İstanbul’a
belediye başkanı oluşundan günümüze değin Recep Tayyip Erdoğan hedefini,
amacını ve davasını hep açıkça söylemiştir.
Davasını,
amacını ve hedefini, hiç saklamamış, hiç gizlememiştir.
Elbette süreç
içinde taktiksel geri çekilmelerde bulunmuş, söylem değiştirir gibi yapmış,
zaman zaman sessiz kalmış ama davasından, amacından, hedefinden hiç
sapmamıştır.
Recep Tayyip
Erdoğan’ın davasını, amacını, hedefini tek bir cümlede özetleyebiliriz:
Temelinde
laiklik ilkesi bulunan cumhuriyet rejimini ortadan kaldırıp yerine “Osmanlı
Şeriatı”na dayalı bir düzen getirmektir.
Recep Tayyip
Erdoğan, bakın demokrasiyi nasıl algılıyordu:
“Peki, nasıl
bir demokrasi?
Bu demokrasi
amaç mı olacak, araç mı olacak?
Bize göre
demokrasi hiçbir zaman amaç olamaz.”
Demokrasinin
ulaşılması gereken bir amaç olmadığını vurgulayan Recep Tayyip Erdoğan,
görüşlerini çok daha keskin ifadelerle şöyle açıklıyordu:
“Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır!
Amacımıza
ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.
Demokrasi
bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz.”
Recep Tayyip
Erdoğan, demokrasi tramvayına bindi.
Peki, ne zaman
indi?
27 Mayıs 2013
tarihinde, demokrasi tramvayından indi.
Bu olayı çok
kısa özetleyeyim.
AKP hükümeti ve
İstanbul Belediyesi, İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda “Topçu Kışlası” inşa
etmeye karar verdi. Bunun için önce, yüzlerce ağacın kesilmesi gerekiyordu.
27 Mayıs 2013
günü iş makineleri parka girdi. Çok büyük çoğunluğunu 20- 40 yaş arası
gençlerin oluşturduğu bir topluluk bu girişime karşı ayaklandı, iş
makinelerinin önüne dikildi.
Devletin polisi
Toma’larla, biber gazıyla ayaklananlara saldırdı.
Ayaklananların
üzerinde değil tabanca, bıçak; bir tırnak makası bile yoktu!
Çoğu gençlerden
oluşan protestocular; “Barış”, “Sevgi”, “İnsan Hak ve Özgürlüklerine Saygı”,
“Demokrasi” diye haykırıyorlardı. Ellerinde Türk bayrakları vardı.
Recep Tayyip
Erdoğan’ın emriyle polisler; barış, sevgi, insan hak ve özgürlüklerine saygı,
Demokrasi isteyenlerin üzerine ateş açtı. 8 gencimizi öldürdü. Ondan fazla
gencimizi kör etti. Sekiz binden fazla insanımızı yaraladı.
İstanbul Taksim
Gezi Parkı’nda başlayan Demokrasi ayaklanması Türkiye’nin 80 iline yayıldı.
Devletin resmi
rakamlarına göre Türkiye genelinde toplam 7 milyon insanımız gece gündüz
ayaklanmayı sürdürdü.
Temelde
Demokrasi’den başka bir talepleri olmayan insanlarımızın protestosu bir ay
sürdü.
Peki, sonra ne
oldu?
Değerli
Dostlar,
Barış, Sevgi,
İnsan Hak ve Özgürlüklerine Saygı ve Demokrasi isteyen en az 7 milyon
insanımızın kalkışmasını, devletin polis gücünü kullanarak bastıran Recep
Tayyip Erdoğan, yeniden Demokrasi tramvayına bindi.
Recep Tayyip
Erdoğan, Demokrasi tramvayına istediği zaman biniyor, işine gelmediği zaman
iniyordu.
Değerli
Dostlar,
15 Temmuz 2016
akşamı, çok uzun zaman önce Türk ordusu içinde örgütlenmiş olan Fethullahçı
subaylar, yani CIA ajanları, darbe girişiminde bulundu.
Tarihimizde ilk
kez Türk halkı darbecilere karşı sokaklara döküldü, canları pahasına
darbecilere geçit vermedi. Darbe girişiminin ilk saatlerinde cep telefonuyla
bir televizyon kanalına bağlanıp halkımızın darbecilere karşı sokaklara,
meydanlara çıkmasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı başarılı oldu.
Darbecileri
önleme aşamasında ve daha sonra yaptığı söylem ve uygulamalarda Recep Tayyip
Erdoğan, bir kez daha Demokrasi tramvayına binmişti.
Recep Tayyip
Erdoğan, “Demokrasiye inananları tankla, topla sindiremezsiniz!” diye
haykırıyordu.
Halkın
sokaklardan, alanlardan ayrılmamasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan, bu önlemi
“Demokrasi Nöbeti” olarak adlandırıyordu.
7 Ağustos 2016
Pazar günü İstanbul Kazlıçeşme’de yapılan, milyonlarca insanımızın katıldığı
mitingin adı, medyada “Demokrasi Şöleni”, “Büyük Demokrasi Buluşması” olarak
adlandırılıyordu.
Değerli Dostlar,
Bir kez daha
Demokrasi tramvayına binmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi üzerine
yaptığı söylemler milyonlarca insanımız tarafından coşkuyla paylaşılmaktadır.
Peki, bu ne
zamana kadar sürecektir?
Daha açıkçası,
Recep Tayyip Erdoğan Demokrasi tramvayından bir daha ne zaman inecektir?
Bu soruya cevap
verme yerine, size bir öneride bulunabilirim.
İngilizlerin,
Yunanlarla ilgili çok ünlü bir deyişleri vardır:
“Beware
of Greeks, bearing gifts.”
Türkçe anlamını
şöyle söyleyebilirim:
“Size
hediyelerle yaklaşan Yunanlara dikkat ediniz!”
İngilizlerin bu
ünlü deyişleri, bir tarihi olaya dayanmaktadır, çok kısa anlatayım.
Çanakkale’ye 30
km. uzaklıktaki Tevfikiye köyünün eski tarihteki adı Truva idi.
İsa’dan Önce
1184 yılında geçtiği anlatılan efsaneye göre, Truvalı prens Paris, Yunan
Kralı’nın karısını kaçırır ve bu olay Yunanlarla Truvalılar arasında bir savaşa
neden olur.
Yunanlar
denizden Truva’yı kuşatma altına alırlar, ancak on yıl süren savaşlar
başarısızlıkla sonuçlanır. Kale duvarları çok kalın taşlardan yapılmış Truva’ya
giremezler.
Bunun üzerine,
Yunanlar kurnaz bir oyun kurgularlar.
Tahtadan çok
büyük bir at yaparlar ve bunu Truva’nın kale kapısı önüne bırakıp uzaklaşırlar.
Savaşın
bittiğine inanan Truvalılar, Tahta At’ı tanrıların bir armağanı olarak
algılayıp kentin içine çekerler.
Zafer
kutlamalarıyla zil zurna sarhoş olan Truvalılar yattıktan sonra Tahta At’ın
karnı açılır, saklanmış olan Yunan askerler dışarı çıkar, kale kapılarını
ardına kadar açar, Yunanlar Truva’yı işgal eder, yakar, yıkar, binlerce
Truvalıyı kılıçtan geçirir.
Truvalılar,
Yunanlıların bıraktığı Tahta At’ı hediye sanmışlar ve bu yanılgılarını, hem
vatanlarını hem de canlarını vererek ödemişlerdi.
İşte, bu tarihi
olaydan büyük bir ders çıkaran İngilizler, “Size hediyelerle yaklaşan
Yunanlılara dikkat ediniz!” demektedirler.
Değerli
Dostlar,
Ben de
İngilizlerin bu ünlü deyişinden esinlenerek şöyle diyorum:
“Demokrasi
tramvayına istediği zaman binen, işine gelmediği zaman inen Recep Tayyip
Erdoğan’a dikkat ediniz!”
Yılmaz Dikbaş
8 Ağustos 2016, Pazartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder