da bellidir “Kemalist devrimin bağımsızlıkçı, halkçı, devletçi ve aydınlanmacı” özünü ödünsüz savunmak ve örgütlenmek.
Yani Türk halkı Kemalizm’i hatırlar ve o ilkelere sarılırsa sıkıştırıldığı kapandan kapıyı kırıp çıkabilir. Başkaca çıkışımız da kalmamıştır. 19.03.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı

18 Mart 2014 Salı

“Çanakkale Zaferi Yalnız Bizim Değil, Tüm Mazlum Milletlerin Emperyalizme Karşı İlk Zaferidir”



BASIN AÇIKLAMASI

Bugün Çanakkale Zaferi’nin 99. yıldönümü.  Ulusların tarihinde onurla, gururla kutladıkları mücadeleler, zaferler vardır. Çanakkale Zaferi de bu destansı zaferlerden biridir. Mazlum ulusların emperyalizme karşı ilk zaferi olan Çanakkale Savaşı emperyalistlerin silah, cephane, teknoloji gücü ne kadar fazla olursa olsun, haklılığına ve yeneceğine inanmış bir halk karşısında duramayacağının kanıtı olan bir zaferdir. Emperyalistlerin, “Hasta Adam” diye nitelendirdiği ve öldürücü darbeyi vurmak için harekete geçtiği bir ülkenin-Osmanlı’nın yarı aç yarı tok, ayağında yırtık çarıklı insanlarıydı.

O İnsanlar ki; Çanakkale Boğazı’na dayanan emperyalistleri 18 Mart 1915’te büyük bir hezimete uğrattılar. Tarihe, altın harflerle “Çanakkale Geçilmez!” sözünü kazıdılar.


Churchill, Lloyd George ve bütün İngiliz, Fransız Emperyalistlerinin pervasız sözcüleri : “Çanakkale olmasaydı Tarih farklı yazılacaktı. Ve savaş 5-6 ayda bitecekti” “Özellikle Çanakkale’yi ele geçirdiğimiz anda İstanbul’u ele geçiriyoruz, Osmanlı’yı yeniyoruz, Çarlıkla birleşiyoruz, Ortadoğu’yu tümden Hindistan’la birleştiriyoruz ve Almanları Avrupa’da hapsediyoruz” diyorlardı


Bu amaç Bu gün de değişmemiştir. Kendi emperyalist çıkarları uğruna tüm mazlum ulusların sınırlarının yeniden çizilmesi, mazlum Uluslara kan, gözyaşı, savaş, açlık ve yoksullukların reva görülmesinin planı olan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) bir saldırı ve yağma projesidir. Bu Plandaki Amaç, Orta Doğu'nun birliğini imkânsız kılacak ve ortak değerlerde emperyalizme karşı bütünleşmeyi önleyecek her türlü tedbiri almaktır. Bölgemizde Suriye- Irak- Mısır, Libya ya karşı yapılan saldırılar, Çanakkale’ye yapılan saldırılarla aynı amaçlıdır.


Çanakkale Zaferi, sıradan bir savaş ya da kolayca kazanılmış bir zafer değildir. Bu öyle bir savaştır ki, o dönemin en gelişmiş silahlarıyla donatılmış Emperyalist gangsterler, İngiliz Kraliyet Donanması ve müttefikleri Fransızlar başta olmak üzere Tarihin o güne kadar gördüğü en büyük donanma, diğer yanda ulusal onurlarını yaşamı pahasına savunan, karşılarındaki güçle kıyaslanmayacak kadar yetersiz savaş araçlarına sahip mazlum bir ulus. Ve bir de askeri dehasıyla: Mustafa Kemal…


Mustafa Kemal'i, bir değil, iki kez yurt ve ulus  kurtarıcısı yapan ana cevher, kişilik ve düşünce yapısının temelinde "özgürlük ve bağımsızlık" ilkesinin bulunmasıdır. Böyle bir  kutsal sonucu olan zaferin kazanılmasında, komutanlığıyla  savaşın yazgısını belirleyen Mustafa Kemal'in, "özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Bir ulus özgürlük ve bağımsızlıktan yoksun kalmaktansa yok olsun daha iyidir!" diyen anlayışı belirleyici önemde olmuştur.


Bugün Ortaçağcı Tayyipgiller ve faşistler Çanakkale Zaferi’ne sahip çıkar görünüyorlar. Bu zaferimizi kendi tekellerinde tutmak istiyorlar. Zaferin kazanılmasını evliyalarla, hurafelerle ve ırkla açıklama yoluna gitmekte, bunun propagandasını yapmaktadırlar. Bu bilinçli bir politikadır. Bu şekilde o destansı mücadeleyi olmamışa çevrilmek, bu zaferi canı kanı pahasına kazanan askerlerimizi ve Mustafa Kemal’i yok saymak istemektedirler. Ve nihayetinde ulusların kendi gücünün farkına varmasının, kendine güvenmesinin önüne geçmeyi hedeflemektedirler.


Bugün onlar,  yani Emperyalist gangsterlerin, BOP Projesinin eşbaşkanları gücü ve iktidarı ellerinde tutuyor olabilirler.


Tüm değersizleştirme, içini boşaltma, faşist ve gerici içerik kazandırma girişimlerine rağmen, Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşımız gibi ulusumuzun belleğindedir. Emperyalistlere karşı girişilecek yeniden Kurtuluş Savaşımız için halkımıza ilham vermekte, umut olmaktadır.


Bu nedenle de ayrıca değerlidir. Çünkü bugün ülkemiz bir kez daha, hem de o dönemleri aratmayacak biçimde emperyalist kuşatma altındadır. İnsanlığın baş belası olan emperyalizm, sömürüye, savaşa doymuyor. Yanı başımızda Ortadoğu’da, en son Irak’ta ve bugün Suriye’de olanlar, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde dünya uluslarına kan kusturmaktadır. Ve ülkemizin adım adım götürüldüğü bataklık: Ortaçağ ve Yeni Sevr’dir. Ama buna asla izin vermeyeceğiz!



Ulusumuzun emperyalizme karşı ilk zaferi olan Çanakkale Savaşının 99. Yılını bu duygularla bir kez daha kutluyor, vatan savunmasında canlarını veren kahraman gazi ve şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                                                      Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI