“Şunu çok iyi bilsinler: Ne Ulu Önder Atatürk " din düşmanı"
idi, ne de Bediüzzaman Said - i Nursi veya din âlimleri "Atatürk
Düşmanı." Diyen bir Atatürk karşıtına verdiğim yanıt..
Güncelliği nedeniyle bir kez daha yayınlıyorum..
“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ."
(Swinton,
New York Times yazarı)
SN.
AKSÖZ;
Gazeteci Swinton,
“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ"
demişti yıllar önce. Bu günlerde yaygın medyada“ENTELEKTÜEL FAHİŞE” den
geçilmiyor. Ancak biz yerel basında görmemeyi umut ediyoruz.
SN. AKSÖZ;
27 Mart 2012 tarihli kimi yerel gazetelerde ve
internet haber gazetelerindeki yazınızı okurken sizin halinize üzüldüm.
Birilerinin kulağınıza üflediği bilgi ve belgeden yoksun şeyleri kendi
düşünceniz ve kendi çabanızın ürünü gibi göstermek gerçekten zor olsa gerek.
Ne olurdu, o yazıyı yazarken başkalarının
düşüncelerini aynen aktaracağınıza birazcık araştırsaydınız. Kaldı ki yazınızda
hakaret, eleştiri, çapsızlık dışında bir düşünceye rastlamak’da olanaklı
değil. Birilerine yaranmak, her devrin adamı olmak gerçekten zor olsa gerek.
SN. AKSÖZ;
Türkiye’de üç grup insan yaşıyor:
·
Birincisi, cahil
olduğunu bile bilmeyen cahiller…
· İkincisi, aydın olduğunu sanan cahiller…
· Üçüncüsü de, cahillerle nasıl başa çıkacağını
bilemeyen aydınlar…
Bunların içinde en tehlikeli olanlar, topluma
gerçekten zarar verenler ikinci grupta olanlardır. Çünkü onların düşünce
yetenekleri dumura uğramıştır. Doğru bildiklerini sorgulama yetenekleri yoktur,
“yanılmış
olabilirim” şeklinde bir özeleştiri becerileri yoktur, değişim de
çaplarına uygun değildir. Bunlar; kendini ispatlama çabasındadırlar. Sağa sola
çamur atmakla tatmin olduklarını zannederler.
İtibarsızlığın kaçınılmaz depresyonunu yaşarlar.
Ha şimdi, “Ben SDÜ’ deyim” falan deme. Biz
senin oralara hangi yeteneklerinle (!) geldiğini çok iyi biliyoruz. Bizim
oralarda bir söz vardır. “Sürüyü güden çoban, çevirince sürüyü ters
yöne EN TOPAL KOYUN geçer en öne” derler. Ne yapalım ki tepedeki
çobanlar sürüyü ters yöne çevirdiler. Siz de öne geçtiniz. Yani, bu durumunuz
sizin bilgi, becerilerinizden kaynaklı değil.
Yazınızın içinde yanlış, çarpık, güdümlü de olsa bir
paragrafınız var dişe dokunur.
” Şunu çok iyi bilsinler: Ne Ulu Önder Atatürk "
din düşmanı" idi, ne de Bediüzzaman Said - i Nursi veya din âlimleri
"Atatürk Düşmanı." Bu millet el ele vererek Kurtuluş Savaşını verdi.
Bundan sonra toplumun her kesimi milliyetçisi, muhafazakârı, demokratı, sosyal
demokratı, liberali hep birlikte asgari müşterek te Ulu Önder'in izinde ülkemizi
daha ileriye götürmek için mücadelesini verecektir. Sizler bu
mücadelenin neresindesiniz merak ediyorum.”
“Deveye demişler, boynun eğri. Demiş nerem doğru ki?” Bu cümlede
böyle işte. Şimdi bunun neresini düzeltelim.
Biz Atatürk’ün din düşmanı olmadığını yıllardır yazar,
söyleriz de, sizin kalemşorluğunu yaptığınız kimileri onun “din düşmanı”
olduğunu söyler, yazar. Her gün yandaş, güdümlü medyada ağzı salyalı onlarca
çığırtkan Atatürk e, din üzerinden saldırırken, sizin güdümlü kaleminiz onlarla
ilgili bir tek satırcık bile olsa eleştiri yazmaz/yazamaz. Çünkü emir verenler
sizin bunu yazmanıza izin vermezler.
Gelelim Said Kürdinin Mustafa Kemal e karşı olmadığı,
kurtuluş savaşını birlikte verdikleri saçmalığına.
SN. AKSÖZ; Bırakın
kargaları güldürmeyi.
Said Kürdi “Kurtuluş savaşında İngilizlerle işbirliği
yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah, para ve malzeme ile 30 u aşkın
isyanın çıkmasını örgütleyen “Kürdistan Teali Cemiyetinin 2.
Azasıdır. (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70, 2-Said-i Nursi….sayfa
73, 3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)
Mehmet Akif, Çanakkale'de üzerimize gelen orduları,
"Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek
lanetler. Havada uçan kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici
tabloyu gözyaşları içinde anlatır Şiirlerinde. Said’i Nursi ise bu
canavarlıkları yapan Hıristiyanların "Rahmeti İlahiye'nin hazinesinden ne
kadar büyük mükâfatlar alacaklarına" dair risaleler yayınlamakla
meşguldür. "Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle
savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükâfatı
vardır." (Kastamonu Lahikasi,s.45) diyen bir Türk düşmanıdır.
Said Kürdi; “Ben bir manevi âlemde,
İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle
müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan
bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit
ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i
hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı
rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)
b) Saidi
Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha
sonra şöyle anlatıyor:“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten
alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in
ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o
adam olduğunu zaman gösterdi. “(Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci
mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)
["saltanat-ı hilâfeti" mahveden bir Deccal”
, "şimal tarafında zuhur" eden bir Büyük Deccal de vardır. ,"o
insafsız , o çok kusurlu adam" . "Ayasofya Camisini puthaneye,
Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek
suç olması imkânı var mı" "günahkârlar",
"seyyiesiz", "Süfyan", "Nefreti âmmeye lâyık
adam", "Deccal", "İslam’ın en büyük fitne-i
diniyelerinden”, “Türkiye'nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye
çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said
Nursi, Münazarat. S. 17) diyen Atatürk düşmanıdır.
(Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (20.9.1965 gün ve E.
234/D-1 K. 313, Tebliğname:1-1078)” Said Kürdi hakkında; Nurculuğun kurucusu
Sait Nursi. Hiç bir zaman Türklüğü ve Türk milletini kabul etmeyerek Kürt
olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 (1911) tarihlerinde
faaliyette bulunduğu anlaşılan (Kürt Teali) cemiyetinde çalışmak, memlekette
Türklerden ayrı dili ve milliyeti olan bir Kürt cemaati mevcut olduğunu ileri
sürmek, yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen (Kürdistan Azmi Kavi)
cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gelip Kürtçe tedrisat yapan mektepler
açılması için gayret göstermek ve « Uyan ey Selahattini Eyyubi’nin torunları
Kürtler» diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü
bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiği anlaşıldığı,” yazmaktadır.
Bakın bu yazılanların hepsinin belgesini de veriyoruz. Devrim şehidimiz
Uğur Mumcu’nun söylemiyle, “Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunmaz” Kuru
sıkı atıp birilerini karalama alışkanlığınızdan vazgeçin artık.
Açın okuyun "Özgür bir Kürdistan tohumunu
ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyende Said Kürdi’dir. Yani
Said Kürdi azılı bir Kürtçüdür.
SN. AKSÖZ;
Tümü belgelere dayalı olan bu bilgileri gazetenizde
yayınlama cesaretiniz var mı? Yoksa her zamanki gibi dosya altı edip, bize
hakarete devam mı edeceksiniz?
SN. AKSÖZ;
Son olarak tarihten sizi çok ilgilendiren, bir
anekdot’u aktaralım.”Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul
zurna az”
“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ."
(Swinton, New York Times yazarı)
“Solcu, Marks'ın arkadaşı gazeteci
Swinton, 1880'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir Yahudi
tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler
basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton
elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok...
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından.
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür
bağımsız basın" diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz
de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz düşündüklerinizi
olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda
yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete
bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık
bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da
vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi
biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında
düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden
atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek,
saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik
ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…
Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!)
"şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler,
sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri
çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi
başkalarının malı.
Bizler entelektüel fahişeleriz."
Üzüntülerimle. 30.03.2012
Mahmut ÖZYÜREK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder