696 sayılı KHK ile
yapılan düzenlemeye göre, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, terör eylemleri veya
bunların devamı niteliğindeki eylemleri bastırmak için her kim olursa olsun
hareket edenlere mutlak sorumsuzluk öngörülmüştür.
Getirilen
düzenlemeyi ceza hukuku kavramları ile hukukla, akılla, mantıkla, insanlıkla,
insanlık mirasının kazanımları ile açıklayabilmek olanaklı değildir.
Bir hukuk
devletinde vatandaşın suçu önleme görevi olamaz.
Bir hukuk
devletinde vatandaşın yargılama yapma görevi olamaz.
Bir hukuk devletinde
kişiler, ancak karşılaştıkları bir suçu önlemek için, zorunluluk hali söz
konusu ise, meşru müdafaa hali söz konusu ise, ancak ve ancak o durumda suça
müdahale edebilirler.
Bunun dışında bir
suça müdahale edemezler.
Bunların dışında ki
hallerde yapacakları müdahale, devletin asayişi sağlama, suçu öleme görevini
kişilerin üstlenmesi demektir.
Devletin yok
sayılması demektir.
Devletin asayişi
sağlama, suçu önleme görev tekelinin sona ermesi demektir.
Suça müdahale adı
altında infaz yapmak demektir.
Suça müdahale adı
altında yargısız infaz yapmak demektir.
Devletin yargı
yetki ve görevini kişilerin üstlenmesi demektir.
Kişilerin sorumsuz
kılınması yoluyla, yargısız infazın meşrulaştırılması demektir.
Devletin yargı
yetki ve görev tekelinin sona ermesi demektir.
Bu tabloda,
hukuk devleti yanında, devletin varlığı bile, anayasa bile kâğıt üzerinde,
hükümetin iki dudağı arasında kalmıştır.
TCY’de ve bütün
çağdaş sistemlerde, konusu suç oluşturan emir yerine getirilmez.
Yerine getirilir
ise, emri veren de yerine getiren de sorumluluktan kurtulamaz.
Böyle bir düzenleme
KHK ile yapılsa bile, bağlayıcı bir düzenlemedir.
Bir emir
niteliğindedir.
Yargıya yönelik bir
emir niteliğindedir.
Bir hukuk
devleti isek veya bir hukuk devletinde, bu düzenlemenin anlamı sadece ve sadece
konusu suç oluşturan emir olabilir.
Ötesi düşünülemez.
Hatırlarsak 12
Eylül döneminde, Anayasaya konulan geçici 15 inci madde ile darbe yöneticileri
ve kamu görevlilerine sınırlı bir süre için sorumsuzluk getirilmiştir.
Şimdi ise
ucu açık bir süre için, hükümetin mensupları ve de hükümetin beklentilerine
göre hareket eden herkes için, Anayasa ile bile değil, hükümetin iki dudağı
arasından çıkan KHK ile sorumsuzluk getirilmekle, mevcut yönetimin bir darbe
yönetimi olduğun da açıkça ortaya konulmuştur.
AYM’nin daha önce
verdiği kararlardan dönerek, OHAL KHK’larını “OHAL ile ilgi ve gereklilik
yönünden bile” denetlememesi, hükümetin böyle hukuk dışı düzenlemeler
yapmasının önünü açmıştır.
Bir hukuk
devletinde böyle bir düzenlemenin sorumsuzluk hali yaratması düşünülemez.
Böyle bir hüküm bir
hukuk devletinde sonuç doğurmaz.
Böyle olunca
KHK’nın ilgili hükmü kapsamında suç işleyenlerin sorumluluğu, bir hukuk
devletinde yine söz konusu olacaktır.
Aksi düşünülemez.
Aksinin düşünülmesi
demek, hukuk devletinin yok olması demektir.
Anılan hüküm
sorumsuzluk yaratıyor deniyorsa, ortada hukuk devleti kalmamış demektir.
Bir hukuk devleti
var ise böyle bir hüküm yargıyı bağlamaz.
Bir hukuk devleti
var ise ve o zaman sonuç doğurmayan bu hükmün yargı organınca uygulanması ve
sorumsuzluğa hükmedilmesi demek, yargı organının kendisini bağımsız görmemesi,
bu düzenlemeyle kendisini bağlı görmesi, yani konusu suç teşkil eden bir emri
uygulaması demektir.
Bu durumda,
konusu suç oluşturan emri veren yani bu düzenlemeyi yapan hükümet te, bu
düzenlemeyi yani konusu suç oluşturan emri uygulayan yargıda, aynı derecede
sorumludur. KHK kapsamında hareket edenlerle beraber sorumlulukları söz
konusudur.
Yine söylemek
gerekir ki, adil yargılama hakkı ortadan kaldırılamaz.
Getirilen düzenleme
ile infaz, yargısız infaz yolu açılmakla, adil yargılama hakkı ortadan kaldırılmıştır.
Bir hukuk devleti
isek, Anayasa’nın 90/son maddesi kapsamında, bu düzenlemenin uygulanma yeteneği
de bulunmamaktadır.
Adil yargılanma ve
etkin soruşturma, temel haklar kapsamındadır.
Anayasa’nın 90/son maddesinde,
temel haklar konusundaki uluslararası sözleşmelerle, iç hukuktaki
düzenlemelerin çatışması durumunda, uluslararası düzenlemelerin geçerli olacağı
ifade edilmiştir.
Bu düzenlemede,
İHAS’ın 5 inci maddesi kapsamındaki etkin soruşturma, 6’ncı maddesindeki adil
yargılama hakkını ortadan kaldırmaktadır.
Bu yönüyle
tarafı olduğumuz uluslararası düzenlemeler karşısında anılan düzenlemenin
uygulanma yeteneği de ayrıca bulunmamaktadır.
Hükümeti
eleştirirken, hükümete bu yolu AYM açmıştır.
AYM varlık
nedenini hatırlamalıdır.
Öncelikle
hükümet bu KHK’yı derhal geri almalıdır.
Hükümet bu KHK’yı
geri almıyorsa, AYM bu KHK’ları incelenmiyor diye AYM’ye başvurmamak yerine,
AYM’ye varlık nedeni hatırlatılmalıdır.
AYM’ye
varlık nedeni hatırlatılıp, bu KHK’nın iptali için ana muhalefet partisi TBMM
grubu veya TBMM’deki en az 110 milletvekili AYM’ye mutlaka ve mutlaka iptal
davası açmalıdır.
Halkın
desteği ile dava topluma mal edilmelidir.
Bu dava ile
birlikte hukuk ve demokrasi hareketi başlatılmalıdır.
Türkiye
Cumhuriyetini var edecek Cumhuriyetin nitelikleridir, hukuk ve demokrasidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder