Son Osmanlı
padişahı Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’ın anlattıklarını dinleyelim:
“…Babam
imparatorluğu kırk yıl boyunca idare eden ağabeyi Abdülhamit’in ‘İngiliz
dostluğu, Fransız yakınlığı’ politikasını benimsemişti. Esasen çözülmüş ve
zayıflamış olan imparatorluğu toparlayıp dağılmaktan kurtarmak için amcam
Abdülhamit, kendi tabiri ile ‘ALİ’NİN KÜLÂHINI VELİ’YE, VELİ’NİN KÜLÂHINI
ALİ’YE giydirmekle otuz yıldır canım çıktı. Öyle kurtardık’, derdi.
Babam
da bu siyasetin devamı taraftarı idi ve yazık ki tahta çıktığı zaman iş işten
geçmişti.
İç
siyasette savaş sonrası huzur en çok düşündüğü husustu. Dış politikada ise
ancak İngilizlerle iyi münasebet kurarak savaşın ağır kayıplarını
giderebileceğini düşünüyordu!”
Sabiha
Sultan’ın bu açıklamasından özetle şunu anlıyoruz:
Osmanlı
padişahları Sultan Abdülhamit’in de Sultan Vahdettin’in de devletin ve halkın
çıkarlarını ön planda tutan akıllı, mantıklı ve köklü dış politikaları yokmuş!
Peki, ben şimdi
sizlere neden bunları anlattım?
Değerli
Dostlar,
Türkiye’yi 14
yılı aşkın bir süredir yöneten AKP, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dış
desteğiyle kurulup iktidar olmuştur.
Recep Tayyip
Erdoğan’ın New York’taki ünlü bankerlerle, Siyonist Yahudi lobileriyle çok sıkı
bağlar kurmuş olduğu, bu nedenle de ödüllendirildiği herkesçe bilinen bir
gerçektir.
Recep Tayyip
Erdoğan, 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye
aleyhine çok ağır şartlar içeren bir sözleşme imzaladı ve o tarihten sonra
AB’nin desteğini de arkasına aldı.
Şimdi burada
ayrıntılarına girmeyeceğim türlü nedenlerle Recep Tayyip Erdoğan ile ABD-AB’nin
arası açıldı. Taraflar artık bir birlerinden memnun olmadıklarını açıkça ifade
etmeye başladılar.
Recep Tayyip
Erdoğan ile ABD-AB arasındaki uçurum o denli derinleşti ki, 15 Temmuz 2016 günü Türk ordusunun içindeki Fethullahçı
olarak tanımlanan CIA ajanlarının düzenlediği silahlı ve kanlı darbe
girişiminin başarısız olmasından ABD-AB’nin neredeyse üzüldükleri algılandı.
İşte, tam bu
aşamada Recep Tayyip Erdoğan 11 Ağustos 2016 günü Rusya’ya gitti. Oysa 24 Kasım
2015 tarihinde bir Rus savaş uçağı, Türk hava sahasını ihlal ettiği
gerekçesiyle düşürülmüş, iki ülke arasında çok gergin, çok sıkıntılı bir süreç
yaşanmıştı.
Recep Tayyip
Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’le St. Petersburg’da yaptığı görüşmede
yaşanmış tatsız olayları unutturmakla kalmadı, Türkiye ile Rusya arasında çok
önemli ekonomik, siyasi ve toplumsal anlaşmaların kapısını açtı.
ABD ve AB,
Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ziyaretini dikkatle ve biraz da kaygıyla
izlediler. Akıllara gelen soru şuydu: ABD-AB ile arası açılan Recep Tayyip
Erdoğan rotayı Rusya’ya mı çevirmişti?
Yoksa
Recep Tayyip Erdoğan, “Ecdadım” dediği Osmanlı padişahları Abdülhamit ve
Vahdettin’in “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” dış
politikasını mı uygulamaya başlamıştı?
Yani,
Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Obama’nın kovboy şapkasını Rusya Devlet
Başkanı Putin’in başına, Putin’in kürklü kalpağını Oba’nın başına giydirmeyi mi
tasarlıyordu?
Bu tür
kuşkuların duyulmasını haklı gösterecek gelişmeler olmaktadır.
Recep Tayyip
Erdoğan, bir yandan Rusya’ya yaklaşıp yakın gelecekte iki ülke arasında çok
önemli, çok ciddi ekonomik, siyasi ve toplumsal anlaşmalar yapılacağından söz
ederken, bir yandan da ABD’ye heyetler gönderiyor, Türkiye-ABD arasındaki
“İmajı Onarma” girişimlerinde bulunuyor, bu tür
işlerde uzman bir lobi firmasıyla anlaşma yapıyordu.
Recep Tayyip
Erdoğan bir yandan, Rusya ile yüzlerce milyar doları bulacak yatırımlardan,
ticaretten söz ediyor, bir yandan da New York’a gönderdiği heyetlerle Amerikalı
işadamlarını Türkiye’ye davet ediyor, büyük finans kuruluşlarından kredi
istetiyordu.
Değerli
Dostlar,
Eğer Recep
Tayyip Erdoğan, “Ecdadım” dediği Osmanlı padişahları Abdülhamit ve Vahdetti’nin
uyguladıkları dış politikayı örnek almak istiyorsa, “Ali’nin külâhını Veli’ye,
Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” yönteminin nelere mal olduğunu çok iyi
bilmesi gerekmektedir.
Çok kısa, özet
olarak anlatayım.
“Ali’nin
külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirerek” çok akıllı, çok kurnaz
bir dış politika yürüttüğünü sanan Abdülhamit döneminde bakın neler oldu:
•
Birer Osmanlı eyaleti olan Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Bosna-Hersek elden
gitti.
•
1877’de Ruslarla “93 Harbi” denilen savaş başladı. Osmanlı yenildi. Kars,
Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusların eline geçti.
•
1878’de Rus askerleri İstanbul’da Ayestefanos’a (günümüzün Yeşilköy’ü) kadar
geldiler.
•
1878’de Kıbrıs’a İngiliz bayrağı çekildi.
•
1881’de Fransızlar Tunus’u aldı.
•
Osmanlı devleti iflas ettiğini, borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunu ilan
edince, başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere alacaklı devletler
İstanbul’da Düyun-u Umumiye’yi (Genel Borçlar İdaresi) kurdular, alacaklarına
karşılık halktan vergi toplamaya başladılar.
•
1882’de Mısır, İngilizler tarafından işgal edildi.
•
1884’de İngilizler Somali’yi işgal etti.
•
1885’de Habeşistan, İngilizlerin eline geçti.
•
1898’de Girit elden çıktı.
•
1899’da Kuveyt’te özerklik ilan edildi.
“Ali’nin
külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” dış politikasının
Vahdettin zamanında nelere mal olduğunu da çok kısa özetleyelim.
•
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Antlaşmasıyla, Osmanlı ordusu teslim
oldu. Asker terhis edildi. Ordunun silahlarının, cephaneliklerinin İngilizlere
verilmesi kabul edildi.
•
10 Ağustos 1920 tarihinde, Anadolu’nun parçalanmasını gerçekleştirecek Sevr
anlaşması imzalandı.
•
17 Kasım 1922 tarihinde Padişah Vahdettin, İstanbul’u işgal etmiş İngilizlerin
bir savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Değerli
Dostlar,
Osmanlı
padişahları, İngilizleri Fransızlara karşı, Fransızları İngilizlere karşı,
Rusları İngilizlere karşı, İngilizleri Ruslara karşı kullanarak yani, kendi
deyimleriyle “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirerek”
çok zeki ve kurnaz bir dış politika uyguladıklarını sanmışlardır. Oysa
uyguladıkları bu politikanın yıkım getiren sonuçları tarihte apaçık yazılıdır.
Tarih, geçmişi
öğrenmek ve geçmişten ders çıkarmak için okunur.
Tarih okuyanlar,
geçmişte yapılmış yanlışları yapmazlar.
Acaba
bu nedenle mi İmam Hatip okullarında okuyan çocuklarımıza Tarih öğretilmiyor?
Bu çocuklarımızın tarihi okuyup öğrenmeleri ve ders çıkarmaları istenmiyor mu?
Yılmaz Dikbaş
18 Ağustos
2016, Perşembe
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder