Gaflet dedik, delalet dedik, hatta
ihanet dedik “İkiz Yasalar” için… Bize insan haklarından, kültürel
haklardan ve düşünce özgürlüğünü dayadılar.
Olmaz dedik, bu yasa Lozan’dan
alınan intikamdır. Kokuşmuş Sevr’in, çöplükten çıkarılıp önümüze
konmasıdır.
Sırtını “İkiz Yasalar”a
yaslayan çakallar ulumaya hem de yüksek sesle ulumaya başlamıştır. Ulumakla
kalmayıp, yüzsüz bir tavırla TBMM’de basın toplantısı yapıp, “Diyarbakır
petrollerinden pay istiyoruz.” İfadesiyle gafletin, delaletin ve hatta
ihanetin sözcülüğünü yapmıştır.
Bu mahlukatlar neden böylesine
pervasızca ihanetlerini sergilemektedirler? 4-Haziran-2003’te TBMM’de AKP ve
CHP’li milletvekillerin oylarıyla yasalaşan ve zamanın, Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer’in onayladığı “İKİZ YASALAR” bu mahlukatların güç kaynağıdır.
1. Bütün halklar kendi kaderlerini
tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini
serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe
sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, ........, doğal
kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta
bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun
bırakılamaz.
3. ......bu sözleşmeye taraf bütün
devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir
ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı
gösterir. denmektedir.
İkiz sözleşmeler olarak anılan bu
sözleşmelerin bu maddeleri ÇEKİNCESİZ kabul edilmiştir.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.
Burada dikkat etmemiz
gereken, çok önemli bir delalet örneği göze çarpmaktadır.
Devlet, kimlere saygı
göstermeyi “taahhüt” etmiştir? HALKLARA?
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye
halkına Türk milleti denir.” M. Kemal ATATÜRK
Ancak bu maddeler, Türk
milleti, emperyalizmin bulaşıcı virüsü ile etnik kökenlere ayrılmış –ki
bu etnik kökenler “halklar” sözcüğüyle tanımlanmıştır-“kendi kaderini
tayin hakkı” tanımıştır. Bu tanıma, önce “özerkliği” daha
sonraki aşamada da “ayrılma”yı getirecektir.
Bu “taahhüt”le birlikte her
türlü bölücü faaliyet, uluslararası güvenceye kavuşmuştur.
2. Bütün halklar, ........, doğal
kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta
bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun
bırakılamaz.
Bu bent; her iki sözleşmenin ortak
maddesidir. Bu bendin altına “ŞERH” koymayan ve hatta “beyan” ifade eden
iktidar, Türkiye’nin ekonomik bölgelere bölünmesini adeta kabul etmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesi karşısında,
TBMM kararıyla onaylanan bu sözleşmelerin “Türk kanunlarını değiştirici”
özellikleri vardır. “İç hukukun bir parçası” kabul edilerek, "Anayasa’ya
aykırı” olduğu ileri sürülemeyecektir.
“İkiz Sözleşmeler”, ulus
devletimizi ve egemenliğimizi, tehdit eden yasalardır.
“Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı BDP’li Kışanak, petrol başta olmak üzere, bölgede üretilen enerjiden
kendilerine de pay verilmesini istedi.”
“Barajlar bizim”
Petrolden pay istemekle yetinmeyen
Kışanak, bölgede çıkan sulardan da pay istemiş, “baraj”ların onlara ait
olduğunu da iddia etmiştir.
“İkiz Yasalar”ın kuyruğuna eklenen “Birleşik
Şehirler Yasası” ile İmralı’daki bölücü başının federasyona giden çizdiği
yol haritasının kaldırım taşları döşenmeye devam etmiştir. Büyükşehirlerin
sınırları il sınırı yapılarak, bir gecede 19.000 köy, şehirlere dahil
edilmiştir. Büyükşehir belediye başkanlarına, “eyalet vali”lerine has
çok geniş yetkiler verilmiştir.
“Demokratik Özerklik” projesi raftan indirilmiş,
Türkiye’nin önüne konulmuştur.
Özerklik projesi
“Belediye Meclisi’nin kent
parlamentosu işlevini görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomi, eğitim, sağlık
komisyonları kuracağız. BDP olarak 2007’den beri bölgesel yönetimler üzerine
kurulu demokratik özerklik projemiz var. Bu askıda kanton projesine yakındır.
Rojava bugün kanton tarzı bir örgütlenme esas aldı. 2007’de zaten benzer bir
projeyi kamuoyuna sunmuş, bunun politikasını yapmış, siyasi iradesini ortaya
koymuştuk. Bugün bu doğrultuda çalışmalarımızı yürütmenin zamanıdır. Yeni bir
isim değişikliğine ihtiyaç varsa partinin ilgili kurulları belirler. Bizim
önümüzdeki politik perspektif 2007’deki genel kurulda kabul edilen demokratik
özerklik projesidir.” Yeniçağ gazetesi
Görüldüğü gibi devlet içinde devlet
kurmanın hazırlıkları yapılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin karşısına
dayatmalarla çıkılmaktadır.
Ancak Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Kışanak’a verdiği cevap son derece dikkat
çekicidir.
“Yıldız: Mümkün değil
Gültan Kışanak’ın “Diyarbakır’da
çıkan petrolden pay istiyoruz” açıklamasına, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’dan “Bu mümkün değil” yanıtı geldi. Bakan Yıldız, “İster TPAO
olsun, isterse özel sektörde olsun bir devlet hakkı alıyoruz. O devlet
hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz, gündemimizde bu yok.”
“O devlet hakkından ayrı bir devlet
hakkı olmaz.”
Bu cümleden anlaşıldığına göre Yıldız;
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni “bir başka devlet” statüsünde görmektedir.
Bu anlayış hangi sözcükle ifade edilebilir? Yorum sizin…
Ancak “İkiz Yasaları” TBMM’de
yasalaştıran siyasi erk bir şeyin farkında olmak zorundadır.
“Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de
devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt
eder.”
Bu sözleşmelerde yer alan ortak
hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim
yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme hakkına sahiptir.
Ancak küresel çetelerin
hizmetkarlarının, arsız iştahları bir türlü doymak bilmeyecektir.
Anadolu’da çok kullanılan bir deyim vardır
“Yüz verirsen deliye, gelir s….
halıya…” Halının
üstündeki pisliği temizlemek oldukça zordur. Çünkü o pislik siyasi erkin
verdiği tavizlerle her yere bulaşmıştır.
Kışanak’tan sonra BDP Muş
Milletvekili Demir Çelik, kendini fasulye gibi nimetten sayarak TBMM’de
düzenlediği basın toplantısında; “Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yüzde
yirmisi bize verilsin” demiştir.
“Özerklik uygulamaları özelikle
köylerde başarıyla uygulanıyor. Türkiye artık tek merkezden yönetilemez.
Bölgesel özerklik değil, 20-25 civarında bölgesel yönetim istiyoruz.”
Bu ifade Demir Çelik’in hezeyanları…
Aynı hezeyan iktidar partisinin “Kurucular Kitabı-AK KİTAP”ta da
ifade edilmiştir.
AK KİTAP: Sayfa 8:
“Partimiz merkeziyetçi idareden
uzaklaşmayı öngörmektedir.”
İktidar, küresel
çetelerin, çıkarlarına teslim olmuştur. Vatanın bütünlüğü ve
milletin bağımsızlığı tehlikededir.
O zaman;
“Ülkenin ve milletin istiklâli
tehlikededir. Ülkenin ve milletin istiklâlini gene milletin azim ve
kararı kurtaracaktır.” 22/Haziran/1919- Amasya Bildirgesi-Mustafa Kemal Paşa
Figen ÖZEN
16 Nisan 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder