Türk milletine ihanet çetesi:
İBLİSİN KOMİTESİ; CİA, MOSSAD, NATO, Vatikan, BMGK " Amerika, Rusya, Cin, İngiltere,
Fransa" daimi üye ülkeler derin devleti Rothshild, Rocefeller Siyonist
mason locaları G20'ler,
G8'ler, CFR, FED,
petrol-altın, madenler =
Dolar = kara Para ve
Kan İmparatorluğu: SİYONİZİM
- Bin yıldır bu Milli
Mücadele, İBLİS KOMİTESİ ile ANADOLU arasında!
- Küresel mafya:
Siyonist mason locaları, CFR = FED = CİA, MOSAD = Rothschild-Rockefeller
VATİKAN-KRALİÇE-BARONLAR, TARİKATLAR
Birinci ve ikinci dünya
savaşlarını çıkaran ve finanse eden Siyonist mason Rocefeller, Rothshild CFR,
FED örgütüdür.
Siyonist mason Vatikan,
ADL, MOSSAD hattının yan kolu katil CİA örgütü kurulduğu günden bu yana
gerçekleştirdiği sayısız operasyonlarla, darbelerle ve katliamları ile dünya
gündeminden hiç düşmedi.
Kuruluş amacı, elitler
ve köleler sömürü ve işgal sistemlerini kuran küresel mafya Petrol, Altın,
Madenler ve Dolar Siyonist mason locaları küresel sermayenin Baronları ve tröstlerinden
oluşan CFR = FED = Rothschild-Rockefeller VATİKAN-KRALLAR, KRALİÇELER-BARONLAR
VE TARİKAT örgütleri ve bu odaklardan beslenen kiralık katil bölücü misyoner
şer odaklarından oluşan
Siyonist emperyalist
işgalci güçlere karşı olan anti Siyonist ulus devletleri, ülkeleri ve
milletleri etkisiz hale getirmek ve anti Siyonist ve milli mücadeleci ulus
devletleri devirerek, bu ülkeleri ve milletleri etnisite, mezhep, siyasi ve ideolojik
kaos ve savaşları ile parçalayarak buralardaki zengin kaynakları kolayca sömürü
ve işgallerle çıkarlarını korumak olan Siyonist mason localarının tetikçisi CIA,
MOSSAD örgütü onlarca devlete doğrudan ya da dolaylı şekilde onlarca kez
müdahalelerde bulundu.
Peki ' demokrasi "
havucu ile dünyayı aldatan ülkelerde, küresel katil Siyonist mason localarının,
MOSSAD ve terör makinası CIA işgalci üslerinin ne işi var?
ABD, Avrupa ve İngiltere,
Fransa, Rusya ve Cin derin devleti Siyonist mason localarının yarattığı bir
savaş makinesi olan CIA, nasıl oldu da devletlerden tamamen bağımsızlaşarak
ekonomik, stratejik ve politik arenanın üst düzey yönlendiricisi oldu?
Ve nasıl oldu da Siyonist
mason locaları ve MOSSAD ile birlikte zamanla Amerika, Avrupa, İngiltere, Fransa,
Cin ve Rus derin devleti ve dış politikalarının belirleyicisi oldu?
CIA, neden, küresel,
silah, petrol, altın ve maden mafyaları ve uyuşturucu tacirleri, banka, borsa tröstleriyle
birlikte ülkelere ve toplumlara darbeler ve operasyonlar düzenledi?
Uluslararası Dış
politikalar ve iç politikalardaki derin devlet MOSSAD = CIA, örtülü operasyonların,
darbelerin başlangıcından günümüzdeki yeraltı bağlantılarına kadar pek çok
konuyu bilen Amerikan Parlamentosu yönetimi üst düzey yetkilileri nasıl oldu da
bu operasyonları kendi çıkarları için kullandı?
- Türkiye ve Türk
milleti üzerinde oynanan iblis oyunları:
- İngilizler Lozan’da
Musul meselesi görüşülürken, Şeyh Sait’i kullanmışlardı. Fransızlarla Hatay
için boğuşulurken, Dersim isyanı başlamıştı.
Türk Ordusu Kıbrıs’taki
kıyıma dur deyince, Asala Örgütünün katliamı başlamıştı. Güneydoğu Anadolu
Projesi
Özal, o yıllarda
Türkiye'de hiç duyulmamış konuları tartışmaya açacaktı:
Bir Türk-Kürt
Federasyonu kurma fikrini ortaya atacak, tepkiler sonunda ''konuyu tartışmaya
açmak istemiştim'' diyecekti.
Amerikalılar süreci ve
tansiyonu kontrol edecekti.
Turgut Özal 1991
yılında ''Türkiye olarak şu ermeni soykırımını tanısak da bu iş sona erse''
görüşünü de dillendirdi.
O nedenle Amerikan
büyükelçisi Abramowitz Ermeni Meselesini de, Türk - Kürt Federasyonunu da
ağzından düşürmüyordu.
Tepki gösterenlere de
''Bunu ben değil, cumhurbaşkanınız söylüyor'' diyordu.
İşte Emekli büyükelçi
Coşkun Kırca'nın sözleri:
''Abramowitz her
tarafta Amerikan sefiri olarak bunları söylüyordu.
Ben kendisine bir yerde
bir gün 'Nasıl olur? Türkiye'nin iç işlerine müdahale hakkınız yok sizin'
deyince 'ben asla Türkiye'nin iç işlerine müdahale etmiyorum. Bunları sizin
cumhurbaşkanınız söylüyor' diye cevap verdi bana.''
Yine o yıllarda Çekiç
Güç'ün yarattığı konforlu ortamda Kuzey Irak, batılı yardım kuruluşları ve
ajanlarla dolup taşacaktı.
Birleşmiş Milletler,
şemsiye altında ve Çekiç Güç'ün denetimindeki şeritte, bir Kürt devleti için
kolları sıvamışlardı.
Bölge halkına batılı
kurtarıcılarının geleceği ve bir Kürt devleti kurulacağı müjdesi veriliyordu.
O yıllarda oralarda
dolaşırken İspanyol Kültür Derneği'nden Alman Yardım Kuruluşlarına kadar 200'e
yakın derneğin faaliyetine tanık olmuştuk.
1995 yılında Aksiyon
Dergisi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis tarafından hazırlanan
bir rapora yer verdi.
Buna göre İncirlik'ten
kalkan Çekiç Güç'e bağlı uçakların PKK'ya havadan malzeme attığı saptanmıştı.
O günlerde İngiliz
Daily Telegraph gazetesi, Amerikalı subayların PKK'lılarla düzenli toplantılar
yaptığını yazdı.
Amerikan özel kuvveti
Delta Force birlikleri, Kuzey Irak'ta peşmergeleri eğitiyordu.
Bu haber Frankfurter
Allgemeine, Observer gibi Avrupa gazetelerinde ve Londra'da çıkan El Hayat adlı
gazetede yayınlandı.
PKK'nın Kürdistan
Ulusal Kongresi, 2002 yılı Ocak ayında Brüksel'de ABD'nin desteği ile toplandı
ve ABD'de resmen kabul edildi.
Batılı ülkeler PKK'ya
serbest çalışma şartları sağlıyorlardı.
Avrupa Birliği PKK'yı,
adı KADEK olarak değiştirilinceye kadar onu terör örgütleri listesine koymadı;
PKK, KADEK adını alınca da bu kez KADEK terör örgütleri listesine alınmadı.
Bunları görmemek için
kör olmak ya da başka devletlere çalışıyor olmak gerekti. Bu arada on binlerce
vatan evladı yitirildi.
“Gafiller; kaybetmeye
hazır GÖREN KÖRLERDİR.”(Torlakon öğretisi)
1995'te cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel, 32. Gün programında Avrupa Birliği'nin terörle mücadele
konusundaki önerilerine şöyle cevap verecekti:
''Siz diyor, azınlık
hakları tanıyın bunlara. Şimdi bunlara anlatıyoruz ki burada, bunlar bugün
ülkenin tümünün sahibi... Niçin azınlık hakları, ikinci kademe... Başka
istikametlere varır... Özerkliğe varır, otonomiye varır, federasyona varır.
Sonra Türkiye'nin parçalanmasına varır...''
Batı zaten bunu
istiyordu.
100 yıl önce olduğu
gibi planlar aynıydı.
Bir Kürt Devleti,
bölgedeki ülkelerin ittifakını önleyecek, Türkiye'yi Asya'dan izole edecek ve
ikinci İsrail'i petrol coğrafyası üzerine inşa edecekti.
O nedenle, yeni Bogos
Nubar Paşalar ile Kürt Şerif Paşalar Türkiye'yi sarmış, masada batılı devletler
ile aynı tarafa oturur olmuşlardı.
Arada CIA marifeti ile
gerçekleştirilen darbeler, sesini çıkaran, gidişe dur diyen tüm aydınları
susturacaktı.
Türkiye'nin kırmızıçizgileri
yavaşça solacaktı.
Yabancı Büyükelçiler,
sabır zorlayıcı açıklamalar yapacaklardı.
Amerika'nın Ankara eski
Büyükelçisi M. Abramowitz, yayınladığı Türkiye raporunda Türkiye'nin
parçalanabileceğini açıkladı.
- Abramowitz'in
''Türkiye parçalanabilir'' demesinden çok değil bir ay sonra, Almanya'dan yola
çıkıp incirlik üssüne malzeme götüren bir NATO tırında, PKK'ya ulaştırılmak
üzere hazırlanmış askeri donatım malzemeleri yakalanacaktı.
İşte 90'ları böyle
geçirdik.
Kürdistan Devleti'nin
kurulması yolunda, Batılı devletlere destek verdik. Ermenistan Lobisi'nin
istekleri doğrultusunda, adımlar attık.
Sevr Anlaşması içinde
bir başlık daha var.
İstanbul'da
çöreklenmesi düşünülen bir Bizans devleti.
Bu konudaki kırmızıçizgilerde
Fener Rum Patrikhanesi'nin aktif katılımı ile pembeleşti.
Hillary Clinton,
Dışişleri Bakanı olarak geldiği Ankara'da sıraladığı bir dizi talebin başına,
Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını koydu.
Bu Bizans devleti
hayalinin vazgeçilmez şiarıydı.
1990'lardan bugüne
kadar bu konu baş tacıydı.
Bu konudaki ilk adım,
Avrupa'dan gelmişti.
1994 yılında Avrupa
Birliği, Fener Rum Patrikhanesi Patriği Bartholomeos'u, Bizans Devlet Başkanı
olarak seçtiğini duyurdu.
Avrupa Birliği'nden
Devlet Başkanı unvanı edinen Fener Patriği, basına verdiği demeçlerde ''Lozan'ı
tanımıyoruz'' diyordu.
Avrupa Birliği, Fener
Patriği'ne İstanbul merkezli Bizans Devleti Başkanı unvanını verirken; Fener Patrikliğinin
tıpkı Vatikan Devleti gibi bir statüye kavuşturulması ve Türkiye toprakları
üzerinde bir tür devlet içinde devlet olup çıkması düşünülüyordu.
Avrupa Birliği'nin
Bizans Devlet Başkanı unvanı verdiği Fener Rum Patriği, aynı yıl Belçika'ya
gidiyor ve orada Belçika Kralı tarafından Devlet Başkanı sıfatıyla
ağırlanıyordu.
Bugün nasıl Pentagon
Danışmanı, Stratford Düşünme Merkezi başkanı George Friedman, yeni Osmanlı
haritaları yayınlıyorsa; 1918'de de bugünküne çok benzer haritalar ortalıkta
uçuşuyordu.
Esquire Dergisi'nin
Şubat 1994 tarihli sayısında, İstanbul başkentli bir Yakındoğu federasyonunu
işaret eden harita yayınlandı.
Bu yayından bir kaç gün
sonra, The New York Times Magazin'de Robet D. Kaplan imzalı bir yazıda,
İstanbul başkentli Yakındoğu federasyonu kurulması gerektiği savunuldu.
Ardından aynı düşünce,
CIA eski Türkiye Şefi Paul Henzé'nin raporunda karşımıza çıkıyordu.
Tüm bunlar olurken,
Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA, CNN televizyonuna çıkarak ''Doğu Bloğu ve
Rusya'daki bütün üst düzey ajanlarımızı, Türkiye'ye kaydırıyoruz. Yakında
Türkiye'de çok büyük karışıklıklar çıkabilir'' diyordu.
Cumhurbaşkanı Demirel,
1 Mayıs 1995 günü Milliyet Gazetesi yöneticilerini makamına çağırıyor ve ''Batı
Sevr'i istiyor'' diyordu.
Lort Curzon'un
hayaleti, Türkiye üzerinde dolaşıyordu.
1995'te bayram
havasında bir kutlama yapıldı.
Halk ne olduğunu
anlamadı.
Birçok Avrupalı üst
düzey isim Türkiye'ye doluştu.
Havai fişekler
eşliğinde bir kutlama yapıldı.
Türkiye, Avrupa
Birliği'ne girmeden Gümrük Birliği'ne sokulmuştu.
Yani, tüm gelirlerine
el konulacak, hiçbir şey üretemeyecek ama her şeyi satın almak zorunda kalacaktı.
Üstelik yok oluşunu
kutlayacaktı.
Halkın hangi sarmalın
içine itildiği ortaya çıkmamalıydı.
Bunun için
televizyonlar kullanılacaktı.
Batı, basın-yayın
vasıtası ile Türk halkının beynini dumura uğratacaktı.
“Kendi aklına hâkim
olamayanlar, başkalarının aklına mahkûm olurlar.
Kendi yurduna sahip
çıkamayanlar; vatan, bayrak, namus diye ağlar dururlar.”(Torlakon öğretisi)
Medyanın önemli bölümü
ve bir kısım aydın, Avrupa Birliği'ne bağlı kurumların, Avrupalı vakıfların
maaş bordrosuna alınmıştı.
Cüceler tarafından sıkı
sıkı bağlı yatan bir devdi, Türkiye...
Üzerinde türlü oyunlar
oynanıyordu.
Psikolojik
operasyonlar, insanları umutsuzluğa sürüklüyordu.
( Soros sponsorlu
TESEV'den çarpıcı Kürt Raporu: ''PKK, bölge halkının kendisidir!'')
1999'da, Apo Kenya'da
yakalandı ve Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde idam cezası uygulanmadı.
- İmralı'da mahkeme
sırasında Batı'nın tüm üst düzey isimleri, dünyanın en ünlü gazetecileri
sorgulamayı izledi.
Batıdan Öcalan'a destek
mesajları yağıyordu.
- Fransız Cumhurbaşkanı’nın
eşi Madam Mitterrand’ın açıklamaları gazetelerdeydi. Ne mi diyordu: ''Ben
Apo'dan daha çok Apo'cuyum. Abdullah'ın kalbimde çok özel bir yeri var.''
- Vatikan bir bildiri
yayınlıyor; "1918'den beri Kürtler bağımsızlıklarına kavuşmayı
bekliyorlar" diyordu.
- Türkiye'yi ziyaret
eden Avrupa Birliği dönem Başkanı "Apo'yu asarsanız AB'ye
giremezsiniz" diyordu.
Ardından Leyla Zana'yı
hapishanede ziyarete gidiyordu.
Sonra da Türkiye
Cumhuriyeti hükümetine, HADEP'li Belediye Başkanları ile diyalog tavsiyesinde
bulunuyordu; "Yoksa Avrupa Birliği kapısı kapanıverir!"
Öcalan idama mahkûm
olmuştu.
Ama Avrupa Birliği uyum
yasaları çerçevesinde idam cezası kaldırıldı.
İmralı'dan avukatları
aracılığı ile yandaşlarına görüşlerini iletmeye devam etti. Öcalan, mahkemeye
verdiği savunmasında; kendisinin batılı ülkelerce korunup beslendiğini, batılı
ülkelerden silah, malzeme ve para yardımları alarak Türkiye'ye karşı
savaştıklarını açıkladı.
Batı'nın Sevr'i
uygulama peşinde koştuğu ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü parçalamayı
amaçladığı açıkça ortaya konmuştu.
Sorgusunda kullandığı
bir cümle her şeyi özetliyordu: "Şeyh Sait'in devamıydım.
Kullanıldım."
"...Bunu bir tek
ben söylemiyorum. Zaten kullanıldım. Kullanılmamın en çarpıcı örneği benim
durumum. Nereden nereye gelindiği ortada."
- Şeyh Sait'in
devamıydım, kullanıldım diyecekti.
- İngilizler Lozan'da
Musul meselesi görüşülürken, Şeyh Sait'i kullanmışlardı. Fransızlarla Hatay'ı
için boğuşulurken, Dersim isyanı başlamıştı.
- Türk Ordusu
Kıbrıs'taki kıyıma dur deyince, Asala Örgütü'nün katliamı başlamıştı. Güneydoğu
Anadolu Projesi ile Türkiye suyun kontrolünü sağlayacak ve bölgesel güç
olabilecekken, PKK ortaya çıkmıştı.
- 2000'lerde; Sevr
Anlaşması'ndan Büyük Ortadoğu Projesi'ne izler düşmeye devam edecek, ılımlı İslam
adı altında Türk insanının inanışları deforme edilecekti.
Amerikan Gizli
Servisi'nin Türkiye'ye pek aşina adı Graham Fuller, Türkiye'nin laiklikten
vazgeçmesi gerektiğini vadediyordu.
Tarikatlara izin verilmeliydi.
1995'e kadar Amerikan
politikaları karşıtı söylemleri ile tanınan Fethullah Gülen, 1995 sonrası
Amerika'yı yüceltmeye başlayacaktı.
Gülen'e göre
Amerika'dan habersiz iş yapılamazdı.
Amerika'da İslamcı akım
ile ilgili raporda, ılımlı İslam temsilcisi olarak Fethullah Gülen'in adı
geçecek ve Gülen 1997 yılında Papa ile görüştürülecekti.
“ Türk’e düşman olan;
ya apaçık kâfirdir, ya sahte Müslümandır veya aptalın biridir. Dördüncüsü
olamaz.”(Filozof Torlakon)
Bütün bunlar olurken
Türkiye inanılmaz ölçüde fakirleşecek, ithalatı artacak, ihracatı düşecek, tüm
kaynakları yabancı ellere geçecek, para getiren neyi varsa satılacak, sanayi
tesisleri şalterlerini kapatacak ve halk yokluğun pençesinde kıvranacaktı.
Dünya Bankası raporuna
göre, halkın yüzde 20'si yoksulluk sınırı altında yaşamaya başlayacaktı.
Türkiye'nin önüne
konulan havuç, ''Avrupa Birliği üyeliği'' sayesinde
Batı;
- Demokrasi adına
bölücülük,
- İnsan hakları adına
gericilik,
- Dinler arası diyalog
adına misyonerlik,
- Çevrecilik adına
suyumuzu ele geçirme, operasyonları yapıyordu.
Bir Kürt Devleti’nin
kültürünü yaratmak için televizyonlar açıyor, yeni bir Kürtçe icat ediyordu.
Hatırlayın Lort Curzon,
Lozan Konferansı'nda Musul - Kerkük konusu görüşülürken Kürtleri kastederek
"Ben onlara bir alfabe verdiğimde görürsünüz" demişti.
Bugün görüyoruz.
Şimdi batı, bölgede
ortak Kürt kültürü yaratma peşinde.
Maddi çıkarları bunu
gerektiriyor.
Batı, içinden geçtiği
krizle sallanırken; Asya'nın kilidi Türkiye'yi kırmaya çalışıyor.
Aslında Dünya; 21.
yüzyıla, 20. yüzyıl başındaki koşullarla giriyor.
Türkiye o zamanki gibi
bugün de kilit ülke.
Amerika Başkanı Bill
Clinton'un sözlerini unutmayalım:
"20. yüzyılın ilk
50 yılını Türkiye belirledi. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da, Türkiye'nin alacağı
doğrultuda şekillenecek."
Şimdi Clinton'un eşi
Hillary, Condelezza Rice'ın yerinde.
Amerika'nın Dışişleri
Bakanı ve Amerikan Başkanı Obama'nın gözü, Türkiye'nin üzerinde.
Amerika'nın Dışişleri
Bakanı Hillary:
- Türkiye'nin
limanlarını istiyor.
- Fener Rum Patriği
ekümenik olsun diyor.
- Kürt Devleti’ne
hamilik yapın diyor.
- Ermenistan ile bir
bütün olun diyor.
Kilit ülke Türkiye,
bakalım 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kendi çıkarları çerçevesinde bir
politikayla kirli oyunlara cevap verebilecek mi?
Benim en ufak bir
kuşkum yok.
Bu millet,
düşünülebilecek her melanete karşı koyabildi.
Bu oyunlarla da başa
çıkacaktır.
Bu çıkışta, yine
Mustafa Kemal'in sözleri yolumuzu aydınlatacaktır.
Bakın, 1922'de yepyeni
bir cumhuriyetin eşiğinde o ne diyor;
"Ulusal
mücadelenin amacı tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ancak mali bağımsızlıkla
gerçekleştirilebilir."
O nedenle Türk halkı;
mali bağımsızlığını dışarıya peşkeş çekenleri anlamalı, kendi refahıyla ve
ülkenin bekası ile oynayanları tespit edebilmelidir.
- Türk milletine
ihanet, Ekümenlik, Devlet içinde devlet:
- 1994 yılında Avrupa
Birliği Parlamentosu, Fener Rum Patrikhanesi Patriği Bartholomeos'u, İstanbul
merkezli Bizans Devlet Başkanı olarak seçtiğini duyurdu.
-Avrupa Birliği'nden
Devlet Başkanı unvanı edinen Fener Rum Patriği, basına verdiği demeçlerde
''Lozan'ı tanımıyoruz'' diyordu. Avrupa Birliği, Fener Rum Patriği'ne İstanbul
merkezli Bizans Devleti Başkanı unvanını verirken; Fener Patrikliğinin tıpkı
Vatikan Devleti gibi bir statüye kavuşturulması ve Türkiye toprakları üzerinde
bir tür devlet içinde devlet olup çıkması düşünülüyordu.
Avrupa Birliği'nin, İstanbul
merkezli Bizans Devlet Başkanı unvanı verdiği Fener Rum Patriği, aynı yıl
Belçika'ya gidiyor ve orada Belçika Kralı tarafından Devlet Başkanı sıfatıyla
ağırlanıyordu.
Bugün nasıl Pentagon
Danışmanı, Stratford Düşünce Merkezi başkanı George Friedman, yeni Osmanlı
haritaları yayınlıyorsa; 1918'de de bugünküne çok benzer haritalar ortalıkta
uçuşuyordu. Esquire Dergisi'nin Şubat 1994 tarihli sayısında, İstanbul
başkentli bir Yakındoğu federasyonunu işaret eden harita yayınlandı.
Bu yayından bir kaç gün
sonra, The New York Times Magazin'de Robet D. Kaplan imzalı bir yazıda,
İstanbul başkentli Yakındoğu federasyonu kurulması gerektiği savunuldu."
“ Yüce Türk Milleti, Egemenlik, kayıtsız
şartsız Milletindir. Eğer hala ülkeyi kurtaracak büyük bir lider bekliyorsanız,
ben size hiçbir şey öğretememişim demektir.”
"Mustafa Kemal
ATATÜRK" .
Serhat Türk·28 Kasım
2015 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder