29 Aralık 2017 Cuma
27 Aralık 2017 Çarşamba
Reichstag yangını bugünlerde ne anlatır? Alman faşizminin başlaması için Alman Parlamentosu’nun yakılması gerekiyordu
Almanya Parlamentosu (Reichstag) 27 Şubat 1933 gecesi
yakıldı. Hitler, azınlık hükümetindeydi. 5 Mart 1933 tarihinde genel seçim
vardı ve Hitler tek başına iktidar olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Yangın, Hitler’e sadece tek başına iktidar değil sonsuz da bir güç verdi. Bu
yıldönümünde yangını, yangın davasını ve sonrasını çok kısaca özetleyelim.
Berlin’de olay yerinde Hollandalı 24 yaşındaki inşaat
işçisi Marinus van der Lubbe yakalandı. Komünist olduğunu söyleyen Marinus,
polisin söylediğine göre, kundaklama eylemini tek başına gerçekleştirdiğini
anlattı.
Yangın gecesine dönelim: Reichstag yangını
binanının çeşitli bölgelerinde ve aynı anda çıkmıştı. Oysa Marinus van der
Lubbe, ne binayı tanıyordu ne de aynı anda birkaç yerde olabilecek yeteneğe
sahip biri gibi görünmüyordu. Kaldı ki, Almanya’da veya Berlin’de yaşamıyor,
Almanya’da kimseyle bir ilişkisi de yoktu.
Hollanda’da ev sahibi kadın, Marinus’un olayla
ilgisinin ne olabileceğine dair önemli bir detay anlatmıştı. Ev sahibine göre,
Marinus, Berlin’deki Almanlardan oraya gelmesi için bir çağrı aldı. 12 Şubat
tarihinde gelen bu çağrı post kartı Marinus’a göre Alman komünistlerden
geliyordu ve orada çok önemli illegal bir işi halletmesi gerekiyordu. Marinus
evini terk etti ve 18 Şubat’ta Berlin’e geldi. Marinus, gözü pek, atılgan,
sosyalist çevrelere girip çıkan bir gençti ve Hollanda komünist çevrelere girer
çıkardı.
Bu post kartını kimler yazmıştı? Bunlar Alman
komünistler miydi? Hayır, bununla ilgili hiç bir bilgi yok. Ancak, Marinus,
görüştüğü insanların Komünistler olduğuna inanıyor ve komünist mücadele uğruna
Reichstag’ı yakmaya karar veriyor. Ya da Alman polisine bunları anlattığı
söyleniyor. Ancak, kendisi bir köşede yangın çıkarırken, başka kişilerin de
oralarda olduğundan ve bu kişilerin işlerini garantiye almak için binanın diğer
bölgelerini ateşe verdiğinden haberi yok.
Eylemci sanık olarak aynı gece gözaltına alınan Alman
Komünist Partisi (KPD) Berlin Meclis Grup Başkanı Ernst Torgler ve yine
gözaltına alınan Bulgar Komünistler Georgi Dimitrow, Blagoi Popow ve Wassil
Tanew’i tanımıyor bile.
Faşizm uyumaz
Olay gecesine bakıldığında büyük faşistlerin
hazırlıklı olduğu görülüyor. Adolf Hitler, Joseph Goebbels, Hermann Göring ve
Wilhelm Frick gibi faşist büyükler yangın yerine gelmekte ve orayı miting
alanına çevirmede gecikmedi. Hitler o akşam suçluyu tespit etti: Uluslararası
komünizm, Alman birliğine ve dirliğine karşı kokteyl bir örgütle saldırmıştı!
Hitler şöyle devam etti:
„Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını
keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Her
komünist eylemci nerde görülürse vurulacak. Komünist milletvekilleri daha bu
gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir.
Reichstag yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.“ Faşist
Göring de bir çift laf etti: „Bu komünist isyanının başlamasıdır, devam
edecekler. Bir dakika bile gecikemeyiz…“
Göring doğru söylüyordu. Bir gün bile beklemediler ve
sabah Cumhurbaşkanı adına Alman Halkının ve Devletinin Korunmasına Yönelik
Reichstag Yangını Kararnamesi çıkarıldı. (Die Verordnung des
Reichspräsidenten zum Schutz von Volk und Staat –Reichstagsbrandverordnung.)
Bu kararnameyle birlikte, yürürlükteki Weimer Anayasası kaldırıldı, Almanya
pratikte demokrasinin ve insan haklarının bütün kurallarını askıya almış oldu. Polise
sebep göstermeksizin gözaltına alma ve yargıya da sanığı hukuki yardımdan muaf
tutma hakkı verildi. Reichstag yangını faşizme geçisin en önemli adımı
oldu. Toplama kamplarının ilk nüveleri burada atıldı çünkü kısa sürede 100 bin
Alman Komünist Partisi üyesi ve sosyal demokrat tutuklandı.
Aydınlar da gözaltında
Hitler’in partisi NSDAP, komünistlerin ve sosyal
demokratların isyan başlattığını iddia ederek bu iki partiye karşı cadı avına
girişti. Berlin’deki bütün komünistler evlerinden alındı, bütün KDP
milletvekilleri tutuklandı. Parti seçim çalışması yapamaz hale geldi. Marinus
van der Lubbe’den sosyal demokratlarla da ilişkisi olduğuna dair ifade aldılar.
Bunun üzerine seçimden önce partiye yakın medya tümden kapatıldı, partinin 14
gün afiş asması yasaklandı. (Elbette beklenildiği gibi NSDAP tek başına iktidar
oldu.)
Daha 28 Şubat günü Almanya’nın dünya çapındaki
entelektüelleri, gazeteci ve yazarları da tutuklandı. Tutuklanan bazı isimler
şunlar:
Alfred Apfel, Fritz Ausländer, Rudolf Bernstein, Felix
Halle, Max Hodann, Wilhelm Kasper, Egon Erwin Kisch, Hans Litten, Erich Mühsam,
Carl von Ossietzky, Wilhelm Pieck, Ludwig Renn, Ernst Schneller,Werner Scholem
ve Walter Stoecker. Bir kaç gün sonra da Komünist Parti Genel Sekreteri Ernst
Thälmann tutuklandı. Daha sonra Bulgaristan Başbakanı olan komünist teorisyen
Georgi Dimitrow da davanın tutuklu sanığı idi.
Marinus van der Lubbe’nin yargılanmasına 21 Eylül
1933’te başlandı. Daha önce enerjik ve kabına sığmayan bir genç olan Marinus’un
adeta yerlerde süründüğü görüldü. Marinus’un bromla zehirlendiği, hipnotize
edildiği veya uyuşturucu verildiği gibi tartışmalar yapıldı. Yargılama boyunca
Marinus sorulara evet ya da hayır dışında bir cevap veremedi, cümle kuracak
gücü olmadı. Dava bitti, Marinus 10 Ocak 1934 tarihinde idam edildi. Tüm yargılama
süreci boyunca Dimitrow’un yaptığı savunma ise, bütün bu sürecin faşistlerce
planlandığını kanıtlar nitelikte. Bundan sonra da zaten faşist baskı
Dimitrow’un söylediklerine uygun sürdü. Yeryüzü kana boyandı.
Yaptıranlar da yargılayanlar da aynı
Marinus van der Lubbe,
Reichstag’ı yaktığını kabul etse de, kundaklamayı kimin yaptırdığı aydınlığa
kavuşmadı. Çünkü Alman sol çevrelerde ve uluslararası kamuoyunda Marinus’a
kundaklamayı yaptıranların aynı zamanda Marinus’u yargılayanlar olduğu imajı
hiç silinmedi.
Yıllar sonra Marinus’un kardeşi Jan van der Lubbe,
kardeşinin yeniden yargılanması için mahkemeye başvurdu. 1980 yılında Berlin
Mahkemesi faşist dönemdeki yargılamaların tümünün zaten hukuk dışılığına
hükmedildiğini hatırlattı ve ayrıca Marinus’un beraatine karar verdi. Alman
Komünist Partisi olayı araştıran komite kurdu ve partiden kimsenin Marinus ile
bir ilişkisinin olmadığını saptadı. Ayrıca, Marinus’un akli dengesinin bu suçu
işlemeye uygun olup olmadığına dair o zaman hazırlanan doktor raporu hala
kayıp. Yangını başlattığına dair ilk ifadesi dışında kanıtlar da yok.
Hollanda‘da bir çok meydana Marinus van der Lubbe adı
verildi. 27 Şubat 2008’de olaydan 75 yıl sonra Hollanda’da yaşadığı şehir
Leiden’e heykeli dikildi ve adı verilen bir sitenin duvarına fotoğrafı afiş
olarak asıldı.
SELAMİ İNCE 28.02.2016 09:09
Hitler: Emsalsiz bir başarı hikâyesi
Hitler seçimle
geldi ve kuvvetler ayrılığının ayak bağı olduğunu çok erken gördü. Önce
meclisin, sonra hükümetin yetkilerini kendinde topladı. Yetmedi hem başbakan
hem de cumhurbaşkanı oldu. Daha da yetmedi, kendisi Führer, partisi de devlet
oldu. Hitler kısa sürede devrim gibi reformlar yaptı. Bunların hepsini halk ve
yalakaları alkışlarla destekledi…
Adolf Hitler’in
partisi, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) 5 Mart 1933
seçimlerinden yüzde 44 oy alarak birinci parti çıktı. Ve Hitler, seçimle
iktidara geldikten tam 19 gün sonra, Alman Meclisi’nin yetkilerinin kendine
devrini gerçekleştiren bir yasa çıkarttı. Hitler yasayla, “yasa yapma
yetkisi” elde etti. Hitler’e istediği yasayı yapma yetkisi veren Yetkilendirme
Yasasının (Ermächtigungsgesetz) adı da pek iddialı: Halkın ve
İmparatorluğun Sıkıntılarını Giderme Yasası.
Meclis Hitler’e
diktatörlük yetkisini, 24 Mart 1933 tarihli oturumunda, yüzde 70’i aşan ezici
milletvekili çoğunluğuyla verdi. Oylamaya 81 Almanya Komünist Partisi (KPD)
milletvekilinden bir teki bile katılamadı. Çünkü hepsinin milletvekilliği
kısa süre önce düşürülmüş, birçoğu gözaltına alınmıştı. Sosyal Demokrat
Partili (SPD) 120 milletvekilinden bir kısmı bile komünist ya da vatan haini
suçlamasıyla vekillikten atılmış ya da aranır duruma düşmüştü. Sadece 94’ü
meclise gelebiliyordu. Hitler’in büyük planları, büyük hedefleri vardı.
Büyük hedeflere ulaşmaya çalışırken, karşısına “kuvvetler ayrılığı” gibi
hiçbir engelin, hiçbir formalitenin çıkmasını istemiyordu.
Meclis’te
Hitler yeterli çoğunluğa sahipti ama destekçileri diğer sağcı – milliyetçi
partiler de zaten Hitler’in ağzının içine bakıyorlardı. Hitler, yasayı
çıkartmaya Meclis’e bizzat faşist simge olan kahverengi gömleğiyle geldi. Yasa
çıkınca da memnuniyetini dile getiren konuşmayı yaptı. Hitler’in sonraki
propaganda bakanı Joseph Goebbels yasanın çıktığı günkü duygularını aynı gün
defterine şöyle not ediyordu: “Buradaki gibi, halledilip yere çalınan bir
şey bu zamana kadar görülmedi… Emsalsiz bir başarı bizi bekliyor…”
Hitler, kısa
sürede emsalsiz başarılar elde etti de.
YÜRÜTME DE SAF
DIŞI EDİLDİ
Hitler,
yasa çıkartmak dâhil bütün iktidarı üzerinde toplayan yetkiyi almasından
sonra, bu Meclis’i feshedip 12 Kasım 1933 tarihinde, yalnızca kendi partisi
NSDAP’nın tek listeyle katıldığı yeni bir genel seçim yaptı. Ayrıca seçimlerde
halk Almanya’nın Milletler Cemiyeti'nden ayrılmasını da onayladı. Hitler taa o
zaman Milletler Cemiyeti'nin “fuzuli” ve “ayrımcı” olduğunu anlamıştı.
Peki, Meclis
böyle yetkisizleştirildi de hükümet daha mı fazla yetkiyle donatıldı? Hayır,
öyle göründü ama asla böyle bir şey olmadı. Hitler bakanlara, “benim
bakanım” bile demiyordu. Bakanları doğrudan muhatap almıyor, ya sekreteri ya da
müsteşarı aracılığıyla emirlerini iletiyordu.
Rakamlarla
kabinenin durumu şöyleydi: Kabine 1933 yılı Şubat/Mart ayı içinde 31 kez
toplanmış. Yetkilendirme Yasası (Ermächtigungsgesetz) çıktıktan sonraki iki
aylık Nisan/Mayıs döneminde ise, 16 kez toplanmış. İlk başlarda oldukça
çalışkan bir kabine görüntüsü var. Ancak yılın bundan sonraki 7 ayı ve tüm 1934
yılı içinde kabinenin toplantı sayısı sadece 42’de kalmış. Bunlara kaçına
Hitler’in bizzat katıldığı da belli değil. Kabinenin bundan sonraki
toplantısına dair bir kayıt yok. 4 yıl toplanmayan kabinenin son toplantı
tarihi ise, 5 Şubat 1938. Sonra yine toplantı yok.
Böylelikle Hitler,
kuvvetler ayrılığı içindeki önemli bir kuvveti daha yani “yürütmeyi” de saf
dışı etmiş oldu. Bakanlar kurulu da işlevsiz hale gelirken, Hitler, kabine dışı
odaklarla iş yapmaya ve çok sayıda “özel yetkili” kişiyle çalışmaya başladı.
ADIM ADIM FAŞİZM
Bir milliyetçi
partiler koalisyonu olan Hitler hükümetinde başlangıçta Hitler’den başka sadece
iki faşist daha vardı: İçişleri Bakanı Wilhelm Frick ve Hitler’in verdiği özel
işleri yapmakla görevli bakan Hermann Göring. Daha sonra Joseph Goebbels propaganda
Bakanı oldu. Ardından diğer partilerdeki bakanların hepsi Hitler’in partisine
geçti. Önce Komünist Partisi, sonra 22 Haziran 1933’te de Almanya Sosyal
Demokrat Parti “vatan haini” olduğu gerekçesiyle yasaklandı. Ardından bütün
partiler yasaklandı. Hitler’le seçim işbirliği yapan parti bile yasaklandı.
Hitler yasakladıkça, herkes Hitler’e daha fazla takla atmaya başladı.
Cumhurbaşkanı
Paul von Hindenburg 2 Ağustos 1933 tarihinde öldü. Hitler kendini “Führer ve
başbakan” ilan etti. 19 Ağustos 1934’te Cumhurbaşkanlığı ve
Başbakanlığın aynı kişide toplanmasına dair halk oylaması yapıldı. Tabi ki
Hitler’in istediği oldu. Aynı gün bütün önemli kurumlar tek elde, Hitler’de
toplandı. Partisi, devlet oldu.
Hitler’in
yaptığı her şeyi halk ve partisi coşkuyla destekledi. “Komünistler
götürülürken” herkes sustuğu için, daha sonra hikâyeyi biliyorsunuz: Yahudiler,
sosyal demokratlar, liberaller falan götürülürken sesini çıkaracak ortalıkta
kimse kalmadı. İş işten geçtikten sonra herkese, zamanında Hitler’e karşı
çıktığını, Hitler’i uyardığını anlatmaya başladı.
ÖNCE ATAMAYLA
SONRA SEÇİMLE GELDİ
Almanya
Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, Adolf Hitler’i, 30 Ocak 1933 tarihinde
başbakan atadı. Böylelikle Almanya’da hükümet,5 Mart 1933 seçiminden önce 1
Şubat 1933’ten itibaren faşistlerin eline geçti. Hitler’in atanması meclisin
çaresizliği sonucu oldu. Siyasal ve ekonomik krizler karşısında çaresiz kalan
Almanya, Hitler’den önce 3 yılda iki hükümet değiştirdi.
Bir önceki
başbakan antikomünist Franz von Papen’in planına göre, Almanya’da
komünistler, Almanya’da devrimci durum yaratacak bir genel greve gidecekler ve
istikrarsızlık daha da artacaktı. Franz von Papen, Hitler’in, siyasi kriz
içindeki Almanya’yı erken seçime götürmesini istiyordu. Franz von Papen, erken
seçimde Hitler’i alt edeceğini düşünüyordu ve zaten iyice yaşlanmış olan
Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’a da bütün bunu inandırmıştı. Elbette Hitler de, iktidarı alınca, bir daha
bırakmayacağını biliyordu.
14 Eylül 1930
seçimlerinde yüzde 18,3 oy alan NSDAP, Meclis’te sosyal demokratlardan sonra
ikinci partiydi. Her açıdan kriz yıllarıydı ve Alman parlamentosu “bir de
bunları denemek” zorunda kaldı. Faşistler, yıllardır koalisyonlarla yönetilen
ülkede halkın istikrarsızlıktan,1.dünya savaşı yenilgisinden ve 1929 ekonomik
krizi etkilerinden iyice bıktığını görüyordu.
Hitler,
atandığı gün radyodan halka seslendi ve neler yapacaklarının ipuçlarını verdi:
Alman birliği kurulup Avrupa’nın Alman hâkimiyetinde olması sağlanacak ve dünya
komünizm belasından kurtulacak. Başta büyük sermaye olmak üzere Hitler
herkesten tam destek gördü. 5 Mart 1933’te ise seçilerek tekrar geldi.
ASIL SORUN
KOMÜNİZM
27 Şubat 1933
tarihinde Reichstag yandı. Alman parlamentosunun yanması, Hitler’in asıl
niyetinin ne olduğunu gösteren başlangıçtır. İçişleri Bakanı Wilhelm Frick,
Hitler’in emriyle hemen yangın sabahı Devletin ve Halkın Korunması
Kararnamesi’ni çıkardı. Kararname öğleden sonra Cumhurbaşkanı Paul
von Hindenburg tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi. Kararnamenin özünü,
“Devleti tehdit eden komünizm şiddetine karşı savunma”
oluşturuyordu.
Hitler,
Reichstag’ı kendi yaktırdığı net olduğu halde, suçu komünistlere yıktı ve
milletvekilleri başta olmak üzere çok sayıda komünist bu kararnameye uygun
tutuklandı. Rejim muhalifi bütün yayınlar yasaklandı, sendikalar kapatıldı.
Seçimlere kadar komünistlere karşı tam bir cadı avının başlatıldığı Almanya’da
seçimden 3 gün sonra Alman Komünist Partisi’nden seçilmiş bütün
milletvekillerinin vekilliği bu kararnameye dayandırılarak düşürüldü.
Böylelikle Hitler, anayasal değişiklikler yapabileceği kadar milletvekiline,
yani meclisin üçte birine sahip oldu.
SELAMİ İNCE 23.12.2012
SELAMİ İNCE 23.12.2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)