Almanya Parlamentosu (Reichstag) 27 Şubat 1933 gecesi
yakıldı. Hitler, azınlık hükümetindeydi. 5 Mart 1933 tarihinde genel seçim
vardı ve Hitler tek başına iktidar olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Yangın, Hitler’e sadece tek başına iktidar değil sonsuz da bir güç verdi. Bu
yıldönümünde yangını, yangın davasını ve sonrasını çok kısaca özetleyelim.
Berlin’de olay yerinde Hollandalı 24 yaşındaki inşaat
işçisi Marinus van der Lubbe yakalandı. Komünist olduğunu söyleyen Marinus,
polisin söylediğine göre, kundaklama eylemini tek başına gerçekleştirdiğini
anlattı.
Yangın gecesine dönelim: Reichstag yangını
binanının çeşitli bölgelerinde ve aynı anda çıkmıştı. Oysa Marinus van der
Lubbe, ne binayı tanıyordu ne de aynı anda birkaç yerde olabilecek yeteneğe
sahip biri gibi görünmüyordu. Kaldı ki, Almanya’da veya Berlin’de yaşamıyor,
Almanya’da kimseyle bir ilişkisi de yoktu.
Hollanda’da ev sahibi kadın, Marinus’un olayla
ilgisinin ne olabileceğine dair önemli bir detay anlatmıştı. Ev sahibine göre,
Marinus, Berlin’deki Almanlardan oraya gelmesi için bir çağrı aldı. 12 Şubat
tarihinde gelen bu çağrı post kartı Marinus’a göre Alman komünistlerden
geliyordu ve orada çok önemli illegal bir işi halletmesi gerekiyordu. Marinus
evini terk etti ve 18 Şubat’ta Berlin’e geldi. Marinus, gözü pek, atılgan,
sosyalist çevrelere girip çıkan bir gençti ve Hollanda komünist çevrelere girer
çıkardı.
Bu post kartını kimler yazmıştı? Bunlar Alman
komünistler miydi? Hayır, bununla ilgili hiç bir bilgi yok. Ancak, Marinus,
görüştüğü insanların Komünistler olduğuna inanıyor ve komünist mücadele uğruna
Reichstag’ı yakmaya karar veriyor. Ya da Alman polisine bunları anlattığı
söyleniyor. Ancak, kendisi bir köşede yangın çıkarırken, başka kişilerin de
oralarda olduğundan ve bu kişilerin işlerini garantiye almak için binanın diğer
bölgelerini ateşe verdiğinden haberi yok.
Eylemci sanık olarak aynı gece gözaltına alınan Alman
Komünist Partisi (KPD) Berlin Meclis Grup Başkanı Ernst Torgler ve yine
gözaltına alınan Bulgar Komünistler Georgi Dimitrow, Blagoi Popow ve Wassil
Tanew’i tanımıyor bile.
Faşizm uyumaz
Olay gecesine bakıldığında büyük faşistlerin
hazırlıklı olduğu görülüyor. Adolf Hitler, Joseph Goebbels, Hermann Göring ve
Wilhelm Frick gibi faşist büyükler yangın yerine gelmekte ve orayı miting
alanına çevirmede gecikmedi. Hitler o akşam suçluyu tespit etti: Uluslararası
komünizm, Alman birliğine ve dirliğine karşı kokteyl bir örgütle saldırmıştı!
Hitler şöyle devam etti:
„Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını
keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Her
komünist eylemci nerde görülürse vurulacak. Komünist milletvekilleri daha bu
gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir.
Reichstag yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.“ Faşist
Göring de bir çift laf etti: „Bu komünist isyanının başlamasıdır, devam
edecekler. Bir dakika bile gecikemeyiz…“
Göring doğru söylüyordu. Bir gün bile beklemediler ve
sabah Cumhurbaşkanı adına Alman Halkının ve Devletinin Korunmasına Yönelik
Reichstag Yangını Kararnamesi çıkarıldı. (Die Verordnung des
Reichspräsidenten zum Schutz von Volk und Staat –Reichstagsbrandverordnung.)
Bu kararnameyle birlikte, yürürlükteki Weimer Anayasası kaldırıldı, Almanya
pratikte demokrasinin ve insan haklarının bütün kurallarını askıya almış oldu. Polise
sebep göstermeksizin gözaltına alma ve yargıya da sanığı hukuki yardımdan muaf
tutma hakkı verildi. Reichstag yangını faşizme geçisin en önemli adımı
oldu. Toplama kamplarının ilk nüveleri burada atıldı çünkü kısa sürede 100 bin
Alman Komünist Partisi üyesi ve sosyal demokrat tutuklandı.
Aydınlar da gözaltında
Hitler’in partisi NSDAP, komünistlerin ve sosyal
demokratların isyan başlattığını iddia ederek bu iki partiye karşı cadı avına
girişti. Berlin’deki bütün komünistler evlerinden alındı, bütün KDP
milletvekilleri tutuklandı. Parti seçim çalışması yapamaz hale geldi. Marinus
van der Lubbe’den sosyal demokratlarla da ilişkisi olduğuna dair ifade aldılar.
Bunun üzerine seçimden önce partiye yakın medya tümden kapatıldı, partinin 14
gün afiş asması yasaklandı. (Elbette beklenildiği gibi NSDAP tek başına iktidar
oldu.)
Daha 28 Şubat günü Almanya’nın dünya çapındaki
entelektüelleri, gazeteci ve yazarları da tutuklandı. Tutuklanan bazı isimler
şunlar:
Alfred Apfel, Fritz Ausländer, Rudolf Bernstein, Felix
Halle, Max Hodann, Wilhelm Kasper, Egon Erwin Kisch, Hans Litten, Erich Mühsam,
Carl von Ossietzky, Wilhelm Pieck, Ludwig Renn, Ernst Schneller,Werner Scholem
ve Walter Stoecker. Bir kaç gün sonra da Komünist Parti Genel Sekreteri Ernst
Thälmann tutuklandı. Daha sonra Bulgaristan Başbakanı olan komünist teorisyen
Georgi Dimitrow da davanın tutuklu sanığı idi.
Marinus van der Lubbe’nin yargılanmasına 21 Eylül
1933’te başlandı. Daha önce enerjik ve kabına sığmayan bir genç olan Marinus’un
adeta yerlerde süründüğü görüldü. Marinus’un bromla zehirlendiği, hipnotize
edildiği veya uyuşturucu verildiği gibi tartışmalar yapıldı. Yargılama boyunca
Marinus sorulara evet ya da hayır dışında bir cevap veremedi, cümle kuracak
gücü olmadı. Dava bitti, Marinus 10 Ocak 1934 tarihinde idam edildi. Tüm yargılama
süreci boyunca Dimitrow’un yaptığı savunma ise, bütün bu sürecin faşistlerce
planlandığını kanıtlar nitelikte. Bundan sonra da zaten faşist baskı
Dimitrow’un söylediklerine uygun sürdü. Yeryüzü kana boyandı.
Yaptıranlar da yargılayanlar da aynı
Marinus van der Lubbe,
Reichstag’ı yaktığını kabul etse de, kundaklamayı kimin yaptırdığı aydınlığa
kavuşmadı. Çünkü Alman sol çevrelerde ve uluslararası kamuoyunda Marinus’a
kundaklamayı yaptıranların aynı zamanda Marinus’u yargılayanlar olduğu imajı
hiç silinmedi.
Yıllar sonra Marinus’un kardeşi Jan van der Lubbe,
kardeşinin yeniden yargılanması için mahkemeye başvurdu. 1980 yılında Berlin
Mahkemesi faşist dönemdeki yargılamaların tümünün zaten hukuk dışılığına
hükmedildiğini hatırlattı ve ayrıca Marinus’un beraatine karar verdi. Alman
Komünist Partisi olayı araştıran komite kurdu ve partiden kimsenin Marinus ile
bir ilişkisinin olmadığını saptadı. Ayrıca, Marinus’un akli dengesinin bu suçu
işlemeye uygun olup olmadığına dair o zaman hazırlanan doktor raporu hala
kayıp. Yangını başlattığına dair ilk ifadesi dışında kanıtlar da yok.
Hollanda‘da bir çok meydana Marinus van der Lubbe adı
verildi. 27 Şubat 2008’de olaydan 75 yıl sonra Hollanda’da yaşadığı şehir
Leiden’e heykeli dikildi ve adı verilen bir sitenin duvarına fotoğrafı afiş
olarak asıldı.
SELAMİ İNCE 28.02.2016 09:09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder